18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Atatürk Kültür Merkezi yıkılacak mı?

Galiba 7-8 yıl oluyor, İstanbul-Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yıktırılması işi o zamandan beri her yıl pişirilip pişirilip önümüze konur. Ardından mimarlık ve kültür çevrelerinden îtirazlar yükselir. Kültür Bakanı aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık, iki arada bir derede kalır. Yıkım kararı Meclise gelir, karar geçecekken önlerine Koruma Kurulu’nun tescili çıkar. Depreme dayanıksız olduğuna ve yıkılması gerektiğine dair statik rapor alınır. Rapor İTÜ, ODTÜ gibi konularında otorite olmuş kurumlardan değil, Sakarya Üniversitesi gibi daha yeni yeni gelişen bir fakülteden alınır. Ardından raporu çürüten teknik makaleler birbirini izler.

Konu nihayet kurt-kuzu masalına döner. Hani kurt da kuzu da aynı dereden su içiyorlar. Kurt kuzuya döner ve ‘’suyumu bulandırıyorsun’’ der; kuzu ‘’ben nasıl suyunu bulandırabilirim, su senin yönünden bana doğru akıyor’’ der. Peki, kurt ne der? ‘’Uzun etme ben seni yiyeceğim’’. Sonuçta kurt kuzuyu yiyebilecek mi? Henüz belli değil. Belki de boynu demir tasmalı bir çoban köpeği çıkagelir, kuzuyu kurtarır.

Sayın Başbakan AKM’nin yıkılıp yerine Barok bir opera binası yapılacağını söylüyor. Benim bildiğim Barok, XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki bir mimari stildir. Paris Versay, Lüksemburg, Viyana Belveder saraylarında, zengin burjuva malikânelerinde ve kilise yapılarında uygulanmış, abartılı hacimlerde abartılı dekorasyonlar içeren ve döneminin mimarisini yansıtan bir stildir. Fi tarihinde gelmiş ve geçmiş Barok’u XXI. yüzyılda niçin yapalım ki? Klâsik Osmanlı’dan kopyalama camiler ve Selçuk mimarisi özentisi resmî bina projelerinden sonra, bir Avrupa sanatı olan opera binasına yaraşır düşüncesiyle eski Avrupa’da kalmış Barok stili bir proje mi denenmek isteniyor acaba?

AKM’nin yıkılmasına cevaz veren, bazı yazarlar ve TV programlarına çıkan bazı konuşmacılar var. İçlerinde konuyu etüt ederek bu kanıya varanlar da olabilir, yandaşlık uğruna körü körüne yıkılsın diyenler de olabilir. Ne de olsa bu yıkım hastalığı, ezelden beri içimize, genlerimize işlemiş illetimizdir.

Ne var ki mimarların ve diğer kültür çevrelerinin çoğunluğu AKM’nin yıktırılmasından yana değildir. Çünkü AKM, yapıldığı dönemin ‘’modern mimarlık’’ akımı yorumunu yansıtan, modern Türkiye Cumhuriyetinin başyapıtlarından biridir. İşlevci ve başarılı mimarisi yanında sadece bu meziyetiyle bile yık-tı-rı-la-maz.

Eğer, İstanbul’a çağdaş bir kültür merkezi kazandırma isteğinde samîmî isek, mevcut AKM binasının yanına bir konser salonu inşa etmeliyiz. Dünya çapında kültür ve festivaller kenti olma yolunda olumlu adımlar atan İstanbul’da bir konser salonunun bulunmayışı büyük eksikliktir. ‘’Efendim, biz öyle bir kültür merkezi yaparız ki içinde tiyatro da opera- bale de oynar, konser de verilir, kongre bile yapılır’’ fikri tamamen yanlış bir fikirdir. Opera binasında bale de tiyatro da oynayabilir ama aslâ bir filarmoni konseri verilemez. Konser salonlarının, oditoryumların diğer tiyatro ve opera yapılarından çok ayrı planları ve akustik özellikleri vardır.

Kentimizde bir Muhsin Ertuğrul ana sahnesi ve birçok semtte tiyatro salonları vardır. Keza kongre etkinlikleri için Lütfi Kırdar, Haliç salonları ve çalışma üniteleri vardır. Yine birçok semtte çok amaçlı kültür merkezleri yapılmıştır ve de yapılmaktadır. Kadıköy Süreyya, sinema ve tiyatro salonu olarak inşa edilmiş güzel bir tesistir. Şu anda çok figüran içermeyen, çok ayrıntılı dekor gerektirmeyen opera temsilleri, kötü akustiğe rağmen, bir nevi mecburiyetle bu salonda icra edilebilmektedir. Kadıköy semti için şimdilik yeterli, fakat İstanbul kenti için yetersiz bir tesistir. AKM, mevcut rönevasyon projesi paralelinde, yeni bir hamle ile elektrik, elektronik ve modern teknoloji ürünü mekanik donatılarının yenilenmesi ve mevcut fuaye, sofita ve sahnesinin onarımı ile opera-bale ve drama temsilleri için tekrar uygun bir salona dönüşebilecektir. Finansman sorunları, devlet bütçesi yanında Sabancı gibi sponsorlarla rahatlıkla halledilebilecektir.

Bütün bunların yanında, İstanbul gibi bir Dünya metropolünde bir oditoryumun bulunmaması düşünülemez bir olgudur. Bir oditoryumda orkestra için bir sahne vardır. Bu sahne parter cephesinde olabildiği gibi izleyicinin ortasında da bulunabilmektedir. Çünkü bu salonun sofita kitlesine ihtiyacı yoktur. Keza dekor işlevi de yoktur. Bu salonda sadece ve sadece akustik önemlidir. Mikrofon ve hoparlöre ihtiyaç duyulmadan orkestradan çıkan seslerin aynı desibelle en arka sıralara kadar ulaşması amaçlanır. İzleyicinin ortasında yer alan orkestra için mimar Hans Scharon’un 1965 yapıtı Berlin Filarmoni Konser Salonunu gösterebiliriz. Mimar, orkestranın salon ortasında yer almasını izah ederken, ‘’Bu yapıda odak noktası müziktir. Dinleyiciler, bu odak noktası etrafında orkestrayı sararlar’’ demişti.

Berlin, Filarmoni Orkestrası konser salonu (Hans Scharon)

Şimdi son yıllarda yapılan oditoryumlara bir göz atalım: 2007 yılında inşa edilen Limoges Zenith Konser Salonu, Paris banliyösündeki La Vilette parkının içindedir. Mimar Bernard Tschumi eseri salon, 6 bin koltuk kapasitesi ile Avrupa’nın en büyüğü olmuştur.

Paris La Vilette, Zenith konser salonu (Bernard Tschumi)

ABD, Kaliforniya, Costa Mesa’da 2006 yılında inşa edilen Segerstrom Konser Salonu mimar Cesar Pelli eseridir. 3 bin koltuk kapasitesi vardır.

ABD Kaliforniya, Segerstrom konser salonu (Cesar Pelli)

Portekiz, Porto’da 1999 yılında inşa edilen mimar Rem Koolhaas eseri Casa de Musica 1200 koltuk kapasiteli olup, 350 koltuklu ayrı bir oda müziği salonu, stüdyo kayıt, prova salonları, müzik eğitim sınıfları ve restoranı içermektedir.

Portekiz Porto, Casa de Musica (Rem Koolhaas)
Lüksemburg, Filarmoni konser salonu (Christian de Portzamparc)

Ekli resimler, Dünya çağdaş mimarisi hakkında epey fikir sahibi olmanızı sağlayacaktır.

(Son oditoryum yapılarında yaptığım bazı seçme metin ve resimler için ‘’www.mitademo.com/mimarlık’’a teşekkürlerimi sunuyorum).

Peki, İstanbul Konser Salonu nerede yapılmalıdır? Tabii ki Taksim’de yer almalıdır. Bu amaçla, AKM’nin yanında, Mete Caddesi boyunca sıralanmış apartmanlar kamulaştırılır. Burada ve mevcut AKM otoparkı yerinde, arazi meylinden de yararlanılarak konser salonu ve ekleri ve beraberinde, zeminde kapalı otoparklar inşa edilebilir. Oditoryumla AKM arasında yapılacak galeriyle iki kurum arasında ilişki kurulur ve hacimler arası karşılıklı yararlanma sağlanabilir. Taksim Meydanı kotundaki üst platform, olabildiğince deniz manzarasına açılarak Taksim Meydanına peyzaj olanağı sağlanır.

Projelendirme safhasında yukarıda isimlerini verdiğim Bernard Tschumi, Cesar Pelli, Rem Koolhaas gibi oditoryum konusunda deneyimli mimarlar ve diğerleri arasında davetiye sisteminde sınırlı mimari proje yarışması açılmalı, yarışma jürisi de uluslararası isimlerden oluşturulmalıdır.

Dünya kültür çevrelerini ve İstanbul turizmini müspet yolda çok etkileyecek bu tesis, şu veya bu stilde olsun gibi kararlarla ve de işin uzmanı olmayan mimarlarla çözülemez.

 

yerguvenc@gmail.com

Yayın Tarihi : 29 Haziran 2013 Cumartesi 23:16:25
Güncelleme :1 Temmuz 2013 Pazartesi 09:55:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 5.61.150.xxx Tarih : 28.06.2013 17:53:29

avrupanin eskiye dayanik bir mimarisi gözle görülür sekilde her kösesinde vardir bu mimarininde bir adi vardir BAROK stili olabilirmi olamazmi Sayin GÜVENC siz bu mimarilerin  adini bildiginizden emenim   bu mimari stili  bu gözler hep  görür gördükce  hayran hayran bakasim  gelir  bakarimda bakarim mimar sinanin eserlerine dahada bir hayranlikla bakarim  

simdi bizdede bazi eski mimariler vardir her nedense cok azdir yikilan yikilmistir yada onarim yapilmamis yerine baska baska binalar dikilmistir  osmanliya dönüste veya böyle yapilarin yeniden yapilanmasi iyi niyet olduktan sonra yapilanmasina gözlerimize hos gelmesine karsi degilim  bilhassa Devlet binalarinda bunlari görebilmek ne Kadar güzel edirnedede ayni bna karstada ayni bina olmasi ne Kadar güzel maalesef bizde yeni yapilanmalarda bir hükümet bir beldiye binasi sahis apatrmanini andiriyor 

avrupanin vs . yerlerinden bazi resimler adi ile vermeniz de güzel bunlarda yeni mimari still dir ama  mimari özellikleri distan ve icten vardir  memleketimin apartmanlarina ve ö memleketin apartmanlarina hic benzememektedir 

ayrica berlinde flarmoni binasida  yeni yapilanmadir bu yeni yapilanmada hata kusur  olustu bir ara catisi cöktü yeniden onarildi  eskisinden dahada daha güzel yapilandi hatalar kusurlar olabilir bunlari düzeltmek hatalari onarmakta bunlarami hep nasip olur bizde neden bu nasiplikler yoktur her seye bir bahane bulmak engel olmak bir bit yenigi her seyde aramak yerine bir güzellikler cikarabilselerde herkez hani utanabilse yav diyesim geliyor yikin yapin birseylerbu yapmadan bir güzellik ciksin ben utanmaya raziyim ama hem yik hem yapama hem kel hem fodul da bu zamanda memleketime yakismiyor biraz iyilik yapimlarina gidiste var diyorum saygilarimla


Teoman Törün IP: 88.241.12.xxx Tarih : 28.06.2013 14:05:36

AB angajmanı ile Devr-i Osmânî özlemi arasında sıkışmış kalmış Haşmetlû "Biberî Sultan Erdoğan"ın çakılıp kalmış olduğu devirdeki Avrupalı kontrpartlarının sanatı "Barok"u seçmesi doğaldır. Cumhuriyet dönemini yaşamak istemiyor. "Atatürk" isimlerinin silinip gitmesi için koskoca sanat binalarının yıkılması onun için kestirme yollardan. Bu bakımdan, "Gezi Olayları"nın başlangıç tarihine rastlayan Kuzey Afrika ziyareti öncesi: "Topçu Kışlası da yapılacak, AVM de yapılacak, AKM de yıkılacak" diye ağır tahrik yaratan fermanının hiç olmazsa AKM ile ilgili iradesini yerine getirmede elinden geleni ardına koymayacağı aşikârdır. Halka Bayrağın yasal tarifini yapıyor; ardından üç hilâlli yeşil RAYET'e istisna ve itibar tanıyor. Eee, yani insanlar, belli klüp, dernek ya da ülküye aidiyetlerini belirten herhangi bir flama, bayrak taşımıyacaklar mı? Üç hilâlli sancağın yasal düzenlemesi mi var? Bizim de Atatürk resimli  bayraklarla, Atatürk adının kaldırılması girişimlerine, mimarlık uzmanı Sayın yazarın bilimsel verilerine de dayanarak, tepki gösterme hakkımız var.  


DR. S. A. IP: 95.15.201.xxx Tarih : 28.06.2013 19:38:41

Rahmetli Turgut Özal'ın zihinlerimizde kalan şu sözü unutulmaz; "- alışırlar, alışırlar, milletimiz yeri geldiğinde herşeye alışırlar !" Atatürk'ün izini ve ismini taşıyan yapıtlar harap ediliyor ve halkımız yavaş, yavaş buna alıştırılıyor. Acaba, bir gün gelecek de, Atatürk'ün ilkeleri de mi yok edilecek ? !..  Anlaşılan şudur ki, böylesine bir durumda biber gazı , hattâ Osmanlı tokatı bile yetersiz kalacak, Osmanlı barutu kullanılacaktır. (yorumum biraz farazîdir; bu şekilde bir olayın gerçekleşebileceği de imkansızdır. Mustafa Kemal Atatürk, gerçek bir Osmanlı ve gerçek bir halkçı olarak hiçbir zaman kendi halklarına zarar vermediği gibi, azınlıkların hakkını da korumasını sağlamıştır)