Ankara’da üniversite öğrencisi, pırıl pırıl 7 gencimizi bir doğalgaz faciası sonunda toprağa verdik. Yılbaşını kutlayan gençler, bilgisizlik ve ihmalin kurbanı oldular. Bu yaşadığımız kaçıncı doğalgaz faciasıdır acaba; neredeyse sayısını unuttuk. Kimi facia patlama ile, kimi facia havadaki oksijen oranının azalması, karbon monoksit oranının çoğalması ile geliyor.
Facianın oluştuğu apartmanın dış görünümü, projesinin gayretli bir mimarın elinden çıktığı intibaını veriyor. Mimar, mesleki heyecanla dairesel balkonlar, münhanili kat çizgileri yaratmış. Ama mimarlık, proje çizmekle bitmiyor. Kombiyi mutfağın içine koymuş. Baca bağlantısını çelik boru ile yapması gerekirken, mutfak aspiratörlerinin bağlantısında kullanılan aluminyum akordeon boru ile sağlamış. Tüm dairelerin gaz atıklarını tek bacaya vermiş. Oksijen girdisini sağlayacak menfez açmamış. Ne büyük gaflet! Belki mimar hak ettiği parayı alamadı, inşaatta işin ucunu bıraktı; belki müteahhit ayrıntıları önemsemedi, üç kuruşluk menfaat uğruna en ucuz çözüme gitti, bilemiyoruz. Peki, bu hatalı proje belediyeden nasıl geçti, bu ayıplı inşaat nasıl iskân ruhsatı aldı, gaz şirketi Makine Mühendisleri Odası’nın belirlediği standartlar dışındaki böylesine uyduruk bağlantıya nasıl izin verdi? Bunları soruşturmuyoruz, bütün kabahati bir aluminyum boruya yükleme kolaycılığını seçiyor, ‘Balık baştan kokar’ atasözünü hatırlamak bile istemiyoruz.
Kış aylarındayız; daha önümüzde çok soğuk günler var. Ece ajandasına bakıyorum: Ocak ve Şubat aylarında zemheri ve ayandon fırtınaları var. Şubat sonunda ve Mart başında cemreler havaya, suya, toprağa düşecek, ama 7 günlük berdelacuz (kocakarı) soğukları yakamızı bırakmayacak; 21 Marttaki nevruzda gece – gündüz eşitliği (ekinox) gerçekleşecek, bahar yüzünü bir nebze de olsa gösterecek. Demek ki, evlerimizi ısıtmaya daha çok günler devam etmemiz gerekecek. Bu arada seçimlere kadar hükümetin muhtaç ailelere kömür dağıtımı devam edecek. Sonrası Allah kerim.
Bu dağıtımlarda Çinlinin meşhur ‘Adama bir balık verdim, bir gün doydu; adama balık tutmasını öğrettim, her gün doydu’ atasözünü anımsıyorum. Bu atasözünü kömür dağıtımlarına uyarlarsak ‘Aileye kömür verdim, bir kış ısındı; aileye mantolama teknolojisini öğrettim ve uygulattım, her kış ısındı’ diyesim geliyor. Şunu söylemek istiyorum ki hükümet, dağıtılan kömür parası ile, belki biraz fazlası ile konutların ister ahşap, ister kâgir, ister gecekondu olsun; evde oturan ister mal sahibi, ister kiracı olsun, fark etmez; binanın dış cephelerine halkın mantolama tabir ettiği ısı yalıtımını yaptırsa, pencerelerini ısıcama çevirse, ısının dışarıya kaybını önler ve de ısı enerjisinden % 60’a varan tasarruf sağlar. Bu kampanya ile bu işsizlik ortamında düz işçiye iş olanağı yaratır. Oturanların elektrikle ısınmaları için de muhtaç ailelere, kış mevsimine mahsus olmak üzere ucuz tarife uygular. Böylece ağızlarından düşürmedikleri ‘sadaka’ kültürü modernize edilir; önümüzdeki yıllar boyunca ülkede enerji tasarrufu sağlanır, kentler de hava kirliliğinden kurtulur. Bilmiyorum, bu fikir size çok mu ütopik geldi; ama bence yapılamayacak şey değil.
Isıtmada elektrik enerjisi kullanımını önemsiyorum. Bundan sonra yapılacak toplu konut ve diğer konut inşaatlarının ısıtma projelerinde doğalgaz kullanımından vazgeçilmesini, elektrik enerjisini kullanan teknolojilere ağırlık verilmesini öneriyorum. Doğalgaz üreten ve bize satan ülkeler, Rusya ve İran, gerek ekonomik gerekse politik nedenlerle gazın vanasını kısabiliyor, hatta kapatabiliyorlar. Cezayir’den aldığımız ve gemilerle getirdiğimiz doğalgaz ise devede kulak kabilinden. Zaten ‘taşıma suyla değirmen dönmez’ atasözümüz de bu uygulamaya cuk oturuyor. Bu bir. İkincisi, doğalgaz tröstü, fiyatları her geçen gün daha fazla yükseltiyor. Bu arada, İran’ın Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğalgaz satmak için geliştirdiği, bizim de işimize gelen Nabucco projesinin gerçekleşmesine Rusya ile beraber ABD de sıcak bakmıyor. Bu karmaşa içerisinde Türkiye’nin, doğalgazı evleri ısıtmada kullanması çok lüks kaçıyor ve hiç de dışarıdan göründüğü, zannedildiği gibi ekonomik olmuyor. Zaten bırakın fakir sınıfı, sıkıntı içindeki orta sınıf bile, artan doğalgaz faturalarını git gide ödeyemez duruma düşüyor.
Esasen Dünya petrol rezervlerinin 35 – 40 yıl, doğalgaz rezervlerinin 50 – 60 yıl ömrü kaldı. Kömür rezervleri daha 100 – 150 yıl kadar gider. Demek ki ileriki yıllarda su, rüzgâr ve nükleer enerjileri kullanarak elektrik üretmekten başka alternatif kalmayacak; bunların yanında her halde Güneş enerjisi devreye girecek.
Tekrar etmekte yarar görüyorum: İnşaatçılar konut yapılarında doğalgazlı kat kaloriferi (kombi) kullanmaktan vazgeçsinler. Her şey bir yana, aileler kombilere 6 ayda bir bakım yaptırmayı ihmal ediyorlar. Aile bireyleri, özellikle yaşlılar ve çocuklar aleti bilinçsizce kullanabiliyor, üşüyüp hava menfezini kapatabiliyorlar. Bu durumda evin içinde odalara, mutfaklara, banyolara yerleştirilen kombiler, birer saatli bomba haline gelebiliyor. Öyle bir saatli bomba ki, ne zaman patlayacağı, ne zaman zehirleyeceği bilinmiyor. Buna karşın merkezi sistemde doğalgaz kullanımında risk daha azdır. Sonuçta bodrum katta bir kazan dairesi vardır. Doğalgazı yakan ve kontrol eden kapıcı da az çok profesyonelleşmiştir. Bu sistemde bile patlamalar ve bina yıkımları yaşanabiliyor.
Şimdi konumuzun başlığına dönelim, evlerimizi nasıl ısıtalım? Her şeyden evvel binalara çok iyi bir ısı yalıtımı (mantolama) yapılmalıdır. Bu yalıtım sadece bireye değil, tüm ülkenin enerji tasarrufuna hizmet edecektir. Yalıtım, sadece yeni yapılara değil, mevcut yapılara da rahatça uygulanabilmektedir. Yalnız yalıtımı, ‘gemisini kurtaran kaptan’ düşüncesi ile daire bazında yapmayı düşünmeyin. Yalıtım, tüm yapıyı kapsamalıdır. İç mekânda yapılacak yalıtımda, dış ortamla irtibatlı ısı köprülerini önleyemezsiniz. Kışın soğuktan korunmak için içinize yün fanila giymek mi, yoksa vücudunuzu sarmalayan palto giymek mi sağlıklıdır? Tabii ki palto. Bir nokta daha: Evinizi fazla sıcak yapmayın. Zaten fazla sıcak hissettiğinizde pencereyi açarsınız. Yani paranızı pencereden dışarıya atarsınız. Hâlbuki evin içindeki sıcaklık ayarını bir derece düşürmekle bile % 10 oranında tasarruf sağlarsınız. Bir ev için 19 – 20 derece sıcaklık yeterlidir. Fazlası sağlıklı değildir. Fazla sıcak, soğuk havaya çıkışlarda hastalığı davet anlamındadır.
Yeni teknolojilerle, güneş enerjisini kullanmak, ısı pompası (heat pump) tesisatı kurmak ve döşemeye yerleştirilen kafes veya panelleri elektrikle ısıtma olanakları vardır. Son yıllarda Avrupa’da inşa edilen konutlarda, döşeme altından elektrikli ısıtma sistemi tercih edilir hale gelmiştir. Bu sistemde her odanın ısı derecesine bir düğme ile kumanda edebilir, elektrikli boylerlerle her daim sıcak kullanma suyu elde edebilirsiniz. Elektrikle ısıtma sistemi, Fransa, Almanya gibi elektriği bol ve ucuz üretebilen ülkelerde revaç bulmaktadır. Ayrıca elektriğin gece ve gündüz değişik tarifeleri ile cihazı gece tüketimine ayarlayarak tasarruf sağlanmaktadır.
Bizim gibi elektriği pahalı üreten ve halkına pahalı satan ülkelerde tercih edilmesi gereken sistem, döşemeyi elektrikle ısıtan sistem değil, ısı pompalı ısıtma sistemi olmalıdır. Doğal ısıyı sudan, topraktan veya havadan alan bu sistemde hava kaynaklı ısı pompalı sistem, konutlar için daha uygundur. Bu sistem, dışarıdan aldığı havayı buharlaştırıcıya alıp, çıkan doymuş buharı kompresörle sıkıştırarak kızgın buhar haline getirir, buradan yoğunlaştırıcıya giren buharın ısısını evi dolaşacak sıvıya vererek döşeme altından evin ısınmasını sağlar. 35 derecelik dolaşım evin ısınmasına yeter. Yani evimizde kullandığımız buzdolaplarının yaptığı soğutma işlemini tersine çalıştırırsak soğuk ortam yerine sıcak ortam sağlamış oluruz. Bu sistemde çalışan bir ısı pompası, bir birim elektrik tüketerek 5 birimlik ısı enerjisi elde eder ki, böylece bir birim elektrik parası ile + 4 birim bedava ısı kullanmış oluruz. Bu teknoloji ile doğal gazlı ısıtmaya göre % 50 oranında daha az işletme masrafı ödemiş oluruz. İlk tesis masrafı diğer sistemlere göre daha pahalı olmakla beraber, işletme masraflarındaki kısıntı ile sistem kendisini 5 – 6 yılda amorti edebilmektedir. Burada, özellikle Türkiye için önemli olan husus, binanın ısı kaybı ve ısı iletişim hesaplarını çok dikkatli yapmak, sistemin kuruluşunu doğru seçmektir. Bu da sistemi çok iyi bilen, nitelikli mühendislerin istihdamını ve deneyimli şirket ve makinelerin seçilmesini gerektirir.
Sonuç olarak, evlerimizi ısıtmak için hiçbir zaman doğalgaz enerjisine bel bağlamamalı, yeni inşaatlarımızda elektrik veya ısı pompası ile ısıtma sistemine geçmeliyiz. Bunun için de hedefimiz, ülke çapında var gücümüzle elektrik üretimini arttırmak ve ucuza mal etmek olmalıdır. Petrol ve doğalgaz elektrik santrallerimizin dışa bağımlılığı yanında işletme maliyetleri yüksektir. Linyit rezervlerimiz, coğrafi açıdan dağınık ve düşük kalitededir. Fosil yakıtlar verimi Dünya standardında % 50 olmasına karşın bizde % 20’leri geçememektedir. Bu nedenle de termik santrallerde elektrik üretim maliyeti yüksektir. Bu santrallerin hava kirliğine neden olmaları ise ayrı bir sorundur. Son yıllarda barajlar konusunda büyük atılımlar yapmış olmamıza karşın, hidrolik potansiyelimizin ancak % 30’unu kullanabiliyoruz. Bu oranı yükseltmek mali gücümüzle ve dış kredi bulmamızla sınırlıdır. Çünkü hidroelektrik santrallerinin işletme maliyetleri düşük olmakla beraber barajların inşa maliyeti çok yüksektir. Baraj ömürlerinin de 50 – 60 yıl kadar olduğunu dikkate almak gerek. Rüzgâr santralleri, çevreye en az zarar veren sistem olmakla beraber, rüzgâr şiddeti ve devamlılığı ile bağımlı olması nedeni ile ancak ana şebekeyi destekler. Geriye ne kalıyor? İlk tesis masraflarının yüksek olmasına ve belirli riskler içermesine karşın, işletme maliyetlerinin düşüklüğü ile öne çıkan, Dünyanın kullandığı nükleer gücü eninde sonunda kullanmak zorunluluğundayız.