30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Bu Sarayda Resim ve Heykel Müzesi Olmaz


Bu saray’dan kastım, Dolmabahçe Sarayı’nın devamı olan ‘Veliaht Dairesi’ ve de içinde yaşatılmaya çalışılan ‘Resim ve Heykel Müzesi’dir.

Veliaht Dairesi denen saray yavrusu, Dolmabahçe Sarayı ile aynı zamanda ve aynı plan dâhilinde inşa edilmiştir. Padişah Abdülmecid Han tarafından yaptırılan Dolmabahçe Sarayı, ortada bayramlaşma ve diğer resmî törenlerin yapıldığı kare planlı yüksek ‘Muayede Salonu’ ile sağ yanında resmî işlemlerin ve elçi kabullerinin yapıldığı dikdörtgen planlı ‘Selâmlık’, sol yanında padişahın ikametgâhı olarak planlanmış L planlı ‘Harem’ bloklarından oluşur. Veliaht Dairesi ise harem bloğunun sol yanında, müstakil girişi olan saraydır. Deniz cephesinden bakışta, ortadaki yüksek Muayede Salonu’nun sağ ve solundaki bodrum + iki katlı bloklar simetrik görünüm arz ederler. Ana sarayın yanında ayrı bir blok oluşturan Veliaht Dairesi de üslûp ve cephe mimarisi olarak ana sarayla aynı özellikleri taşır. Tüm saray ve müştemilâtı mimar Garabet ve oğlu Nikoğos Balyan yapıtı olup 1856’da hizmete açılmıştır.

Saray, Topkapı Sarayı gibi dönemlerinin işlevlerine göre zaman içinde gelişen bir külliye değil, Avrupa sarayları gibi planlı yapılmış ve tümü aynı zamanda inşa edilmiş bir kitleler kompozisyonudur. Gerek ana saray, gerekse Veliaht Dairesi, iç ve dış mimarisi ve cephe ornemanları ile barok, rokoko, ampir ve neo-gotik üslûplarının bir arada kullanıldığı eklektik (seçmeci) bir mimari üslûp sergiler. Bu üslûbu ile iç hacim ve duvar cephelerinde plastrlar, sütun ve sütun başlıkları, çerçeveli panolar, müzeyyen tavanlar yer alır. Saray, Avrupa’daki çağdaşı olan birçok saraydan herhangi biri gibi olup, ayırıcı özelliği sahil-saray olmasıdır. Bütün bu şaşaaya rağmen, inşaatın ve taşıyıcı strüktürün çok kaliteli olduğu söylenemez. Zeminin denizden dolma olmasına karşın başarısız su yalıtımları, hatta yalıtımsızlıkları ile temellerden ve bodrum katlardan yükselen nemli ortamın giderilmesinde ve sudan etkilenen yapı strüktürünün bakım ve idamesinde büyük zorluklar vardır.

Cumhuriyetin ilânından sonra, halifeliğin kaldırılması ile beraber 3 Mart 1924 tarihli yasa ile tüm Osmanlı saray ve kasırları, bu meyanda Dolmabahçe Sarayı da milletin mülkiyetine geçmiş, Türk milleti adına TBMM’nin yönetimine verilmiştir.

Sarayın devamı olan Veliaht Dairesi, son Halîfe Abdülmecid Efendi’ye mesken olmuş, daha sonra Atatürk’ün direktifleri doğrultusunda Resim ve Heykel Müzesi olarak düzenlenmiş, 20 Eylül 1937’de açılışı yapılmış, müzenin yönetimi Güzel Sanatlar Akademisi’ne (şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) verilmiştir. O dönemde Akademi müdürü Burhan Toprak’tı. Akademi hocaları, Paris, Sorbon’dan sanat tarihi mezunu olan, dolayısıyla sanatçı olmayan bir zatın müdür olarak atanmasını, Mareşal Fevzi Çakmak’ın damadı olmasına bağlarlar, kendisini fazla tutmazlardı. Bu nedenle olsa gerek, Burhan Bey müzenin kuruluşunda tek başına bırakılmış, buna karşın canla başla çalışmış, ama müzeyi Atatürk’e de beğendirememiş, fırçayı yemişti. Nitekim müze, ardı arkası gelmeyen arızalarla bir sene sonra kapanmış, zamanımıza kadar kâh açılıp kâh kapanarak hayatını yatalak bir hasta gibi idame ettirebilmiştir.

Bu saray niçin resim ve heykel müzesi olamaz?

Bir kere burası Paris’teki Louvre, Madrid’deki Prada gibi geniş ve uzun galeriler içeren bir saray değildir. Belirli odaları, holleri ve salonları bulunan, tavan ve duvarları eklektik süslemelerle müzeyyen, Veliaht’ın ve ailesinin resmi ve özel işlevlerine hizmet etmek üzere planlanmış bir ikametgâhtır. Orijinal mimariyi bozarak, müzeyyen duvarlar üzerine monte edilen panolar ve ışıklandırmalar, resimleri gerektiği şekilde görüşe sunmakta yetersiz kalmaktadır. Bu bir. İkincisi, teşhir alanları kısıtlı olup gerektiği kadar eser sergilenememekte, binlerce eser depolarda bekletilmektedir. Üçüncüsü, yukarıda söylediğim gibi giderilmesi güç nemli ortamda depolanan resimler zamanla bozulmaya mahkûmdur. Müze otoparkının bulunmayışı, girişinin sapa ve saklı oluşu, teşhirde devamlılık arz edememesi ile hiçbir zaman ziyaretçisi olan bir müze olamamıştır.

İnternet sitesinden aldığım bilgilere göre, paha biçilemez değerde resim ve heykel bu müzede toplanmış, Türk sanatının temel taşları bu müzede bir araya getirilmiştir. Müzede 10 bin 140 resim, 641 heykel, 10 ikon, 107 seramik, 79 hat eseri vardır. Tüm sanat eserlerini ve sanatçıları burada saymamız olanaksız. Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki: Son Osmanlı ressamlarından Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey, Hüseyin Zekâi Paşa, Halife Abdülmecit, …; Cumhuriyete geçiş döneminden Çallı İbrahim, Nazmi Ziya, Namık İsmail, Şevket Dağ, Hikmet Onat, Feyhaman Duran, …; Müstakil Ressamlar Birliği’nden Cevat Dereli, Mahmut Cuda, Şeref Akdik, …; D Grubu’ndan Nurullah Berk, Elif Naci, Cemal Tollu, Zeki Faik İzer, Bedri Rahmi ve Eren Eyüboğlu, Sabri Berkel, Eşref Üren, …; yakın dönemden Nejat Sirel, Fikret Muallâ, Cihat Burak, Adnan Çoker, Nedim Günsür, Burhan Doğançay, Neşe Erdok, Mehmet Güleryüz, Komet, …; yabancı ressamlardan Pablo Picasso, Pierre Bonard, Andre Derain, Rauol Dufy, Henri Matisse, Utrillo, El Greco, İngres, … Resimleri; Zühtü Müridoğlu, Şadi Çalık, İlhan Koman, … Heykelleri ve daha birçok değerli sanatçının eserleri, yani büyük bir hazine yanı başımızda duruyor ve teşhir edilemiyor. Bizler, özellikle de gençler bu eserleri göremiyor, sonra da gençlerin sanata ilgisizliğinden şikâyet ediyoruz.

Bu kadar çok ve yeni satın alınacak resim ve heykellerle daha da çoğalacak eserlerin tümünü aynı zamanda teşhir etmek gerekmeyebilir. Ancak yapılış dönemlerine, sanat akımlarına göre resimleri ayrı ayrı gruplandırarak belirli zaman periyotları içinde, tüm eserler sıra ile teşhire sunulabilmelidir. Ayrıca okullara özel programlar yaparak çocukta sanat kültürüne heves yaratmak, eser restorasyon atölyeleri, kütüphane ve arşiv kurmak, öğrencilerin orijinal tablolar karşısında reprodüksiyon yapmalarına olanak tanımak, konferans, film, paneller tertiplemek gibi modern müzecilik çalışmaları yapmak, mevcut bina içinde başarılması olanaksız işlerdir.

Müzeleri, özellikle resim müzelerini, değişik işlevler için tasarlanmış binaların içinde sığıntı olmaktan kurtarmak, rahat teşhir ve nitelikli görüş olanakları sunan modern galerilerle mimari değer ifade eden hacimlere yerleştirmek gerekir. Mevcut binalar ancak değişim olanakları verdiği zaman müzeye dönüştürülebilir. Bunun en güzel örneği Paris’teki D’Orsay garının renöve edilmesi (yenilenmesi) ile kazanılan müzedir. Veliaht Sarayı’nda böyle bir olanak yoktur.

Yeni müze nerede açılabilir?

İki şık var. Ya yeni bir müze binası yapılacak, ya da müze olmaya uygun mevcut bir bina aranacaktır. İdeali yeni bir bina yapılmasıdır. Bunun için yapılması gereken, uygun yerin belirlenmesinden sonra, dünya çapında mimari proje yarışması açılması, veya müzecilik alanında uzmanlaşmış mimarlık gruplarından teklif alma suretiyle elde edilecek çağdaş projeye göre yapılacak bir prestij binasında ‘Resim ve Heykel Müzesi’ni açmaktır. Bakınız, İspanya’nın Bask bölgesindeki gri yüzlü sanayi kenti Bilbao, mimar Frank Gehry’nin yaptığı ‘Guggenheim Müzesi’ ile dünya çapında üne kavuştu. New York, Manhatten’daki mimar Frank Lloyd Wright’ın yaptığı ‘Guggenheim Müzesi’, ilginç mimarisi ve resim teşhirindeki spiral galeri mekânı ile en önemli mimari yapıtlar arasında yerini aldı. Londra’da mimar Herzog & Meuton yapıtı ‘Tate Müzesi’, Londra’ya fazladan, yılda bir milyon 600 bin turist çekmeyi başardı.

Ancak, yurdumuz olanaklarını düşünürsek, bu çok pahalı ve uzun vadeli çözüm yerine, gerek semt, gerekse yapı olarak uygun bir bina aramak daha akıl kârı olacaktır. Müzecilik uzmanı ve arkeolog Erdem Yücel’le İstanbul’da müzeye uygun hangi semt ve müze işlevine uyarlanabilecek hangi bina olabilir diye düşünürken ilginç bir teklif gündeme oturdu. İstanbul’a büyük adalet sarayları yapılıyor. Bir saray Bakırköy’de yapıldı ve açıldı. Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim. Mimari proje ve inşaat kalitesi olarak ‘saray’ ismine lâyık bir bina oldu. İkincisi Çağlayan’da yapılıyor. Projesine göre o da iyi bir saray olacak. Bu yapının bitmesi ile Sultanahmet Adliye Sarayı boşaltılacak. Boşaltılacak binanın Resim ve Heykel Müzesi’ne tahsisi halinde kentimiz, Sultanahmet gibi önemli müzelerin bulunduğu bölgede, muhteşem bir müze, muhteşem bir resim ve heykel galerisi kazanmış olacaktır. Binanın müzeye dönüştürme maliyeti çok düşük olacağından, ekonomik çözümle büyük bir yapıt elde edilecektir.

Bir önerimiz de müze yönetiminin Üniversite’den alınarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmesidir. Çünkü akademik kariyerle müze yöneticiliği ayrı şeyler, ayrı uzmanlık dallarıdır.

Veliaht Dairesi nasıl değerlendirilebilir?

Resim ve Heykel Müzesi’nin boşaltacağı sarayın kullanımı, TBMM Millî Saraylar Daire Başkanlığı’na geçecektir. O zaman bu saray nasıl değerlendirilebilir sorusu akla geliyor.

Cumhurbaşkanlığı için düzenlenen Boğaziçi, Kalender‘deki Huber Köşkü, gerek konumu, gerekse niteliği açısından makama yeterli prestiji sağlamaktan uzak yapılardır. Veliaht Dairesi’nin, Cumhurbaşkanlığı’nın İstanbul’daki çalışma ofisi ve kabul makamı olarak düzenlenmesi uygun bir çözüm olacaktır. Bu düzenleme, bitişiğinde bulunan Başbakanlık çalışma ofisi ile de bir bütünlük sağlayacaktır.

Yayın Tarihi : 22 Nisan 2008 Salı 11:14:00
Güncelleme :22 Nisan 2008 Salı 11:20:22


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
burcu özdemir IP: 78.179.101.xxx Tarih : 13.05.2008 12:06:11

hiç güzel değildi müze