18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Hukukla İlgili Bir Anı

Ben bir hâkim çocuğuyum. İlkokul ve ortaokul sıralarında bile babamın duruşmalarına gider, sâmiin (dinleyici) sırasında oturur, ilginç davaları izlerdim. Zaten hukuk terimlerine ve Osmanlıcaya epeyce aşinalığım olduğundan, lisedeki lâkabım da ‘’Hâkim’’di. Ne var ki liseyi bitirdiğimde bana bi haller oldu. Babamın ısrarına karşın hukuk fakültesine girmek için hiçbir istek duymadığımı hissettim. Niçin bilmiyorum, her halde bilinçaltımdan gelen bir nedeni olmalı. Her halde inkâr edecek değiliz; elbette ki adalet her şeyin temelidir, olmazsa olmazlardandır. Tanrı hiçbirimizi hekimsiz-hâkimsiz bırakmasın, âmin.

Şimdi sizlere hukukla, daha doğrusu adaletle ilgili eski bir anımı anlatmak istiyorum.

Sene 1948-1950 arası olmalı. Afyonkarahisar’da bir genç, ısmarladığı ayakkabıyı almak üzere, küçücük bir dükkânı olan ayakkabı imalâtçısına gidiyor. Bakıyor ki ısmarladığı ayakkabı, şekil olarak tarif ettiği, hayalindeki ayakkabı değil. Üstelik ayağını da sıkıyor. İmalâtçının ‘’giydikçe açılır’’ sözü ile başlayan tartışma, sonra kavgaya, daha sonra karşılıklı hakarete, küfürleşmeye kadar varıyor. (Bunu mahkemede anlatan bir tanık var). Müşterinin gözü bir ara masanın üzerinde duran, deri kesme aracı falçataya takılıyor. Falçatayı kaptığı gibi ayakkabıcının ensesine saplıyor. Bıçak, şah damarına mı rasgeldi nedir, adamdan oluk gibi kan fışkırıyor. Komşu esnaf, yaralıyı hastaneye taşımaya uğraşırken, daha yola çıkmadan kan kaybından ölüm vaki oluyor.

Tabii genç hemen tutuklanıyor ve hapsi boyluyor. Savcı, o zamanın Türk Ceza Kanunu’nun gerektirdiği şekilde iddianamesini hazırlıyor. Gel gelelim kazın ayağı hiç de öyle değil. Kamuoyu, özellikle esnaf sınıfı için için kaynıyor.

O zamanın Afyonkarahisar kenti, geleneklerine bağlı, tipik bir Anadolu kentidir. Ve de esnaf arasında kadim ‘’lonca kültürü’’ hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Ayakkabıcı da çevrede pek çok kimsenin tanıdığı ve sevdiği bir insanmış. Olay kent boyutunda büyük bir infiale, nefret ve kızgınlığa yol açıyor. Karar günü, adliye binası önüne toplanan ve sayıları bine yaklaşan mahşeri kalabalık, İDAM!, İDAM! âvâzeleri ile dalgalanıyor, kararın açıklanmasını bekliyor.

Düşünün ki devir, tek parti devri. Buna rağmen ne polis, ne de jandarma halka müdahale etmiyor. Mahkemede savcı ve müdafi avukat mütalâasını serdediyor. Buna karşın mahkeme, sanığın lehinde olan delilleri dikkate almıyor ve karar açıklanıyor: İDAM. İmzalar atılıyor, kalemler kırılıyor. Bir jandarma neferi adliyenin penceresinden elindeki tespihi dışardaki halka doğru sallandırıyor. Ânında alkış tufanı kopuyor.

Evde babama soruyorum: ‘’Baba, bu ne biçim karar. Birçok esbâb-ı muhaffefe (hafifletici nedenler) var. İdam kararı verilemezdi ki’’.

‘’Haklısın oğlum. İdam kararı vermek için katlde taammüd (evvelden tasarlayarak katletmek) aranır. Bununda delile dayanması ve suçun sabit olması gerekir. Yani bu adam önceden öldürme planı yapmamış; yanında silâh getirmemiş; o anda âni bir tehevvüre (öfkeye) kapılmış ve cinayeti işlemiş. Bunların elbette ki dikkate alınması lâzımdı. Ama galeyana (coşkuya) gelmiş halkı kim durduracaktı. Polis, jandarma, halkın arasına girip, kafa-göz kırıp yeni cinayetlere mi sebep olsaydı. Oğlum, bu karar yanlıştır ve elbette ki Mahkeme-i Temyiz (Yargıtay)kararı bozacaktır. Geçen zaman içinde, efkâr-ı umumiye (kamuoyu) sakinleşecek ve bu yanlış karar, alt tarafı hâkimin sicilinde bir nakısa(kusur) olarak kalacaktır’’.

Ne diyeceğimi bilemedim, sustum.

Bugün 23 Eylül; babamın vefat yıldönümü. Babacığım, her dâim kalbimdesin, rûhun şâd olsun.

Ben sadece olayı anlattım. Artık kıssadan hisse çıkarmak size kalmış.


yerguvenc@gmail.com
 

Yayın Tarihi : 23 Eylül 2012 Pazar 11:11:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.241.149.xxx Tarih : 23.09.2012 12:56:54

Evvelâ bilge büyüğümüz mübarek İsmail Hakkı eniştemin vefat yıldönümünde ruhunu şâd edelim. Gerçi, gerçek "Adalet"in tecelisinin Mahkeme-i Ukbâ'ya bırakıldığı pek çok yargılamalarla karşılaştık ama umudumuz adlî hükümlerin pek çok süzgeçden geçirildiği evrensel hukuk düzeninde, özellikle, Anayasa Mahkemesine "bireysel başvuru" hakkının da tanındığı, böylece "AİHM" gibi uluslararası mahkemelere davaların kâmil bir şekilde yurt içi hukuk yollarının tıkanma kriteri ile gelebilmesine imkân verildiği son gelişme karşısında güncel adaletsiz yargı karalarının da bozulup haksız mağduriyetlerin giderileceği yönündedir. ODTÜ, YTÜ gibi en prestijli irfan yuvalarından seçilen bilirkişlerin sahte belge saptaması yapıldığı yolundaki raporlara ve yeni tanık taleplerine itibar edilmemesi gibi vahim adlî kusurlar; en azından (İsmail Hakkı Beyefendinin hayrül halef torununun üye olarak bulunduğu) uluslararası mahkemeden dönecek; bu hatayı irtikap edenlerin sicilinde (yeni HSYK değilse de) Mahkeme-i Kübrâ'nın nezdinde bir nakıse olarak kalacaktır.    


yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 23.09.2012 13:17:00

A)tolerans kelimesini hatirlatmak geldi icimden teknikte tolerans bir makina ayni parcayi cikarmaktadir ayni sanilir ama ayni parca aynisinin aynisi degildir bu gözle görülmez  ayni islemi yapar toleransi kabul eder 

B)ama asiri tolerans parcalar arasinda varsa ya makinada hata ya kulanim araclarinda  vardir bunun nedenleri eski vs. olabilir önlemleri alinir teloransi asagi cekilir

hukuk konusunda bu toleransin varligi imkansizlasamaz  olacaktir   örnek A ve B örnegindeki gibidir

maalesef bizde her isimizde cok az toleransli iyi is istiyoruz ama düzenlemesine gitmiyoruz gitmedigimiz gibi zittina da zittina gidiyoruz inada inat ediyoruz  örnek A diyorsun olmazzzz örnek B diyorsun olmazzzz bu tolerans var bu var oldukca cekismemiz toplumca bitmeyecek huzuru bu gidisle kimse bizde bulamayacak  her seye kulp bulacagiz kulbu takacak esas seyi bir gün bulamiyacagiz bla bla.. lak lak ta zaten sevdigimiz  bu örnek basbakanimiz politikacilarimiz  bunlar konusurken onlarin agzi acik ben ve benim gibilerde öyle alistirmislarki agzimiz acik dinliyoruz onlar konustuklarinla kaliyor ben benim gibilerinde bir kulaktan giriyor öbüründen cikiyor ama hayat yarim yamalak devam ediyor örnek memlekette bir kanun cikiyor  cok hatali olsa bile herkez uyuyor ne hala hayat fistik gibi devam ediyor


erdem yücel IP: 88.244.231.xxx Tarih : 23.09.2012 11:28:35

Adalet mülkün temeli denirse de bu yazınızla hiçte öyle olduğunu  haklı olarak göstermiyorsunuz. Bence bu olay hukuk tarihinde sözü edilmesi gereken bir olay... Bu belki bir örnek ama çevremize baktığınızda buna benzer pek çok örneği görebilirsiniz... Dile getirilen veya getirlemeyenler...

Hukuku bir örnekle tanımlamıssınız ama bir örnek de benden...Yıllar öncesi resmi görevimde iken ıvır zıvır veya  ehliyetsiz (hukukçu falan değil) bir müfettiş yüzünden ceza mahkemesine verilmiştim.Konu müze derneği ile ilgiliydi. Duruşma da savcı önündeki dosyayı karıştırdı, bir şeyler arıyordu. belki ki daha önce dosyayı inceleyememiş veya davaların çokluğundan vakit bulamamıştı. Sonra iddianamesini söylemeye başladı ve beni suçladı. Sözünü bitirince avukatımın karşı çıkmasına (avukatta içeriği tam bilmiyor ve benim yanlış bir söz söyleyeceğimki sanmıştı) rağmen  söz aldım ve savcının benim aleyhimde ileri sürdüklerinin  daha önce beraat ile sonuçlandığını ve bununla ilgili mahkeme kararının dosyada olduğunu söyledim. Savcı dosyayı bir daha karıştırdı ve doğru dedi ve ben de beraat ettim.. Şimdi sorarım; benim yerimde boynu bükük , yol yordam bilmeyen veya kendine güvenmeyen biri olsaydı ne olurdu?


Yılmaz Ergüvenç IP: 94.120.143.xxx Tarih : 23.09.2012 11:48:49

Yayından sonra farkettim. Anılarımda adı geçen ve idam hükmünü veren hâkim, babam asliye hukuk hâkimi İsmail Hakkı Ergüvenç değil, ağır ceza reisi Y. S. B. idi. (İsmini vermeye mezun değilim).


Dr. s* IP: 95.15.244.xxx Tarih : 23.09.2012 18:23:04

Bu günümüzün Adaleti, "bağımsız ve kendine özgü"  'gerçek terazisini' keşke kullanmış olsa idi,  bugünkü menhus günleri hiç yaşamamış olurduk.