Yeter! Söz Milletindir (!)
Bu slogan, Demokrat Partinin seçim propaganda afişinde vardı. Afişi büyük boyda bir el resmi kaplıyordu. ‘Yeter’ sözcüğünü ifade eden bu el, yıllar ve yıllar sonra suratımıza inen bir şamar olacaktı. 15 Mayıs 1950 günlü, CHP organı Ulus hariç, birçok gazetenin başlığı ‘‘14 Mayıs, demokrasinin zaferi’’ni müjdeliyordu. Aslında tam anlamı ile ne demokrasi, ne de onun gereği olan düşünce özgürlüğü gelmişti. Şu var ki yurt genelinde bir değişim yaşanıyordu. Amerika’dan Truman Doktrini ile gelen Marshall yardımı, tarımı makineleştiriyor, özel sektör sanayi yatırımlarına yöneliyor, bunun sonucunda köyler boşalıyor, kentler alabildiğine, ama sağlıksız büyüyordu. Yoksul köylü ve ezilen kentlilerin oyları Demirkırat’a gidiyor, Adnan Menderes’in her mahallede bir milyoner sloganı ve liberal ekonomi politikası ile yeni zenginler yaratılıyordu. Halkımız Celal Bayar’ın deyimi ile Küçük Amerika hayalinde idi. Çünkü statik yaşamdan bıkmış, yeniliğe susamıştı.
Yeni hükümet, bir oldubitti kararla Kore’ye asker gönderiyor, karşı çıkanlar tevkif ediliyor ve yurtta komünist avı başlatılıyordu. Gerçi bu yeni bir şey değildi. CHP hükümetleri de esen politik rüzgârlar paralelinde kâh ırkçı-turancı, kâh komünist tevkifleri yapardı. Ama o zaman tek parti diktası vardı ve yeni DP hükümeti demokrasi iddiasında idi. Girdiğimiz bu anlamsız savaş sonucunda ödülümüzü aldık, NATO üyesi olduk. Böylece ABD’nin Türkiye üzerindeki gücü pekişmiş oluyordu. Şimdilik burada keselim ve ana konumuza dönelim:
Mimarlık ufkumuzda yeni bir kuyrukluyıldız: İstanbul Hilton
![]() |
İstanbul Hilton Oteli, Mimarlar Scidmore-Owings-Merril (Kartpostal) |
Artık yaşam kültürümüze Amerika egemendi. Rus salatasının adı bile Amerikan salatası olmuştu. Yeni politik dönemin en çok ses getiren yapısı İstanbul Hilton Oteli oldu. Bu yapı, bizim o günlere kadar hiç alışık olmadığımız bir mimariyi sergiliyordu. İnşaata kapalı 2 numaralı park alanı Hilton’a tahsis edildi. Proje, Amerikan firması Scidmore-Owings-Merril tasarımı idi. Mimar Sedat Hakkı Eldem’in eklediği, girişteki uçan halıyı çağrıştıran saçak, avludaki 6 kubbe, yapıyı yerel yapmaktan uzak öğelerdi. Bina, modern Amerikan mimarisinin bir örneği idi. Türkiye’de modern-rasyonel mimarlık akımının benimsenmesinde Hilton’un büyük rolü oldu dersem sizler şaşırmayın, mimarlar da alınmasın. Hilton’u anımsatan projeler çevrede birden bire mantar gibi bitti. İşin bir de sosyolojik yanı var: Hadi diyelim ki Beyaz Türkler bu yapıyı çok benimsedi. Peki, Hilton’un kapısından içeriye adım atamayan halka ne demeli? İstanbul halkı, sanki klâsik Osmanlı camilerinin, Boğaziçi yalılarının büyüleyici havasını hiç teneffüs etmemiş gibi Hilton’un etkisi altına girmişti. Evlerde Anadolu el halıları dürülüp bir kenara atılıyor, duvardan duvara Hilton yeşili halılar döşeniyor, lavabolar Hilton tipi lavabo ile değiştiriliyordu. Anadolu’da bile Hilton kartpostalları kapış kapış satılıyordu. Bu arada Hilton’un açılışına gelen Nick Hilton’un yanında getirdiği aktris Terry Moore’un kamuflajlı fotoğrafı, önemli bir matahmış gibi Hürriyet’in baş sayfasını kaplıyor, frikikli orijinal fotoğrafın kopyası elden ele dolaşıyordu.
Modern-rasyonel mimari Türkiye’de
Modern-rasyonel mimari sadece ABD’de değil, batı ülkelerinde de revaç bulan çağdaş mimari idi. (Peki, bu mimari akım rasyonel de diğer akımlar irrasyonel mi? Aslında kelime anlamıyla akılcı olmayan hiçbir akım, akım olarak değerlendirilemez. Ama mimarlık tarihçileri bu dönem için böyle söylüyor). Evvelce bahsettiğim Bauhaus mimarları dışında Fransız Le Corbusier, Brezilyalı Oscar Niemeyer ve daha birçok mimar da modern-rasyonel mimarinin önemli isimleridir.
![]() |
İstanbul, Sultanahmet Adliye Sarayı, Mimarlar Emin Onat-Sedat Hakkı Eldem (fatihhaber.com) |
Bizde ilk çağdaş proje, İstanbul, Sultanahmet Adliye Sarayı olmuştur. Ne gariptir ki, ulusal-neo klâsik bir yapı olan İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültelerini tasarlayan Sedat Hakkı Eldem-Emin Onat ikilisi, bu defa bir modern-rasyonel yapıya imza atıyor ve eski dönemleri için Taş Devri deyimini kullanıyorlardı. Yine Adliye Sarayı’nın Bizans Sarayı kalıntıları üzerine inşa edilmesi, bir arkeolojik skandal olarak algılanmıyordu. Prizmatik kitlesi ile yükselen diğer modern bina, Mimar Nevzat Erol imzalı İstanbul Belediye Sarayı’dır.
![]() |
İstanbul Belediye Sarayı, Mimar Nevzat Erol (yapi.com.tr) |
Ne var ki bu binayı, yanı başındaki Mimar Sinan yapıtı Şehzade Camii ile yarıştırmak bu günkü şehircilik anlayışımıza ters geliyor. Ankara’da Mimar Enver Tokay eseri Kızılay Emek İşhanı –ki o zamanların gökdeleni idi- plan şeması ve cam cephesi ile tipik bir modern-rasyonel mimarlık ürünü oldu.
![]() |
Ankara, Kızılay Emek İşhanı, Mimar Enver Tokay (yapi.com.tr) |
DP’nin son yıllarında dışavurumcu modern mimari başladı. Akımı başlatan yine yabancı bir mimar, İsviçreli Marc Saugey. Eser Büyük Ankara Oteli. Bu mimariyi AHE Mimarlık Grubunun İstanbul Sheraton (şimdi Ceylan İntercontinental) Oteli takip etti.
![]() |
Büyük Ankara Oteli, Mimar Marc Saugey (dunya.com) |
Bu dönemin en yararlı politik-mimari olayı TMMOB çatısı altında Mimarlar ve diğer meslek odalarının kurulması (1954), en vahim politik-mimari olayı, Adnan Menderes’in resen giriştiği imar hamlesi ile İstanbul’un birçok Osmanlı eserini ve modernlik adına Suriçi İstanbulu mimari karakterini yok etmesidir. (1955-60)
![]() |
Ceylan İntercontinental, Mimarlar AHE Grup |
Mimarlık eğitimimiz de çağa uyuyor
İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde, başta Emin Onat olmak üzere Kemali Söylemezoğlu, Kemal Ahmet Aru, Leman Tomsu, Orhan Bozkurt, Orhan Bolak, Gazanfer Beken, Nezih Eldem; Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Şubesinde, Sedat Hakkı Eldem, Muhlis Türkmen, Utarit İzgi, Orhan Şahinler gibi öğretim üyeleri modern-rasyonel mimarlık eğitimi veriyorlardı. İTÜ’de Paul Bonatz gözden düşüyor, Almanya’ya geri dönüyordu.
Bizim kuşak, o dönemin mimarlık öğrencileridir. Le Corbusier, Oscar Niemeyer, Mies van der Roche, Richard Neutra, özellikle Frank Lloyd Wright yeni ilâhlarımızdı. Fransız L’arcitecture d’aujourd’hui, İtalyan Domus, Alman Bauen+Wohnen gibi mimarlık dergilerine abone oluyor, koleksiyon yapıyor, dillerini bilmesek de plan-proje ve fotoğrafları bize yetiyor, mimari terimleri ezberliyorduk. Mali gücümüzün yetmediği Amerikan menşeli İngilizce mimarlık kitaplarını Fakülte kütüphanesinde hatmediyorduk. Tasarım yaparken Ernest Neufert’in Bauentvurfslehre kitabı her daim elimizin altında bulunuyordu. Sovyet Rusya ve Demirperde gerisi ülkelerdeki mimari hareketler ise bizi hiç ilgilendirmiyordu.
yerguvenc@gmail.com
Yılmazcığım, Sanat duygusunu ve zevkini yayma ve geliştirme adına kutsanacak bir hizmet veriyorsun; ellerine, zihnine sağlık. "Rasyonel Mimarî Akımı" konusundaki değerlendirmen de çok haklı. Rasyonel, öncelikle, "akla uygun, makûl, mantıkî" demek. "Ekonomiye elverişli" gibi ikincil bir anlamı da var. "İşletme İktisadı"nda ya da "İş İdaresi"nde maliyet düşürücü, iş ya da kullanım verimini arttırıcı önlemler için kullanılıyor; rasyonellik hesabı formülleri oluşturuluyor. Mimarîde de fonksiyenelliğin estetik önünde tutulmasını ya da maliyetin korunması ile estetiğin feda edilmeyebileceğini ifade ediyor her hâlde... Ancak senin değindiğin gibi bir sanat akımı adı olarak belirlenmesi diğer sanat akımları için incitici oluyor. Sanat öncelikle zevk içindir; yerine göre masrafdan kaçınılmaz.