18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Ataşehir Mimar Sinan Câmisinin yer seçimi yanlıştır

İstanbul, Ataşehir’de inşa edilen bu büyük câminin açılış töreni Sayın Başbakanın iştirakiyle geçen ay, Temmuzda yapıldı. Bu yazının bir ay gecikmesi benim suçum değil. Ne var ki değerli sütun komşum ve kuzenim Teoman Törün’ün deyişiyle ‘’Güncelliğini bitirmemesi gereken tek değer sanattır’’ düsturu uyarınca bu yazının bayat sayılmayacağı düşüncesindeyim. Taklit etmeye çalıştıkları ulu mimarın adını verdikleri bu câminin mimarî değerini tartışacak değilim. O ayrı bir konudur. Bu yazının konusu, anıtsal bir yapı kitlesinin yer seçiminin yanlışlığı ve yer seçiminin mimarîdeki önemine işaret etmek olacaktır.

 

Sayın okurların bu yanlışlığı görebilmeleri için mimar veya şehirci olmalarına gerek yok. Ataşehir yönündeki çevre yolundan geçerken arabalarını beş-on saniye durdurarak veya yavaşlatarak şöyle alıcı gözle cami perspektifine baktıklarında, başat bir eleman olması gereken caminin arkasında ve yanı başında heyula gibi yükselen konut gökdelenlerinin Mimar Sinan’a ithaf edilmiş camiyi ne denli ezdiklerine tanık olacaklardır.

Olan olmuş, biten bitmiş; câmi yapıldıktan sonra yer seçimi eleştirisi yapmanın ne anlamı var diyebilirsiniz. Haklısınız; ama buradaki amaç, bundan sonra yapılacak câmilerin ve diğer anıt-yapıtların yer seçiminde daha hassas ve daha dikkatli davranabilme çabasına işaret etmektir. Anıt-yapıtlar, çevrelerinde başat eleman oldukları zaman etkili olabilirler. Bir anıt-yapıtın çevresinde veyaarka fonunda, onunla yarışan, hatta onu aşan cesamette yapılar grubu varsa o anıt-yapıt ne kadar mimari değer içerirse içersin istenen estetik etkiyi veremez.

Ataşehir, her türlü mimari olanağı veren, dümdüz bir arazide konuşlanmasına karşın başarısız bir şehircilik projesidir. Trafik ve yol şemaları akılcı değildir. Planda karmaşa vardır. Paris metrosunun şemasını on dakikada çözersiniz. Burada elinizde plan bile olsa bir yeri bulmakta sıkıntı yaşarsınız. Gökdelenlerin birbirlerine nazaran yükseklikleri ve ara mesafeleri orantısızdır. Planlamada rant amacı estetiğin önüne geçmiştir. Gökdelenlerin savunucusu Le Corbusier, mezarından başını uzatsa ve burayı görse her halde saçını başını yolardı. Ataşehir yakınında, eski bir planlama olan Bağdat Caddesi ve çevresinde aradığınız her yeri şıp diye bulabilirsiniz. İşte bu Ataşehir karmaşasının yanına aşırı oranda yaklaşır ve başat özelliği olan camiyi koyarsanız, böylesine menfi etkilere neden olursunuz.

 

Câmi arsasını kim seçti; bilmiyorum. Ama kanımca, arsayı seçen kişinin mimar veya şehirci olmadığı kesin. Belki de üst düzey yöneticiler, arsa seçimi için arazi üzerinde helikopterle dolaşıp, yanlarındaki uzmana‘’Şurası fena değil, olabilir mi?’’ diye sormuş olabilirler. Ülkemizde ‘’Emir demiri keser’’ kuralı her zaman geçerli olduğundan ‘’Çok münasiptir efendim’’ yanıtını da almış olabilirler. Bir dönemin profesör mimarları, rahmetli Adnan Menderes’i de İstanbul imar hamlelerinde ‘’Çok münasiptir efendim’’ diye iğfal etmemişler mi idi?

Peki, çıkar yol nedir?

Bu gibi önemli konularda yer seçiminin imar planları etütlerine göre ve uzman şehircilerce sonuçlandırılması, üzerine inşa edilecek yapıtın elde edilmesi amacıyla Mimarlar ve Kent Planlama Odaları aracılığında ulusal veya uluslararası mimari proje yarışmaları açılması, sonucun mutlak ve mutlak halkoyuna sunulması gerekir.

Geçenlerde Nâzım Hikmet’i anlatan bir kitap okudum. Sizlere bu kitaptan bir pasaj sunmak istiyorum. Nâzım Hikmet, gençliğinde yaşadığı Moskova’ya, yurdu terk ettikten sonra gittiğinde, ‘’… ünlü mimar Filipov onu kent turuna çıkardı. Nazım görmeyeli kentin nüfusu bir milyon 850 binden 6 milyona ulaşmıştı. Kentte yedi gökdelen yükseliyordu. Yeni bir gökdelenin de yapımına başlanmıştı. Filipov bu yapının planlarının Stalin Yoldaş tarafından onaylandığını açıklayınca Nâzım ‘’Ben Stalin Yoldaş adında bir şehir mimarı tanımıyorum’’ dedi. Filipov buz gibi oldu.’’ (Hıfzı Topuz, Hava Kurşun Gibi Ağır, Remzi Kitabevi, 2011, S: 238)

Nâzım, Moskova ve diğer kentlerdeki çeşitli toplantılarda Sovyet rejimindeki tek lider sultasını eleştiriyordu. Onun hayâlindeki ideal komünizm bu değildi. Ne var ki bu gibi konuları dile getirmek parti disiplini içinde yenir yutulur sözler değildi. Stalin bir tabuydu. Nitekim Stalin, Nâzım’ı hiçbir zaman huzûra kabûl etmedi. Nâzım, ancak devlet ricâlinden Malenkov’la görüşebildi.

HÂMİŞ:

İster Ramazan Bayramı deyin, ister Şeker Bayramı deyin; hepinizin bayramı ister kutlu, ister mubârek olsun. Bayramsızlar da sağ olsun. Yeter ki ayrışmayın.


yerguvenc@gmail.com
 

Yayın Tarihi : 19 Ağustos 2012 Pazar 15:43:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?