14
Mayıs
2025
Çarşamba
ANASAYFA

Kentlerin Kimliği (I)


İstanbul, 2010 yılında ‘Avrupa Kültür Başkenti’ olarak anılacak. Şu aralar devlet, hükümet, belediye, sivil toplum örgütleri, arkeoloji, mimarlık ve sanat çevreleri, kentin niteliğini dünyaya takdim etme uğraşı içindeler.

Bu uğraşlar, fiziksel çevre açısından yeni müzeler açılması, mevcut müzelerin düzenlenmesi, kentsel dönüşüm projelerinin gerçekleştirilmesi, Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yenilenmesi, Harbiye’de Kongre Vadisi inşaatı gibi projeler.

AKM’nin rönevasyon projesinde, Taksim Meydanı’na bakan cephede, içerideki etkinlikleri dış cepheye yansıtma çalışmaları yapılıyor. Ama bu projeye karşı çıkanlar varmış.

İç etkinlikleri dışarıya yansıtma projesini, yeni inşa edilen Pekin Operası başarı ile gerçekleştirdi. Karşı çıkanlar, gelişen dünyamızda sanat ve kültür etkinliklerinin sadece seçkinleri değil, tüm kentlileri kapsaması gerektiğini düşünmüyorlar mı acaba?

Bu arada yeni konser salonu inşasından ses - seda yok. Maslak ve Tepebaşı konser salonu projelerinin 2010’a yetiştirilmesi gerekmez mi idi? Çünkü CRR Salonu yeterli olmuyor.

Ayrıca İstanbul’a modern bir ‘Milli Kütüphane’ binası kazandırılması gerekirdi. El yazmaları ve diğer nadir ve değerli kitapların nemli ortamlardan, eski ve yetersiz binalardan kurtarılması ve tüm yayınları kapsayan bir çalışma ortamı yaratılması hiç düşünülmedi.

Konferans, panel, sergi, tiyatro, opera, bale, konser gibi etkinlikler her halde yapılacaktır.

Umarım ki işgüzarlık edip, İstanbul’un günlük yaşam özelliklerinden olan turşucu, bozacı, börekçi, nohut-pilavcı gibi gezici esnafı sokaklardan, simitçi, midyeci, kestanecileri, piyango satıcılarını ve Roman çiçekçileri Taksim Meydanı’ndan kovalamazlar. Ve de dilerim ki İstanbul, bu sınavdan başarı ile çıkar. Esasen İstanbul, üç büyük imparatorluğun, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu uygarlıklarının başkenti, bu günün Türkiye’sinin, Avrupa’nın ve de dünyanın önemli ve uygar bir metropolü olarak bu adaylığı çoktan hak ediyordu.

Bu arada, İstanbul, Yenikapı’da yapılan metro kazısında gün ışığına çıkan, Lykos deresi alüvyonları ile dolmuş, kalanı Osmanlı tarafından doldurulmuş Theodosius limanı ve Bizans donanmasına ait 33 batık gemi omurgası buluntusundan sonra, daha da derinlere inildi ve kentin 8500 yıl evvelki yerleşimine ait olduğu anlaşılan yeni bulgular elde edildi.

Bu güne kadar kentin kuruluş tarihini antik çağa, kurucusunu Bizas’a mal eden söylentiden çok eskiye, İ.Ö. 6500’lü yıllara kadar götüren mezarların ve günlük yaşam gereçlerinin bulunması, arkeoloji bilimi açısından son derece önemli bir olay ve ‘Avrupa Kültür Başkenti’ olacak İstanbul için piyangodan çıkan en büyük ikramiye oldu.

İstanbul, dünyanın en kadim, en güzel, en renkli, en birikimli birkaç kentinden biridir. İstanbul’a malik olabilmek, bizler için büyük bir şanstır. Türk halkı, kültürünü, sanatını, edebini, edebi dilini ve daha birçok hasletini bu kente ve bu kentin geçmişine borçludur.

Kentleri canlı bir organizmaya benzetmek yanlış olmaz. Kentler de tüm canlılar gibi doğar, büyür, gelişir, söz sahibi olurlar. Çağa ayak uyduramayan kentler, erken yaşta ölebilirler de.

Kısa tarihleri sonunda ölen birçok kent vardır. İnsanların birbirleri ve doğa ile ilişkilerini fiziksel düzen içinde kurabilen ve çağa ayak uydurabilen kentler, uzun ömürlü ve başarılı kentlerdir.

Mimar Saarinen, insanların yaşadıkları kentle kültür düzeyleri arasında paralellik kurar. Doğrudur; bir kenti ne kadar mamure yaparsanız yapın, o yerleşime kent niteliğini, kimliğini kazandıranlar, kentin içinde yaşayan insanlar, kentlilerdir.

Köy yaşamındaki yalnızlık ve içe kapanışa karşın, çağdaş büyük kentlerde, planlamanın getirdiği fiziksel düzenle beraber, ticaret ve sanayide, fikir alışverişlerinde, bilim ve teknikte, kültür ve sanatta, yaratıcılık ve canlılık vardır. Bu canlılığı yaratanlar, kentlilerdir. Buna karşın hemen hemen her büyük kentin, doğadan uzaklaşma, hava kirliliği, trafik, göçlerle oluşan fakir varoşlar, güvenlik sorunları gibi olumsuz yanları olduğunu da unutmamak gerekir.

Kentlerin kimliği nedir? Kentler kimliklerini nasıl kazanırlar? Yukarıda kentlerin canlı organizmalara benzediğini ifade etmiştim. Şimdi de bir insanı ele alalım: İnsan, gerçek bir insan olabilmesini, çevresi ve eğitimi ile kazanabilir. Bu eğitim, aile çevresinden ve okullarda belirli eğitim kademelerinden başlar, dış çevre ile devam eder. Sonunda aldıkları ile kendi zekâ ve yeteneklerini özümseyerek bir meslek, daha önemlisi bir kişilik kazanır. İçlerinden bazıları emsallerine göre daha üst düzeylere çıkar, kariyer sahibi olur.

Kentler de doğuşlarından itibaren belirli etaplardan geçerler ve gelişirler. Bazı kentler, diğer kentlere göre daha değişik özellikleri ile öne geçerler ve bu özellikleri ile anılmaya başlarlar. Yine bazıları, kariyer sahipleri gibi önemli işlevlere ve mertebelere ulaşırlar.

Son yüzyılın dünya metropolleri, uluslar arası ilişkilerin gelişimi ile ön plana çıkmışlar, özel kimlikler kazanmışlar, bu özellikleri ile anılmaya başlamışlardır.

Artık dünyada ticaret – finans, endüstri – moda, kongre – fuar, sanat – kültür, tarih – mimari miras ve turizm kimlikleri ile anılan kentler vardır. Turizm kimlikleri, doğal peyzaj, festivaller, müzeler, ören yerleri, eğlence sektörü gibi türlerdeki toplu turları da kapsar.

Kent merkezleri ve turizm bölgelerinde, uluslar arası otel zincirlerinin inşa ettiği büyük oteller, kentlere yeni bir çehre kazandırmaktadır.

Kimlikleri ile öne çıkmış kentlere örnek verirsek, New York dünya ticaret ve finans merkezi olarak başı çeker. Vatikan, Katolik Hıristiyanlığın merkezidir. Londra, geleneksel krallığı yanında demokrasiyi akla getirir. Kahire, piramitleri, sfenksi; Barselona, mimar Gaudi’nin Sagrada Familia (Kutsal Aile) yapıtı; Paris, Eiffel Kulesi, Luvr Müzesi, moda dünyası ve kafe – restoranları; Venedik, San Marko Meydanı, kanalları ve gondolları; Floransa, Rönesans eserleri; Atina, Akropolü; Sydney, Opera binası ve köprüsü; Milano, Scala Operası, ticaret ve moda dünyası; Roma, Colloseum’u, aşk çeşmesi; Pisa, eğri kulesi; St. Petersburg, Hermitaj Müzesi; Moskova, Kremlin ve Kızıl Meydanı; Madrid, Prado Müzesi; Detroit, otomotiv endüstrisi; Hollywood, sinema endüstrisi; Rio de Janeiro, plajları ve karnavalı; Las Vegas, kumarhaneleri ile anılır.

Bu listeyi çok daha fazla isimlerle uzatabiliriz. Bütün bu kentlerin içinde İstanbul’un ayrı değerleri vardır. (Sırası gelince İstanbul üzerinde diğer kentlerden daha fazla duracağım.)

Kentler, kimliklerini kolay kazanmadılar. Yüzyıllar, hatta binyıllar boyunca gelişim süreçleri yaşadılar. Acaba çağımızın büyük kentleri, insanlık tarihi boyunca hangi evrelerden geçerek bu günkü kimliklerine kavuşabildiler? Bundan sonraki yazılarımda bu gelişmeleri özetlemeye çalışacağım.

Yayın Tarihi : 23 Ocak 2009 Cuma 15:49:29
Güncelleme :23 Ocak 2009 Cuma 18:41:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?