3
Haziran
2024
Pazertesi
ANASAYFA

FİYAPI İNÖNÜ Stadı

Bu sabah (14 Şubat 2011) Hürriyet Gazetesinin İnşaat Dünyası sayfasında okuduğum FİYAPI İNÖNÜ Stadıyla ilgili haber, birden tepemi attırdı. Soluğu bilgisayarımın başında aldım. İnternetten de yardım alarak bu yazıyı yazdım. Fiyapı yönetim kurulu başkanı bu stat işine ciddi ciddi soyunmuş. Gösteri merkezi ve çarşıları da içerecek projenin Anıtlar Kuruluna verildiğini, onanlı projenin bugün yarın ellerinde olabileceğini söylüyor. Yapımdan sonra stadın adının FİYAPI ARENA olmasını, isim hakkının asgari 5 yıl devam etmesini istiyor.

Peşinen söyleyeyim. Ben Fenerbahçeliyim. Ne var ki Fenerbahçeli olmam Beşiktaş Jimnastik Kulübünü (BJK) sevmemem anlamına gelmez. Beşiktaş – Galatasaray – Fenerbahçe, İstanbul’umuzun spor sacayağıdır. Bu sacayağın üzerinde pişen aş, kentimiz yaşamını doyurur, kentimiz yaşamına heyecan katar. Galatasaray ve Fenerbahçe olmasa Beşiktaş, Beşiktaş ve Fenerbahçe olmasa Galatasaray, Galatasaray ve Beşiktaş olmasa Fenerbahçe öksüz kalır. Onun için birbirimizin kıymetini bilelim.

Şunu belirtmek istiyorum: Benim zorum Beşiktaş Kulübü ve Beşiktaş taraftarı ile ilgili değil, Dolmabahçe’deki İnönü Stadı iledir. Bu sıkıntım da aşağıda anlatacağım gibi sadece ve sadece mimarlık ve şehircilik endişelerimden kaynaklanıyor.

Şimdi ana konuya geçmeden evvel kısaca stadın tarihçesini anımsayalım: 1940’lı yıllar. Şehircilik uzmanı Henri Prost’un planına göre Taksim’den başlayan, Maçka’yı da içine alan ve Dolmabahçe’den sahile kadar inen saha, ‘2 Numaralı Park’ adıyla yeşillendirilecekti. Projeye, yanlış bir kararla tarihi eser Taksim Topçu Kışlasının yıkımı ve avlusundaki Taksim Stadının kaldırılmasıyla başlandı. Dolmabahçe Sarayı müştemilâtından, has ahırlarının bulunduğu alana yeni bir stat projesi yapıldı. Proje, İtalyan mimar Vietti Violi ve yardımcı Türk mimarlar Fazıl Aysu ve Şinasi Şahingiray tarafından düzenlendi. Projenin konseptine dikkatinizi çekmek isterim: Bu proje, son yıllarda inşa edilen, on binlerce futbol seyircisini içine alacak kapasitede tribünleri olan ve de sadece futbol sahası ölçü ve normlarına uygun bir stat projesi değildi. Stadın, o günlerin deyimiyle ‘Güzelleşen İstanbul’ esprisine uygun olarak, estetik değeri olan anıtsal bir yapı olması isteniyordu. Bu amaçla Boğaziçi yönü alçak tutulmuş, caddeye bakan deniz cephesindeki klasik demir kapı, iki yanındaki kule ve taş kaplamalarla binaya anıtsallık kazandırılmıştı. Ancak mâlî yetersizlikle şeref kapısı iki yanına tunç röliefler ve iki kule üzerine disk atan sporcu heykelleri konamamıştı. İç mekânda futbol sahası dışında atletizm pisti de yer almış, tribünler 16 bin kişi kapasitesinde tutulmuş, kuzey kalesi arkasındaki Gazhane tesisleri kaldırılamadığından bu kısımdaki tribünler inşa edilememişti. İstanbul’un o tarihteki bir milyonluk nüfusuna göre tribün kapasitesi makul bir rakamdı. Stadın işlevi, futbol maçlarına, atletizm yarışmalarına, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı gösterilerine, sivil ve askeri resmigeçitlere olanak tanımaktı. Stat inşaatı 1947’de bitti ve ismi İnönü Stadı oldu. Stattaki ilk futbol maçı, BJK ve AİK (İsveç) arasında oynandı. AİK lehine 2 – 3 biten maçtaki ilk golümüzü atan futbolcumuz, Allah uzun ömür versin, Süleyman Saba’dır. Demokrat Parti, stadın İnönü ismine tahammül edemedi ve 1952’de stadın ismi Mithatpaşa oldu. 1973’de tekrar İnönü Stadı ismine dönüldü. Stat, 1998’de 49 yıllığına BJK’ya tahsis edildi. BJK, stadın oyun zeminini hafriyatla aşağıya indirerek atletizm pistini ortadan kaldırdı; boşalan kısma tribünler inşa etti. Gazhane yönünde inşa edilen tribünlerle beraber koltuk sayısı 32 bin 145’e çıkarıldı. İyi hoş da kale arkası tribünlerinin üzerine hiçbir estetik endişe duymadan kondurulan o çelik konstrüksiyon saçağa ne demeli, bilemiyorum.

Şimdi bu sözüm her üç takıma birden: Statlarınızda Türk sporunu sadece futbol maçlarına indirgediniz. Tabii atletizm para getirmiyor, kasalarınızı doldurmuyor. Zaten dostlar alışverişte görsün, âdet yerini bulsun diye yapılan atletizm yarışmaları da bundan sonra Atatürk Olimpiyat Stadında yapılsın, olsun bitsin.

BJK’ya bir târizim daha var: İnönü gibi bir tarihi şahsiyetin adının önüne konan şu Fiyapı adına sinir oluyorum. Adnan Polat’ın Ali Sami Yen adını ikinci plana iten, hatta silen Türk Telekom Arena adına isyan etmesine yerden göğe kadar hak veriyorum. Sadece size değil, Fenerbahçe Stadının adının Şükrü Saracoğlu olmasına da sinir oluyorum. Saracoğlu, yıllar yılı bakanlık ve başbakanlık yapmış bir devlet adamı. Fenerbahçe’ye başkanlık yaptı diye, Varlık Vergisi, Aşkale Kampı, bazen Komünistlik, bazen de Turancılıkla suçlanan gençleri ve aydınları tabutluklarda çürütme rezaletleri ve Nazi yanlısı politik görüşleriyle; iyilikleri ve başarıları silinmiş gitmiş birinin isminin stada verilmesini de yadırgıyorum.

60 küsur yıllık İnönü Stadının adına eklenen Fiyapı firması, düzenlettiği projelerle önemli bir yeşil alanı istilâ etmek ve betonlaştırmak istiyor. Stadın deniz yönündeki taş kaplamalı ve kuleli cephesi, Koruma Kurulu kararıyla korunması gereken eser olarak tescil edildiğinden bir ‘hile-i şeriye’ bulmuşlar. Şeytanın bile aklına gelmeyecek bir proje üretmişler. Bu cephe aynen kalacak, arkasına amfiteatr inşa edecekler. Mevcut stat ve tribünleri yıkacak ve stadı 40 metre kuzeye kaydırarak devâsâ boyutlarda yepyeni bir stat inşa edecekler. Daha bitmedi. Stadın inşa maliyetini çıkarmak ve kâra geçmek amacıyla yeni stadın arkasına, yeşil alanın içine otoparklar, restoranlar ve mağazaları içeren AVM ve de ofis binaları yapacaklar.

Görülüyor ki, Prost planının 2 Numaralı Park alanı; yani evvelce de Hilton, Gökkafes, gösteri merkezleri ile kırpıla kırpıla kuşa benzetilen yeşil alan, bu defa biraz daha kırpılacak, kentin en güzel yerlerinden biri olan ‘yeşil vâdi’nin çanına ot tıkanacak. 60 bin seyircinin buraya yığılması ve dağılması, kent trafiğini aksatması, kulüp aşkına da olsa hiçbir şehircinin kılını kıpırdatmayacak. Taksim’den inerken zevkle seyrettiğiniz Dolmabahçe Camii ve Boğaziçi peyzajını da rüyanızda göreceksiniz. Arkadaşlar, sizler bu projeye ne diyorsunuz? Bana sorarsanız bu yapılacak inşaat, güzelim İstanbul kentine ihanetten başka bir şey değildir.

Tabii, Fenerbahçe ve Galatasaray statları gibi yüksek kapasiteli, modern bir stat sahibi olmak BJK’nın da hakkıdır. Acaba Sayın Başbakan, Galatasaray’a yaptığı kıyağı Beşiktaş’a da yapmaz mı? Niçin yapmasın?

BJK’nın sözleşme gereği daha 36 yıl, 2047’ye kadar stadı kullanma hakkı var. Tabii ki bu hakkı zarara uğratmamak gerekir. İstenirse kent çevresinde, metro ağının ulaşabileceği bir yerde bir Hazine arazisi bulunabilir. Bu araziye, stadın inşaat maliyetini karşılamak üzere müteahhit ve kulübe avantaj ve rant sağlayacak tesisleri içeren bir imar planı yapılabilir. İster Fiyapı olsun, ister diğer inşaat firmaları olsun, böyle bir teklife balıklama atlarlar.

İnönü Stadına gelince: Stat aslına rücu eder; çevresine yakışan anıtsal özelliğine tekrar kavuşur. Kapılarını açık hava konserlerine, atletizm gösterilerine, profesyonel veya amatör futbol ve diğer spor kulüplerine açar, içinde spor müzesi, hatta spor okulu bile kurulabilir. Fena mı olur?

yerguvenc@gmail.com  

 

Yayın Tarihi : 14 Şubat 2011 Pazartesi 12:10:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 94.101.46.xxx Tarih : 14.02.2011 17:38:52

Normlar ölcüler A4 dosya kagidi avrupa palet vs.  dünya standartlarinda her spor külübü adi o sehrin adini almakta ve o sehri reklam etmekte simdi siz de diyorsunus ben fenerbahceliyim  öteki besiktasliyim beriki galatasarayliyim yillar önce bir semtin adi konmus adinin degismesi standart ve uyumlara uymasi olamazmi olsada saglam birtakim cikarip sehrin adi konamazmi  konarda bu yeni  dünya standartarinda yapilan yapilacak sahalarda koc gibi oynayamazmi yensede yenilsede  sehrin reklami adi nami duyulamazmi Örnek amerikan filimleri seyretmekle duymadigimiz eyaletler kalmadi desem yalan degil spor sayesinde mesela bir ispanyol futbol takimlari sayesinde türkiyeden daha cok sehirlerini taniyoruz bizde ise hala semt semtlerin cekismesinden sehrin adini duyamiyor mahalle adi ile mahalleden disari cikamiyor mahalle kavgalari gibi futbolcularimiz ya tarftarla ya karsi oyuncuyla ya hakemle kavga ediyor türk filim reklami gibi kin nefret heyecan macera kavga mücadele devam ediyor simdi yeni stadlar yapiliyor ama kayserlinin boyayip satma hikayesi gibi  degismiyor