18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Mimarlık Eğitimi

Mekteb-i Tıbbiye, Mekteb-i Mülkiye, Mekteb-i Harbiye, Mekteb-i Hukuk, Hendese-i Mülkiye gibi okullar, son Osmanlı’nın Batı’ya açılan penceresi olmuşlardır. Bu eğitim seferberliği o dönem için o kadar önemlidir ki müspet ilmin, aydınlığın Medrese’ye galebesi olarak nitelenebilir.

Bu okullar, sadece mesleklerinde uzmanlaşmış kişileri değil, meslekleri dışında bilim, edebiyat, sosyal akım ve yönetim alanlarında çalışan pek çok değerli kişiyi de toplumumuza kazandırmıştır.

Ülkemize plâstik sanatlar (resim, heykel, mimarlık) alanında yine pek çok değerli sanatçı kazandıran Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’nin kuruluşu da son Osmanlı’nın önemli bir hizmeti olmuştur.

Bütün bu okullar, bu günün üniversitelerinin nüvesini oluşturmuşlardır. Cumhuriyet döneminde, ‘’Dar’ül Fünun’’dan ‘’Üniversite’’ye, ‘’Müderris’’ öğretim üyeliğinden ‘’Akademik kariyer’’ sahibi öğretim üyeliğine geçilmesi, özellikle Nazi Almanya’sından kaçan bilim insanlarının üniversitelerimizde görev almaları ile bilimsel kürsülerin kuruluşu ve daha sonra gelen üniversite özerkliği, yüksek öğretim ve eğitim dünyamıza önemli gelişmeler sağlamıştır.

Ne var ki günümüze kadar gelen bu ‘’eğitimde kalite artırımı’’ çabalarıyla idealden vazgeçtik, yeterli sonuca ulaşabilmiş miyiz dersiniz? Ne gezer. Öğretim üyeleri ve mezunları ile rüştünü ispat etmiş ilk üç üniversitemizden sonra kurulan ve sayıları yüzü geçen üniversitelerimizden hiçbiri dünyanın ilk 500 üniversitesi içine girebilmiş değildir.

Bütün bu hususlar, üniversitelerimiz bünyesinde bulunan ve üç-beş fakülte dışında kalan mimarlık fakülteleri için de geçerlidir.

Bu girizgâhtan sonra konuyu bugünün mimarlık eğitimine getirmek istiyorum. Mimarlık Fakültelerinde mimarlık, şehir plancılığı, restorasyon, iç mimarlık, peyzaj mimarlığı gibi eğitim dalları yer almaktadır. Biz burada mimarlık eğitimi üzerinde duracağız.

Geçen haftaki yazımda Çamlıca Camii projesine imza atan iki genç mimar hanım kızımız için ‘’müptedi’’ sıfatını kullanmıştım. Bu Osmanlıca sözcük, henüz işin başlangıcında, daha doğrusu ‘’çırak’’ niteliğinde olan mimarlar anlamına geliyordu.

Burada bir noktaya parmak basmak istiyorum. Bu mimarlar, mimarlık felsefesi dışında kalan, orantısız, daha doğrusu yetersiz, üstelik çağ dışı bir projeye imza attılarsa, suç sadece bu iki mimarın mıdır? Yoksa asıl suçlular, yetersiz mimarlık eğitimi veren okullar, yetersiz mevzuat ve meslek yasaları, yetersiz projeyi kabul eden ve değerlendiren jüri üyeleri ve de yetersiz sanat eğitimi almış kamuoyu mudur? Evet, hepsi suçludur. O zaman bu iki mimarı ‘’vur abalıya’’ diyerek topa tutmaya ne hakkımız var? Ne yapsın bu hanım kızlar; mesleklerini, mimarî bürolarını devam ettirebilme adına, âmiyane tabirle ellerinden geldiği kadar ve ‘’başa göre tıraş’’ bir proje hazırlamışlar.

Nereden mezun olduklarını bilmediğim bu çocukları yetiştiren mimarlık okulları (ki bunlara fakülte diyemiyorum) ile beraber meslekî mevzuatımız (ilgili yasalarımız) sütten çıkmış ak kaşık değildir. Bu günkü mevzuatımıza ve meslek yasalarımıza göre, 4 yıllık eğitimi tamamlayan, her hangi bir mimarlık okulundan diploma alan bir kişi, ister kendi başına, ister bir arkadaşı ile ortak mimarlık bürosu açabilmekte ve en büyük projelerin tasarım ve uygulamasına imza atabilmektedir. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bir ağır hastayı, tam teşekküllü bir hastanede, çeşitli analizler yaparak, uzman hekimler nezaretinde tedavi etmek yerine, hastayı evinde yatırarak bir pratisyen hekime emanet etmek demektir.

Her şeyden önemlisi, mimarlık ve diğer güzel sanat dalları öğrencisini, test sistemi dışında, ayrıca yetenek sınavı açarak okula kabul etmek gereğidir. Test sınavında başarılı olan, ancak hevesi ve sanat yeteneği olmayan çocuğu puanı tutan bir mimarlık okuluna kabul etmek, o çocuğa iyilik değildir.

4 yıllık eğitim süresi, bir mimarlık öğrencisine ‘’mimar’’ statü ve formasyonu kazandırabilecek bir süre midir? Bu süre lisans eğitimi için normal bir süredir. Ancak büyük projeler üretmesi için yeterli süre değildir.

Mimarlık fakültesine girmeye hak kazanan öğrenci nasıl bir mimarlık eğitimi almalıdır?

İlk 2 yarıyılda (1. sınıfta) sadece yüksek matematik, tasarı geometri ve diğer temel bilimleri okutacaksınız. Yabancı dilini pekiştireceksiniz. Sınıf geçmeyen öğrenciyi üst sınıfa almayacaksınız.

Sonraki 2 yarıyılda (2. sınıfta) mutlaka mimarlık tarihi ve beraberinde yapı teknolojisi eğitimi, daha sonraki 4 yarıyılda (3. ve 4. sınıfta), bilgisayarlı mimarî tasarım (computer aided design) eğitimi vereceksiniz ve bir tez hazırlatarak mezun edeceksiniz. Bu derslerde etüt-proje ile birlikte kentsel gözlemler yaptıracak, öğrencinin program analiz ve sentez yeteneğini geliştireceksiniz.

Yetenek sınavını vermiş bir öğrencinin mimarî tasarım eğitimi için 4 yarıyıl (2 sene) süre yeterlidir. Çünkü yeteneksiz bir öğrenciye değil 4 yarıyıl tasarım dersi, aynı program dâhilinde 8 yarıyıl tasarım dersi verseniz bir şey değişmeyecektir.

Şimdi doktora ve akademik kariyere intisap edecek mezunları bir kenara ayıralım. O, konumuz dışında kalan ayrı bir mücadele ortamıdır.

Biz piyasada mimarlık yapmak isteyen mimar diplomalıları inceleyelim. Bu konudaki ilk sözümüz, 4 yıllık eğitim sonucu mezun olan ve piyasada mimarlık yapmak isteyen bir mimara proje imza yetkisi verilmemesi olacaktır.

Eğer yeni mezun mimar, tasarımcı mimar olmak istiyorsa, yurt içinde, daha iyisi yurt dışında herhangi bir üniversitede lisansüstü programlarını başarmalıdır. Bitti mi? Hayır. Bundan sonra, 2 yıl süre ile üstat mimarların bürosunda maaşlı olarak çalışarak çıraklık dönemini geçirmesi gerekecektir. Bu büroda, mimarî proje, mimarî detaylar, keşif, şartname ve ihale dosyaları hazırlayacak, mesleği ile ilgili hukuk ve ekonomi bilgileri edinecektir. Ancak büro sahibinin ve de Mimarlar Odasının onayı ile tasarım yetkisini alacak ve imza sahibi olabilecektir.

Uygulamaya yönelik çalışmaları tercih eden, yapılarda şantiye mimarı, şantiye şefi ve proje müdürü olarak çalışacak, bir yapının teknik uygulama sorumluluğunu alacak mimarlar için lisansüstü eğitim zorunluluğu olmayabilir. Buna karşın yine de 2 yıl süre ile ve maaşlı olarak büyük bir inşaatın sürveyans hizmetlerini ve saha mühendisliğini başarı ile gerçekleştirdikten ve hizmetlerini proje müdürüne ve Mimarlar Odasına onaylattıktan sonra büyük yapıların sorumluluğunu alabileceklerdir.

Bu arada öğrenci, öğretim yılları boyunca Amerika veya Avrupa mimarlık okullarının tertiplediği yaz okullarında, uluslararası mimarlık öğrencileri ile beraber, ‘’Study Abroud’’ programlarından faydalanmalıdır.

Demek ki bir mimarın kendi başına bir yapının proje tasarım sorumluluğunu üstlenebilmesi için, lise öğreniminden sonra 4 yıl lisans programı + 2 yıl yüksek lisans programı + 2 yıl usta-çırak ilişkisi içinde ücretli staj yapması, yâni sene kaybetmemek şartıyla bu yolda 8 yıl eğitim ve staj görmesi gerekecektir. Keza yapının teknik uygulama sorumluluğunu alabilmesi için bu süre 6 yıl olacaktır.

Arkadaşlar! Bu programları ben uydurmadım; internetten, yabancı, özellikle Amerikan mimarlık okulları programlarından faydalanarak yazdım.

Mimarın proje ve yapım hatalarından ileri gelecek sorumluluğu da ayrı ve önemli bir konudur. Amerikan yasaları, bu gibi konularda doğrudan doğruya işin mimarını ve mühendisini sorumlu tutmakta, mimar ve mühendisler, aleyhlerine açılan davalarda çok yüklü tazminatlar ödeme ve can kaybında önemli cezalar alma durumunda kalmaktadırlar. Bir mimarın mali durumu bu derece yüksek tazminatları ödemeye müsait olamayacağına göre, işe başlamadan evvel ‘’mimarlık ve mühendislik sigortası’’ yapma zorunluluğu doğmaktadır. Sigorta şirketleri, sigortalayacakları mimar ve mühendislerde işin hacmine orantılı olarak deneyim ve üstün meziyetler aramaktadırlar. Bu da kapsamlı ofis ve elemanlar içeren mimarlık şirketleri sahibi olmayan, deneyimsiz ve genç mimar ve mühendisleri, örneğin bir gökdelenin mimarlık ve mühendislik tasarım ve sorumluluğunu alamaz duruma getirmektedir.

Şüphesiz ki dilek ve temenniden ileri gidemeyen bu mimarlık eğitim sistemi teklifinin gerçekleşebilmesi ve daha da olgunlaştırılması, ancak ilgili yasa ve yönetmeliklerin çıkması ile mümkündür.

Kentlerimizin, kötü planlamalarla niçin git gide yaşanamaz duruma geldiğini, az sayıda kaliteli, sağlam ve güzel yapılar haricinde niçin çirkin ve çürük yapılarla dolduğunu, bunun yanında sanat eğitimi almamış bir kısım kişilerin ve kamuoyunun câmilerimizde nasıl çağ dışı projelere itibar edebildiğini bu ve evvelki yazılarımla anlatmaya çalıştım.


yerguvenc@gmail.com

Yayın Tarihi : 14 Aralık 2012 Cuma 13:48:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.240.53.xxx Tarih : 15.12.2012 12:19:22

Bir meslekde olgunlaşma ve o mesleğin gerçek onurunu kazanması ve özellikle o mesleğe bilinçsiz dış müdahalelerin önünün kesilmesi konusunda dört dörtlük bir tahlil ve bilgi sunumu... Anlayabildiğim kadarı ile, mesleğin bağımsızlığının önemli  enstrümanları mesleğin guplar, bürolar, şirketleşmelerle icra edilmesi; uzmanlaşmada lisans üstü (post-üniverser) kademelerden geçmenin teşviki; kabuğuna çekilip, dünyadan soyutlanmamak için ülke dışı deneyim (study abroad), benim de Sigorta Murakabe Kurulu üyeliğim sırasında vakıf olduğum "meslekî sorumluluk sigortası"dır. Gerçekden meslekî sigortada, tazmin mükellefiyeti bakımından, sigortalının nitelikleri hassasiyetle denetim altına alınır. Ama, ihtiras sahibi siyasî iktidarlar mesleğin yasal düzenlemesini dejenere etmekden çekinmiyor.