18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Deprem tahminleri ve İstanbul

Bir TV kanalında ve ‘kenthaber.com’da İstanbul Teknik Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Ercan’la deprem konusunda yapılan bir söyleşi yayınlandı.

Sayın hocamızdan öğreniyoruz ki, yer kabuğunda 30 - 50 yılda bir 9 şiddetinde, yılda 12 - 18 kez 7.0 - 7.9 şiddetinde depremler oluyor. Ne yazıktır ki dünyada deprem riski taşıyan ülkelerden beşincisi Türkiye. Anadolu’da büyük – küçük, gerçekleşen depremlerden yıllık boşalan enerjinin toplamı 30 - 100 atom bombasına denk geliyor. Marmara Bölgesinde 540 yılda bir, çok büyük şiddette depremler oluyor. 17 Ağustos 1999 Marmara depremi böylesine bir deprem. Deprem bölgelerinde oluşan şiddetli depremler ise 30 yılda bir tekrarlanıyor. Marmara Bölgesinde 1915, 1945, 2005 yıllarında oluşan depremler bu görüşü teyit ediyor. Bu görüşe göre Marmara Bölgesinde önümüzdeki yıllarda oluşacak 7’nin üzerinde şiddetteki depremin artı-eksi 2035 yıllarına rastlaması gerekiyor.

Bu hesaba güvenip ‘’Eh, daha 25 senemiz var, o zamana kadar Allah kerim’’ veya bencillikle ‘’Benden sonra tufan’’ diyecek hâlimiz yok.

Hocamız, 7’nin üzeri şiddetindeki olası bir İstanbul depreminde en az 60 bin kişinin öleceğini söylüyor. Bu ölümlerin suçlusu bir doğa olayı olan deprem değil, insanların inşa ettikleri niteliksiz yapılardır. Niteliksiz yapılar, ne yazık ki gelişmemiş toplumların kara yazgısı. 7,4 şiddetindeki büyük zayiat veren Marmara depreminden sonra oluşan, 7,3 şiddetindeki Los Angeles depreminde sadece bir kişi ölmüş. O da kalp krizinden. Bir kişi de panikte kolunu kırmış.

Geri kalmış bir toplum oluşumuz, teknolojik geriliğimizin yanında bu gibi makalelere gelen okur yorumlarında da kendini gösteriyor. Hocamızın bilimsel söyleşisini yayınlayan kenthaber.com’a gelen şu yorumlara ne dersiniz? Bir okur (!), Hocayı ‘’felâket tellallığı’’ ile suçluyor; ‘’deprem olursa olur, yettin artık’’ diyor. Diğer bir okur (!), ‘’bırak hoca yaa, karışma Allahın işine; her canlı ölümü tadacaktır; Rabbim imanlı gitmeyi nasip etsin’’ diyor. Bilimden nasibini almış, uygar bir okur, artık bu kadar cehalete dayanamayıp ‘’Yuh’’ çekiyor. Aydınlanma çağından kaçıp karanlığa koşan bu yoz kültür, bu gidişle başımıza belâ olacağa benziyor.

Ben bu zavallıları kınayamıyorum. Bunları cahil bırakan ve de bırakmakta ısrar eden, müspet bilimin gereklerini öğrencilerin kafasına sokamayan, belki de sokmayan eğitim sistemimizi kınıyorum. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), ‘2010 İnsânî Gelişme Raporu’ sıralamasında Türkiye dünyada 83’üncü olarak belirlenmiş; neredeyse alt sıralara düşmüş. Bu rapor, öğündüğümüz ekonomik büyüme ve gelişmemiz yanında insânî gelişmemizin buna paralel gelişme göstermediğini açık açık yüzümüze vuruyor.

Okullarımız, Atatürk’ün ‘’Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’’ sözünün içerdiği derin anlamı çocuklara veremiyor mu? İslâm öğretilerinde sadece ‘Şekilci Müslümanlık’ mı geçerli? Peygamberimizin ‘utlubü’l – ilme minel – mehdi ile’l – lahd’ (Beşikten mezara kadar bilimi ara) hadisinden de mi haberleri yok?

Ne acıdır ki ülkemizdeki ortalama eğitim süresi sadece 6.5 yıldır. Halkımızın çok büyük kısmı ‘’kızım 5’i bitir, yeter’’ demiyor mu? Nerede kaldı 8 yıllık zorunlu öğretim? Tabii 8 yıllık öğretim de hiç yeterli değil. (OECD ülkelerinin eğitim yılı ortalaması 11,4 yıl). Bu düşük oran içinde dahi okuma – yazma dışında bir nebze olsun bilimsel kuşku, kitap okuma zevki, yaşam kültürü, etik değerler öğretilemez mi?

Her neyse bu kısa makale içinde zavallılıklarımızı daha fazla yazacak yerimiz yok. Şimdi biraz kent bilgilerine geçelim:

İstanbul’da 3 aşağı 5 yukarı, 3 milyon konut var. Bu konutların yüzde 70’i mimarlık, mühendislik ve şehircilik standartları dışında inşa edilmiş, içlerinde yaşanmaması gereken yapılar. Bu durumdaki konut sayısı 2 milyon. Zaten 2,5 milyon yapının da belediyeden alınmış ‘iskân ruhsatı’ yok. Bu gibi yapılar, İstanbul’un en merkezi, en yaşanacak bölgelerini, gün be gün çoğalan kanser hücreleri gibi işgal etmiş durumda. Belediye Zeytinburnu’nu depreme dayanıksız yapıları tespit ve güçlendirme amacıyla pilot bölge olarak seçmiş. Bu gibi sağlıksız bölgede ve sağlıksız yapılarda yerleşik dokuyu yerinde bırakarak depreme karşı güçlendirme yapmak kanımca çok yanlış bir uygulama. Sağlıksız ortamı devam ettirecek güçlendirme, kesin bir çözüm değil. Ayrıca birçok yapı için astarı yüzünden pahalı, rantabl olmayan bir çözüm. Güçlendirme ameliyesinin binayı güçlendireceği de kesin değil.

Bu gibi bölgeleri ıslah etmek, kentsel dönüşümü sağlamak için tek çözüm var. O da alınacak radikal kararlar ve çıkarılacak yasalarla bu gibi bölgeleri tamamen yıkmak olmalıdır. Yıkım sonrası, mevcut kadastrodaki ada, parsel bölünmelerini dikkate almayacaksınız. Yapılacak imar planlarında bölgenin özelliğine göre tayin edilecek yoğunluğa uygun yeni kitleler tasarlayacaksınız. Örneğin, yıkılan alanın zemindeki yüzde 15’i konut yapımına, yüzde 15’i sosyal donatılara, yüzde 70’i ara yol ve yeşil alanlara ayrılacak, otoparklar yeraltına alınacak, üzerlerinde yeşil alan ve açık spor tesisleri yer alacaktır. Bu gibi adalarda 30 – 40 katlı gökdelen konutlar, 1 – 2 katlı sosyal tesisler yapılacaktır.

Bunları söylemesi kolay da finansman nasıl sağlanacak dediğinizi duyar gibiyim. Son yıllarda gökdelen konut inşaatı çok gelişti. Müteahhit firmalar, hem mimari kalitesi olan, hem de sağlam yapılar inşa ediyorlar. Şehir içinde arazi bulamadıkları için de ‘tilkinin bakır pislediği’ hâlî arazilere gidiyorlar. İstanbul, gün be gün devamlı genişliyor. Yüksek altyapı maliyeti ve trafikte zaman kaybı getiren bu gibi genişlemelere artık DUR demenin vakti geldi de geçiyor. Konuya uygun yasalar çıkarırsak bu gibi büyük müteahhitleri kent merkezlerine çekebiliriz. TOKİ, bu konuda öncülük yapabilir.

Burada önemli olan, binası yıkılanları mağdur etmemek, Sulukule’de yapıldığı, Tarlabaşı’nda yapılacağı gibi onları kent dışına sürgün etmek değil, yeni yerleşim içinde onlara da yer vermek olmalıdır. Örneğin, bir ada içinde iki gökdelen yapılacaksa gökdelenin biri eski mülk sahiplerine verilmeli, diğer gökdelen müteahhide kalmalı, altyapı ve ulaşım belediyeler tarafından sağlanmalıdır.

İTİZAR

Üç hafta kadar yurt dışında bulunacağımdan yazılarıma bu süre zarfında ara veriyorum. Tekrar buluşma umuduyla…


yerguvenc@gmail.com  
 

Yayın Tarihi : 16 Aralık 2010 Perşembe 13:03:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
corrector IP: 124.189.49.xxx Tarih : 22.12.2010 04:08:00

Sayin Hocam, buyuk hosgorulusunuz. bu zavallilara kizamiyor, onlarin faturasini egitim sistemimize cikartiyorsunuz. demek ki sizin seviyenizdeki bir hosgoruye ulasmak icin daha cok zamanimiz var. cunku ben de egitim siztemimizin pek bir ise yaramadigina, hatta "fayda"dan ziyade ""sakinca, zarar, ziyan" verdigine, hem Turkiye ve hem batida egitim almis birisi olarak, gercek egitim ile ilgisi olmadigina inaniyorum. ahkam kesmek istemem elbette ama su soru hep aklimda: boyle dusunceden, duygudan, vicdandan, ahlaktan vs sefil zavallilar, kendi yasam ve ozellikle tecrubelerinden de mi bir seyler ogren-e-mezler?

diger ve bence daha onemli konuya gelince: imar ve iskan konulari ile bir alakam ve ilgim sadece yasantimdan. bunlarin yeniden yapilmasi uzerine de elbette soyleceklerim kendi sahsi gorgu ve tecrubelerimle sinirlidir. fakat bahsettiginiz konu beni dusunmeye kiskirtiyor. beyin firtinalari yaratiyor. dusunsenize "Burc halife" den daha modern yapilarda insanlar cok daha insanca yasiyorlar. daha guzel, daha insani, daha yasanacak sehirler...

sizin bir uzman olarak "yıkılan alanın zemindeki yüzde 15’i konut yapımına, yüzde 15’i sosyal donatılara, yüzde 70’i ara yol ve yeşil alanlara ayrılacak, otoparklar yeraltına alınacak, üzerlerinde yeşil alan ve açık spor tesisleri yer alacaktır" gorusunuze bil fiil yurtdisinda bir cok yerde tanik oldum. fakat Isvec'in guneyinde, Malmo denen bir sehirde, bu durum 2.ci dunya savasindan sonra yapilan yapilar da bile vardi. inan-a-mamistim 1947'de yapildigini ogrendigim 3'er 4'er katli apartmanlara. aralarindaki sosyal alanlara, yesillige. bu soguk yerdeki isitma sistemlerine. hem makro hem mikro anlamda kazanilanlara, kaybi onleyislere...

boyle buyuk bir projenin finansi dediginiz gibi cok pragmatik olarak "bir ada içinde iki gökdelen yapılacaksa gökdelenin biri eski mülk sahiplerine verilmeli, diğer gökdelen müteahhide kalmalı, altyapı ve ulaşım belediyeler tarafından sağlanmalıdır". hatta daha detayli bir "maliyetlendirme" (costing) ile belediyeler icin de bazi mallar hem gokdelenlerden hem de sosyal tesislerden saglanabilir. bunlar hem fon (fund) ve hem mal teskil eder hem de gelir getirir. bu fon ve gelir ile yoresel ve merkezi vergiler azaltilabilir. ki bu da boyle projeye en gerekli olan halk destegini ve "sosyal mesruiyeti" getir-ebil-ir.

ama boyle radikal bir projeyi ifa etmek, yaparken "hakkaniyeti", "mantigi", "bilimi", "antik'i", "vizyon'u" vs kaybetmemek gercekten zor. fakat imkansiz degildir. bence en onemli ve en gerekli olan sey bir "konusal cati" (conceptual framework) yani bu projeyi ifa ederken, her alanda ve her zamanda goz onunde bulundurulmasi gereken bir "degerler", "standardlar" vs yaratmak lazimdir. diger bir deyisle: bu proje icin her ne gerekiyorsa, konsept catisina uygun yapilmali ve boylece her yapilan belli bir standart-lar-da ve her ama herkese/herseye esit yapilmalidir.

boyle buyuk bir projenin cok tabanli olmasi gerektigi aciktir. ancak bu sekilde: plan, proje, santiye, bitis, teslim, teslim sonrasi vs asamalari ancak toplumsal bir "uzlasma" ile saglanabilir ve surdurulebilir diye dusunuyorum. bir cok calisma disiplininin mesela doktorluk, muhasebe, vs nin boyle konseptsel cati'lari hali hazirda vardir -en azindan yurt disinda var-. bu proje bir cok disiplini ilgilendirdigine gore, bu disiplinlerin hali hazirdaki konsept catilari halkin onayina sunum icin adapte edilebilir. cok katilanli (ozellikle ilgili meslekdaslarin tumune, yani her bir isten anlayana ve istatiski secilmis belli sayida yasayan / yasayacak olanlara), ve katilanlarin cevaplari, gorusleri, yorumlari birbirlerinin gormeyecegi ve birbirlerini etkilemeyecek bir sistem ile (delphi teknigi mesela) kendine bir ozgun konsept catisi 5 veya 6 yilda hazirlanabilir. fakat konseptsel cati hazirlandiktan sonra illa ve billa projenin planlanmasi, konusunda en uzmanlarin secimine verilmelidir. kimin veya hangi kurulun bunu yapacagina bir cok yolla karar verilebilir. ama planlama, taslaklama, konsept bulma vs'nin baska
ve mumkun oldugunca cok kisiler tarafinda da yapilmasi, tartisilmasi, vs saglanmalidir. yurtdisindan da katki illa ki saglanmalidir. hatta bir yarisma bile duzenlenebilir. cok genc bir mimar'in cok orijinal ve daha uygun fikirlerini tecrubeli mimarlar gercege tasiyabilir.

elbette buyuk proje, alt projeler olarak, once pilot bolgelerde yapilip sonra genele yayilmalidir. ama yapilmadan once her projenin, alt projenin, asamanin similasyonu (similation) yapilmalidir. bu hem ayri ayri ve genel proje icin yapilmalidir. bu elbette proje haritasi ile fizibilite calismasindan cok farkli bir seydir.son olarak: bu tavsiyeniz sadece Istanbul ile sinirli kalmamali butun Turkiye'ye yayilmalidir. hatta yurt disina tasinsa ve ihrac edilse de insanlar daha insanca yasalar...biz de saf dusunce denen wishful thinking?


Hüsamettin ŞENER IP: 88.228.173.xxx Tarih : 22.02.2011 19:53:11

 TAM İSABET BİLİMSEL GERÇEKLER DURURKEN KİM BAKAR TAHMİNE. *Deprem,felaket erken uyarı merkezi erzincan- T Ü R K İ Y EHüsamettin şener
**Dün bunlar boşuna karaya vurmadılar bölge halkı dikkatli olsun. 7 magnitüdü aşan sinyaller aldım üstün teknolojimle diye bildirdim. Türkiye içinde yazılı müracat istedim devlet yetkililerinden. Ama milletini düşünen çıkmadı hala içlerinden. Tam isabet İki volkan patlamasını tesbit edebilecek Üstün teknolojiye ve binlerce buluşa sahibim. Dün erken uyardım bölge halkları dikkatli olsunlar diye. www.depremerkenuyari.com*