18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

İstanbul’un Eski Kapısı:Haydarpaşa Garı (II)

Geçen hafta bir öykü ile başladığım Haydarpaşa Garı yazısı, Kenthaber’e yorum göndermeyip e-postamı kullananlardan anladığım kadarı ile ayrılıkçı ve ırkçı vatandaşları sinirlendirmiş.(Bu arada fikirlerini güzel bir üslûpla ifade eden yorumcu Yaşar Ertaş’a teşekkürler). Hâlbuki ben, çok emsalleri olan bir realiteyi ve de birlik ve beraberliğimizi dile getirmek istemiştim. Bu öyküdeki diğer bir amacım da Haydarpaşa Garı konusu yanında, ırk ayrımı yapanlarla ve sanayileşen Türkiye kentlerindeki nüfus profili değişiminin farkına varmayan sözde aydınlarla dalga geçmekti. Bu yazımla da konuya nostaljik takılan mimar meslektaşlarımı ve bir kısım aydını sinirlendireceğim.

Sanayi devrimi ile gelişen tren garları, nasıl Ortaçağın kale kapılarını tarihe gömdüyse, havalimanları da tren garlarını tarihe gömmese de ikinci plâna itmiş bulunuyor. Artık tren garları, Ankara – Konya, Ankara – Eskişehir gibi uçağa binmeye değmeyecek kadar kısa seyahatlerde veya turizme hizmet eden uzun seyahatlerde kullanılıyor. (İstanbul – Ankara arası yüksek hızlı trene kavuştuktan sonra uçağa tercih edilebilecek. Çünkü uçakla 50 dakika süren bu yolu en az 3 buçuk saatte alabiliyorsunuz).

Sanayi devrimi ile gelen kent dokusundaki değişimlerde büyük tren garları dikkati çeker. Bu garlar, yolcularını bu günkü havalimanları gibi kent dışında bırakamaz, olabildiğince kent merkezlerinin içine ulaştırırlar, aynı zamanda kent merkezlerinin başat (dominant) mîmârî elemanları olurlardı. Aynı kentin içinde değişik yönlere giden trenler için ayrı ayrı garlar inşa edilmişti. Bunun başlıca nedeni, değişik şirketlerin işlettiği tren hatlarını ana kentin münteha noktasına ve kendi garlarına kadar ulaştırabilmekti. Örneğin Londra’da, çeşitli yönlerden gelen hatların ulaştığı, Charing Cross, Paddington, St. Pankras,Waterloo garları gibi. Keza Paris’de, yine çeşitli yönlerden gelen hatların ulaştığı,Gared’Austerlitz, Gare de l’Est, Garedu Nord, Gared’Orsay, Gare de Lyon, Montparnasse, Saint Lazare garları gibi.

Ülkemizde de evvelce ayrı yabancı şirketlerin işlettiği hatlarda, örneğin İzmir’de,Fransız Basmahane ve İngiliz Punta (Alsancak) garları, Afyonkarahisar’da, Fransız İzmir ve Alman İstanbul istasyonları, İstanbul’da iki yakada Alman Haydarpaşa ve yine Alman Sirkeci garları gibi.

İstanbul’un, Avrupa’dan gelip Kazlıçeşme’de yer altına giren, Boğaziçi’ni denizaltından aşan, Söğütlüçeşme’de gün yüzüne çıkan, buradan Anadolu ve Ortadoğu’ya ulaşan Marmaray hızlı trenprojesi, İstanbul’un Haydarpaşa Garını da Sirkeci Garını da işlevsiz hâle getiriyor. Ne var ki Haydarpaşa Garı için kopartılan nostaljik vâveylâ, Sirkeci Garı için kopartılmıyor. Hâlbuki her iki garın da aynı oranda mîmârî değeri var. Oryantalist olmaya çalışan Sirkeci Garı da, ‘’Ben Almanım’’ diye bağıran Haydarpaşa Garı da bizim için değerli. Anlaşıldığı kadarı ile Anadolu – Haydarpaşa yolculuğu yapmış nostalji tutkunlarının anıları, Trakya – Sirkeci yolculuğu yapmış nostaljik anıları olanları kat be kat bastırıyor. Varsa yoksa nostalji. Galiba mimari değerler kimsenin pek fazla umurunda değil.

Ben bile Sirkeci Garını değil, kamuoyunun ilgilendiği Haydarpaşa Garını konu edip aynı kervana katılıyorum. Nasıl katılmayayım ki şu anda harc-ıâlem konu, Haydarpaşa Garının bundan sonra nasıl kullanılacağı.

O zaman yeni kabul edilmiş imar plânlarına bir göz atalım: İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisince onaylanan “Haydarpaşa Gar, Liman ve Geri Sahası Koruma Amaçlı Nâzım İmar Plânı” uyarınca Haydarpaşa Garı, Kadıköy Meydanı ve Harem Otogarının bulunduğu bölge, kültür, turizm ve ticaret alanına dönüşüyor. Haydarpaşa Gar binası giriş katının gar hizmetine devamı, üst katların müze, konser, sergi, kültür tesisi ve konaklama amaçlı kullanılabileceği belirtiliyor. Şu anda plân askıya çıktı veya çıkıyor. “Haydarpaşa Dayanışma Grubu” ise plânın iptâli için dâvâ açma hazırlığında. Anlaşılan konu, yine yeni bir yılan hikâyesine dönüşecek. Belki hatırlarsınız; “Sanatçılar Sendikası”, Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi restorasyonprojesini, “Burası mâbettir; içerisinde restoran olamaz” diye dâvâ etmiş, taraflı bilirkişi raporlarıyla yürütmeyi durdurma kararı aldırabilmiş, İstanbul’un seneler senesi ve hâlâ daha opera ve tiyatro salonsuz kalmasına neden olmuşlardı. Haydarpaşa Garı da seneler senesi âtıl ve harap durumda kalırsa hiç şaşmam.

Mimarlıkta bir ilke vardır. İşlevini yitiren binâlar, orijinal strüktürünü, özgün kitle, cephe, iç ve dış perspektif imgesini bozmadan restore edilebilir ve işlev değiştirebilirler. Ne var ki Haydarpaşa Garını Devlet Demiryollarının kolay kolay başka idareye teslim edeceğini de sanmıyorum. Bizim idarecilerimiz, ellerindeki binâları başka idarelere kaptırmamak için çok direnirler. Örneğin, TRT Genel Müdürü, Can Kıraç’ın yıkarak dünya çapında müze ve konser salonu yapmak istediği Tepebaşı’ndaki ucube binayı vermemek için yıllardır elinden geleni ardına koymuyor. Keza bal gibi müze olabilecek, boşaltılan Sultanahmet Adliye Sarayını başka idarelere kaptırmamak için, içine palas pandıras savcılık ofisleri yerleştiriliyor. Dilerim ki bu yargım Haydarpaşa Garında gerçekleşmez.

Haydarpaşa Garının giriş katında tren hizmetinin devam edeceği husûsuna aklım ermedi. Sakın bu karar, üst katları kurtarmak için Devlet Demiryollarına verilen bir tâviz olmasın. Acaba bazı banliyö seferlerini Söğütlüçeşme istasyonundan ayrılacak bir hatla Haydarpaşa Garına mı getirecekler? Bu durumda hattı yeni sisteme nasıl entegre edecekler? Nostalji uğruna bırakılacak Garın bomboş salonlarının ve üç beş yolcunun kullanacağı tren işletmesinin fizibilitesi ne olacak?

Tren işletmeciliğinde işlevsiz kalan Paris’deki Gared’Orsay, bugünün muhteşem resim müzesidir. Hiçbir Parislinin “Garımızı vermeyiz” diye sloganlar atıp direniş yaptığını, mahkemelere gidip yıllarca müze olmasına taş koyduğunu anımsamıyorum. Çünkü Fransız kültürü, üzerine cilâ sürülüp parlatılmış, ama içi kof kalmış bir kültür değildir.

Yeni imar plânı ile Haydarpaşa ve çevresinin bugünkü pejmürdeliğinden eninde sonunda kurtulacağı kesindir. Bugün çevreyi işgal eden depolar, antrepolar, ambarlar, silolar, vinçler, … Garın işlevini yitirmesiyle ortadan kalkacaktır. Selimiye Kışlası, Camii, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane (Marmara Üniversitesi) ve Haydarpaşa Garı, başta mîmârî eserler olarak değerlerini muhafaza edecek; umarım ki çevre, bu görkemli ve estetik değerleri ezmeyecek, çağdaş bir mîmârî konseptle yeni işlevler kazanacaktır.

Peki, Haydarpaşa Garı ne olacaktır? Ne olursunuz, kendi kendimizi kandırmayalım; bu binanın artık GAR olarak kalamayacağını lütfen kabul edelim. Binayı, oluşacak yeni çevresiyle beraber değerlendirelim. Demiryollarının ve makasların bulunduğu mahâlde, eski lokomotiflerin, vagonların, peronların, kampanaların, anı fotoğraflarının teşhir edildiği, çevreyi algılayan camlı ve modern bir Demiryolu Müzesi yapalım.

Peki, ana binanın, yeni işlev kazanacak çevreyeve mîmârî karaktere uygun yeni işlevi ne olabilir acaba? Söyleyeyim mi? Ama kızmak yok. Noolursunuz, “Tüyü bitmedik yetimin hakkını gasp etmekten”, “Vatanı üç kuruş paraya, haraç mezat satmaktan” söz etmeyin.

İstanbul’a ve Harem – Haydarpaşa - Kadıköy üçgenine en çok yakışacak, muhteşem tesis: Turizmin hizmetinde bir OTEL olacaktır.


yerguvenc@gmail.com
 

Yayın Tarihi : 22 Şubat 2012 Çarşamba 11:51:53


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 23.02.2012 11:05:07

sayin Ergüvenc tesekkürünüz beni mutlu etmistir sagolun bende size tesekkür ederim. saglicakli kalin derim (bu konuda tesekkür nasil dogduysa baska konularda zit fikir ve yorumum olabilir o zamanda bu güzel kelimeyi güzelligi görmek duymak arzusundayim) not: usul ve adabi kaideler asirilik olmamak sartiyle.

Siz biz yorumculara göre daha cok ugras veren sorumluluk tasiyan kisilersiniz bir yemek misali siz yemegi yaparsiniz biz yorumcular bu yemegin tadina bakar yok güzeldi yok tuzlu yok bilmemne idi  böyle olsa daha güzeldi diye hazir yemege yorum yapiyoruz ben sahsen gel sen bu yemegi yaziyi yap yaz deseler elim ayagim bir birine dolasir ama gel tat fikrini söyle desele yumar agzimi acar konusurum demiyorum efendi kelimesini cok seviyorum yorumlarimda bir seyler vermek istiyorum hic bir sey veremesemde efendiligi vermek istiyorum bazen doz kacabilir ama buda isin toleransidir Malesef memleketimin insanlarindaki yorumlarda (Hepsi degil) bazen hakaret bazen cok bilmislik bazen taraf tutarlilik bazen inada inat  ille benim dedigim dedik caldigim düdük asirilik sonunda iyi bir neticeye varacagin kötü neticelere variliyor her kisi ayni düsünemez her kisi bir olamaz bazi kisle cok bilir bazi kisiler kör cahildir ama kisiler karsi düsüncede olani ayni düsüncede olmadi diye birbirlerin münazara yapabilir ama hakaret vs. hakki vermez Bu bastakiler particiler  hergün kavga bas böyle olunca arkadan gelen tekerleklerin sucu ne ah bu baslar ah ah bu kavgaci huylariniz ah

Sakadan;  TV.de bir sanatcidan alinma bir söz;  ben burda saksi degilim buyrun efendi yorumcular size sinir yok  ama olmayanlar lütfen asiriliktan kacinin sinira dikkat ederekten yazin yorumlarinizi  cikarin beni bu saksiliktan  saygilar sevgiler...


meraklı. IP: 95.15.103.xxx Tarih : 23.02.2012 19:12:49

devletimizde "bayındırlık-iskân", "kültür", "ulaştırma" v.b bakanlıklarının olup-olmadığını çıkartamadım; eğer var iseler, onların da yorumlarını beklerim !