Bir kurban bayramını daha geride bıraktık. Bu bayram otoyol kenarlarında, boş arsalarda, çayırlarda, çimler üzerinde kesilen, yüzülen, ağaca asılarak parçalanan kurban görüntüleri eskiye göre epeyce azaldı. Belediyelerin açtığı, hijyen kurallarına uygun kesimhaneler ve de açıkta kesilen kurbanlar için verilen cezalar bir kısım halkı caydırmış olmalı. Yine de İstanbul’un varoş bölgelerinden gelen ve denize akan dere ağızlarının kıpkızıl renk aldığını gözlemledik.
Burada dikkatimizi çeken husus, açıkta kurban kesmenin varoş bölgelerinde daha yüksek oranda olduğudur. Elimizde bu konuda yapılmış istatistikler olmamasına karşın, mali durumları yerinde olsun veya olmasın, kurban kesmeyi bir güç gösterisine dönüştüren, açıkta kestikleri kurbanı ele-güne teşhir etmeyi marifet sanan, henüz kentleşmemiş bir halkın varlığından söz edebiliriz. İslâm’ın birçok ‘vacib’ini yerine getirmeyen insanların oruç ve kurban gibi dış teşhire dönük vecibelere itibar etmesini dikkat çekici bulurum. Üst düzey dini bütün Müslümanlar, vecibelerini kurban vekâletlerini sivil toplum kuruluşlarına bağış yaparak yerine getiriyorlar. Çok da hayırlı bir iş yapıyorlar. Bu arada kurban kesmeyi ilke olarak reddeden, ama bunu açığa vuramayanların sayısının da hayli fazla olduğunu tahmin ediyorum.
İslâm’da kurban, Kur’an-ı Kerim, Kevser Suresi’nde ‘Rabbin için namaz kıl, kurban kes’ 2. ayeti ile nâzil olmuştur. İslâm’ın beş şartı içinde kurbanın yeri yoktur. Çünkü genel vecibe değildir. Kurban kesecek Müslüman’ın mali durumunun iyi olması gereği vardır. Kurban kesimi 10 Zilhicce günü başlar ve dört gün süren bayramla kutlanır.
Kurban, Sünni mezheplerde ‘vacip’, Şii ve Maliki mezheplerde ‘sünnet’ sayılır. Her iki mezhepte de, kurbanın parası olan kimselerce kesilmesi ve etlerin çevreye dağıtımı ile sosyal hizmet ve dayanışma ilkesi gözetilmiştir. Demek ki kurban, bazı kimselerin zannettiği gibi sadece kan akıtma olayı değildir. İnsan ve hayvan kanı akıtarak tanrılara, tanrı-krallara yaklaşmak, putları kana bulamak ilkel törelerde vardı. (Bu töre, günümüzde yeni aldıkları arabanın tekerleklerine, kestikleri horozun kanını sürmek şeklinde devam ediyor.)
Semavi dinler, Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i tanrıya kurban olarak sunmasının önlenmesini konu ederek insan kurbanına yasak getirebilmiştir.
Çok çok eskilere gitmeye gerek yok. Amerika’daki Aztek ve İnka uygarlığından söz ediyorum. Ne uygarlığı? Daha XVI. yüzyılda, Aztek ve İnkalarda insan kurban etmek, dinlerinin temelini oluşturuyordu. Moktezuma dönemindeki büyük tapınağın açılış töreninde binlerce savaş tutsağı kurban edilmişti. Çünkü ‘Tanrılar kurban ister’, putların insan kanı ile beslendiğine inanılırdı. Tanrılar ve tanrıçalar için genç ve güzel kızlar, tuvana delikanlılar seçilir, rahip hançerle kurbanın kalbini çıkarır ve tanrıya sunardı. Yüzlerce baş, anıttaki sunağın üzerine konur, halka teşhir edilirdi. Bu canavarlıklar İspanyol işgalcilerini, gaddar komutan Cortez’i bile dehşete düşürmüştü.
Antik dönem Grek uygarlığından söz ederiz. Şu anda Berlin’de müzede bulunan, çepeçevre kolonatlı, basamaklı, heykel ve frizlerle bezeli muhteşem Bergama altarı, mimarlık ve heykel sanatının doruğunda bir eserdir. Ama kurulum işlevi tanrılara sunulacak kurbanların kesim yeri olması idi.
Mezopotamya, Anadolu, Mısır, İran gibi Ortadoğu kültürlerinde de yılın belirli aylarında yapılan törenlerde tanrılar adına kurban sunumları yapılırdı.
Çağımıza erişebilen en eski kurban sunağı, yine Ortadoğuda, Asur’un Sargon sarayında bulunan Sümer sunağıdır ki şimdi Paris Louvre Müzesinde teşhir ediliyor.
Aslında insan ve hayvan kurban edilmesi amacı ile inşa edilmiş sunaklar ayrı ve geniş bir mimari yazı konusudur. Değindiğim bu birkaç noktayla konuyu sonlandırmış olalım.
Özetle kurban, sadece bir canlının kesim işlemi değil, mistik anlamlar yüklenen, insanlık tarihi boyunca ve zamanımıza kadar gelmiş bir eski töredir.
Kurban, yaşamımıza o derece girmiştir ki, ona ‘uğruna feda’ anlamı da vermişiz. Mehmed Akif’in İstiklâl Marşımızdaki ‘Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl’ dizesi, sevgiliye ‘sana canım kurban’ diyenler yanında ‘depreme, sele, trafiğe kurban gidenler’ deyimini, doğulunun ‘Oy gurban’la başlayan sevgi gösterisini de unutmayalım.
Şimdi aklıma gelen bir anekdot anlatayım: Bir kurban bayramı günü, elinde torik balığı ile tekkeye demlenmeye giden Bektaşi Nâfi Baba’ya ‘’Hayrola erenler, torik mi kurban ettin?’’ diye takılıyorlar. Baba erenler hiç altta kalır mı; hoş bir şekilde ‘’Evet, Sır’at-ı müstakimi bahren (denizden) geçmek niyetindeyim’’ yanıtını veriyor. (Bu anekdotta kast edilen dini inanışı bilenler bilmeyen gençlere anlatsın)
yerguvenc@gmail.com
Bu kurban bayramı değil, cinayet bayramı,vahşet bu! hayvanlara saygısı olmayanların insana da saygısı olmaz.Afikadaki yerli kabileler gibi, tam tamlara döndük.İslamiyet mantık dini ise değiştirin bu kafaları,Allah,eziyet et, kes öldür demez.Eğer öyle diyorsa ben yanlış tanımışım.Yoksa din cambazlarının gazınamı geldik!.Bencede öyle çünki,bu işten nemalanan çok insan,çok siyasetçi mahluklar var... HAYVANLARI KORUYALIM, Çünki, onlarında duyguları var.
Her yıl yinelenen bu traji-komik katliamın sonunun gelmesi için Hazret-i İbrahim'in yeniden Dünyaya gelip: "Tanrı hayvan kurbanından da vazgeçti" demesi gerekiyor: ama Vedat Doğru dostumuzun işaret ettiği nemalanma ağı, bu söyleme inanılmasını da önler.
Kurban ve bayramlar, o zamandan bu zamana kadar uygulamalari ile zamanimiza uyarlilik yapilmadigindan maalesef bu vahim durumlarla karsi karsiyayiz. Bayramlar kutlanmali, kurbanlar kesilmeli. inancimiz, saygimiz sevgimiz ziyaretlerimiz affimiz hatirlanmali tazelenmeli calisanlarimiz tatilini yapmali.
Kurbanlara gelince,inancimizin tabiatin insanlara yararli bir kanunudur bu. Yasamin devam etmesi icin yemek mecburiyetindedir her canli. Bir cok kisi bu kurbanlar sayesinde doymaktadir veya bu hayvani aylarca bakarak hem calismis hem emek vermis satarak hakkini almaya calisan bu yoldan riskini temin edenlerle doludur. Organize ve yasa artik cikarilmali uygulanmali. yanlis kesmeler eziyetler vahset görüntülenmemeli var olan yanlisliklar önlenmeli. Gelecek kurban icin aylar öncesi bu hayvanlari yetistirme basliyor. Ama nedense olaylar o gün icin yaziliyor ciziliyor. yapilan hatalar bilindigi halde ilgili merciler bir calisma zamani gelmeden önceden bir calisma yapmiyor halki aydinlatmiyor. (yumurta kapiya dayaninca bir iki göz boyama uygulama bitti) Iste katliyamin basi burda. Su yönetenler kavgayi birakin geziler bos laflar. oturun isinizin basina izininiz olunca cikar gezersiniz olmazmi? Sevgiler saygilar yasar