20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

İslâm Mimarlık Sanatına Genel Bir Bakış (VI)


KUZEY AFRİKA EMİRLİKLERİ

VII. - IX. Yüzyıllar arasında Kuzey Afrika’nın Berberî halkı, Dört Halife ve Emevi Halifeleri Dönemlerinde yapılan fetihlerle İslâmlaşmış, Arap dil ve kültürünü benimsemişlerdi. Zaman içinde, yaptıkları mimarlık eserlerinde, Arap mimarlık üslûbuna daha değişik karakterler ekleyerek kendilerini kabul ettirdiler. Fetihlerden sonra atanan valilerin yerine geçen yerel liderler, bağımsızlıklarını ilan ederek Kuzey Afrika Emirliklerini kurdular. Emirler, Fas’tan başlayarak Cezayir ve Tunus’a kadar olan bölgeye hâkim oldular. Abbasi Halifeleri döneminde (750-1258) ve sonrasında, kendi bölgelerinde hüküm süren bu ‘Emir’ler, Bağdat’taki halifeye dinen bağlılık gösteren ve Endülüs Emevileri (756-1492) ile sıkı ilişkiler sürdüren bağımsız politikalar izlediler.

AGLEBÎLER DÖNEMİ (800-969)

Aglebî Emiri Ukbe bin Nâfi, Kuzey Afrika kıyıları boyunca ve Atlantik Okyanusu’na kadar hükmeden donanmaya sahipti. Tunus’ta Kayrevan kentini kurdu. Kent, Tunus sahilindeki Sus ve Kartaca’ya yakın ve kıyıdan içeride idi. Yeni kentinde kendi adına yaptırdığı Kayrevan Seyd-i Ukbe Camii (836-875), geniş avlusu, doğu ve batısındaki sütunlu revakları, güney yönündeki geniş kanatları ile T harfi şeklinde planlanmıştı. Aslında, T harfi planlar, Hıristiyan bazilikalarında görülür. T tipi kiliseler, dikdörtgen ibadet holü ve yan nefleri ile ana nef sonundaki abartılı mihrabın sağ ve solunda şapel görevi gören kollardan oluşur. Bu plan bir anlamda da ‘Lâtin Haçı’nı çağrıştırır. İslâm akidesine göre ise, camide saf halinde namaz kılabilmek için yatık dikdörtgen salon gerekir. Dikdörtgenin uzun kenarında kıbleye yönelmiş küçük bir mihrap vardır. T tipi camileri muhtemeldir ki Hıristiyan asıllı mimar, usta ve kalfalar yapmakta idiler. Bu gibi camilerde T’nin yatay çizgisinin namaz saflarına, düşey çizgisinin alt kısmı ise son cemaate hizmet etmiş olsa gerektir.

Kayrevan Camii’nin iç mekânında, X ve Y koordinat akslarında gelişmiş, adeta bir sütun ormanı görülür. Sütunlar üzerindeki yarım daire (tam) kemerler, düz damı taşımaktadır. Bol sütunlu bu tip ulu cami inşaatlarında henüz geniş açıklıkları örtecek teknoloji bilinmediğinden tavan açıklıkları çok sık dikilen sütunlarla geçilebilmiş ve kapatılabilmiştir. Bu caminin sadece mihrabının üzerinde bir küçük kubbe bulunmaktadır. Caminin enteriyör fotoğrafından anladığıma göre mermer sütunların ve Arap mimarlık üslûbuna yabancı kompozit sütun başlıklarının, eski pagan tapınaklarından derlenmiş olduğu izlenimi edinilmektedir. Dört köşe (kare planlı) minaresi Arap mimarlık üslûbunun tipik tekrarıdır. Bu cami üzerinde bu kadar çok durmamın nedeni, Kuzey Afrika uygarlığının ilk mimarlık örneği olduğu içindir.

Tunus içinde inşa edilen Cami-i Kebir (Büyük Cami) (856-863), Kayrevan Seyd-i Ukbe Camii’nin açmış olduğu mimarlık üslûbu çığırının devamı hüviyetindedir.

MURABITLAR (1030-1269) ve MUVAHHİTLER (1056-1147) DÖNEMİ

Murabıtlar, Fas’ta bulunan Atlas Dağları’ndan aşağıya, sahil bölgesine indiler. Kuzey Afrika’nın Fas’tan itibaren Cezayir, ve Tunus’a kadar olan bölgesinde ve de Güney İspanya’da hakimiyet kurdular. Bir süre sonra bazı bölgeleri Muvahhitler’e bıraktılar. Muvahhitler de Kuzey Afrika kökenli kabilelerdendi.

Sahil bölgelerinde uygarlıkla tanıştılar. Fas ve Cezayir arasında, kıyıdan içeride Telemsan kentini kurdular. Telemsan’da Cami-i Kebir (Büyük Cami) (1136-1138), Fas Merakeş’te Kutbiyye Camii (1184), Mansura Ulu Camii (XII. Yüzyıl) en olgun mimarlık eserleridir.

Murabıtlar ve Muvahhitler’in XII. Yüzyıl sonunda İşbiliyye (Sevilla) Emiri’ne yardım etmek üzere Endülüs’e geçtiklerini, orada kısa süre de olsa hükümranlık kurarak mimarlık eserleri bıraktıklarını ‘Endülüs’ bahsinde anlatmıştım.

MERÎNÎLER DÖNEMİ (1195-1470)

XIII. ve XIV. Yüzyıllarda Benî Abd-ül Vâd ve de Benî Merrîn dönemlerinde Telemsan kenti, mimarlık açısından parlak bir uygarlığa ulaşmıştı. Fas’ta, Rabat’ta Hasan Kalesi (1197), yine Fas’ta Ebu İnaniye ve Tasnifiniyye Medreseleri, Seyyid Ebu Medyan Camii en önemli eserlerdendir.

‘Müdeccer’ denilen ve ‘Batı Müslümanlığı’na has mimarlık üslûbu, sadece İslâm dünyasını değil, İspanyol mimarlığını da etkilemiş; o dönem İspanyol mimarlığı ile Endülüs ve Kuzey Afrika İslâm mimarlığı arasında İslâm mimarlığı ağırlıklı benzerlikler oluşmuştur.

Yapılar genellikle Fas taşı ve tuğla ile imal edilmişlerdir. Cami, medrese ve özellikle minare inşaatlarında oyma taş işçiliğindeki motifler emsalsiz kompozisyonlardır. Dekorasyonda stalaktit başlıklar, duvarlarda arabesk, zincirek, poligon, baklava ve Arap yazısı ile sağlanan motifler ilginç ayrıntılardır.

Bundan sonraki yazımda, tekrar Ortadoğu’ya dönecek ve Abbasi Halifeleri dönemin mimarlık eserlerini anlatmaya çalışacağım.

Yayın Tarihi : 12 Ağustos 2008 Salı 09:34:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmaz Ergüvenç IP: 88.234.5.xxx Tarih : 7.10.2008 15:00:41

Değerli okurum. Yorumunuzun geç farkına vardığım için özür dilerim. Bir noktada anlaşalım: Ben burada mimarlık tarihi yazmıyorum. Mimar olmayan veya sanatla ilgilenememiş okurlar üzerinde sanata ilgi uyandırmaya çalışıyorum. Bu nedenle de 'Genel Bir Bakış' ibaresini koyuyorum. Bu konularda derinleşmek için Türkçe ve diğer dillerde birçok eser var. Resimleri ve detaylı yazıları bu gibi eserlerde bulabilirsiniz. Ben olabildiğince okuduklarımı tekrarlamaktan kaçıyorum. Sadece belli başlı ilkeler üzerinde durmak istiyorum.İlginize teşekkür eder, başarılar dilerim.


sevgi polat IP: 78.163.230.xxx Tarih : 14.08.2008 21:46:41

BEN BIR MIMAR IM AMERIKADA EĞITIM ALDIM UZUN SENELERDE USA DE YASADIM BU SEBEPTEN ULKEMDEN AYRI KALDIM SIMDI TURKIYEDE YASAMAK BU YUZDEN YENIDEN ULKEMIN GECMISINIVE MIMARI TARIHINI ARASTIRIYORUM BU YAZILARI OKUYORUM COK TA MUTULU OLUYORUM ANCAK SADECE YAZI YANINDA ORNEK MIMARILERDE OLSA COK DAHA ISIME YARAYACAK DILEYIM GELECEK YAYINLARINIZDA BUNU GORMEK NASIP OLUR SAYGILARIMLA SEVGI POLAT