19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Bursa Devlet Hastanesi ve Devlet Yapıları

Bursa Şevket Yılmaz Devlet Hastanesi’nde çıkan yangın hepimizi üzdü. 13’ü bebek 29 hastanın yattığı yoğun bakım ünitesindeki 8 vatandaşımız yaşamını yitirdi. Gazetelerden öğrendiğimize göre (doğruluk derecesi nedir, bilmiyoruz) yangın, bodrum kattaki tomografi cihaz kablolarından başlamış, duman, havalandırma kanalları yolu ile üst katlara ulaşmış ve yoğun bakım ünitesinde tedavi gören hastaları etkilemiş. Ölümler, yatağından alınan ve ambulansa nakledilen hastaların solunum ve diğer mekanik ve elektronik cihazlardan ayrılması ve de nakilde bağlanacakları mobil cihazların bulunmayışı nedeni ile olmuş.

Sağlık hizmetlerindeki beceriksizlikler ve yetersizlikler, konumun dışında kalıyor. Burada, üstelik ‘akıllı bina’ diye nitelenen hastane binası ve de bu vesile ile diğer devlet yapıları üzerinde duracağım. Tomografi cihazını besleyen elektrik kablolarının zor ısınır nitelikte özel alaşım tel demetinden oluşması, bunu sarmalayan plastik maddenin yanmaz özellikli olması, yine bu kabloların çelik borular içine alınması gerekirdi. Klima, havalandırma projesinin de hatalı düzenlendiği anlaşılıyor. Esasen bu havalandırma belâ bir iştir. Hava dolaşımında devamlı temiz hava kullanmak ekonomik değildir. Onun için gerek ısıtmada, gerekse soğutmada mevcut hava devreder, buna takriben ¼ oranında temiz hava eklenerek oksijen takviyesi yapılır. Tüm odalara verilen ve tüm odalardan emilen bu hava, ne kadar filtre edilirse edilsin, evaporatörlerin bakımı ihmal edilirse her zaman mikrop ve virüs taşıyabilir. Bu nedenle ameliyathanelerin ve yoğun bakım ünitelerinin kendi başlarına havalandırılmaları gerekir. Anlaşıldığına göre burada tek kanal sistemi, bütün odaları dolaşıyor ki duman, yoğun bakım ünitesine intikal edebilmiş. Yangının çıktığı mahalde yangın bildirim cihazı da yokmuş. Bu projede çalışan mimar ve mühendislerin akıllı değil, aptal bina yaptıkları anlaşılıyor.

Hastane ve diğer devlet yapılarında proje, özellikle uygulama hatalarının önüne geçilemiyor. Aksama ihale safhasında başlıyor. Kamu sektörüne iş yapan 110 bin kadar müteahhit var. Yıllık ihale edilen iş sayısı, büyüklü küçüklü, 10 bini bulmuyor. Bu arz-talep dengesizliğinin yarattığı yüksek kırım oranları, işlerin kalitesini etkiliyor.

İhale sistemi, halk arasında anahtar teslimi tabir edilen, işin götürü bedel karşılığında baştan sona bitirilip teslim edilmesi şeklindedir. Bu sistem, yerine uygun, eksiksiz ve ayrıntılı proje ve şartname düzenlenmesini gerektirir. Jeolojik etütler, mimari, statik, tesisat projeleri, mahal listeleri, imalât tarifleri, malzeme norm ve kalitelerinin ayrıntılı olarak belirlenmesi gerekir. Maalesef AB standardının çok aşağısında kalan cari proje düzenleme bedelleri ile AB standardına uygun ayrıntılı proje ve şartnamelerin hazırlanması olanak dışı kalıyor. (Büyük özel sektör firmalarının işin hakkını verdiğini görüyoruz.)

Devlet yapılarında rastlanan aksamalar, özellikle uygulama safhasındadır demiştik. Uygulamaları, işveren idarede görevli genel müdürden başlayarak, daire başkanı, müdür, kontrol amiri, mimar, jeolog, inşaat, makine, elektrik kontrol ve saha mühendisleri, teknikerler, sürveyanlara kadar uzanan kontrol örgütü izler ve yönetir. Üst makamlar idari işlerden başlarını kaldırıp inşaatın ayrıntısına giremezler. İşin ağırlığı kontrol mühendislerinin üzerindedir ve şantiyedeki imalâttan laboratuar deneylerine kadar her türlü denetimden sorumludurlar. Ancak bu sorumluluk, binanın hatalı ve ayıplı olmasını kapsamaz. Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi, tüm inşaat ve tesisat hatalarını müteahhidin üzerine yüklemiştir.

Müteahhit, kâr edebileceği kalemlere ağırlık verip, en ucuz malzemeyi temin peşindedir. Kontrol örgütüne yetersiz imalât kalemi ve malzemeyi yutturabilir. Bu nasıl olur? Görevliler devlet memuru psikolojisine intibak etmişlerdir. Burunlarından kıl aldırmazlar. Bazıları hatayı fark etmez, bazıları görmezden gelir. Bir arkadaşımla telefonda konuyu konuşurken devlet yapılarının kalitesizliğinden ve depreme olan dayanıksızlığından bahsetti. Buna neden olarak da bütün kontrol mühendislerinin yiyici olduğunu söyledi. Ben bu kadar insafsız ve genellemeci değilim. Gençlik yıllarımda ben de kontrol mühendisliği yaptım; birçok da kontrol mühendisi ile çalıştım, kendilerini yakından tanıdım. Konunun dışında olanlar, genelleme yaparak hemen yiyici etiketini yapıştırabiliyorlar.

Acaba işin aslı nedir? Hatalı eleman yok mudur? Seyrek de olsa vardır. Bu gibileri üç sınıfa ayıralım: Birincisi: Okulda dalga geçmiş, bir politikacı aracılığı ile devlete kapılanmış, konusunda bilgisiz olduğu gibi öğrenme hevesi de bulunmayan tiplerdir. Bunlara pek çok şeyi yutturabilirsiniz. İkincisi: Bilgili, ama umursamazlık içinde, ‘salla başını, al maaşını’ düsturunu benimsemiş, gözü dışarıda olanlardır. Bunlar konularını iyi bilirler, ama yapılan işin üzerine titizlikle gitmezler. Üçüncüsü: Hinoğlu hinlerdir. Torpillidirler, bunlarla başa çıkamazsınız. İşini hakkı ile yapan çalışkan, bilgili, değerli teknik elemanlar bu sınıflamanın dışındadır. Bu gibiler üst makamlara kadar çıkan, kariyer sahibi olmuş kişilerdir.

Peki, çıkar yol nedir? Devlet, proje ve inşaat işlerinde sadece yönetici, planlamacı olmalı, proje düzenleme ve inşaat denetimini özel sektöre devretmelidir. Şu var ki bu günkü mevzuatla devir işlemi sağlıklı sonuç vermez, eskiyi mumla arar hale geliriz. 1999 depreminden sonra çıkarılan 595 sayılı kanun hükmünde kararname devlet yapıları haricindeki özel sektör yapı denetiminin özel denetim şirketleri eli ile yapılmasını ön görüyordu. Böylece zemin etütlerinin ve inşaatın kurallarına uygun yapılması zorunluluğu denetim bürolarına verildi. Daha sonra 4078 sayılı yapı denetim yasası yürürlüğe girdi. Ancak bu yasa suiistimale açık yanlar içeriyordu. Uygulama beklendiği gibi müspet ve kusursuz sonuç vermedi. Bir de devlet yapıları denetimi yasa kapsamı dışında kalıyordu. Bu çalışmaların iyi yönü uygulamadaki sakat yanların belirlenmesi oldu.

Bundan sonra yapılması gereken, yeni bir yasa ile proje ve inşaattaki tüm sorumluluğunun profesyonel proje ve denetim bürolarına verilmesi, oluşabilecek hatalarda, tazminat ve diğer cezai şartların bu kuruluşlara ve bu kuruluşlarda çalışan mimar ve mühendislere yüklenmesi olmalıdır. Burada en önemli husus yapıların ve de sorumluluk alacak mimar ve mühendislerin sigorta ettirilme şartıdır. Çünkü serbest meslek erbabı mimar ve mühendisler, hiçbir zaman ağır tazminatları ödeyebilecek mâli güce sahip olamazlar. Sigorta şirketleri, başarı ve bilgisi tescillenmiş mühendis ve mimarları, başarı ve bilgi derecesine göre değerlendirerek sigortalayacağına göre, profesyonel denetim ofisleri ve teknik elemanları, her işin özellik ve kapasitesine göre seçilebilecektir. Her denetim ofisi ve de mimar ve mühendis, kapasitelerinin dışında kalan işlerin denetimini alamayacak, bundan böyle torpillilerin ve müteahhitle gizli anlaşma yapanların borusu ötmeyecektir.

Bu uygulama kapsamına devlet yapılarının da alınması ile devlet, gerek sağlamlık gerekse yapı kalitesi açısından güzel ve güvenli binalar kazanmış olacaktır.



yerguvenc@gmail.com

 

Yayın Tarihi : 29 Mayıs 2009 Cuma 10:35:12


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?