27
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Osmanlı İstanbul’unda geçerli imar kuralları

Ülkemiz genelinde bölge ve kent planlamalarının bilimsel veriler ışığında düzenlenmediği, kentine sahip çıkan kentlilerin, meslek odalarının ve kültür çevrelerinin görüşü alınmadan, oldubittiye getirilen kararlarla uygulamaya geçildiği bir gerçektir.

Bugünün Türkiye’sinde artık nerdeyse olağan karşılanan kişiye özel ve ranta yönelik imar değişiklikleri, ister istemez akla acaba Osmanlı’da, özellikle pâyıtaht İstanbul’da imar uygulamaları nasıldı sorusunu akla getiriyor.

Erken Osmanlı döneminde sivil mimarîdeki yapı işlerine ait kısıtlayıcı kurallar ve yaptırımlar olup olmadığı konusunda fazla bilgimiz yok. İstanbul’un fethinden sonra kente yerleştirilen göçmenlerin iskânı ile beraber, yeni halkların ekonomik ve fiziksel yaşam koşullarının gözetilmesi ile yaşamlarının güvence altına alınması için hiç şüphesiz ki bazı önlemler alınmış olsa gerektir.

İmparatorluğun dört bir yanından getirilen Müslüman halkla beraber Hıristiyan ve Musevi halklar da Fatih Sultan Mehmed’in iradesiyle İstanbul’a iskân edilmişlerdi. Genellikle Sur içi yerleşiminde Müslüman halkın tepelere ve vâdilere, gayrimüslim halkın sahillere iskân edilmesi, halklar arasındaki farklı yaşam koşullarına, ticaret, el sanatları, tarım, hayvancılık, balıkçılık gibi meslek farklılıkları gibi mâkul nedenlere dayanıyordu.

Yeni halkların eski Bizans halkına nazaran farklı örf, âdet ve yaşamlarının, kente yeni bir mimarî, yeni bir şehircilik anlayışı getirmesi, yeni bir peyzaj yaratmış olmasını çok doğal karşılamak gerekir. Nitekim Bizans’ın geometrik düzendeki taş yapıları, heykelleri, meydan ve stoaları yerine kâim olan Osmanlı’nın mahalle düzeninde organik yerleşim anlayışı, kente kısa zamanda damgasını vurmuş bulunuyordu.

Osmanlı’nın yeni kentinde, Bizans şehirciliğinin ana yolları muhafaza edilmekle beraber, Arkadius, Bouis, Theodosius, Konstantinus gibi meydanlar, mimari özelliklerini yitirmişlerdir. Çünkü Sur içinde yedi tepeye yerleştirilen Müslüman halkın yaşam kültüründe meydanlara ihtiyaç duyulmuyordu. Bu meydan ve caddelerden sadece Bizans’ın Mese yolu Divanyolu, ve Hipodromunun bulunduğu Augusteion Meydanı Atmeydanı ismiyle Osmanlı saray protokolu tarafından kullanılmış ve günümüze kadar gelebilmiştir. Aksaray, Beyazıt meydanları yakın zamanlarda oluşan, ne yazık ki mimarî değerlerden uzak meydanlardır.

Devlet yapıları ile beraber sivil mimarlık yapıları ile de ilgilenen ‘’Hassa Mimarlar Ocağı’’, Osmanlı’nın merkezî sistemde çalışan ilk yapı örgütü olmuştur. Ocağın ‘’Hassa Başmimarı’’, ‘’Fen Heyeti’’ ve ‘’Bina Emini’’, Topkapı Sarayı’nda bulunan dört eminlikten ‘’Şehremini’’ne bağlı olarak çalışırdı. Devlet inşaatlarına ait plan, proje, keşif ve inşaat işleri, sefer zamanlarında orduya verilen istihkâm hizmetleri yanında, vakıf binalarının ve sivil yapıların denetimini yapmak, işçi ve usta istihdam etmek ve ücretlerini saptamak, yapı malzemesi standart, fiyat ve kalitesini belirlemek ve denetlemek de Ocağın görevleri arasındaydı. Ocak, en parlak dönemini Kanuni Sultan Süleyman döneminde, özellikle ‘’Ser Mimarân-ı Hassa’’ Sinan döneminde yaşamıştır.

Sivil mimarîye ait yapı projelerini düzenlenmeyi ve inşaatlarının denetimini esaslara bağlayan, bu günün imar yasa ve yönetmelikleri gibi derli toplu bir belge elimizde bulunmamaktadır. Ne var ki inşaat ve mimarî ile ilgili yazma eserler ve özellikle Padişah tarafından Saray Ağasına, İstanbul Kadısına, Subaşına ve Mimar Sinan’a ve de kendisinden sonraki mimarbaşılara hitaben yazılmış hüküm ve emirnameler mevcuttur.

Bu gibi belgeleri incelediğimizde, imar ile ilgili esasların zaman içinde oluşmuş bulunduğunu görebiliyoruz. Diğer bir husus, en küçük imar ayrıntılarında bile Padişah’ın söz sahibi veya onun iradesine başvurulmuş olmasıdır.

Şimdi, bulabildiğimiz kadarı ile Hünkâr’ın verdiği hüküm ve emirnamelerden alıntılanan; her biri dönemlerinde uygulanmış ve daha sonraları teamül haline gelmiş bulunan bazı imar kurallarını maddeler hâlinde bir araya getirelim ve günümüz Türkçesi ile sunalım:

1/ Yapı ilminden bîhaber kişiler, hiçbir yapıda mimar olarak çalıştırılamaz. (Bu gün için de geçerli ve mâkul bir karar).

2/ Surlar üzerine veya surlara bitişik konut yapılamaz. (Ne var ki bugün bile bu şarta uymayan yapılara rastlayabiliyoruz).

3/ Konut yapıları İstanbul Surlarından 4 ‘’mimar arşını’’ (zira) uzaklıkta olmalıdır. (Bir mimar arşını 0.757738 metre, yaklaşık 76 santimdir. Demek ki 3.30 metre açıklıktan, yani bir arabanın geçebileceği yoldan sonra konut yapılmasına izin verilebiliyor).

4/ Konut ve dükkânlar, cami ve mescitlerden en az 5 mimar arşını (3.80 metre) uzaklıkta olacaktır.

5/ Meyhaneler, cami, mescit ve Müslüman mezarlıklarına en az 100 ‘’çarşı arşını’’ uzaklıkta olacaktır. (Bir çarşı arşını 68 santimdir. Yâni 68 metre sonra meyhane yapılabilir. Okullara uzaklık konusunda bir kayıt olmamakla beraber her medrese içinde mescit bulunduğuna göre bu konuda ayrıntıya girilmemiş olabilir).

6/ Cami çevresindeki evlerde oturan, ‘’kötü ve alçakça işler yapan ergenler’’ (!) tahliye edilir.

7/ Evlerin üst katına şahniş ve geniş saçak yapılabilir. Ancak Saraya ait düğün alaylarının geçtiği sokaklardaki saçak ve şahnişler, tören alayının, arabaların ve taht-ı revanın geçişine engel olmamalıdır. Engel olanlar ile beraber olası bir yangını komşuya sirayet ettirecek şekilde birbirine yakın saçak ve şahnişler yapılamaz, yapılmışsa yıktırılır.

8/ Müslüman evlerinin yüksekliği 12 ‘’zira’’yı (9.10 metreyi), Hıristiyan evlerinin yüksekliği 9 ‘’zira’’yı (6.80 metreyi) geçemez.

9/ Evlerin kat adedi, Müslüman evlerinde 3 katı, Hıristiyan evlerinde 2 katı geçemez.

10/ Hıristiyanlar, cami ve mescit çevresinde konut inşa edemezler. Evvelce veya kaçak olarak yapılmış, camiye yakın Hıristiyan evi varsa değeri ile bir Müslümana devredilir. Satış olmazsa yıktırılır.

11/ Hıristiyanların yeni kilise inşa etmeleri yasaktır. Ancak mevcut kiliselerini onarabilirler. Kilise üzerine kubbe inşa edemezler. Subaşı, onarılacak kilisenin mevcut durumunu çizdiği kroki ve bir zabıtla tespit eder. Onarımdan sonra yeniden tespit yapılır, eski yapıya ilâveler yapılmışsa yıktırılır. Kiliseyi eski şekil ve boyutlarına getirmek şartıyla açılış izni verilir.

12/ Haliç’te Sütlüce-Kasımpaşa sınırından Galata’ya (Galata Sur içi hariç); Boğaziçi’nde, Beşiktaş sınırından sonra Rumelikavağı’na kadar olan sahilde ve iç bölgelerinde ve de Kadıköy sınırından sonra Üsküdar-Anadolukavağı arasına kadar olan gerek sahilde, gerekse iç bölgelerinde Hıristiyanlar konut inşa edemezler. Bu bölgelerde konut inşa etmiş bulunan Müslüman kişiler evlerini Hıristiyanlara satamazlar.

Burada bir parantez açalım:

Osmanlı’nın bu ayrımcılığında etnik köken söz konusu değildir. Ama Müslüman - Hıristiyan ayrımcılığı vardır. Gerek bizde, gerekse Avrupa’da Ortaçağ karanlığının kalıntılarının devam ettiğini unutmamak gerekir. Yine de gayrimüslimler, halk arasında zaman zaman ‘’gâvur’’ olarak nitelenseler de Osmanlı devleti, kendi tebaası olan reayayı hiçbir zaman ‘’düşman’’ ve ‘’yabancı’’ olarak görmemiş, açık söylemek gerekirse altın yumurtlayan tavuğu kesmemiştir.

Müslüman ve Hıristiyan mahallelerinin ayrılmasını, dini inançları farklı toplumlara tanınan hakları veya kısıtlamaları, örf, adet ve yaşam biçimleri farklı olan halkların çatışmasına engel olmak ve sonuçta her bir toplumun huzurlu yaşamını temin etmek üzere alınmış önlemler olarak düşünmek gerekir.

Nitekim Batı uygarlığına yaklaştığımız 1839 Gülhane Hatt-ı Humayunu ve 1856 Islahat Fermanı sonunda bu ayrımcılık gevşetilmiş, evvelce Hıristiyanlara yasak bölgelerdeki kısıtlamalar kaldırılmış, bu arada Pera (Beyoğlu) gelişmiş, yabancı elçilikler kurulmuş, tiyatro ve kafeşantanlar boy göstermiştir. Keza Boğaziçi’nde gayrimüslimlere ait yalılar ve yabancı elçiliklere ait korular oluşmuştur. Bulgar Sveti Stefan, Ortodoks Rum Aya Triada, Katolik Sen Antuan kiliseleri gibi birçok yeni ve kubbeli kilise inşaatları gerçekleşmiştir.

Devam edelim:

13/ Mahalle çeşmelerinde halkın kendi başına yapacağı lüle değişimi (Bir lüle 36 litre/dakika su akıtır) ile suyun debisini arttırmak yasaktır. Kaç masura olursa olsun (Bir masura 4.5 litre/dakika su akıtır) kamuya ait suyu çeşmelere gizli sandık ilâve ederek evlerin içine almak yasaktır. Yakalananlara Kadı ve Subaşı tarafından ağır cezalar verilir; tesisat söktürülür. Cami şadırvanlarına, hamamlara, sebillere, taş mektep ve medreselere bağımsız su bağlanabilir.

14/ Açık veya kapalı suyolları üzerine yük bindirecek duvar örülemez. Helâ yapılamaz. Helâlar ancak suyolundan 30 zira (22.80 metre) uzaklıkta yapılabilir. Meyve ağaçları bir zira (76 santim) boşluktan sonra dikilebilir.

15/ Evlerden atılacak çirkef, bahçede açılacak kuyuya dökülecektir. Sokağa çirkef atanlar Subaşı tarafından dövülerek cezalandırılır. Bu gibi denetlemeler ve verilecek cezalar Subaşı ve Suyolu Nâzırının yetkisindedir.

16/ Cadde ve sokaklara döşenecek arnavut kaldırımlarının inşa ve onarımı Hassa Mimarlar Ocağı tarafından yaptırılır. Ancak vakıf dükkânları önündeki kaldırımların bakım ve onarımı vakıf mütevellilerine aittir. Bakım ve onarım yaptırmayan mütevelliler azledilir. Kadı, yeni mütevelliyi tayin eder. Üç yıl içinde bozulan kaldırımları yapan usta bulunacak ve onarımları bedelsiz olarak yapacaktır.

17/ Kamuya ait yollar üzerine dükkân, çardak çıkıntısı yapılamaz; şahniş çıkarılamaz.

Bütün bu esaslar dışında yapı malzemelerinin temin edileceği yerler ve malzeme standartları ayrı ayrı belirtilmiştir. Bu gibi ocak ve imalathanelerin denetlenmesi de Hassa Mimarlar Ocağının görevlerindendir.

Örneğin, küfeki taşı, Sur dışı ve Bakırköy’den; mermer Marmara Adasından; çini İznik ve Kütahya’dan (bir süre İstanbul Tefkur Sarayından); tuğla-kiremit, Bakırköy, Yalova, Darıca, İzmit’ten; kireç, Umuryeri, Karaburun, Sultaniye, Çubuklu, Çengelköy, Darıca, Haznedar’dan getirilmelidir. Somoka’dan (?) getirilen demirden çekilen çivi, İzmit atölyelerinden, kurşun İstanbul atölyelerinden; kereste Romanya ve Karadeniz çevresinden temin edilmelidir.

Tuğla, kiremit ve kereste için ayrı ayrı norm ve standartlar tespit edilmiştir. Kiremit ve tuğlaların ebat ve kalitesi, kerestelerin kullanım yerlerine göre en, boy ve uzunlukları, emirnamelerde çok ayrıntılı olarak ve ayrı ayrı açıklanmaktadır.

NOT: Bu sunumda Ahmet Refik (Altınay)’ın ‘’Türk Mimarları’’, Sander Yayınları, 1977 eserinden, Prof. Dr. Metin Sözen’in bir önsözünden, Kanuni Sultan Süleyman ve Sultan II. Selim tarafından verilen hüküm ve emirname örneklerinden faydalandım.

yerguvenc@gmail.com
 

Yayın Tarihi : 13 Haziran 2013 Perşembe 10:00:47
Güncelleme :14 Haziran 2013 Cuma 10:02:05


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 5.61.151.xxx Tarih : 9.06.2013 21:27:59

o zamanda bu kurallar varmis bu kurallari uygulama varmiymis yokmuymus bu konudada bilgilenirici fikirlerinizi bekleriz

 o zamandan geldik bu zamana bu buna benzer kurallar belki daha güzeli simdiki zamanda var vardir bu güzellik kural sadece  o yazilarda kala kamistir uygulamaya gelince kirpila kirpila kitabina uydura uydura kisisel menfaatlere cekile cekile o köse senin bu köse benim arka taraf  kiminse kimin   Banane diyerek hep önleri hep güzel yerleri kapa geldik birde buna torpiller  eklenerek bu carpik planlamada kalakaldik isin icinden artik istesende cikamaza dayandik  ben sahidim bazi yerlerde bu torpiller menfaatler yüzünden yolun ortasinda cok yerlerde evler vardir evi yaptirilar veya kaldirmazlar yolu degistiriler vs. vs. bu giderde gider

bir meslek okulundan bir yüksek okuldan diploma Alan   is hayatina basladimi okuldan Dogru bildinden ögrendiginden is yerinde uygulamaya kalksa hemen tepki alir dur bakalim sen daha bu islerden anlamassin bunun kataküllisi var torpili var osu var busu var ama yolun ortasina da ev yapilmaz desede demokrasilerde care tükemez yapilir yapilir yol Dogru gidecegine yamulur yamulur

netice olarak bir yasa cikar bir kural cikar uygulanacak yere gelene Kadar bu yasayi cikaranlarda cikardigina pisman olur  yasada kuralda ciktigina pisman olur yasiyanlarda zaten pisman  nereye Kadar iste taksimdeki Yesil agaca Kadar yesili sevelim dedik buna bir kac can verdik mala ziyani hadi gec diyelim gecilmezde dahada neler  olacak Allah kerim hem sevelim hem can vermiyelim ikisini biz ne zaman bir arada görecegiz