Yıl: 1988. Devlet: Sovyetler Birliği, Gorbaçov dönemi. Şehir: Moskova. Türkiye Büyükelçiliği Kançılarya ve lojmanlarının yapılması için Moskova Nehri boyundaki bulvar üzerinde tahsis edilen binanın restorasyonu ve işlev değişikliği için proje çalışmaları yapıyoruz. Binamızın karşısında, bulvarla nehir arasında eski, harap bir apartman bloku var. Moskova imar planına göre, nehir boyunca oluşacak yeşil kuşak için bu binanın yıktırılması gerekiyor. Moskova Belediyesine manzaramızı kapatan bu binanın ne zaman yıkılacağını soruyoruz. Başmimar Pokrovsky, bizleri çok nazik bir şekilde kent maketinin başına götürüyor. Evet, 5 yıl sonraki planda bu blok yok. Ne var ki içinde oturan ailelere aynı şartları sağlayan yeni bloklar yapılmadan apartmanda oturanların tahliye edilemeyeceğini söylüyor. 5 yıl içinde yeni bloklar yapılınca ve aileler yeni bloklara yerleşince binanın ancak o zaman yıkılabileceğini söylüyor.
Yıl: 2011. Devlet: Türkiye Cumhuriyeti. Şehir: Sakarya (Adapazarı). 1999 yılı Gölcük ve Düzce depremlerinde orta hasar gören on bine yakın bina, aradan geçen 12 yıl boyunca kaderlerine terk edilmiş. Binaların bir çoğunda dar gelirli ve muhtaç aileler, ölümü başlarında hissede hissede oturmaya devam ediyorlar. Ne var ki bu güne kadar bu vatandaşlarla ilgilenilmemiş, genel ve yerel yönetimlerin kılı bile kıpırdamamış.
Sevmediğim bir söz var: ‘’Türkün aklı sonradan gelir’’ diye. İlle bu sözün doğrulanması mı lâzım? Aradan 12 yıl geçtikten, Van ve Erciş depremlerinden sonra, Sayın Başbakan ‘’Hasarlı binalar yıkılacak’’ diyor. İlgililer bu dürtüden sonra harekete geçiyorlar. Bakın neler oluyor?
‘’Marmara depreminde hasar gören orta hasarlı bin 301 binanın boşaltılması için Sakarya Valiliği tarafından alınan karar 5 Aralık 2011 günü uygulamaya konuldu. Karar gereği elektrik, su ve doğalgazlarının kesilmesi nedeniyle hasarlı evlerde kalanlar mum ışığında oturup, komşudan aldıkları suyla ihtiyaçlarını karşıladı. Bazıları ise ev buluncaya kadar akrabalarında kalacaklarını söylediler’’. (Hürriyet Gazetesi)
Evet, inanılır gibi değil. Yukardan gelen emir yerine getirilsin de vatandaş ne olursa olsun. Nerede kaldı ‘’kentsel dönüşüm’’? Bu günlere kadar niçin harekete geçilmedi? Bu güne kadar hasarlı binalarda oturan dar gelirli vatandaşları kendi kaderleri ile baş başa bırakmak, emir yukardan gelince binaları yıkmak için uygar ihtiyaçlarını keserek onları mecbur bırakarak sokağa atmak reva-i hak mıdır? Bu ne biçim belediyecilik anlayışıdır? Kent yönetimlerinde insana verilen değer bu kadar mıdır?
Orta hasarlı binalar, verilecek teknik raporlar paralelinde, güçlendirme yapılarak kurtarılamayacaksa elbette ki yıkılmalı idi.
Bu insanlar yasalar önünde haksız bile olsalar, yapılan bu zulümden vaz geçmek, onlara ilk etapta barınacakları bir yer göstermek insanlık borcudur.
Yukarıdaki Rusya örneğini, devletçi bir rejimin bile insana verdiği değeri belirtmek için verdim. İşte size iki farklı anlayış, iki farklı uygarlık örneği.
yerguvenc@gmail.com
adapazarındaki uygulamayı adapazarında oturan birisi olarak anlatayım: elektriği kesilen evlen genellikle 1 yada 2 katlı küçük evler yada barakalar belediye bununla GÖZ DOLDURMAYA ÇALIŞIYOR. hasarlı apartmanlara kesinlikle mudahale edilmiyor.. ben hasarlı bir apartmanı sürekli belediyeye soruyorum ama hiç cevap alamıyorum. ayrıca şehirde hasarlı apartmanlarda öğrenciler oturtuluyor.