19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Picasso sergisinin düşündürdükleri

İstanbul, Emirgân’da ‘Atlı Köşk’te açılan ‘Sakıp Sabancı Müzesi’, Rönesans Avrupasında olduğu gibi yurdumuz burjuva ailelerinin de sanata ilgilerinin artması ve sanata katkı sağlamaları açısından hayırla yad edilecek bir girişim olmuştur.

Son günlerde Sakıp Sabancı Müzesi’nde açılan Picasso sergisi, sanatla ilgilenen, ancak dış ülke müzelerindeki Picasso resimlerini görmeyenler için büyük bir şölen oldu. Bu arada, İstanbul okullarından, hatta İstanbul dışı okullardan ve uzak yollardan otobüslerle sergiyi gezmeye gelen ilköğretim ve lise öğrencilerinin heyecanı, çocukların gelecekleri açısından bizlere umut verdi. İçlerinden üç beş çocukta bile güzel sanatlara merak ve ilgi uyanabilirse bu da bir kârdır.

Yurdumuzda, çocuğunun elinden tutup müze ve sergi gezdiren, onları tiyatroya, operaya, klâsik müzik konserlerine götüren veya yaşça daha büyüklerini teşvik eden anne – babalar yok denecek kadar az. Bu çocuklar, okullarında da doğru dürüst sanat tarihi okumuyorlar. Ben, önemli öğretmenlerin ders verdiği, İstanbul’un iyi sayılan liselerinden birini bitirdiğim halde, sanat ve mimarlık tarihi dersleri ile ancak Mimarlık Fakültesi’nde tanışabildim. Durumun şimdi de eskisinden farklı olduğunu zannetmiyorum. Halbuki İtalyan Lisesi’ni bitiren torunumun ders kitaplarında, benim ancak mimarlık eğitiminde öğrenebildiğim güzel sanat ve mimarlık tarih ve öğelerinin daha lise sıralarında öğretildiğini görünce orta eğitim sistemimizin yetersizliğine bir kere daha üzüldüm.

Ancak, lise programlarına sanat tarihini ve sanat yapıtlarını öğreten dersler koysalar bile, kitap, projeksiyon ve bilgisayarlarda gösterilmesi gereken bazı önemli yapıtlara ait fotoğrafların yer alacağını hiç zannetmiyorum. Bizdeki ‘setr-i avret’ anlayışı yüzünden, örneğin Milo Venüsü ve diğer Venüs heykellerinden, Michelangelo’nun ünlü Davut heykeline kadar; Rubens’ten Velasquez ve Goya’nın nü resimlerine kadar hiçbir fotoğrafın ders kitaplarında yer almayacağını ve derslerde anılmayacağını ismim gibi biliyorum.

Çünkü, Avrupalının Rönesans kültüründen gelen ve onlar için doğal olan nü insan vücuduna, bizimkiler ille de cinsellik açısından bakacaklardır. İki cinsin ayrı dünyalarda yaşadığı, kadın saçının bir telinin görünümünün bile ‘nâmahrem’ sayıldığı, kadının erkeklerin isteklerini yerine getirecek bir mal olarak nitelendirildiği kapalı toplumlarda oluşan cinsel açlık nedeni ile, ancak estetik duygular ve pür sanat heyecanı uyandırması gereken sanat yapıtları dahî erotik çağrışımlar yapabiliyor.

Neyse ki okul yöneticileri ve öğretmenler, Picasso sergisindeki kübist resimlerden anlamadıkları ve de bu resimlerde erotik çağrışım bulamadıkları için, çocukları huzuru kalple sergiye götürebilirler.

Picasso, 1881 de İspanya Güneyinde bir Akdeniz kenti olan Malaga’da doğdu. Babası, Bask asıllı bir resim öğretmeni idi. İlk resim eğitimini babasından aldı. Daha 10 yaşında iken çok güzel resimler yapıyordu. ‘Yaşlı Çift’ ve ‘Takkeli Adam’ o dönemin resimlerindendir. 1896 da Barselona’da ‘Aragon Gelenekleri’ni yaptı. 1897 ve sonraki yıllar ilk gençlik ve avarelik dönemidir. Ama bu dönemde dahi Madrid’deki Prado Müzesi’ni gezmekten geri kalmıyordu. Bu yılları ‘Mavi Dönem’ takip etti. 1904 te Fransa’ya yerleşti. ‘Ekmekçi Kadın’ resminde ilk geometrik çizgiler belirdi. 1915 te yaptığı ‘Palyaço’ resmi, klasik döneminin önemli bir yapıtı oldu. ‘Avignon’lu Genç Kızlar’ yapıtı ile kübizm öncesi dönemine girdi ki bu tablo çağdaş resmin ve tekniğin başlangıcı sayılır. Daha sonra, yapıştırma kâğıtlarla ‘Sentetik Kübizm’ i, 1923 te ‘Yuvarlak Hatlı Kübizm’ i oluşturdu. 1953 te Paris Unesco binası duvarına ‘İkaros’un Düşüşü’ freskini yaptı. 1960 lı yıllarda Mougins’e yerleşti. 1970 te Barselona Picasso Müzesi’ne bini aşkın sayıda resim bağışladı. 1973 teki ölümüne kadar devamlı yaptığı resim çalışmaları ile dünyanın en velût ressamı oldu.

Guernica, İspanya’da bir kasaba. Bask ülkesinin kutsal kenti sayılıyor. 1937 de Franko’cu milliyetçiler ( Condor Lejyonu ) tarafından bombalandı ve yıkıldı. Sivil halk çok büyük kayıp verdi. Bu olaydan etkilenen komünist fikirli Picasso, muhteşem ‘Guernica’ kompozisyonunu yarattı. Bu yapıt sanatının doruğu olarak kabul edilmektedir. 3.50 x 7.80 ebadındaki yapıtı Madrid Prado Müzesi’nde görme mutluluğuna erdim.

‘Las Meninas’, Velasquez’in bir kompozisyonu. Nedîme, Prenses Margarita Teresa’yı giydiriyor; Kral, Kraliçe, elinde paleti ile ressam, saray cücesi ve köpek, kompozisyonu tamamlıyor. Picasso, bu resme nazire olarak yaptığı resimde, tüm kişileri yerli yerine oturtmuş ama temayı kendi görüşüne göre yeniden yorumlamış ve siyah – beyaz – gri tonlarda resmetmiş. Prado Müzesi’nden aldığım her iki resmin de reprodüksiyonları ofisimin duvarını süslüyor.

Picasso: ‘Resim senin benden istediğin değil, benim sana verdiğimdir’ demiş. Leonardo, doğayı ve tanrının en mükemmel yaratığı olan insanı, geometrik çizimler ve ölçüler içinde gösteriyor, böylece geometriyi doğanın emrine veriyordu. Picasso ise, tam tersini düşünüyor, doğayı geometriye uyarlıyor. Onun içindir ki kübist resimler, doğadaki hiçbir nesnenin benzeri, kopyası değildir.

Bazıları, resim sanatındaki ustalığı, doğayı en iyi resmetme sanatı olarak nitelendirirler. Halbuki bir fotoğraf makinesi, size en kusursuz doğayı verir. Ancak, fotoğraf makinesinin icadı resim sanatını öldürmedi. Aksine ressamın kişiliğinin tuvale yansımasına ve de en önemlisi yeni akımların ortaya çıkmasına vesile oldu. Yine bazıları, Picasso resimlerini kolayca yapılabilecek bir uğraşı olarak görürler. ‘Netekim’, emeklilik döneminde resme merak saran eski Sayın Cumhurbaşkanımız, Picasso resimleri için: ‘Bu resimlerin dik âlâsını ben de yaparım’ şeklinde bir konuşma yapmıştı.

Picasso’nun resimleri Batıda, yani büyük sanat geçmişi ve geleneği olan bir ortamda oluştu. Böyle bir deha Türkiye’de doğsa idi, belki yine ressam olabilirdi ama her halde dünya çapında bir sanatçı olamazdı. Hangi resim birikiminin meyvesini verecek ve başlı başına bir ekol olabilecekti ? Bu sözümden Türk ressamlarını küçümsediğim sonucu çıkarmayınız. Bizim de bir çok değerli ressamımız, onların değerli yapıtları var. Artık ülkemizde de resimden estetik haz duyanlar bir hayli. İstanbul Modern’in açılışı, kentimiz ve de yurdumuz için çok önemli bir olay. Yine SSM’ yi, Pera Müzesini açmak ve de Picasso sergisi açmak ta çok önemli bir olay. Ama şunu kabul etmeliyiz ki daha merdivenin en alt basamaklarındayız.

Öğrenci toplulukları dışında halkımızın da sergiye rağbetini görüyor ve mutlu oluyoruz. Bu rağbette reklâmların etkisi de olsa yine de güzel. Ancak, Türkiye’deki sanat eğitim ve öğretimindeki sakatlıklar yüzünden resim sanatının geçmişini ve geçirdiği safhaları bilmeyenler, Picasso resimlerini gördükten sonra neler hissediyorlar ve bu sergi onlara ne veriyor, doğrusu merak ediyorum. Bir nokta daha var. Acaba Madrid Prado ve Barselona Picasso Müzesini, diğer Avrupa Müzelerini ( ki Amerika Müzelerinde de çok Picasso var ) gezenler, SSM’nin Picasso sergisinden hoşnut kalacaklar mı ? Çünkü önemli müzelerdeki yapıtlar, birkaç istisnası ile buraya gelmedi. Ama şu da var ki, gelen resimlerin çoğu özel kolleksiyonlardan oluştuğu için her zaman ve her yerde görebilme olanağı bulamayacağımız resimler. Onun için de görmeye değer ve ilginç yapıtlar.

Picasso’nun torununun seçip getirdiği resimler, biraz da, sanki popüler olsun diye frapan resimlerden oluşuyormuş izlenimi veriyor. Acaba yapılan resim seçileri, birazcık ‘Bon pour l’Orient’ ( Doğu için yeterli ) havasında mı ?

(Eskiyi bilmeyen gençler için not: Bon pour l’Orient, bir zamanlar Fransız üniversitelerinin arka kapısından çıkan Doğululara, sadece kendi memleketlerinde geçerli olmak üzere verilen diplomalarına yazılan nottu.)

Yayın Tarihi : 6 Ocak 2006 Cuma 11:13:02
Güncelleme :6 Ocak 2006 Cuma 16:40:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?