Anlatmak istediğim, Kutsal Anne (Meryemana) ismiyle anılan bir İstanbul deresidir. Ayamama Deresi, İstanbul’umuzun tepecikleri arasından denize ulaşan yüzlerce deresinden biridir. Bir zamanlar doğanın güzellik ve bereketini bizlere sunan dere, son günlerde doğal yatağını geri istiyor, ama bu arada birçok da can alıyor. Doğal yatağı kimi yerde daraltılmış, kimi yerde tüneller içine alınmış, kimi yerde yeni bir kanala yönlendirilmiş. Doğal uzunluğu kolları ile beraber 40 kilometreyi bulan, bu günün semti Esenler’in kuzey tepelerinden doğup İkitelli’yi kat eden, Mahmutbey ve Güneşli havzasından Yenibosna’yı izleyerek Ataköy’e, oradan, Hava Harp Okulu yanından denize ulaşan bir dere.
Bizans ve Osmanlı dönemlerinde dere havzası tarım arazisi idi. Toprağın bereketini, derenin bin yıllar boyunca taşıdığı alüvyon oluşturuyordu. Avrupa ve Balkanlardan Konstantinopl’a Via Egnatia üzerinden gelen yolcular, belki de bu billûr suyun yanında konaklıyorlardı. Sefere çıkan veya seferden dönen sultanlar bu alanda yapılan törenle uğurlanıyor veya karşılanıyorlardı. 60 yıl evveline kadar çocukluklarını bu dere kenarında geçirenler derenin buz gibi ve tertemiz, içinde balıkların oynaştığı suyunda yüzdüklerini, çevresindeki bahçe, bostan ve tarlalarda yetişen meyve, sebze, özellikle bamyanın tadına doyamadıklarını anlata anlata bitiremiyorlar. Kim bilir, belki de Fatih Sultan Mehmed’in tereyağlı, soğanlı yumurtadan sonra en sevdiği yemek olan bamya da saraya, bu mis gibi sularla sulanan bereketli topraklardan gidiyordu.
O dönemde bu topraklar Hazine-i Hassa mülkü idi. II. Meşrutiyetten sonra Maliye Hazinesi’ne devredildi. 1912’den sonra da büyük kısmı bölünerek halka satıldı. Sahildeki iki önemli yerleşim, Ayastefanos ve Makriköy idi. Rus işgalini gören ve ismiyle anılan antlaşmaya tanıklık eden, zengin sınıfın oturduğu Ayastefanos Yeşilköy, daha mütevazı insanların oturduğu Makriköy Bakırköy oldu. 1930’da kent planlamacısı Henri Prost başkanlığındaki heyet Yeşilköy Havaalanı yerini tespit etti. Havaalanı 1933’te açıldı. Atatürk’ün emri ile dere çevresi yeşil alan ilan edildi. ‘Londra Asfaltı’ bu bölgeden geçti. 1960’larda yetersiz kalan asfaltın yerini, yer yer güzergâh değişimi ile E-5 karayolu aldı. Her iki yol çevresi de değer kazanarak kısa zamanda yapılarla dolduruldu. Tüm çevrede plansız, çarpık yerleşimlerle yeni mahalleler, ilçe merkezleri oluştu. Artık Ayamama Deresi de sanayi atıkları ile kâh kırmızı, kâh mor renklerde ve boz – bulanık akmaya başlamıştı.
Başbakan Adnan Menderes döneminde İstanbul’un nâzım planını yapan Luigi Piccinato, kentin Marmara Denizi’ne paralel, Silivri – Gebze arasında, lineer çizgi doğrultusunda gelişmesini, bu çizgiye asılmış modern uydu kentlerin inşa edilmesini önerdi. İlk örnek uygulama olarak Ataköy yerleşimi planlandı ve uygulamaya geçildi. Bu planlamaya göre Ayamama Dere ve çevresi rekreasyon alanı olarak yeşil kalacak, ağaçlanacak, Ayamama Deresi’nin yatağı genişletilecek, yat ve tur teknelerinin dere ağzından içerilere kadar ulaşabilmesi sağlanacaktı. Dere çevresi, ‘depremde sıvılaşma riski’ olan alüvyon özellikli ve sulak toprağı ile ‘yerleşime uygun olmayan arazi’ olarak nitelendi. Ne var ki 1960 darbe hükümeti, kent planlama uzmanın görevine son verdi. Daha sonraları arazinin ‘ağaçlanacak yeşil alan’ özelliği dikkate alınmadığı gibi kentin akciğerleri olan kuzey yönüne gelişimin de yolu açılmış oldu. Yıllar sonra İstanbul’a gelen uzman, saçını başını yoluyordu.
Dere ve çevresinin ‘yeşil alan’ özelliği yine de 1980 yılına kadar fazla bozulmadı. Sonraki yıllar rant ekonomisinin hüküm sürdüğü, her iktidar partisinin yeni zengin arazi sahipleri ve müteahhitler yarattığı yıllardır. Artık teknik raporlar ve şehircilik ilkeleri kimsenin umurunda değildir. Başbakan Turgut Özal, özellikle Başkan Dalan döneminde, bu çevrede yeni organize sanayi ve basın bölgeleri, Dünya Ticaret Merkezi ve diğer merkezî iş alanları planlandı. Bu yerleşimlerin çevresi, kısa zamanda kaçak yapılaşmalarla sarıldı. Bütün bu yapılaşmalar bölgenin doğasına aykırı olarak ‘sulak bölge’nin üzerini kapladı. Başkan Sözen dönemine kadar İstanbul’un yeraltı su rezervi haritası bulunmuyordu. Yabancı uzmanların tespiti ile İkitelli’den Ataköy’e kadar uzanan bölgedeki büyük alanda yeraltı su yatağı tespit edildi. Bu bölgenin İstanbul’un su sorununa rahatlıkla çözüm yaratabilecek kapasitede su potansiyeline sahip bulunduğu da hesaplandı. Ama artık iş işten geçmiş, beton yapılaşmalarla toprağın su emme olanağı çok çok azalmış, mevcut rezerv sağa sola kaçmaya başlamıştı.
TEM otoyolunun Atatürk Havalimanı’na ulaşan kavşağı Ayamama dere yatağı üzerine inşa edildi. ‘Basın Ekspres Yolu’ kâh derenin sağından, kâh üzerinden atlayarak solundan geçirildi. Kavşaklar dere yatağı üzerine inşa edilerek dere, tüneller içine alındı. Mecra 4 metre enine kadar daraltıldı. Böylece dere, denize ulaşıncaya kadar yer yer boğumlar yaparak her boğumun gerisinde selden baraj gölleri oluşmasına neden oldu.
1997’ye kadar boş kalmış ve yeşil alan statüsünü korumuş alanlar, Başkan Erdoğan döneminde imara açıldı. Mimarlar Odası, bölgedeki ekolojik dengenin bu planla bozulduğunu anlatan ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporunu belediyeye ulaştırdı. Belediye raporu dikkate almayınca 1998’de Danıştay’da yürütmeyi durdurma davası açtı. 2000’de durdurma kararı çıktı; 2001’de belediyenin itirazı, ancak 2007’de sonuçlandı ve plan iptal edildi. Ama neye yarar? Geciken yargı sürecinde yapılaşma devam etmiş, atı alan Üsküdar’ı geçmişti.
Şu aralar Belediye, rekreasyon - yeşil alan statüsünde kalmış parça pürtük arazi parçalarını dahi, yüksek yoğunluklu ve çok katlı yapılaşmaya açan bir planı yürürlüğe koyma çabası içine girmiş bulunuyor. Bu planla Atatürk Havalimanı kavşağı ile Halkalı toplu konutları arasındaki 600 dönümlük arazide, Bahçelievler – Küçükçekmece arasındaki 1500 dönümlük arazide yeni bir kent, yeni bir ‘Maslak’ iş merkezi yaratılmasına, yani yeni rant kapıları açılmasına çalışıyor.
Ayamama meleğinin kötü uygulamalarla nasıl Ayamama canavarı durumuna düştüğünü bilmem anlatabildim mi?
Kötü planlama ile yapılmış Devlet oto yollarında, dere yataklarındaki gecekondu, hatta ruhsatlı yapılarda, ani bastıran sel felâketi ile canlarını veren cefakâr, çilekeş halkımız acaba imar değişikliklerinin kimlerin çıkarlarına hizmet ettiğinin ve de kimlere oy verdiğinin ne zaman bilincine varacak dersiniz?
HAMİŞ:
Saygıdeğer okurların Ramazan (Şeker) Bayramlarını kutluyorum.
yerguvenc@gmail.com
Bundan sonra alınması gereken bütün önlem "atı alanın Üsküdar'ı geçmesini" engellemenin çaresine bakmak; Üzerinde tuzak kurulan Ayamama deresinde onu boğmaktır. Franco zamanında, İspanyada yıkılan bir binanın mimarından (ailesi dahil) yirmi yıl boyunca kimse haber alamazdı. Dosdoğru İfni'ye sürgüne giderdi.
Hükümeti yönetenlerin, İstanbul Belediye ve ilçe belediye başkanlarının okuması ve öğrenmesi gereken ders niteliğinde bir yazı... Yazarı, tarihi,yaşanan olayları ve gerçekleri dile getirdiği için kutlarım. Bu yazıyı okurken ne kadar bilinçsiz ve İstanbul'u yönetenlerin bazı bilgilerden ne kadar yoksun olduklarını bir kez daha gördüm. Ne denir,akıl ve bilimden yoksun olmak ne kadar acı...