19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Bir Yıldız da Mimarlık Dünyamızdan Kaydı

MİMAR MUALLÂ EYÜBOĞLU ANHEGGER’İ KAYBETTİK

31 Temmuz 2009 günlü yazımda Demirtaş Ceyhun’un kaybını ‘Edebiyat Dünyamızdan Bir Yıldız Daha Kaydı’ başlığı altında dile getirmiştim. Aslında Demirtaş Ceyhun da mimardı ve de iyi mimardı. Ama edebiyatçı yönü daha ağır bastığından onu edebiyat dünyamızın kaybı olarak anmak daha anlamlı idi. 19 Ağustos 2009 günü toprağa verdiğimiz Muallâ Eyüboğlu Anhegger de mimar ve de uzmanlık dalı restorasyondu.

Merhum Muallâ, 1919 doğumludur. Bu hesapla bizlerden epey büyük ablamız oluyor. Ben kendisini 1958 yılından beri tanıyordum. Uzmanlık dalındaki bilgisine, çok cepheli kültürüne, nezaket ve asaletine hayran olmamak olası değildi.

Babası Rahmi Bey, Trabzon’un önemli ailelerindendir. Babasının kaymakamlık mesleği dolayısıyla Muallâ, Erzurum’un Aziziye ilçesinde doğmuş. Annesinin Saraylı olduğu söylenirdi. Ressam ve şair Bedri Rahmi Eyüboğlu ve değerli hocam, sanat tarihçisi, düşünür, yazar Sabahattin Eyüboğlu’nun kız kardeşleridir. Muallâ Eyüboğlu, Güzel Sanatlar Akademisi, Mimarlık Bölümü’nün 1942 yılı mezunudur. O yıllarda ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu, İsmail Hakkı Tonguç’la beraber Köy Enstitülerini programlıyordu. Muallâ’yı da Köy Enstitüleri inşaat uygulamaları için Bakanlık bünyesine aldılar. Yüksek Mimar olarak, mimari proje yarışmalarını kazanan hocaları ile beraber çalışmalara katıldı. Yurdun dört bir yanındaki enstitü inşaatlarında, 21 Köy Enstitüsü inşaatında mimar ve öğretmen olarak ve de öğrencilerle birlikte inşaat uygulamaları yaptı. Bu görevde genç ve idealist bir mimar olarak 5 yıl çalıştı. 1947’de, Ortaklar Köy Enstitüsü inşaatında zehirli sıtmaya yakalandı. Henüz 28 yaşındaydı. O dönemlerde tüm Anadolu halkı sıtmadan kırılır, herkes ateş içinde zangır zangır titrerdi. Yaşadığımız bu günlerde sıtma, ender rastlanan bir hastalık olduysa, bunu Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam merhumlara borçluyuz. İşte o günlerde bir anofel, genç mimarı yatağa bağladı. Zaten artık o günler, gericilerin ve bazı politikacıların Köy Enstitüleri meşalesini söndürme, yeşeren ağaçların köküne kibrit suyu dökme girişimlerine gebe günlerdi.

Eyüboğlu, iyileştikten sonra bir süre arkeolojik kazılara katıldı. Kazılarda beraber çalıştığı Dr. Robert Anhegger’le 9 yıllık çalışma sonunda evlendi. Alman Dr. Robert Anhegger, sanat tarihi araştırmacısı, Türkolog ve de Türkiye âşığı bir hoca idi. Muhafazakâr anne, kızının bir yabancı ile evlenmesine karşı çıktı ve küstü ise de damadını tanıdıktan sonra yanıldığını anladı. Ne yazık ki bu değerli adamı da 2001 yılında kaybettik.

Muallâ Anhegger, artık Osmanlı mimarlık eserlerini onaran, onları restore eden bir mimardır. Birçok anıtın kurtarılmasında onun emeği vardır. Rumelihisarı restorasyonu, 1957 – 58 yıllarında, Topkapı Sarayı Müdür Yardımcısı ressam Elif Naci merhumun başkanlığındaki emanet komisyonu tarafından yürütülüyordu. Zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar, restorasyona çok önem veriyor, çalışmaları bizzat takip ediyordu. Aslında restorasyonda Muallâ Anhegger, vaziyet planı ve ek tesislerde Doğan Tekeli söz sahibi idi. Ben, o zamanlar Topkapı Sarayı İdare Binası rönevasyonunda çalışan tıfl bir şantiye şefi idim. Onlarla aynı odada çalışır, tartışmalara kulak misafiri olurdum.

Daha sonra Topkapı Sarayı’nda birçok onarımın başında bulundu. Mesleğinde çok titiz, ve başarılı bir şantiye yöneticisi idi. Daha uzaklardan gelen sesi ile Saraya geldiğini anlardık. ‘’Fethi Usta, bu taşlar daha perdahlanıp yerine konmadı mı? Avni Usta, bu kalem işlerinde barok aslına uyulacak demedim mi? Yusuf Ağa, bu kubbenin sıvasında milim hatayı kabul etmem ha’’ âvâzeleri 200 metre geriden duyulurdu. Hasta yatağında bile evinin penceresinden dürbünle inşaatı takip ettiği söylenirdi. Topkapı Sarayı Veliaht Dairesi’nde gizli kalmış, örtülmüş bir tavanı meydana çıkardı; müzeyyen tavanı günümüze kazandırdı.

O sıralar Robert Bey, Galata’daki Doğan Apartmanından bir daire satın aldı. Doğan Apartmanı İstanbul’un kalburüstü kültürlü kişilerinin oturduğu bir binadır. 6 katlı apartmanın orantılı bir iç avlusu vardır. Antika asansörü titizlikle muhafaza edilir. Daireler, Galata ve Sur İçi İstanbul manzarasına hâkimdir. Sanat kültürü ile yoğrulmuş bu karı-koca, bu apartmanda orijinal hatt, tezhip, minyatür, tablo, ahşap, mermer, metal objeler, Türkçe, Osmanlıca, Almanca kitaplar, müzik aletleri, porselen takımlar ve daha birçok antika eşyayı bir araya getirerek bir müze yarattılar. Çocukları yok, yakın akrabaları terk-i dünya eylemiş; vefatlarından sonra bunca emekle toplanmış değerlere kim sahip çıkacak? Bir müzeye bağışlama çabası içinde idiler. Bu çabanın sonu ne oldu, bilmiyorum. Bilenler varsa lütfen bu yazıya bir yorum atsınlar.

Muallâ Eyüboğlu Anhegger’in yaşam öyküsünü merak edenler için ‘Hitit Güneşi’ kitabını okumalarını öneririm. ‘’Köy Enstitüleri yüzünden adımızı komüniste çıkardılar; Mevlevi şeyhleri ile dostluğumuzdan da gericiye. Her boyayı boyadık anlayacağın. Hepsine gülüp geçtik. Sabahattin ağabeyimin dediği gibi, bizden memleketi sevmek, gerisi boş’’. Her halde bu sözleri ile Türk aydının anlaşılamamasını, çilesini özetlemiş olmalı.

Ruhu şâd olsun.


yerguvenc@gmail.com  
 

Yayın Tarihi : 21 Ağustos 2009 Cuma 10:50:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?