20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Çağdaş kentleşme yolunda gelişimler (XV)

İSTANBUL

Hey gidi İstanbul hey… Koskoca Doğu Roma İmparatorluğunun, koskoca Osmanlı İmparatorluğunun payitahtı oldun. Türkiye Cumhuriyetinin başkenti olamadın ama yeni devletin, tarihi, sanatı, kültürü, ekonomisi velhasıl uygarlığı ve her şeyiyle en büyüğü olmayı devam ettirdin. (Bu yazı serisinin (IV)’üncüsünde Konstantinopolis, (V)’incisinde Şehr-i Stanbul, Dersaadet başlıklarıyla, kentin tarih boyunca gelişimine bir nebze de olsa değinmiştim). Şimdi de günümüzün ve geleceğin İstanbul’una hem nalına hem mıhına vurarak değineceğim.

Rüya şehir İstanbul

İSTİM ARKADAN GELSİN

Yaz-boz tahtasına çevrilen İstanbul planlamasının son yılları için attığım bu başlığı bazı yadırgayanlar olabilir. Ne var ki aşağıda anlatacağım fıkrayı okuyanların bana hak vereceğini tahmin edebiliyorum. Efendim, Osmanlı sadrazamının âcilen Bab-ı Âliden karşı yakaya, Üsküdar’a geçmesi gerekmiş. Karşıya geçmek için hamlacıları kiralasa hem şanına uygun değil, hem de çok vakit kaybedecek. Hemen Devlet-i Aliyye’nin özel istimbotunun hazırlanması emrini vermiş. (İstimbot, adı üzerinde buharlı küçük gemi, çatana). Faytonuyla Bab-ı Âli’den Sirkeci’ye inmiş; rıhtımda kendisini bekleyen istimbota binmiş. ‘’Hadi kaptan, çabuk hareket et’’ demiş. Kaptan: ‘’Paşa hazretleri biraz beklememiz lâzım’’, ‘’Niçin?’’, ‘’İstimi bekliyoruz’’. Sadrazam, ‘’Be adam, işim acele, sen hareket et, istim arkadan gelsin’’ diyesiymiş.

Peki, bu fıkranın İstanbul’un imar planlarıyla ne ilgisi var dediğinizi duyar gibiyim. Bal gibi de ilgisi var. Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızın titizlikle üzerinde durduğu, 500 uzmanın enine boyuna tartışarak ortaya çıkardığı ’İstanbul Metropolitan Nazım İmar Planı’ var. Ne var ki yeni ‘Hükümet Programı’nın İstanbul konusunda yer alan ‘’Üçüncü Boğaz Köprüsü’’, ‘’Üçüncü Havalimanı’’, ‘’Boğazı dipten geçecek tüp karayolu tüneli’’, ‘’İstanbul Kanal’’, Kocaeli ve Paşaeli yarımadalarında yapılacak ‘’İstanbul’a İki Şehir’’ projelerinin hiç birisi adı geçen nâzım planda gözükmüyor. Bu durumda iki hal geçerli: Ya uzmanlar geleceğin ihtiyaçlarını gösterecek projeksiyonu tam saptayamamışlar, ya da uzmanlara yeterli doküman verilmemiş. Belki de uzmanlar bu projeleri İstanbul için gereksiz bulmuş. Ama sonuçta, yararsız ve boşu boşuna bir çalışma yapmışlar. Bu durumda mevcut nazım plan, bulunduğu hali ile yürürlükte kaldığı sürece, gerçekleşen yatırımlar oldu-bitti projeler olarak planın üzerine işlenecek, yani istim arkadan gelecek demektir. (Fi tarihinde Moskova Belediyesi salonlarında, gelecek 30 yıl için yapılmış imar planlarının 10’ar yıllık gerçekleşmelerini gösteren 3 ayrı maketi hayretle incelemiş ve geleceğin Moskova’sını bütün detaylarıyla izleme olanağını bulmuştum).

İstanbul Boğaz Köprüsü ve iki yakalı yerleşimler

Yeni Hükümet Programı, İstanbul konusunda daha da ayrıntıya giriyor; Taksim Meydanında trafiğin yer altına alınacağının, Prost planı ile yıktırılan, III. Selim dönemi yapılarından Taksim Topçu Kışlasının aslına uygun olarak yeniden inşa edileceğinin; bir de Hayırsız adaların (Yassı ve Sivri adalar) kullanıma açılacağının müjdesini veriyor. Bu işler bizim de yıllardır yazılarımızla yapılmasını temenni ettiğimiz güzel şeyler.

ÇAĞDAŞ KENTLEŞME YOLUNDA İSTANBUL

Bu büyük yatırımlar dışında İstanbul, hal-i hazırda üç önemli problemle karşı karşıya: Birincisi deprem tehlikesi, ikincisi çarpık yerleşmedir. İstanbul’da aşağı yukarı 3 milyon konut var. Bu konutların 2 milyonu, yani yüzde 70’i teknik standartlar dışında inşa edilmiş, deprem riski altında olan binalardır. Deprem riski taşıyan konutlar, aynı zamanda ve genellikle çarpık yerleşim bölgeleri içinde yer alıyor. Bu gibi evler için tavsiye edilen ve uygulanan statik güçlendirme yapılması, yanlış bir çözümdür. Çünkü güçlendirme yaparak çarpık yerleşmeyi devam ettirmiş olursunuz. Bu gibi bölgeleri tamamıyla yıkarak yeni ve sağlıklı bir imar planıyla yeniden inşa etmek zorunluluğundayız. Ada, hatta bölge bazında imar durumlarını 2-3 kat arttırarak özel sektöre avantaj sağlarsak, mevcut ev sahiplerinin mülkiyet haklarını devam ettirir, sosyal donatı alanları kazanır ve kamuya yük olmadan konuyu özel sektör yoluyla çözebiliriz kanısındayım.

Ataşehir'de yeni gökdelenler

Üçüncü problem trafik yoğunluğudur. Bu yoğunluğu yolları genişleterek, yeni Boğaz köprüleri yaparak, kent içinde oto tünelleri açarak çözemezsiniz. Her şeyden evvel işin uzmanı bilim adamlarına, istatistiksel veriler, sayımlar, gelişim projeksiyonları paralelinde kent içi ve kentler arası ‘Ulaşım Master Planı’ yaptıracaksınız. Bu planlamada imar planlarına göre mevcut ve geleceğin bölge yoğunlukları da saptanmış ve dikkate alınmış olacaktır. Bireysel otolara değil, kitlesel raylı sistemlere ağırlık verecek, oto ile seyahati teşvik eden karayolu tünelleri yapmayacaksınız. Metro inşasına ağırlık verecek, belirli güzergâhtan geçen doğrusal hatlarla değil, birbirini kesen raylı sistemlerle ‘metro ağı’ oluşturacaksınız.

Hükümet programında ön görülen ‘’Kanal İstanbul’’ projesinin başarılı olacağına şahsen inanmıyorum. (Bu konuya ‘’Çılgın Proje’’ yazımda değinmiştim). Ama ‘’İki Şehir İstanbul’’ projesinin ilginç bir proje olabileceğini düşünüyorum.

Mevcut ekonomik faaliyet, ağırlıklı olarak Rumeli yakasındadır. Buna karşın ekonomik faaliyetle ilgili pek çok kimse, yaşam kolaylığı açısından Anadolu yakasında oturmayı tercih etmektedir. Boğaz köprüleri ve bağlantılı yollarda, özellikle işe gidiş-gelişlerde, pik saatlerde oluşan yoğun trafik, insanları canından bezdirir hale gelmiştir. Üçüncü değil, onuncu köprüyü de yapsanız bu oluşuma çare bulamazsınız. ‘’İstanbul’a İki Şehir’’ projesi, bünyesinde hem sınai ve ticari faaliyetleri, hem de konut ve yaşam işlevlerini içeren, ofis-konut işlevlerinin aynı bölgede yer almasını temin eden, yeşile önem veren, mimari ve şehircilik açısından güzellikler içeren bir proje olursa, talep görecek ve başarı şansı yüksek bir proje olacaktır. (Evvelki yazımda 2. Dünya Savaşı sonunda Londra banliyölerinde yapılan başarılı ‘’uydu kent’’ projelerinden bahsetmiştim).

Mevcut yerleşimlerde, örneğin Sur içi İstanbul’u, Beyoğlu, Kadıköy, Adalar ve Boğaziçi ön görünümünde kentin kendine özel karakteri bozulmayacak, yapılacak yeni yapılara bir uzmanlar kurulunun onayı olmadan izin vermeyeceksiniz.

Ataköy'de TOKİ blokları

Keza kent siluetini olumsuz etkileyen gökdelen inşaatlarına da izin verilmemelidir. Gökdelenler, imar planının ön gördüğü yerlerde toplanmalıdır. Gökdelenler arasında orantılı boşlukların bırakılması esastır. Ataköy’ün son yapıları, Ataşehir, TOKİ’nin mimarlıktan nasibini almamış yüksek blokları ve diğer bazı yerleşimler, yeşile gereken önemi vermeyen, sosyal donatıları yetersiz, kötü uygulamalardır. Le Corbusiér’nin bir sözü vardır: ‘’Bir gökdelenin gölgesi, diğer gökdelenin üzerine düşmemelidir’’ demişti. Le Corbusiér, mezarından başını uzatıp Ataşehir, Ataköy ve TOKİ yapılarını görse, mimarlarımıza ‘’Ben kitaplarımda sizlere böyle mi öğrettim?’’ der ve her halde saçını-başını yolardı.

Her şeye rağmen hâlâ güzelliğini yitirmeyen, hatta yeni güzellikler kazanan İstanbul’umuzun Dünyanın sayılı kentleri içinde yerini daha üst düzeylere çıkarabilmesi için doğa güzelliğinin korunması, alt yapının ıslahı ve güzel mimari eserlerle donatılması gereklidir. Ama bu da yeterli değildir. Her şeyden evvel ister rasyonel, ister organik ilkelerde olsun, kent planlamasının sağlam esaslara dayanması, bu sağlam planlarda artık ‘hükmü karakuşi’lere yer verilmemesi gerekir.

İstanbul'a iki şehir (maket resmi)

İstanbul için bunlar dahi yeterli değildir. Kentin ekonomik ve sosyal çekim merkezi olması, opera - konser salonu - kütüphane üçlüsünün acilen inşası, kirli sanayiden arındırılması, suç oranlarının düşük olması, eğitim, sağlık, belediye hizmetlerinin tıkır tıkır çalışması, yoğun çalışma ortamı yaratılarak kentin kuru kalabalıktan arınması da gereklidir. Keza kentlinin belirli düzeyde eğitim almış olması, kentlilik bilinci taşıması, geçmiş ve çağdaş kültür ve sanata aşina olması ve yaşam düzeyinin yükseltilmesi de gerekir.

Ayrıca: 7x24 yaşayan kentin bu enerjisini devam ettirmesi ve turizme daha fazla kucak açması, kültür ve sanat festivallerini dünya çapına çıkarması gerekir. Bunun dışında: Edip, düşünür, bilim insanı, güzel sanat erbabı ve de kültür ve sanat destekçisi üst düzey ve elit bir zümrenin bu kentte yaşaması kenti ‘’Dünya çapında yaşanabilir kentler’’ sınıfına sokan etmenlerden olacaktır.

 

yerguvenc@gmail.com  
 

Yayın Tarihi : 19 Temmuz 2011 Salı 15:52:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Nazmi Öner IP: 94.123.39.xxx Tarih : 23.07.2011 13:43:07

Sayın Ergüvenç:Yorumunuz için teşekkürler. Kenthaber sütunlarında hepimiz de birşeyleri paylaşmak, birşeylere vurgu yapmak ve kötü giden birşeylere çare üretmek amacıyla çalışıyor, düşünüyor, yazıyoruz. Örneğin Sayın Törün tarih ve edebiyat alanında önemli bir hizmet verirken, siz de mimarlık ve kentleşme konularında günümüz toplumunun can alıcı sorunlarını ve çözümlerini gündeme getiriyorsunuz.1980'lere dek % 70'i köylü olan bir toplumda bu oran 30 senede tersine dönmüş ve bir Türk mucizesi gibi bu işlem hiç sancısız sorunsuz gerçekleşmiş. Çünkü biz kentleşme yerine kentleri köyleştirmişiz. Bu yüzden sizin yazılarınız da Türkiyenin en önemli sorunlarından, hatta kanayan yaralarından birisine melhem olabilecek öneriler ve saptamalar içermektedir. Umarım ilgililer okur ve faydalanır. Ya da halkımız okuyup bilinçlenir de yönetenlerden bunları ister. Selam ve saygılar.