30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

İslâm Mimarlık Sanatına Genel Bir Bakış (XVI)


Mimar Sinan hakkında söylenecek çok söz var. Ancak size anlatacaklarım, okyanustan alınmış bir damla sudan başka bir şey değildir. 2005 yılında ‘kenthaber.com.’da yayınlanan 5 serilik ‘Mimar Sinan ve Çağına Genel Bir Bakış’ yazılarımda anlatmaya çalıştığım hususları da burada tekrarlamak istemiyorum. Ama bir gerçeği söylemem gerekir ki, Osmanlı klâsik mimarlığının tek yaratıcısı Mimar Koca Sinan’dır. Sinan, Türk mimarlığında bir ekoldür. Kendisinden sonra gelenler, ‘Sinan Ekolü’nü devam ettiren, ama onu aşamayan mimarlardır. Sinan’ın uzun ömrü boyunca tasarladığı ve uyguladığı veya uygulattığı 400’e yaklaşan eserleri arasında ilk üçe girenleri, kendisinin büyük bir tevazu ile çıraklık eserim dediği Şehzade Mehmed, kalfalık eserim dediği Süleymaniye, ustalık eserim dediği Selimiye Cami ve Külliyeleridir. (Burada eserleri ayrıntılı anlatmayı gereksiz buluyor, ilgili kitapları okuduktan veya internetten takip ettikten sonra eserleri yerinde görmenizi öneriyorum.)

İstanbul, Şehzade Mehmed Camii (1544-1548), kare planlı ana kitle ve yine kare planlı revaklı şadırvan avlusundan oluşur. Plan kurgusunun Aya Sofya ile hiçbir ilgisi yoktur. Merkezi plan sisteminde ve her iki (x ve y) aksta da simetrik bir plana sahiptir. Orta akstaki ana kubbenin dört yanında yarım kubbeler, yarım kubbe eteklerinde ikişer yarım kubbe, dış köşelerde dört küçük kubbe ile örtülen bir kare kitle. Helikopterden bakarsanız, kubbelerle oluşmuş bir çiçek, bir katmerli gül çağrışımı yaparsınız. Sinan, bu şahesere çıraklık eserim demekle kendisine haksızlık etmiştir. 6 türbe, sıbyan mektebi, medrese, tabhane, imarethane ve sebil, külliyeyi tamamlamaktadır.

İstanbul, Süleymaniye Camii (1550-1557), Sur içi yarımadanın 7 tepesinden biri üzerine inşa edilmiş, kentin muhteşem siluetine büyük katkıda bulunmuştur. Sinan, bu camide plan kurgusunu Aya Sofya plan şemasına uygun tasarlamıştır. Bu şema ile Aya Sofya’ya nazire mi yapmak istemiştir acaba? Çünkü plan kurgusunu bilmeyen bir göz bile caminin gerek iç gerekse dış görünümünde Aya Sofya ile hiçbir ilişki kuramaz. Evvelce anlattığım gibi iki ayrı din ve dünya görüşü, aynı şemadan iki ayrı eser yaratabilmiştir. Plan şemasında merkezi ana kubbe, ana kubbenin ön ve arkasında iki yarım kubbe, sağ ve sol sahınlarda galeri ve üzerinde 5’er küçük kubbe şemayı tamamlamakta, caminin ön cephesinde son cemaat yeri ve üç yönü revaklı şadırvan avlusu yer almaktadır. Cami ön cephesinin iki yanında 3’er şerefeli iki minare, revaklı avlu cephesinin iki yanında 2’şer şerefeli iki minare vardır. Minareler arasındaki yükseklik farkları, kitle ile orantılı bir kompozisyon yaratmıştır. 4 minarenin, Kanuni Sultan Süleyman’ın, İstanbul’un fethinden sonra 4. padişah, toplam 10 şerefenin Osmanlı’nın 10. padişahı oluşunu simgelediği rivayet edilir. Bir de iç mekândaki 4 porfir sütunun 4 halifeyi simgelediğini söyleyenler vardır. Külliye, sıbyan mektebi, 7 adet medrese (tıp dahil), Bîmarhane, dar-ül kurra, hamam, tabhane, dar-üz ziyafe, Kanunî ve Hürrem Sultan türbeleri ve de Sinan türbesinden oluşur.

Edirne, Selimiye Camii (1568-1575), diğer iki cami şemasından çok ayrı bir şema ile kurgulanmıştır. Merkezi planda, ana kubbeyi 8 yuvarlak fil ayağı ve üzerlerindeki kemerler taşımaktadır. Sadece mihrap yönünde büyük bir yarım kubbe vardır. Ana kubbenin çevresindeki 4 küçük yarım kubbe ile kare plan tamamlanmakta, fil ayakları ile dış bünye duvarı arasını kemer-tonozlar örtmektedir. Sinan, diğer iki baş eserinden sonra burada tartışmasız iç mekân bütünlüğüne ulaşmıştır. Mekânın adeta tek ana kubbe ile örtülmüş bulunması ve bunun dış kitleye yansıması ile kusursuz bir sanat eseri meydana getirmiştir. Bu camideki revaklı şadırvan avlusu dikdörtgen planlıdır. Ana kitlenin dört köşesinde 3’er şerefeli 4 minare bulunur. Ön cephedeki iki minarenin üçer şerefesine üç ayrı merdivenle çıkılmaktadır. (Bu geometrik marifeti Edirne Üç Şerefeli Camii’nde de görmüştük.) Külliye, arka cephede yer alan simetrik medrese ve dar-ül hadis binaları ile girişin sağ yanındaki arastadan oluşur.

Sinan’ın diğer camileri de birer şaheserdir. Edirnekapı, Mihrimah Camii (1558), yedi tepenin en yükseğindedir. Eminönü Rüstem Paşa Camii (1561) sistem şeması, Selimiye Camii’nden evvelki bir deneme sayılabilir. Zengin çinileri ile ün salmıştır. Kadırga Sokullu Mehmet Paşa Camii (1571) klasik yapısı yanında mihrap çinileri ile de ünlüdür. Azapkapı Azapkapı Camii (1577) ana kubbe çevresinde 8 yarım kubbe ve bunları taşıyan 8 fil ayağı ile değişik şemada bir camidir. Üsküdar Şemsi Paşa Camii (1580), döneminin çok önüne geçmiş bir mekân anlayışına sahiptir. Deniz kıyısındaki cami kitlesi, L şeklindeki medrese kitlesine nazaran diyagonal konumdadır. Vaziyet planındaki bu asimetri ile yaratılan avlu perspektifi, bu küçük camiyi bir başyapıt durumuna getirmektedir. Tophane Kılıç Ali Paşa Camii (1580), Aya Sofya şemasına dönüşü sergiler. Bunca ileri şema ve vaziyet planı tasarlayan Sinan’ın tekrar eskiye dönüşünü izah edebilmek zordur. Üsküdar Mihrimah Sultan (1548), Beşiktaş Sinan Paşa (1555), Topkapı Kara Ahmed Paşa (1558), Fındıklı Molla Çelebi (1560), Babaeski Semiz Ali Paşa (1560), Eyüp Zal Mahmut Paşa (1577), Toptaşı Atik Valide (1583) cami ve külliyeleri ile medreseler, dar-ül kurralar, dar-üş şifalar, imaretler, tabhaneler, hamamlar, türbeler, kervansaraylar, çarşılar ve de köprüler Sinan’ın önemli eserlerindendir.

Sinan’la ulaşılan klâsik mimarlık, XVII. Yüzyılda aynı ekolü devam ettiren büyük mimarlarla devam etti. Sultanahmet Camii (1609-1616) Sinan’ın çıraklarından mimar Mehmed Ağa’nın eseridir. Kubbesi ile 6 minaresinin kompozisyonu İstanbul siluetini zenginleştirmektedir. Caminin ana kitlesi ve şadırvan avlusu iki kareden oluşur. Bol pencereli, aydınlık bir camidir. 4 yönde ana kubbeyi destekleyen yarım kubbeleri bulunur. Keza ana kitle köşelerini 4 küçük kubbe örter.

Eminönü Yeni Cami (1597-1663)’ye Valide Camii ismi verilerek mimar Davud Ağa tarafından başlanmış ise de şantiye uzun süre tatil edilmiş, cami nihayet mimar Mustafa Ağa tarafından 66 yılın sonunda tamamlanabilmiştir. Plan şeması Sinan’ın Şehzade Camii şeması gibidir. Caminin, dış ve iç mekânlarındaki olgun mimarlığı ve süslemeleri ile klâsik mimarlıkta seçkin bir yeri vardır. Çini kaplamalar, Türk çiniciliğinin en parlak dönemini sergiler.

Topkapı Sarayı, Aya Sofya’dan Sarayburnu’na kadar inen 700 bin metre kare kadar alanı kaplayan, çeşitli dönemlerde yapılan eserlerle gelişen bir mimarlık meşheridir. Bünyesinde çeşitli dönem üslûplarını barındırmasına karşın bütünlük arz edebilen Dünyanın en ilginç saraylarından biridir. Saray, ‘Sur-u Sultani’ içindeki dört avlu çevresinde gelişmiş, devlet hizmetlerinin görüldüğü binalar, kasırlar, köşkler, devlet hizmetinin ve padişah ve etrafının her türlü ihtiyacını karşılayan servis yapıları, harem daireleri ile bir yapılar kompleksidir. Sarayın ana yapıları klâsik mimarlık dönemi içinde tamamlanmış, zaman içinde gelişen ihtiyaçlar paralelinde yeni yapılar eklenmiştir. Saray yapılarını anlatmak, bu makalenin boyutlarını çok aşar. Osmanlı klâsik mimarlık sanatının sadece camilerle sınırlı olmadığını belirtmek üzere bu hatırlatmayı yapmak istedim. Konumuz İslâm mimarlığı olduğuna göre Topkapı Sarayı bünyesinde korunan ve teşhir edilen ‘Kutsal Emânetler’e de değinelim: Yavuz Sultan Selim, Mısır Memlûkleri’nden halifeliği devraldığı zaman (1517), halifeliğe intikal eden Hz. Peygamber ve Sahabeye ait eşya ve silâhları da İstanbul’a getirmişti. Keza 1. Dünya Savaşı sırasında, Arab’ın İngilizlerle bir olup Türk’e ihaneti sırasında, Türk ordusu Medine’yi terk ederken ‘Ravza-i Mutahhara’daki bazı eşyaları da İstanbul’a nakletmiş, kadir bilmez Suudiler’in elinden kurtarmıştı.

Bundan sonraki yazımda değişen ve gelişen şartlar paralelinde, Osmanlı’nın batılılaşma sürecinde mimarlık alanında oluşan değişim ve gelişimleri anlatacağım.

Yayın Tarihi : 10 Kasım 2008 Pazartesi 12:05:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?