30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Kosova (III)


Kosova’ya Osmanlı damgasını vurmuş kale, köprü, cami, kütüphane, medrese, mektep, tekke, zaviye, imaret, hamam, han, kervansaray, arasta, konak, hanay, türbe, mezar taşları ve kent yerleşimlerinin önemli bir kısmı, Osmanlı sonrası yönetimlerince ilgisizliğin kurbanı olmuş, yıkılmış ve de özellikle tahrip edilmiştir. Önemli bir kısmı da imar çalışmaları ile istimlâke uğramış, yerlerini yeni yapılar almıştır. Örneğin Priştine’de 1950 yılında imar hamlesi adı altında Bölge Meclisi, İçişleri Sekreterliği, otel, çarşı gibi resmî ve umumi binalar ve yeni konut alanları eski Osmanlı eserleri yıkılarak üzerlerine yapılmışlardır. Sadece son iç savaşta 197 adet Osmanlı eserinin tahrip edilmiş olduğu ifade edilmektedir.

Bütün bu olanlara karşın günümüze kadar gelebilen önemli eserler vardır:

Priştine’de Sultan Murad Hüdâvendigâr Camii, Fatih Sultan Mehmet Han Camii ve Hamamı, Maşer Paşa Camii önemli eserlerdir. Yine Priştine’deki Murad Hüdavendigâr Han Türbesi’nden geçen yazımda bahsetmiştim.

Türk asıllıların yoğun olarak yaşadığı Prizren’de Sinan Paşa Camii, komünist rejim döneminde ‘El Yazmaları Müzesi’ olarak kullanılırken günümüzde tekrar ibadete açılmış, Türkçe vaaz verilen ve Türkçe hutbe okunan bir cami haline gelmiştir. Bunun dışında Gazi Mehmed Paşa Cami ve Hamamı, Suzi Camii gibi önemli eserler meyanında 37 tane daha faal durumda cami vardır.

Kaçanik’te Koca Sinan Paşa Camii, Yakova’da Hadım Camii, İpek (Peç)’de Fatih Sultan Mehmet Han (Bayraklı) Camii önemli Osmanlı eserlerindendir.

Tüm camilerin ortak özellikleri, revak ve son cemaat yerlerindeki sütun, sütun başlığı, kemerleri ile kubbe ve minarelerinin oranları ile klâsik Osmanlı mimarisi üslûbunu içermeleridir.

Kosova’daki ‘İslâm Birliği’nin 1993’te yaptığı sayımla, Osmanlı döneminden kalma 620 adet dînî eser tespit edilmiş. Bu eserlerden bu gün ne kadarının kaldığını bilemiyoruz.

Türk Tarih Kurumu, ’Kosova’da Osmanlı Mimari Eserleri’ (Mehmet Z. İbrahimgil, Neval Konuk, 2001) yayını ile Priştine, Prizren, İpek (Peç), Yakova, Gilan, Vucitrn, Mitroviça, Ferizoviç, Kaçanik, Dragas, İstok, Deçan, Novo Birdo kentlerindeki 229 adet Osmanlı eserinin envanterini çıkarmıştır.

Son yıllarda Suudi Arabistan, iç savaşın yaralarını sarmak bahanesi ve petro-dolarları ile Kosova’ya nüfuz etmiş, hasar gören Osmanlı eserlerini restore etmeye talip olmuş. Restorasyon adı altında, evvelâ Vahhabî inancına göre put olarak gördükleri Osmanlı mezar taşlarını tahrip ederek işe başlamışlar. Sonra bazı Osmanlı camilerini yıkarak Arap mimarisinde yeni cami inşasına girişmişler. Bakın, Haverford Üniversitesi’nden Sırp asıllı Prof. Michael Sells ne yazıyor: ‘’Suudiler ayakta kalmış önemli anıtları yerle bir ettiler. Klâsik Balkan mimarisinin tüm özelliklerini silerek yerlerine ‘beyaz kutular’ yaptılar. Camilerin, kütüphanelerin iç mimarisindeki süslemelerini ‘put’ diye nitelendirerek söktüler, yerlerine beyaz badana çektiler.’’ Diyor.

Öğrendiğime göre bu şekilde 200 kadar Osmanlı eserini tahrip etmişler. Yerel yönetimler ve de her halde ‘din kardeşi’ diye Arab’ı yere göğe koymayan Türk hükümeti de bu olayı uzaktan seyretmekle yetinmiş olmalı.

Yine ‘Özgür Avrupa Radyosu’ndan Jolyon Naegele, Suudi Vahabî yardım (!) ekiplerinin Balkan anıtlarını buldozerle yerle bir ettiğini, savaştan arta kalan tarihî eserlerin üçte birinin bu şekilde tahrip edildiğini anlatıyor. İşte böyle. Kendi ülkelerindeki Osmanlı anıtlarını yok eden bu ‘Türk Düşmanları’nın eli, böylece Balkanlara kadar uzanmış oluyor.

Bütün bu oluşumlara karşın, Türk basınından ‘ne bir ses, ne bir nefes’ işitilmiyor. Tarihe ve tarihî ve mimari eserlerimize, geçmiş ve çağdaş kültürümüze olan bu lâkaydiden bir türlü sıyrılamıyoruz. Yeni çıkacak ‘Vakıflar Yasası’ ile yurt dışındaki ecdat yadigârı eserlerin de onarıma alınmasını umuyor ve bekliyoruz. Ayrılığımızdan 100 yıl geçtikten sonra bu günlere ne kaldı ise onlara uzanabilmek de güzel bir iş olacak.

Kosova halkları ile beraberliğimiz Türkiye sınırları içinde de devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti topraklarında, İstanbul’da, İzmir’de, Bursa’da, Adana’da ve de Anadolu’nun birçok ilinde vatandaşımız olmuş Arnavut ve Boşnak kardeşlerimiz yaşamaktadır. Osmanlı döneminden beri topraklarımıza yerleşen birçok Arnavut aile vardır. Boza, Elbasan tava gibi güzel içecek ve yiyecekler bize Arnavutların armağanıdır.

1924 mübadelesi ile Yunanistan’dan Türkiye’ye gelen, keza iç savaşlardan, son çatışmalardan kurtularak kaçan Arnavut, Boşnak ve Türk kardeşlerimiz de önemli sayılardadır. 8 Ağustos 2006’da ‘kenthaber.com’da yayınlanan ‘İçimizden Biri’ adlı portre yazımda, mübadele anlaşması ile gelen, Yunan Makedonyası dağlarında hayvancılık ve avcılık yapan fakir bir Arnavut ailenin, Muğla – Güllük’e yerleştikten sonra hayat mücadelesi sonunda balıkçı olup şimdi de çift-çubuk ve balık çiftlikleri sahibi varlıklı bir aileye dönüştüklerini anlatmıştım.

İzmir’in merhum Belediye Başkanı Ahmet Piriştina, Arnavut kökenli geniş bir İzmir ailesinin çocuğudur. Ailesinde milletvekilleri, tüccar ve sanayiciler, İzmir Sanayi Odası ve parti il başkanlığı yapmış değerli insanlar vardır. Rahmetli, belediye başkanlığı sırasında İzmir’de çok başarılı planlara imza atmış, trafiğe akılcı çözümler getirmiş, eski bir TİP’li olarak sivil toplum örgütleri ile iyi ilişkiler içine girmiş önemli bir kişilikti. Babası, ana-baba yurdu Priştine’yi soyadı olarak almak istemiş, ama nüfus memurunun azizliğine uğrayarak soyadları ‘Piriştina’ olmuş.

İstanbul’da, çoğunluğunu göçmen vatandaşlarımızın oluşturduğu ‘Yeni Bosna’ isimli büyük bir semt olduğu da hepimizin malûmudur. Bu çalışkan insanlar, İstanbul sanayi ve yan sanayiine büyük katkıda bulunan işçi, usta ve müessese sahibi kişilerdir.

Son çatışmalarla iltica eden kardeşlerimizin de düzelmeye yüz tutan siyasi durum dolayısıyla bir kısmının geri döneceğini, bir kısmının Türkiye’den ayrılmak istemediğini bir TV röportajında izlemiştim. Böyle güzel insanların her zaman başımızın üzerinde yeri vardır.

Kosova seri yazımı burada sonlandırıyorum. Bu vesile ile ayrılıkçılığı yurduna karşı hainliğe vardıran, silahlı mücadeleye yeltenen, çağ dışı, bağnaz halklara akl-ı selim, diğer tüm uygar halklara insana yakışır mutlu ve güzel günler ve gelecekler diliyorum.


HÂMİŞ:
Kosova (II) yazıma gelen yorumlarda Kosovalı vatansever, pırıl pırıl gençlerin varlığı ile gönendim. Bir kardeşimiz ‘Evlâd-ı Fâtihan’ın artık oraları terk edip anavatana göçmesi dileğinde bulunuyor. Ben aynı kanıda değilim. Savaşta zaferler kazanılır veya kaybedilir. Egemen olduğumuz topraklar da kaybedilebilir. Ama o topraklarda bıraktığımız halkımızın kültürü ve de mimari anıtlarımız kalıcıdır. Anıtlarımızı hiçbir yere taşıyamayız. O anıtlar yerinde durduğu sürece oradaki varlığımız sürer. Anavatana kalben bağlı, ama kendi devletine de sahip çıkacak diasporanın, anıtlara ve mimari eserlere işlev kazandırarak onları kuracakları vakıflarla yaşatmasının, kültürümüzün devamı açısından yararlı olacağını düşünüyorum. Dış ülkelerde yaşayan kardeşlerimizin başarıları, anavatandaki herkesi mutlu eder. Onlarla güven kazanırız. Onun için devletimizin, zorlama ve müşkül durum olmadıkça ‘Evlâd-ı Fâtihan’ı vatandaşlığa almama politikasını, kültürümüzün bekası açısından yerinde bir politika olarak görüyorum. Bu sözleri aynı İTÜ ocağından feyz almış bir ağabeyi olarak, saygıdeğer kardeşim Emel Mejzini’ye söylüyorum. Git kardeşim, oranın kalkınmasına katkıda bulun.

Yayın Tarihi : 13 Mart 2008 Perşembe 11:13:06


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
sevgi eyupoğlu IP: 88.234.100.xxx Tarih : 29.06.2008 18:33:29

ben aslen kosova piriştina göçmeniyim ve o toprakları o kadar seviyorum ki ne olursa olsun bır gun zıyaret edecegım sızlere cok tesekkur edıyorum kı bızlere o guzel topraklarla ılgılı bılgı verıyorsunuz saygılarımla... hayırlı çalısmalar


emre öztürk IP: 85.110.194.xxx Tarih : 15.03.2008 00:40:57

sayın ergüvenç, yazı dizisi için size çok teşekkür etmeliyim. ancak düşüncem odur ki tarhini bilmeyen geleceğini kuramaz. bize düşen 100 yıl önce bu bölgede yaşanan olayları detaylı okuyup ders çıkarmaktır. devlet görevlilerine düşen ise çıkarılan bu dersler ışığında ileriye dönük 'proaktif' politikalar üretmektir. olayların akışına kapılıp sürüklenmek ve hamasi söylemlerle güdülmek değil...herkese saygılarımla....!


emre öztürk IP: 85.110.194.xxx Tarih : 14.03.2008 23:53:40

Sayın Ergüvenç, 1)kosova,bosna,makedonya'da yaşayan boşnak, makedon ve türkler hep şunu der: hırvatın Hırvatistanı, sırbın Sırbistanı hatta arnavutun arnavutluk'u var. bunların hepsinin cebinde de bu ülkelerin yeşil pasaportu var. oysa Boşnakların ve türklerin sığınacak güvenli bir yeri yok.2)sırplar da saraybosna kuşatması esnasında Osmanlı mirasına saldırmaya mezar taşlarını yok ederek başlamıştı, çünkü bu aynı zamanda kültür savaşıydı. mezar taşları bir kanıttır çünkü!!


Handan Piriştine IP: 88.238.93.xxx Tarih : 23.03.2009 19:42:19

Ben de soyadımdan da anlaşılacağı gibi Arnavut ve Konya Türk göçmeni karışımı bir ailedenim. Hatta yazınızda geçen Mehmet Bey camiini inşaa eden kişi, benim 1389 1. Kosava savaşında Murat ın askeri olarak savaşa Konya dan katılan babaannemin tarafından dedemin kendisidir. Babaannemden dinlediğimiz ve bir kuzenimin soyağacını tuttuğu tarihi aktarılarla büyüdük. Sadece Türkiye için değil, tüm dünya kültürleri için Osmanlı olarak Avrupa da 500 yıl yaşanılarak edinilmiş, yoğrulmuş tecrübe ve nesiller çok büyük değerdir. Tüm kültür ortaklarıma sevgi, saygı ve selamlar,