19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Selçuk Meryem Ana Evi ve Bir Anı

Geçtiğimiz günlerde, Selçuk’daki Bülbül Dağı’nda çıkan orman yangınının, tepedeki Meryem Ana Evi’nin hemen yanı başında durmasını mucize (!) olarak nitelendirenler oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı ise ‘Yüce Yaradan’ın varlığının, böyle basit olaylarla nitelendirilmesinin yanlışlığı’na değindi. Bir kısım basın da ‘Aman bozmayın, turizmi baltalarsınız’ mealinde yazılar döşendi.

Bazı kaynaklardaki iddiaya göre, Meryem Ana ömrünün son yıllarını burada geçirmiş. Doğru mu, değil mi konularını, bu işlerle ilgilenenlere bırakalım. Ama şu var ki, turistin mumla arandığı dönemlerde Türk turizmi bu konunun üzerine atladı. Zamanın Turizm Genel Müdürü Halim Alyot’un çok büyük gayretleri oldu. Evin, Papalık tarafından tanınması ile de, Hıristiyanlar için adeta bir hac farîzası gibi önemli bir ziyaretgâh haline geldi. Bu arada görülen o ki, ‘Ev’, yabancıdan ziyade yerli turistin ilgisini çeker oldu. Meryem Ana Evi’nde mum yakanlarla beraber, yere seccadesini yayıp namaz kılanlara bile rastlanıyor. Bir de kutsal olarak nitelendirilen, bir çok kişinin besmele ile niyet tutup elini yüzünü yıkadığı çeşmeler var. Ama doğal kaynağın yetersiz kaldığı zamanlarda, deponun tankerlerle doldurulduğunu ilgililerden duyuyoruz. Çeşmelerin yanı başındaki bir ağacı da, halkımız ‘dilek ağacı’ haline getirmiş. Dallarına niyet tutup, çaput (bez) bağlanıyor.

Müteveffa Papa Jean Paul II., 1979 yılında Türkiye’ye yaptığı resmî ziyaretin arifesinde, özel olarak Meryem Ana Evi’ni ziyaret etmiş. Kasım ayında Türkiye’ye resmî ziyaret yapacak yeni Papa da, her halde bu özel ziyareti yapacaktır.

Şimdi, Papa’nın 1979 yılındaki ziyareti ile ilgili bir anıyı anlatacağım. Anıyı anlatan, sözüne güvenilir, saygıdeğer bir kaptan pilot dostum.

O zaman gizli tutulan Meryem Ana ziyareti öncesinde, Papa’nın kat edeceği yolu tesbit etmek üzere dört Vatikan temsilcisi İzmir’e geliyor. Pilot dostum, o zaman hava kuvvetlerinde yüzbaşı. Görevi, heyeti alıp, helikopterle Bülbül Dağı’na götürmek. Bir de yanında yardımcısı astsubay var. Helikopter, iki katlı, alt ve üstte iki kapısı var. Üst kapı kokpite açılıyor. Yüzbaşı, nezaketen heyet başkanını kokpite, yanına alıyor; astsubay diğer üç kişi ile beraber alt katta seyahat ediyor. Çamaltı tuzlası üzerine geldiklerinde, helikopter arızalanıyor. Bilirsiniz, fizik kuralı gereğidir; helikopterin üst pervanesi dönerken alt kitle de dönüşün aksi yönünde dönmeye zorlanır. Bu dönüşü, kuyruğun yan tarafında bulunan rotor (yan pervane) havayı iterek frenler. Helikopter böylece dengeli olarak uçar ve yoluna devam eder. İşte bu rotor arızalanıp durunca, helikopter, gövde ekseni etrafında fıldır fıldır dönmeye başlar. Pilot, soğukkanlılıkla helikopteri karaya yakın denize indirmeyi başarır. Bu arada, helikopter hızla suya gömülmeye başlar. Pilot ve misafir, kokpit kapısını açarak kendilerini denize atar ve yüzerek karaya çıkarlar. Alt kapı ise su basıncı nedeni ile açılamaz. Ama astsubayın aşağıda olması heyeti kurtarır. Astsubay, güvenlik levyesini çekerek üst kattaki koltuğu fırlattırır. Hücum eden suyun içinden kendilerini denizde bulurlar. İtalyanlar yüzerek karaya çıkarlar. Yüzme bilmeyen astsubay ise dalgalarla boğuşurken büyük bir dalga onu da karaya atar.

Astsubay, onu yerden kaldıran yüzbaşıya sarılır, ‘Allah’ım bize bu günleri de nasip ettin’ diyerek şapır şupur öper. Ama yan tarafta aralarında İtalyanca konuşan misafirleri görünce afallar.

- Yüzbaşım, bu gâvurların aramızda ne işi var? 

- Ne demek istiyorsun?

- Yani bu gâvurlar Cennet’te ne arıyor?

Yüzbaşı iki tokat patlatır.

- Ulan salak! Ölmedik ki.

yerguvenc@superonline.com
Yayın Tarihi : 6 Eylül 2006 Çarşamba 17:38:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?