Müflis tüccar züğürtleyince eski defterleri karıştırırmış. Ben de bu hafta kayda değer bir mimarlık olayı ile karşılaşmayınca, fi tarihinde yazdığım bir Neyzen Tevfik yazısına takıldım. Ne var ki o yazıda Neyzen Tevfik’e atfettiğim bir şiirin, aslında bir Hüseyin Rifat şiiri olduğunu yeni fark ettim. Şiirin iki mısraı şöyle:
İstanbul’a vali olan hergelenin,
Kimi dağdan, kimi kırdan geldi.
Mısradaki “dağdan” kelimesi eski İstanbul Vali ve Belediye Reisi Muhittin Üstündağ’ı, “kırdan” kelimesi Üstündağ’dan sonra İstanbul Vali ve Belediye Reisi olan Dr. Lütfi Kırdar’ı kastediyor. Kimliğini gizleyen Hüseyin Rifat’ın bu şiiri, Neyzen Tevfik’e mâl ediliyor ve ağızdan ağıza yayılıyor; nihayet Dr. Lütfi Kırdar’ın kulağına kadar geliyor. Yeni vali, hırsla Neyzen Tevfik’e o güne kadar verilmekte olan 40 lira maaşı kesiyor. Bu maaş Belediyenin hangi kadrosundan, hangi ödenekten verilirmiş, bilemem. Şıp diye kesilebildiğine göre, her halde şaire bir lütuf olarak, kitabına uydurulmuş bir fasıldan veya örtülü ödenekten ödenen bir para olsa gerek.
Neyzen Tevfik bu; altta kalır mı? O da can havliyle, yeni vali adına bir şiir döktürüyor:
Bağrıma bir tekme savurdu vali
Acısından avlu, dere, kır dar geldi.
Koşacaktım doğru mahkemeye fakat
Bu teşebbüs milletime ar geldi.
Bu eşek cilvesini sanma eşek dâvâsı
Zannedersem katıra devr-i idbar geldi.
Tanrının lütfu sanırken olağan işlerini
Öksüz İstanbul’u katletmeye barbar geldi.
Belediye dubârayla yemimi kesti benim
Neyleyim kancık katıra tavlada zar geldi.
Neyzen bu şiirle kalsa iyi, arkadan yaylım ateşine devam ediyor. O sırada Dr. Lütfi Kırdar, İstanbul imarı ile meşgul. Prost planına göre istimlâkler yapıyor, yeşil alanlar açıyor. Aldı Neyzen, bakalım neler dedi:
Bir zamanlar yaktı İstanbul’u yangınlar,
Sonra başımıza Vali Lütfi Kırdar geldi.
Yeşil saha merakıyla yıktı hanümanları
Allâhın Kürdüne Kerkük’teki kır dar geldi.
Bu arada Dr. Lütfi Kırdar’ı İstanbul’a atayan İnönü’ye de ver yansın ediyor:
Sıçtın İstanbul’a Kürt Lütfi’yi vali diyerek
Bâri bir de tüy dik de savuralım b.kunu.
Milletin hışmını dindiremezsin a Paşam
Sokmuş olsan g..üne partinin altı okunu.
Bu şiirlerdeki küfürler dolayısıyla okurlarımdan özür diliyorum. Son iki şiiri başka yerde okuyacağınızı da zannetmiyorum. Ben de hiçbir internet sayfasında bulamadım. Zaten tek parti döneminde söylenmiş böylesine edep dışına çıkan dizeleri yayınlamak kimsenin haddine düşmese gerekti. Burada yayınlayarak şairin külliyatına katkıda bulunmak istedim. Şiirleri, merhum Ressam Elif Naci ile yaptığımız sohbetler sırasında not etmişim. Ben onun yalancısıyım, Elif Naci söylediğine göre doğruluğuna kalıbımı basarım.
İkinci nokta, her iki şiirde de Dr. Lütfi Kırdar Kürt olarak takdim ediliyor. Ben Kırdar ailesini yakından tanıyorum. Yüksek Mimar olan oğlu arkadaşımdır. Kırdar’lar, Kerkük’lü ve Türkmen soylu bir ailedir. Merhum Prof. Dr. İhsan Doğramacı ile hemşeriliği ve aile yakınlıkları vardır. Aslında Kürt olması da bir şeyi değiştirmez. Kürt olsa ne yazar, Türk olsa ne yazar? Bütün insanlar eşit, bütün insanlar saygıdeğerdir.
Ne yazıktır ki bir kimseyi tarif ederken hangi ırka mensup olduğunu belirtmeyi, özellikle basınımızda marifet sananlar hâlâ daha mevcut. Gazete haberlerine dikkat edin: Atıyorum; Hüseyin Beyden bahsederken Türk Hüseyin Bey demezler de, Krikor Beyden bahsederken Ermeni Kirkor Bey derler. Bir mafya reisi Kürt Mehmet diye anılır.
Farkına varmadan nerelerden nereye geldik. Ne olur vaz geçelim artık bu gibi hitaplardan. Ve de Taksim Meydanında boy gösteren yakışıksız pankartlardan…
yerguvenc@gmail.com