19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

“Başka İstanbul yok” mu?

Yedi göbek İstanbulluyuz iddiasında bulunan, doğma büyüme İstanbullular, ‘’dışarlıklı’’ olarak niteledikleri kişilere kızdıkları zaman, ‘’Oğlum, sözüne, hâline, etvârına dikkat et, başka İstanbul yok!’’ diye azarlarlardı. Belki de o zamanlar hakikaten başka İstanbul yoktu ve de İstanbullu olmak bir ayrıcalıktı. Âzamî bir milyon nüfusa sahip o günlerin İstanbul’u, doğal güzellikleri yanında, kendine özel gelenek ve görenekleri, kendine özel musikîsi, kendine özel mutfağı, kendine özel karagözü, meddahı, tulûat tiyatrosu, kendine özel dili ve kültürü, kendine özel İslâmî görüşü, kendine özel, dost gayrimüslimleri ile çok güzel bir şehirdi.

Bugünün 14 milyon nüfuslu İstanbul metropôlünde, birbirleriyle zıt mimarî oluşumlu semtler ve bu semtlerde birbirleriyle zıt yaşam biçimleri ortaya çıktı. Nişantaşı, Bebek, Yeniköy, Kadıköy gibi semtlerdeki yaşam biçimi ile -isimlerini vermeyeyim- diğer bâzı semtlerdeki yaşam biçimleri arasında büyük farklılıklar gözle görülür oldu. Artık bu gibi semtlerde oturanların batılı anlayışa sâhip semtlerde oturanları yadırgadıkları, keza batılı anlayışa sahip semtlerde oturanların da Müslüman mahallesinde salyangoz satamadıkları bir İstanbul var.

Ne var ki yedi göbek İstanbullu iddiasında bulunanların dedelerinin de aslî ülkelerinden geldikten sonra, zaman içinde yontulduklarını kabul etmemiz gerektiği gibi, yeni İstanbulluların da zaman içinde kente uyum sağlayacaklarını kabul etmemiz gerekecektir. Artık eskinin özlemini çekmenin hiçbir anlamı yok. Sinema, televizyon, mobil telefonlar, diğer iletişim ve taşıt araçları (uçak, oto ve raylı sistemler) her geçen gün, kentleri ve kentlileri birbirlerine yaklaştırmaktadır. Özellikle internetin, dünyanın en zengin kütüphanelerini emrimize sunduğu bu günlerde…

Evet, kentlerimiz gün be gün gelişiyor. Demek ki artık ‘’Başka İstanbul var’’.

Bir şehri yaşanmaya değer kılan faktörler nelerdir? Okullar ve yüksekokullar, sağlık tesisleri, sağlıklı konutlar, ticarî kurumlar, gelişmiş altyapı ve teknik donanım, parklar, yeşil alanlar ve spor tesisleri, toplu taşıma sistemleri, tiyatro, opera, konser, konferans, söyleşi etkinlikleri, resim-heykel sergileri, kentte yaşamayı seçen bilim ve sanat insanları, özgür ve güvenli ortam, yeme-içme ve eğlence sektörü, … ve kentin kendine özel kişiliği. Velhâsıl say say bitmez özellikler. Demek ki neymiş? Ülkenin her yerinden aynı televizyonları seyredebilmek, bir kent ve kentli olabilmek için hiç de yeterli değilmiş.

İzmir, yaşanmaya değer bir şehirdir. Ankara’nın kendine özel sevdalıları vardır. Eskişehir, Adana, Mersin, yaşanacak şehir olma yolunda ilerliyor. Geleceği parlak Çanakkale ilgi bekliyor. Bâzı kesimler için Konya, Mevlânâ kültürü ile yaşanacak şehirdir, saygı duyarız. Mardin, Artuklu-Süryânî sentezi ile ilginç bir kenttir. Antalya, Bodrum, Kapadokya turizm cennetidir. Diğer kentliler alınmasın, her kentin kendine özel, yaşanacak değerleri vardır.

Bütün bu değerlendirmelere karşın, eskilerin deyimiyle haddi istiabını aşmış nüfusu, her geçen gün değerlerini, özelliklerini, mimarî kişiliğini kaybeden İSTANBUL üzerinde oynanan hükümet müdahalelerini ve yeni proje yatırım politikalarını anlamakta güçlük çekiyorum. Yapılan her yatırımın İstanbul’un etinden et kopardığının, değerini düşürdüğünün farkında değil misiniz? Bakınız, 7 Temmuz tarihli Radikal gazetesinde ‘’170 milyar dolarlık İHALE-İSTANBUL’’ serlevhası altında bir inceleme yazısı var.

İstanbul yatırımları şu başlıklarla sıralanmış:

1/ 100 milyar dolar, kentsel dönüşüm.
2/ 48 milyar dolar, 3. havalimanı.
3/ 2,5 milyar dolar, 3. köprü.
4/ 5 milyon dolar, Marmaray.
6/ 9,5 milyar dolar, İstanbul-İzmir otoyolu.
7/ 1,3 milyar dolar, Avrasya tüneli.
8/ 4,5 milyar dolar, İstanbul-Ankara hızlı treni.
9/ 702 milyon dolar, Galata Port.
10/ 500 milyon dolar, Haliç Port.
11/ 51,5 milyon dolar, Taksim yayalaştırma projeleri.

Bu projeler içinde ‘’Kentsel dönüşüm’’, ‘’Marmaray’’, ‘’İstanbul-İzmir otoyolu’’, ‘’Avrasya tüneli’’, ‘’İstanbul-Ankara hızlı treni’’ olmak üzere beş proje, ülkemiz için hakikaten elzem projeler.

Bu listede geçen haftaki ‘’İstanbul nereye koşuyor?’’ yazımda bahsettiğim ‘’Kanal İstanbul’’ yok. Demek ki onlar da bu çılgın projenin gereksizliğinin farkında olmalılar. İstanbul Metropolitan (Kayabaşı, Bio İstanbul, Sağlık Kent, Magnet City) ismiyle Kuzeyde yer alacak yeni uydu kent projeleri de listelerinde yok. Böylesine bir çılgınlığın İstanbul nüfusunu arttıracağını ve Kuzey ormanlarına veda edeceğimiz anlamına geldiği için mi görmezden geldiler, bilmiyorum. Keza inşa hâlinde olan Maltepe deniz dolgusu ve tesisleri ile Tuzla marina ve yapay ada projeleri de listelerinde yer almamış. Bunları da hesaba kattığınız zaman İstanbul imarı için ayrılan veya ayrılacak bütçenin 170 milyar doların çok çok üzerinde olacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok.

Her halde biliyorsunuz. İstanbul’un kendi çevresindeki su kaynakları, 14 milyon nüfusun su gereksinimini karşılayamıyor. Trakya’nın sularını bitirdik, Bolu’daki Melen çayının suyunu da İstanbul’a getirdik. Yâni İstanbul, kendi doğal kaynakları yeterli gelmediği için komşu şehirlerin ve bölgelerin su haklarını gasp ediyor. Bu gidişle, yeni teşvikler ve yeni imar hamleleriyle gün be gün obezleşen, doymak bilmez bu şehre, kanalizasyona dönen Ergene’nin sularını getiremeyeceğimize göre Meriç nehrinin sularını getireceğiz demektir.

Arkadaşlar, Türkiye’nin 1960’lardaki 28 milyon nüfusunun her birine düşen kullanılabilir su miktarı 4 bin metreküp/yıl idi. Bugün 75 milyon nüfusa düşen su miktarı bin metreküp/yıl’a kadar düştü. Ki bu rakam, modern dünya standardının çok altında bir rakamdır. Demek ki su zengini bir ülke değiliz. İstanbul metropôlünü ha babam büyüteceğimize, yurt genelinde yapılacak planlama ile su olanağı daha fazla olan başka kentlere kentleşme teşvikleri verilmesi gerekmez mi? Bakınız, İzmir Aliağa’ya çok büyük liman tesisleri yapılıyor. Bunun peşinden yüz bin nüfus bu çevreye yerleşecek demektir. Hâlbuki Ege, nüfus yoğunluğu açısından limite yaklaşmaktadır. Daha fazla nüfusa yetecek suyu yoktur. Çukurova-Mersin bölgesi ise Seyhan, Ceyhan, Göksu nehirleri ve diğer dereleriyle daha 10-15 milyon nüfusu kaldıracak su kapasitesine sahip bölgemizdir. Bu bölge, ülkemizin ağırlık merkezindedir; liman ve endüstriyel tesislerin bu bölgede yapılması gerekir. Güneydoğu Anadolu Projesinin (GAP) dünyaya açılacağı yerdir. Keza eski uygarlıkların beşiği Mezopotamya’nın kuzeyinde de kalsa, Fırat ve Dicle bölgeleri de yaşanmaya değer kentlerin kurulabileceği bölgelerdir. Üstelik bu bölgeler iklim özellikleri dolayısıyla Kuzeye nazaran ısınma masrafları çok daha ekonomik bölgelerdir.

Ne olursunuz, artık şu İstanbul kentimizi büyütmekten, imar adına soysuzlaştırmaktan vazgeçelim; yeni kentleri uygun ve verimli bölgelerde kuralım.


yerguvenc@gmail.com

Yayın Tarihi : 10 Temmuz 2013 Çarşamba 13:22:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 5.61.150.xxx Tarih : 14.07.2013 10:43:19

istanbulu büyütmekten vaz gecelim yeni yeni kentler kuralim cümleniz icin tesekkürler tabiki bunu kurmasini modern yapmasini becerebilirsek ve becerebilecek kisilerere bir yildizli tesekkürler  vermek en büyük arzum icimden bir his maalesef nah yapariz bu isleri diyor

baska Istanbul yok  sözü mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi malimiz mülkümüz budur elimizden gelen de budur  derken bazi yatirimlari örnek olarak su Kadar para tutar  vs. vermissiniz (parayi köpege atsan yemez  sösümüzde aklima geldi ) ama maalsef insan yasantisi icin para  bu sistemde en iyi bir arac tir iste bu araci kullanmak ta insanin en büyük meziyetidir sizin verdiginiz örneklerde örnekte su Kadar para bukadar para harcanacak iste bu harcamalar olmali ki bu harcamalarda insanciklar nasip kismetlerini almaliki devri alem dönsün  Kismet alindimi risk alindimi bundan dahasi ne olabilir bu gün bunlari ypanlar yarin birileri bunlari  yiksin yenisini daga iyisini yapsin yapsin yine rizk vs. insancilar alsin isin özü harcamalar olsun harcamalarin sonunda bir güzellik gelsin Takiii simdiki  güzellik  daha güzelligi  gelene Kadar kala kalsin yeni gelen  güzellik bir önceki  güzelligi mars etsin sonuc ta parayi iyi bir arac gibi kulanilmali  sonuc iyiliklere gitmeli kötü bir arac gibi kulanilma olursa sen ben o biz zis onlar habire söylene söylene dilimizde de söyleye söyleye tüg biti ye geliriz ortaya hep olumsuz görüntüler olumsuz avantaci para kazananlar cikar    su anda eskiye göre bir kademe iyilik varsada netice ayni hamam ayni tas yola devam  ben sen o biz siz onlar hep memnun degil iyi niyetle yola cikanlar olsadaislerimizo Kadar Karma karisiki nerden baslasan elindeilmek ilmek  kaliyor millet olarak saskin sakin yasiyoruz biri bir proje yapmak istiyor olmazzz biri hic bir sey yapmiyalim  olmazzz ortaya ne kaliyor yaparsin yapmassin iste bizim yasantimiz yeyelim bir birimizi bu yemedede isi kepceyle hamudunla icten distan götürenler götürüyor  son kelime CAYLAAAAAAR