14
Mayıs
2025
Çarşamba
ANASAYFA

Şakirin Camii

Karacaahmet Mezarlığı girişine yeni bir cami yapıldı. Adı, Şakirin Camii. Şakir ailesi, özellikle merhum Semiha Şakir, birçok hayır müessesesi yaptırmış ve bağışlamış bir hanımefendi. Bu defa oğulları yeni bir hayır işine soyunmuşlar; Şakirin Camii’ni inşa ettirmişler. Ne diyelim, Allah razı olsun.

Caminin yer aldığı Karacaahmet Mezarlığı

Basınımız, caminin yapılış serüvenine ve açılışına epey yer verdi. Genellikle olumlu yazılar çıktı. Bir mimarlık eserinin inşa edilmesi ve özellikleri, genelde basınımızın fazla ilgisini çekmez. Amerika’da önemli gazetelerin mimarlık eleştirmenleri vardır. Yapıları daima mimarları ile anar, tanıtır ve eleştirirler. Gazetelerde cami ile ilgili haberleri okuyunca, aman ne güzel, nihayet yurdumuzda da kültür ve sanat sayfaları içinde mimarlık eleştirileri yer alacak diye sevinmiştim. Ama gördüm ki yeni inşa edilen cami, magazin basınının ilgi alanında bulunan ve İstanbul gece yaşamının organizatörlerinden Metin Fadıllıoğlu Beyin eşi Zeynep Hanımefendinin eseri olarak takdim ediliyor. Caminin mimarisinin niteliğinden ziyade hanımefendinin popüler kişiliği basının ilgisini çekmiş olmalı. Ama bildiğimiz kadarı ile Zeynep Hanım mimar değil. Peki, mimar kim? Mimarın adı yok. Daha sonra gerçek mimarın Hüsrev Tayla olduğunu, Zeynep Hanımın caminin iç mimari ve dekorasyon işlerini deruhte ettiğini öğreniyoruz. Hüsrev Bey, ömrünü Osmanlı mimarisine adamış, konusunu çok iyi bilen, değerli bir mimardır. Ankara’da, klâsik Osmanlı mimarisi stilinde inşa ettiği Kocatepe Camii’nden sonra, çağdaş denemelere girişen ve sonuçta eli yüzü düzgün bir eserin yapımını başaran mimarı da, gayretli iç mimarı da kutluyorum.

Kutluyorum ama acaba yapılan cami mimarlık sanatı açısından tam ve mükemmel, dört başı mamur bir cami mi? Değil. Kutlamamın nedeni, cahil ortamların ön ayak olduğu sipsivri minareli, çirkin, pestenkerânî cami inşaatlarına karşı çığır açmaları ve de bir mimarlık olayının basında yer alabilmesini sağlamaları adınadır.

Şakirin Camii, dış görünüm

Camideki bazı uyumsuzlukların ayrıntısına girmeden evvel, uyumsuzlukların asal nedenine değinmek istiyorum. Bir mimari proje ve proje yönetimini bir geminin yönetimine benzetirsek, mimar kaptan, mühendis çarkçıbaşı, iç mimar - dekoratör lostromodur. Çarkçıbaşı da, lostromo da kaptanın emrindedir. Bunların arasında bir uyumsuzluk çıkarsa gemi limana selâmetle yanaşamaz, yani mimari proje de mutlu sona ulaşamaz. Anladığım kadarı ile burada kaptan gemiyi terk etmiş veya ettirilmiş. Lostromo, gemiyi sahile kadar ulaştırabilmiş.

Çağdaş bir cami inşa edebilmek için İslâm’ın felsefesine nüfuz etmek, İslâm mimarlık sanatının evrelerini bilmek, bütün bunların bileşkesi ile çağdaş mimarlık yorumuna varabilmek, sonuçta ortaya bir eser çıkarabilmek hiç de kolay bir iş değildir. Çağdaş mimarlıkta şekilcilikten ve gereksiz süslemelerden ziyade kavram (concept) önemlidir. Örneğin, ünlü ve Müslüman mimar Zaha Hadid, Strasbourg’da yapılması planlanan büyük cami tasarımında, Kıbleyi belirleyen cephede planladığı cam yüzeyi doğaya açarak kulun Allah’a ulaşabilmesini; tavanda aralarından ışık gelen dalga formlu ve paralel şeritlerle, namazda saf tutmayı ifade etmiş; kıble cephesinin saf tutanlar için olabildiğince geniş olmasına dikkat etmiştir. İbadet hacmi dışında kütüphane, sergi, konser ve çay salonları gibi sosyal tesislere de yer vermiştir. Türkiye’nin en olgun, ilk ‘çağdaş’ camisi, milletvekilleri her ne kadar beğenmeseler de Mimar Behruz Çinici eseri olan Ankara TBMM Camii’dir.

Minare

Cami deyince pek çok kişinin gözündeki imaj, kubbe ve minareleri ile belirlenen geleneksel cami formudur. Eski dönemde açıklıkları aşmak için kemer, alanları örtmek için tonoz veya kubbe, bunları taşımak için fil ayakları inşa etmek zorunlu idi. Sinan ve diğer mimarlar, bu ana strüktür elemanlarını kullanarak kompozisyonlarını gerçekleştirebiliyorlardı. Sinan’ın elinde, bu günün geniş olanaklar sunan betonarme ve çelik teknolojisi olsa idi, yapılarında değişik mekânlar yaratacağına hiç şüpheniz olmasın.

Ancak modern, daha doğrusu çağdaş cami tasarımı için sadece form ve strüktürü çağa uydurmak yeterli değildir. Dizayna din ve çevre kavramı ile yaklaşmak ve de yapıya çağın yaşam şartlarına uygun işlev kazandırmak gerekir. Vestiyer-gardırop ve abdest alma hacimleri günün şartlarına uymalı, secdede alnın konduğu yere yapılacak alçak bir setle hijyen sağlanmalı, klima ve havalandırma tesisatı ile nâhoş kokular önlenmelidir.

İç avlu ve havuz

Şimdi yeni Şakirin Camii’ni irdeleyelim: Cami dış görünümü ile çevreye uyumlu bir perspektif sunuyor. Kubbe ve minareler arasındaki oranlar uygun. Minarede, ezanın hoparlörle yayılacağı fikri ile şerefe yapılmamış. Bu da işlevsel bir anlayış sergiliyor. Havuzlu avluya ana giriş, müze kitlesi ile maskelenmiş. Müze başka bir mahalde bulunmalı, sergi-fuaye, kitaplık, imam odası, kafe ilâve edilmeli idi. Cenaze mahalli daha geniş ve üstü örtülü olabilirdi. Cami ana girişi bir apartman veya iş hanı girişinden farksız. Yüksekliği ile diğer kapılara göre dominant eleman olarak algılanabilmeli idi. Kubbe oluşumuna, halkımızın cami imajı açısından saygı duyuyorum. Ancak betonarme kabuk sisteminde inşa edilmesine gerek yoktu. Kabuk sistemi, Sydney Operası inşaatında büyük sorunlar çıkarmış, hesapların karmaşıklığı bazı yıkımlara neden olmuş (Ankara Kapalı Spor Salonu gibi), bu gün fazla kullanılmayan bir sistemdir. Mimar Norman Foster’in yaptığı yeni Reichstag (Alman Parlamentosu) kubbesi gibi çelik-cam kompozisyonu tercih edilebilirdi. Gerçi burada geçilen açıklık fazla olmadığına göre, fazla risk yoktur. Ancak gerek ana kubbe, gerekse avluyu çevreleyen kubbe ve kirişler yapıya hantal görünüm vermiştir.

Ana plan karedir. Dini yapılarda kare planın nereden geldiğini açıklamamı ister misiniz? Kısaca şöyle: Vitrivius ve Leonardo da Vinci’nin çizimlerinde yer alan ‘kutsal kare’li merkezi plan sistemi 1505’te Mimar Bramante tarafından Sen Piyer Katedrali’nin ilk tasarımında kullanıldı. İslâm’da camiler ‘ulu cami tipi’ dediğimiz, saf halinde namaz kılmaya elverişli, kıble cephesi daha enli yatık dikdörtgen planlı idi. Merkezi sistem kare plan, bize Bizans’la, Arap âlemine kiliseden bozma camilerle ulaşmış oldu. Bu cami, kare plan ve merkezi kubbe sistemi ile kökleri batı klâsizmine uzanan, ancak modern strüktür ve yapı malzemesi kullanılan ‘modern’ bir yapı olmuş. Ancak her modern yapı ‘çağdaş’ değildir.

İç avlu pencere ve şebekesi

İç mekân dış duvarlarında yerden tavan kemerlerine kadar cam duvar (glass-wall) sistemi kullanılmış. Böylece dış mekân, iç mekânla beraber algılanabilmekte, dış mekâna yakın şiddette günışığı alınabilmektedir. Bunu bir dini yapı için ‘uhrevî’ bulmayanlar vardır. Ancak dış dünyadan izole loş ortam, kiliselerde cemaate baba-oğul-kutsal ruh üçlüsünü mistik bir hava içinde hissettirmek amacını güder. İslâm mabedi ise daha dünyevi bir efeye sahiptir ve daha aydınlıktır. Onun için mimarının bir gazeteye verdiği demeçte ‘Cami gazino değildir, huzur ister’ sözünü biraz duygusal, biraz da abartılı buluyorum. Ancak buradaki çepeçevre camlar, insana bir akvaryum içindeymiş hissini de vermiyor değil. Ayrıca ses emici elemanlara sahip bulunmayan hacimde akustik problemler yaşanacağını tahmin ediyorum. Örneğin, yüksek sesle Mevlit okunurken yankılanacak ses karmaşasını duyar gibiyim.

İç görünüm, kubbe ve avize

Dekoratif elemanlardan ana mekân avizesi güzel bir tasarımdır. Camların su damlacıkları şeklinde sarkması esprilidir. Sadece kubbe çapına nazaran biraz daha küçük çapta olabilirdi.

Bu camide gördüğüm en büyük yanlış, mihrabın dizaynıdır. Böylesine abartılı ölçüde mihrap yapmak, İslâm felsefesi ile bağdaşmaz. Camide mihrap tören yeri değildir; Hıristiyanlıkta olduğu gibi mihrapta tören yönetilmez. İslâm’da ruhban sınıfı yoktur. Allah ile kul arasına kimse giremez. Bir insan ibadetini tek başına da yapabilir. Cemaatle kılınan namazda imam, sadece bir rehberdir. Onun için de mihrap kiliselerdeki gibi abartılı, tiyatro sahnesi formatında olmaz. İslâm’da mihrabın işlevi namaz kılınacak yönü belirlemekten ibarettir. Namazda bakış açısı mihrap değil, Kıble yönüdür.

Abartılı Mihrap

Camilerde ilk mihrap, Halife Velid döneminde, 710 yılında, kiliseden bozma Şam Ümeyye Camii’nde yer aldı. Bundan sonra yapılan camilerde, Sinan’ın şaheserlerinde dahi abartısız nişler şeklinde inşa edildi. Zaha Hadid’in ve Behruz Çinici’nin projelerinde Kıble yönü sadece bir cam duvardır. Burada ise gördüğüm koskoca daire mihrap karşısında kendimi bir tapınakta gibi hissettim. Daire o kadar ölçüsüz büyük ve abartılı ki, camiyi çepeçevre dolaşan güzel ayet yazılarını bile örtüyordu. Namaz kılan birkaç kişi de aynı tapınma hissine kapılmış olmalılar ki, dairenin önünden kaçınmış, namazlarını kenar kısımlarda kılıyorlardı.

Mihrap ayet yazılarını örtmüş

Minber orijinal ve güzel olmakla beraber gerek renk ve deseni, gerekse ölçüleri ile cami atmosferine uyumsuz, sonradan getirilip konmuş bir mobilya gibi idi.

Minber

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki, cami vaziyet planının ve dış perspektifin çevreye ve mezarlık atmosferine uyumlu olduğunu gözlemledim. Ancak yukarda açıklamaya çalıştığım gibi caminin her şeye rağmen başarılı sayılabilecek bir ‘modern cami’ olduğu, ama bir ‘çağdaş cami’ olamadığı izlenimini edindim. 

Kadınlar Mahfili


 

yerguvenc@gmail.com
 

Yayın Tarihi : 22 Mayıs 2009 Cuma 10:57:06
Güncelleme :22 Mayıs 2009 Cuma 11:35:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Levent User IP: 76.122.65.xxx Tarih : 23.05.2009 15:37:33

Sayin Erguvenc, gene derin ve essiz bilgisi ile bizleri aydinlatiyor, uyariyor. Modernlik ile Cagdaslik arasindaki ince cizgiyi ayirabiliyor. Mimari eserler kulturun 3 boyutlu ifadeleridir. Bunlar bir an degil (resim gibi, siir gibi) her an yasanarak algilanir. Millet olarak, binlercesi yapilan ilkokul binasindan, modern dizayni ile uzerinde konusulabilen bu cami yapisina dek her eser bu kulturun ifadesi ve gelecek nesillere biraktigimiz anitlarimizdir. Aydinlatici, ferahlatici ve insanin icini karartmadan gercekleri ifade eden yazilari icin kendisine tesekkur ediyorum.

Levent User, Yuksek Muhendis Mimar - ITU'72 


TAYFUN ŞAHİN IP: 85.96.65.xxx Tarih : 3.07.2009 22:26:37

YAZIKLAR OLSUN MİHRABA BAK MİHRABA ,RESMAN CEMAATİ GÜNEŞE SECDE ETTİRİYORLAR BUNU YAPANLAR GEÇMİŞTE GÜNEŞE TAPAN FİRAVUNLARIN ŞİMDİKİ VERSİYONLARI  TR1 DE UTANMADAN BURADAN KANDİL YAYINI YAPTI DİYANETİN HEMEN  O  MİHRAP DENİLEN SAÇMALIĞI SÖKTÜRMESİ LAZIM. YAZARIN DEDİĞİ GİBİ AYETLERİ BİLE KAPATMIŞ EMANET GİBİ KOYMUŞLAR ORAYA  CAMİMİ LOCA MI BELLİ DEĞİL