16
Haziran
2025
Pazertesi
ANASAYFA

Kent Meydanları (I)


Kent meydanları, genellikle kent ulaşımının düğüm noktalarında bulunan, önemli prestij yapıları ile çevrili açık ve geniş mekânlar. Meydan yerine alan sözcüğü de kullanılıyor ama, galiba alan sözcüğü, havaalanı gibi daha açıklık yerler için tercih ediliyor. Zaten, Yaşar Kemal de bir yapıtında ‘…alanı kırpılmış otlar sarmıştı’ yazıyor. Onun için biz yine, Arapça da olsa artık Türkçeleşmiş olan ‘meydan’ diyelim. İngiliz, meydan için ‘square’ gibi bir geometri terimi kullanarak kentlerindeki planlı yerleşim ilkesini dile getirmiş oluyor.

Kent meydanları, kentlinin ev dışında sosyalleştiği yaşam merkezleridir. Kent planlamasını bir konut planı gibi düşünürsek, konutlar kentin yatak odaları, meydanlar ailenin bir arada yaşadığı salonlar gibidir. Kentlinin sosyalleştiği diyoruz. Çünkü, Batılı anlamında meydanlar, festivallere, karnavallara, resmi geçitlere, siyasal mitinglere mekân olur; sair zamanlarda da insanlar havuzlar, heykeller etrafında gezer, açık hava konserleri dinler, kafelerde sohbet eder, restoranlarda yemek yer, kilisede dua ederler. (Yurdumuz meydanlarına ikinci yazımda değineceğim.)

Tarih boyunca kent meydanlarının oluşumuna bir göz gezdirelim:

Eski Mısır tapınaklarında pilonlu kapıdan girilen avlu, kapılarını ancak bayram günlerinde halka açsa da, bir nevi kent meydanı sayılabilir. Bu avluda tanrı heykeli veya objesi, ana tapınaktan çıkarılarak, tören alayı ile avluda gezdirilir, böylece avamın tanrıyı görerek ona tapması ve adak adaması sağlanırdı.

Helenistik dönemde, geometrik düzenli kentlerdeki ‘agora’lar, politik, kültürel ve ticarî yaşamın geçtiği kent meydanları idi. Ana yollar boyunca düzenlenen ‘stoa’lar (sütunlu revaklar) da yumuşak iklimin verdiği olanaklarla açık havada kültürel ve ticarî faaliyete hizmet eden yapılardı. Hatta stoacıların bir felsefî okula adını verdiğini de biliyoruz.

Roma kent planlamasındaki geometrik düzen içinde, x ve y eksenleri istikametinde tertiplenmiş ana caddelerin dikey kesiştiği noktalarda kentlinin çeşitli eylemler için toplandığı ‘forum’lar ve pazaryerleri bulunurdu.

Doğu Roma başkentinde (Konstantinopolis’de), Batı yönden gelen Roma yolu ‘Via Egnatia’, sur içinde ‘Mese’ ismiyle devam eder, Arkadius (Cerrahpaşa), Bous (Aksaray), Theodosius (Beyazıt), Konstantinus (Çemberlitaş) forumlarını kat ederek Hippodrom’a (At meydanı) ve Aya Sofya bazilikasına ulaşırdı. Bütün bu forumların çevresinde stoalar, zafer takları, heykeller, anıtsal yapılar yer alırdı.

Ortaçağ meydanları, dinin baskısındaki karanlık dönemde, dinsel törenler yanında, halka gözdağı vermek üzere suçluların cezalandırıldığı ve idam edildiği meydanlardı. Yeni Çağda da yakın zamanlara kadar, örneğin 1789 Fransız ihtilâlini takiben, Fransız meydanları da giyotinle infaz edilen politik idamlara sahne oldu.

Rönesans döneminde kentler, etrafı saray ve bazilika ile donanmış geniş meydanlar kazandı. Meydanların ortasında kral ve prenslerin heykelleri yer alır, geometrik düzende simetriye önem verilir, aşırı süslemeli yapılar, dinsel gücü ve monarşik düzeni simgelerdi. Örneğin, 1536’da Papa 3. Paulus, kentin dinî ve politik merkezi olarak Kapitolino meydanını (Piazza Capitolino) Michelangelo’ya düzenletmişti.

Günümüzde meraklısının mutlaka görmesi gereken bazı meydanları anlatalım:

Vatikan Sen Piyer (San Pietro) bazilika inşaatı, 1505’de başlamış, çeşitli evrelerden geçerek 1629’da tamamlanmışsa da önündeki meydan barok dönemde, 1665’de bu günkü şeklini almıştır. Mimar Bernini’nin planında, iki yanda bulunan yarım daire formlu Toskana Dorik stilindeki kolonlu arkad, Katolikleri kucaklayan iki kolu simgeler. Papa’nın araba ile tur atarak halkı kutsadığı meydan, işte burasıdır.

Navona meydanı, dikdörtgen planı, barok mimarisinin Roma yorumunu yansıtan çevre binaları ve San Agnese kilisesi ile muhteşem bir mekândır. Meydan düzenlemesi ve kilise, 1650’de mimar Rainaldi ve Boronini tarafından yapılmıştır. Meydan ortasında bir obelisk ve üç havuz bulunur. Ortaçağda, burada sirk varmış. Bu gün, özel günlerdeki havaî fişek ve su oyunları ile kutlamaların yapıldığı, çevresindeki kafe ve restoranları ile turizme hizmet eden bir meydandır.

İspanyol meydanındaki (Piazza Spagna) Bernini’nin çeşmesi ve de İspanyol Merdivenleri, yazın basamaklara oturan, gülen, flört eden, gitar çalan güzel turist kızlarla cıvıl cıvıl bir atmosfer sergiler.

Fontana Trevi, bizde aşk çeşmesi diye ünlü havuz ve su oyunları, küçük meydanın ana unsurudur. Havuza arkanızı dönüp para atarsanız Roma’ya tekrar gelirmişsiniz. Bir daha gelip gelmeyeceğinizi bilmem ama havuzda biriken paraları toplayan kişinin tekrar gelmeniz için dua ettiği kesin.

Roma’da bu saydıklarım kadar değerli daha onlarca meydan vardır. Ve de hiçbir kent, Roma’daki meydan ve sanat yapıtlarının çokluğu ile yarışamaz.

Venedik’in kalbi, San Marco meydanında (Piazza San Marco) atar. Venedik’in maniyerist rönesans stilinde (biraz aşırılığa kaçan incelik ve zarafet sanatı) binalarla çevrili bu muhteşem meydan, simetrik meydanlara meydan okuyan asimetrik planı ile gözlere değişik perspektifler sunar. Meydanın ve çevre binaların yaratıcısı, 16. yüzyılın meşhur mimar ve heykelcisi Jacopo Sansovino’dur. Meydana hâkim bina San Marco bazilikasıdır. Bazilika çatısına yerleştirilmiş 4 tane at heykelinin Lâtin işgali sırasında İstanbul’dan getirildiği söylenir. (Ben çatıya çıkıp atları inceledim. Meğer orijinalleri aşağı almışlar; bunlar kopyaları imiş.) Bazilika hizasında Doc’lar (dükalar) Sarayı, solunda deniz tarafında Zecca (darphane), karşısında Libreria (kütüphane) vardır. Çepeçevre kolonatlı ve dikdörtgen sayılabilecek meydanda kiliseden ayrı inşa edilmiş olan Campanile (çan kulesi) bulunur. Meydandaki kafelerde oturup müzik eşliğinde etrafı izlemek olağanüstü bir keyiftir. Rıhtım boyu denize açılan ikinci ve sürpriz etkisi yapan meydanda (Piazetta) bulunan 1810’da Doğudan getirilmiş iki granit sütundan biri üzerinde San Marco’nun simgesi kanatlı aslan, diğerinde San Theodorus’un timsah üzerindeki heykelleri bulunur. Bu muhteşem meydanın Büyük Kanal’la beraber kopyasını ABD’nin kumarhane kenti Las Vegas’daki Venediation otelinin bir katına bire bir oranda (aynı cesamette) yaptıklarını, National Geographic Channel’da hayretle izledim. Son günlerde tekrarı yayınlanan bu programı izlemenizi öneririm. Böylece hakiki Venedik binalarının detay ve heykellerini, yerinde göremeyeceğiniz yakınlıkta görmüş oluyorsunuz.

Şimdi Paris’e geçelim. 3. Napoleon 1853’de Baron Haussmann’ı Paris’in imarı ile görevlendirdi. İmar hamlesi ile pislik içindeki sokaklar ve binalar yıkılarak Paris, geniş bulvarlara ve büyük meydanlara malik oldu. (Böylece isyancılara kaçacak delik bırakılmadığı söylenir.) Meydan çevreleri, görkemli binalarla donatıldı.

Paris’in en önemli meydanı, ortasında Arc de Triomphe (zafer anıtı) bulunan Etoile meydanıdır. Ancak bu meydan, İtalyan meydanları gibi halkın ortasında yaya dolaşabileceği, çevresine attığı nazarla bedii zevk duyacağı bir meydan değildir. 9 avenünün ve 6 tali caddenin ışınsal geometri ile açıldığı, ismiyle müsemma bir yıldız meydandır. Ancak feci oto trafiği vardır. (Kiralık araba ile Champs Elysèes’ye girebilmek için meydanı 4 defa turladığımı hatırlarım. Kimse bana yol vermiyordu; meğer burada soldaki sağdakine yol verirmiş. Böylece araba sevdasından vazgeçip güzelim metroya terfi ettim.)

Concorde, Napoleon’un Mısır’dan getirdiği obeliskle özellik taşıyan geniş ve rahat bir meydan.

Sanayi devrimi sonunda gelişen metropollerde tren garları ve gar meydanları önem kazandı. Trenlerin kapalı peronlara girdiği, bu nedenle çelik ve camın bol kullanıldığı yeni bir gar mimarisi gelişti. Trenler, kent merkezlerine kadar ulaşıyorlardı. Böylece gar meydanları oluştu, meydanlar otel ve restoranlarla çevrelendi. Paris’te çeşitli yönlere giden trenler için ayrı garlar yapıldı. Örneğin Kuzey garı 1861’de, d’Orsay garı 1897’de açıldı. İşlevini yitiren d’Orsay garı, artık güzel bir modern sanat müzesi. Darısı Haydarpaşa Garı’nın başına.

Moskova’daki eski Kızıl Meydan, sağ cephesi Kremlin Sarayı ve Lenin Mozolesi, karşı yönü Rus stili soğan kubbeleri ile Variliy Blajenniy katedrali, sol yanı otel ve pasajlarla çevrili büyük ve muhteşem bir meydandır. Gorbaçov döneminde, T.C. Kançılarya projesi çalışmaları nedeni ile Moskova’da bulunuyordum. Kızıl Meydan’daki Lenin Mozolesini ziyaret etmek istedim. Ruslar ve ekseri Orta Asyalılar, her gün bir kilometrelik kuyruk oluşturuyorlardı. Yani 5 dakikalık tavaf için 4 saat bekliyorlardı. Ben ancak özel izinle gezebildim. Lenin, cam tabut içinde siyah elbiseli, sağ eli kalbinde, matruş ve sanki canlı imişcesine gülümseyerek yatıyordu.

Modern mimari, Brezilya başkenti Brasilia’da büyük meydanlar yarattı. Büyük Elçiliğimiz inşaatı için gittiğim kentte, Lucia Costa’nın kent planlamasında belirlenen ve mimar Oscar Niemeyer’in projeleri ile şekillenen Parlamento binası ve önündeki Üç Güç (yasama – yürütme – yargı) Meydanı’nın genişliğinden nokta gibi kaldığımı hissettim. Meydan ve yollar, insanın ölçü sınırları dışında olunca, bir boşluk hissine kapılıyorsunuz. Acaba bu nedenle midir, insanlar kendilerine yakın buldukları ölçülerde olan market ve pasajlarda dolaşmayı tercih ediyorlardı.

Burada, sadece görebildiğim meydanları anlatmaya çalıştım. Bir de görmediğim bir post modern meydandan söz edeyim.

1960 sonrasında, mimarlıkta farklı anlayışlar ve tavırlar oluştu. İtalyan Aldo Rossi ve ABD’li Robert Venturi modern mimariyi eleştirerek, modern mimarinin adeta geçmişi inkâr etmesine karşı çıktılar. Bu günün mimarisinde de geçmişin mimari öğelerinin ve tarihî birikimlerin kullanılması gerekliliğini savundular. Böylece post modern mimari anlayışı oluştu. (Hâlbuki modern mimarinin öncülerinden Adolf Loos, daha 1908’lerde geçmişin mimari süslemelerinden ‘cinayet’ diye söz ediyordu.) Aşağı yukarı aynı akımı savunan ABD’li mimar Charles Moore, New Orleans’daki İtalyan Mahallesine Roma kemer ve sütunlarını anımsatan yapıların bulunduğu, kademeli bir meydan düzenlemesi yaptı. Bu meydan post modern anlayışın bir simgesidir. (Bu akım Türkiye’ye, her şeyde olduğu gibi 10 – 15 yıl sonra geldi. Daha sonra oluşan akımların da henüz geldiği söylenemez.)

1990 sonrasında, Peter Eisenman, Daniel Libeskind (şimdi 11 Eylül saldırısı ile çöken NY World Trade Center yerine yeni gökdeleni yapıyor), Rem Koolhass gibi mimarlar, post modern mimariyi ‘figüratif mimari’ olarak betimlediler. Yeni akımla, Frank Gehry, Norman Foster gibi mimarlar, çevreyi ve geçmişi hiç dikkate almadan, yeni teknolojinin olanaklarını sonuna kadar kullanarak, bu güne kadar gerçekleştirilmemiş tasarımlara yöneldiler. Fransız Bernard Tschumi’nin Paris’te yaptığı Vilette Parkı, bu akımın etkisinde bir çılgın etkinlikler meydanı olarak düşünülebilir.

Bundan sonraki yazımda Osmanlı ve Türkiye kentlerindeki meydan ve meydan anlayışını anlatmaya çalışacağım.
Yayın Tarihi : 9 Ocak 2007 Salı 12:51:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
erdem yücelCemile Yücel IP: 195.174.33.xxx Tarih : 9.01.2007 14:59:23
Tarih süreci içerisinde meydan olgusunu çok güzel irdemişsiniz. Bence bu araştırma biraz daha geliştirildikten sonra üniversitelerimizin mimarlık tarihi, arkeoloji ve sanat tarihi bölümlerinde ders niteliğinde verilebilir. Araştırmanızdan ötürü kutlarım erdem yücel

Teoman Törün IP: 88.224.129.xxx Tarih : 9.01.2007 16:34:04
Mutlaka kitaplaştırılması gerekli bilgiler. Mimarî güzellik, kent estetiği, güzel sanatlar konusunda ilgi ve bilinç tedricen de olsa gelişme eğiliminde. Bir mimarlık ustasının işlek kaleminden çıkacak bir eser bu gelişmeye ivme kazandırır.

Yılmaz Ergüvenç IP: 212.253.10.xxx Tarih : 13.01.2007 14:17:48
Sn.Mükremin Barut Üs. Bu yazıları, mimarlık sanatına ilgi uyandırabilmek ve mesleği gençlere sevdirebilmek amacı ile yazıyorum. Dolayısiyle mimar olmayanlara hitap ediyor. Kolay okunabilmesi için de daldan dala ve sohbet havası içinde yazıyorum. Yani, mimarlara bildiklerini tekrarlamak haddim değil. Onun için de meslekî dergilere değil, her meslekten kişinin okuduğu bu siteye yazıyorum. Ama sizin gibi saygıdeğer bir meslekdaşımın yazılarımla ilgilenmesi, beni çok mutlu etti. Ankara'da 4 yıl çalışmama rağmen Ankara'yı pek bilmem. Bana kısa yorumunuzla dahî, çok şey öğrettiniz. Ben biraz fotoğraf özürlüyüm. Yakın zamana kadar gezdiğim yerlerde video film çekiyordum. Dijital makineyi bile daha yeni aldım. Fotoğraf dışında yapabileceğim bir şey varsa mutluluk duyar ve yerine getiririm. İyi çalışmalar dileği ile saygı ve sevgiler.

K. Mükremin BARUT IP: 85.100.187.xxx Tarih : 10.01.2007 13:13:07
SAYIN YILMAZ ERGÜVENÇ MESLEKDAŞIM VE ÜSTADIM. "KENT MEYDANLARI 1" ADLI YAZINIZ HIZIR GİBİ İMDADIMA YETİŞTİ. İKİNCİSİNİ DE SABIRSIZLIKLA BEKLİYORUM. YAZIDA BAHSİ GEÇEN MEYDANLARIN FOTOĞRAFLARI ELİMDE OLURSA POWER POINT İLE ÇOK HOŞ BİR SUNUM HAZIRLAYABİLİRİM. BÖYLE BİR SUNUMU, MESLEK ODAMIZ DAHİL, ÜNİVERSİTEDE VE YEREL YÖNETİM KOMİSYONLARINDA SUNABİLİRİM (İSMİNİZİ YAZARAK). ÇÜNKÜ BU KONUDA BÜYÜK BİR BİLGİ BOŞLUĞU VAR. BİLİYORSUNUZ ANKARA BAŞKENT OLDUKTAN SONRA, 1927 YILINDA ANKARA ŞEHRAMANETİ(BELEDİYESİ) MÜTEAHHİT MÖSYÖ HÖYİSLER'E (LÖHLER) PLAN YAPTIRILMIŞTI. DAHA SONRA HERMAN JANSEN ÜÇ KİŞİ İÇİN AÇILAN BİR YARIŞMADA BİRİNCİ OLMUŞ VE ONUN YAPTIĞI İMAR PLANI UYGULANMIŞTI. DETAYLARA GİRMEDEN; JANSEN LÖHLER PLANLARINDA TASARLANMIŞ OLAN 11 MEYDANA HİÇ DOKUNMAMIŞ VE OLDUĞU GİBİ KORUMUŞTUR. BİR KENT İÇİN MEYDANIN NE ANLAMA GELDİĞİNİ ÇOK AÇIK ANLATIYORSUNUZ. AMA 1980'Lİ YILLARDAN, SONRA KENTLERİ YÖNETENLER AĞIRLIKLI OLARAK VAROŞLARIN OYLARIYLA GELDİLER. DOĞAL OLARAK VAROŞ KÜLTÜRÜ, KENTİ YÖNETMEDEKİ SİYASAL ANLAYIŞLARINDA DOMİNANT OLDU. MEYDANLAR KATLI ARAÇ KAVŞAKLARINA DÖNÜŞTÜ. SMANPAZARI MEYDANINDA BİR TRAFİK ADASINA, ALTINDAĞ BELEDYE SARAYI YAPILDI. KENTİ YÖNETENLER HIZLANDIRILMIŞ ARAÇ TRAFİĞİ İÇİN MEYDANLARI YOK ETTİLER. NE YAZIKİ SOSYAL DEMOKRATIM DİYENLERİN BİLE BU KATLI KAVŞAKLAR İÇİN ALTERNATİF FİKİR VE ROJELERİ YOK. MEYDAN AYNI ZAMANDA DEMOKRASİ DEMEK. AMA ONLAR NE ZAAFSA MEYDANLARIN YOK OLASINA DA ALDIRMIYORLAR. OYSA MEYDANIN ALTERNATİFİ YİNE MEYDAN, DAHA FAZLA MEYDAN, KATLI KAVŞAKLARIN ALTERNATİFİ İSE HEMZEMİN GEÇİTLER VE KENT İÇİ ALTERNATİF YOLLARDIR. BUNUN BİR ŞEKİLDE ANLATILMASI GEREK. EŞYANIN TABİATI GEREĞİ BUGÜN VAROŞLARDA YAŞIYANLAR BİR MÜDDET SONRA KENTLİKİK EVRİMLERİNİ TAMAMLAYCAK VE BİZİM SORGULADIĞIMIZ KONULARI BİZİM BAKIŞ AÇIMIZLA İRDELEYEBİLECEKLERDİR. AMA TALİHSİZLİK, KIRDAN KENTE GÜÇ İLANİHAYET DEVAM EDECEK. KENTLER İÇİN BİR MODEL GELİŞTİRİLMEDİĞİ SÜRCE BU OLGU ÇARPIK KENTLEŞMENİN BESİN KAYNAĞI OLACAKTIR. SAYGILARIMLA K. Mükremin BARUT 10 OCAK 2007

fusun uzturk IP: 85.102.190.xxx Tarih : 11.01.2007 16:24:50
yazılarınızın yakın takipçisi olduk..bilgilendirici,öğretici yazılarınız için teşekkürler..