18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Mantolama

27 Ekim 2009 tarihli ‘Binalarda Enerji Ekonomisi’ yazımda, yaşadığımız binalarda tükettiğimiz enerjinin, pahalılığı yanında çevreye verdiği zararları da göz önüne alarak ekonomik önlemler almamız ve bu konuda çıkarılan yeni yasaya uymamız, mevcut ve yeni inşa ettiğimiz yapılardaki enerji kaybını minimuma indirme çabası içine girmemiz gerektiğini belirtmiştim.

Bu defa, bu gereğin yararlarını başka bir açıdan, huzur ve sağlığımız açısından irdelemek istiyor, gireceğimiz kış ayları arifesinde yaşadığımız ılıman ‘pastırma yazı’ günlerini fırsat bilerek, sese, ısıya, suya, neme karşı yalıtılmamış binalarda yalıtım uygulamasına geçilmesini öneriyorum. Yalıtılmamış binalarda, yasanın verdiği 10 yıllık süre içinde uygulama zorunluluğunu beklememek, bir an evvel uygulamaya geçmekte büyük yararlar vardır. Şuna emin olun ki, yapacağınız masraf, 3, bilemediniz 4 yılda ödeyeceğiniz enerji masraflarındaki tasarrufla sıfırlanacaktır.

Bir yapının dışa bakan elemanları olan duvar ve pencerelerde ısı geçirimsizliğinin sağlanmasında en büyük metre kare alan içeren duvarların teknik detaylara uyularak dışarıdan yalıtılmasına güzel bir benzetme ile ‘mantolama’ demişiz. Bu işleme paltolama değil de mantolama denmesi de feminin bir imaj sağlamış.

Mantolamanın dışarıdan yapılması, bina bünye duvarlarını suya, neme, ısı değişimlerine karşı koruması açısından tercih edilmelidir. Tıpkı kışın üzerimize giydiğimiz palto veya mantonun içimize giyeceğimiz yün fanilâya göre daha sağlıklı olması gibi. (Mantolama işlemi ile beraber kapı, pencere doğrama ve camlarının da yalıtımlı olması gerekecektir.)

İşin ekonomik yanını bir yana bıraksak bile, aşırı ısıtılmış hacimlerin hiç de konfor sağlamadığını, aksine sağlığımıza zarar veren sonuçlar doğurduğunu bilmemiz gerekiyor. Isı geçirimsizliği sağlanmamış evlerde yakılan sobaların fayrap edilmesi ile uykuya dalan vatandaşlarımızın ölümü içimizi sızlatıyor.

Yalıtımsız yapılarda oluşan ve farkına varılmayan hava akımları, bağışıklığımızın çözülmesine, pusuda bekleyen nezle ve grip virüslerinin insanları etkilemesine, uzun vadede romatizma hastalıklarına neden olabiliyor. Böyle durumlarda, üşüme hissi ile oda sıcaklığını 30 derece ve üzerine çıkarsak bile, yalıtılmamış dış duvar iç yüzeyleri, soğuk, yağışlı ve esintili havalarda 9 – 15 derecelerin üzerine çıkamıyor. Popüler söylemle, soğuk duvara temas eden havanın yoğunluğu artarak aşağı iniyor; döşeme üzerinde ilerliyor; karşılaştığı sıcaklıkla yoğunluğu azalıyor ve yukarı çıkmaya başlıyor. Böylece oda içerisinde hava devridaimi oluşuyor. Farkına varılmayan bu akımla bir süre sonra sırtımızın buz kestiğini hissediyor, sobaya yeniden odun-kömür dolduruyor veya kalorifer kazanını fayrap ettiriyoruz. Ama havanın dönüşü devam ediyor.

Keza, döşeme ısısının düşük olduğu ortamlarda ayağımızı bastığınız yerdeki vücut ısısı kaybı ile üşüyoruz. Burada döşeme kaplamasının cinsi de önemli. Döşemenin kalınlık ve inceliği, ağırlık ve hafifliği, katılık ve esnekliği, değişik ısı iletim özellikleri gösterir. Yine popüler bir söylemle, malzeme zerreleri, ısıyı iletkenlik oranlarına göre birbirlerine iletirler. Hacim ağırlığı az olan, yani içinde sakin (hareketsiz) hava barındıran, ahşap, keçe, halı gibi malzemelerde ısı geçirgenlik katsayısı düşük, taş, çimento karo gibi masif malzemelerde ısı geçirgenlik katsayısı yüksektir. Onun içindir ki anneler çocuklarına ‘’taşa basma hasta olursun’’ diye seslenirler. Yalıtılmış binaların, normal derecede ısıtılmış hacimlerinde duvar, döşeme ve tavanların iç yüzey ısıları, en soğuk havalarda bile 16 - 18 derecelerin altına düşmeyeceğinden kayda değer hava devridaimi olmayacak, bizler de huzursuzluk hissetmeyecek, hastalıklara davetiye çıkarmayacağız.

Mantolama ile duvar dış yüzeylerinin içeriye su ve nem geçirmeleri de önlenmiş olacak, iç duvar yüzeylerinde terleme görülmeyecektir. Buna karşın, yalıtılmış duvarların iç yüzeylerinde, nem geçirimine izin vermek gerekir. İç duvar kaplamasının optimum nem oranı için halkımız isabetli bir deyişle ‘nefes alan duvar’ deyimini kullanır. Duvarın havadan emdiği nem, nem oranının düştüğü durumlarda yeniden hava hacmine dönerek dengeyi sağlar. Şu anda fazla kullanmadığımız kireç badana bu dengeleme için biçilmiş kaftandır. Plastik badanaların da su bazlı ve ‘nefes alan’larını tercih etmeliyiz. Yağlı boya duvar kaplamaları bu alış-verişi sağlayamadıkları için, bu gibi hacimlerde soba veya radyatörler üzerinde su kabı bulundurmak yeterli nem dengesini sağlayacaktır. Aşırı sıcak ve aşırı soğuk gibi aşırı nemli ve aşırı kuru hava da sağlığımız için zararlıdır.

Domuz gribinin kol gezdiği bu günlerde ısı, nem, su yalıtımlarına önem verelim; evlerimizin 18 - 23 derecelerden fazla ısıtılmamasına ve de fazla nemli veya kuru ortamlar yaratılmamasına dikkat edelim. Virüsün soğuk ve kuru ortamlarda yayılma hızının arttığını da unutmayalım.

HAMİŞ:

Teknik içerikli bu yazıyı yazarken (dün akşam) bir yandan da televizyon haberlerine kulak misafiri oluyordum. Öğrendim ki domuz gribinden ölenlerin sayısı 112’ye çıkmış. Bu arada virüs de mutasyona uğramış. Demek artık aşı da mutasyona uğrayan virüse etkili olamayacak. Bu durumda hijyen kurallarına uymaktan başka yapacağımız bir şey kalmıyor. Önümüzdeki bayram günlerinde, öpüşmeden, uzaktan bayramlaşacağız.

Denizde anne balık çocuklarına öğüt veriyor: ‘’Çocuklar, buna zoka derler, sakın çekiciliğine kanmayın, zokayı yutmayın. Ne kadar aç olursanız olun, olta ucuna takılı yemleri yemeyin.’’ O sırada yukarıdan bir serpme ağ atılıyor; balıkları çekmeye başlıyor. Çocuklar: ‘’Anne bu nedir?’’ diye sorduklarında annenin yanıtı: ‘’Buna tepeden inme derler, bundan kurtuluş yoktur’’ diyor.

Tanrı bizleri serpme ağdan korusun.

 

 

 


yerguvenc@gmail.com
 

Yayın Tarihi : 24 Kasım 2009 Salı 10:57:09


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?