30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Tarih sevgisi

Siz bakmayın hamasi tarihten nutuk atanlara. Örneğin, Kanuni Sultan Süleyman’dan, Viyana kuşatmasından dem vuranlara. O Kanuni ki işret etmez, Harem’de uçkur çözmez, at üzerinde yalın kılıç küffara sefer yapar, onları haraca bağlar. Bir de Baltacı – Katerina ilişkisini sorun; size o palavrayı nasıl da ballandıra ballandıra anlatırlar. Bu gibiler, bilimsel kitaplara dayalı bilgileri ve tarihe olan sevgileriyle değil, ağızdan kapma, kulaktan dolma bilgileriyle konuşurlar.

Acaba birçoğumuz, okullarda okutulan tarih derslerini niçin fazla sevemedi? Bunun sorumlusu, ezbere dayalı eğitim sistemimiz olmasın? Çünkü tarih dersi, hangi olayın hangi yılda olduğunu ezberlemek değil, geçmiş zaman dilimleri içerisindeki olayların ne olduğunu, nedenlerini ve topluma verdiği uygarlık, kültür, sanat ve sosyo-ekonomik sonuçları irdeleme bilimidir. Konuları muhakeme etmek varken şu veya bu olayın ayrıntılarının, hangi yılda olduğunu belleğimizde tutmanın fazla anlamı yok. Sadece önemli olayların tarihlerini bilmeliyiz. 1492 Amerika’nın keşfi, 1789 Fransız ihtilâli, 1917 Sovyet devrimi, 1923 Türkiye Cumhuriyeti’nin ilânı gibi. Diğer olayların geçtiği zaman dilimlerinin hangi yüzyıla denk geldiğini bilmemiz yeterlidir. Tarih dilimlerini ana hatlarıyla bilirsek, merak ettiğimiz konuların ayrıntılarına ve kesin tarihlerine ansiklopedilerden, günümüzde internetten kolayca ulaşabiliriz.

Başımdan geçen bir okul anısı: Tarih öğretmenim tahtaya, derse kaldırdı.

- Söyle bakalım. Avusturya Kralı Altıncı Karl’dan sonra tahta kim çıktı?
- ?
- Bilmiyo musun? Sana biraz yardım edeyim. Oğlu mu, kızı mı?
- Kızı, efendim. Ma, Ma, Ma, Maria Teresia efendim. Habsburg hanedanından.
- Aferin. Şimdi de imparatoriçenin tahta çıkış ve ölüm tarihlerini söyle.
- …….? 17’nci, …. hayır efendim, 18’inci asır olacak.
- Senden tarih istedim. Otur, 4. (10 üzerinden). Sınıfta bilen var mı?
- ? ? ? ? ? ? ? ?
- Bilen yoh mu? Burada boşuna nefes tüketiyurum; bi kitabı belleyemiyursunuz. Siz adam olmazsınız; bâri gedün de bubanızın işine yarayın.

Allah için söyleyin. Siz böyle tarih dersini, böyle hocayı sever misiniz? Bana ne Maria Theresia’nın ölüm yılından. Bize XVIII. yüzyıl Orta Avrupa’sının siyasi olaylarını, Fransız devriminin sosyal nedenlerini anlatsana. Karlofça, Pasarofça, Kaynarca antlaşma yıllarını ezberleteceğine Osmanlı’nın gerileme nedenleri üzerinde dursana. Sepette pamuk olmayınca anlatamazsın ki.

Şükür ki İstanbul’a geldik, Vefa Lisesine yazıldım. Tarih hocamız Reşat Ekrem Koçu. Adam gibi adam. ‘’Önünüzdeki tarih kitaplarıyla kafanızı yormayın; beni dinleyin yeter’’ diyor. Ağzından bal damlıyor. Ezbercilikten kurtuluyorum. Tarihi çok seviyorum.

Bu konu da nereden çıktı dediğinizi duyar gibiyim. Efendim, Pakize Suda Haber Türk TV kanalında haftada bir ayaküstü anket çalışmaları yapar. Bu anketlerde bazen ‘provokasyon’ gibi yabancı kökenli, bazen ‘vahamet’ gibi Osmanlıca kelimelerin anlamını sorar. Ne var ki gelişigüzel rastladığı kişilere sorduğu sorulara dört başı mamur yanıt alamaz. Osmanlıca kelime sorularına aldığı yanıtlar, genç öğrencilerde sıfıra sıfır elde var sıfır, eğer yaşlılardan az çok mürekkep yalamışlara rastlamışsa şöyle böyle yanıtlar alır. Ne yazık ki halkımızın kültür konularındaki genel not ortalaması 10 üzerinden 2’yi geçemez.

Geçen ay seyrettiğim anket çalışması, İzmir’de bir moda defilesi antraktında fuayeye çıkmış bulunan izleyicilere yönelikti. Defile izleyicileri, giyim-kuşam ve tavırlarıyla görgülü ve kültürlü burjuva tipi çizen, Tansu Hanımın dilimize kazandırdığı(!) deyimle ‘’créme de la créme’’, yani ‘’kaymak tabakası’’ vasfında kadın ve erkek kişilerdi.

Sorulan soru şu: 1/ Osmanlı İmparatorluğu kaç yıl devam etti? 2/ Osmanlı İmparatorluğunda kaç padişah hüküm sürdü? İnsanın bir anda şak diye yanıtlayamayacağı, ezberciliğe dayalı sorular. Ne var ki Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş ve inkıraz yılları bilmemiz gereken bilgiler sınıfına giriyor. Rakamları kafamızda yuvarlatarak 1920 – 1300 = 620 yıl, buna 2 + 1 ekleyerek 623 diyebiliriz. Padişah sayısını bilmemek ayıp değil. Ayaküstü sayacak halimiz yok. Saysak bile mutlaka arada unuttuklarımız olacak. Kafamızda 2 sene saltanat süren de var, Sultan Hamit gibi 33 yıl, Kanuni gibi 46 yıl sürdürenler de var. Ortalama 20 yıl desek 620 / 20 = 31 eder. Eksiği veya fazlasıyla 30 – 40 arası der, işin içinden sıyrılırız. (Doğrusu 36 imiş). Şimdi Pakize Hanımefendinin aldığı yanıtlara gelelim:

- Şekerim biz buraya defile izlemeye geldik; burası bu soruların yeri mi yâni?
- Niçin yâni bu yılın modasını sormuyorsunuz yâni?
- Vallahi, ne diyeyim bilmem ki; iyisi mi ne olur beni es geçin.
- Osmanlı galiba 1800’lerde başladı; bu hesaba göre 200 seneden fazla sürmesi  lâzım. Padişahlar da her halde 10 – 12 tane vardır.
- Tabii ki bin yıla yakın sürdü; yoksa daha mı fazlaydı. Padişahları bilemiycem.
- Bi dakka, …. Bey tarih kumkumasıdır, ona sorsanıza. İşte şurada duruyor.
- Efendim, 500 yıl kadar sürdü. 50 kadar padişah geldi geçti. Önemlilerini size sayabilirim.
- Şuradaki Beyefendi Büyükşehir Belediyesinin ağır toplarındandır. Ona sorun, bilir.
- Bana mı? Hanımefendi özür dilerim. Ben Cumhuriyet çocuğuyum. Bana Osmanlı’yı sormayın. Bana Türkiye Cumhuriyetini sorun, Atatürk’ü sorun yanıtlayayım. Bu kadar.

İzmir gibi iftihar ettiğimiz, uygarlık beşiği bir kentte rastlanan bu derecedeki cehalete belki inanmayabilirsiniz ama inanın ki bu yanıtların hepsi ayniyle vâkidir.

Halkımızın tarih eserlerini okumasından vazgeçtim. Bütün umudum popüler tarih dergilerinin ve de tarihi romanların okunmasında; bir de TV’deki tarih programlarının izlenmesinde. Belki bu şekilde tarihe ilgi ve sevgi başlar.


yerguvenc@gmail.com  
 

Yayın Tarihi : 10 Mart 2011 Perşembe 12:32:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Nazmi Öner IP: 62.248.6.xxx Tarih : 11.03.2011 19:06:06

Sayın Ergüvenç: 35 sene tarih öğretmenliği yapmış birisi olarak, bu konuda bu toplumun belki de en dertli insanlarından birisi ben olabilirim diye düşünüyorum. Öğretmenlik yaptığım yıllarda tarihin sevimsizliğinden ve öğrencilerin ilgisizliğinden de rahatsızdım. Fakat emin olun ki sonradan bu durumun Türkiye toplumu için daha iyi olduğunu düşünüyorum. Çünkü o zaman çocuklar tarihi sevip de, sure ezberler gibi tarihleri ezberleyerek hamasetle yüklenmiş olsalardı, şu anda ülkemizdeki gerilim ve dış düşmanlıklar çok daha ileri boyutlarda olabilirdi. Fakat, ya çocuklar tarihi sevmedi ya da üniversitelerin fen ve matematik bölümlerine girmek için sınavda tarih sorusu bulunmadığından, tarih dersinde matematik çalıştılar.
Tarih aslında belgelere dayalı bir sebep-sonuç zinciridir. Bu yüzden olayları ezberlenmiş tarihlere göre değil, kendisinden önceki olayın sonuçlarında arayıp, kendisinden sonraki olayın nedenlerine bağlayarak sıralamak gerekir. Olaylar yerine ve dönemine göre, objektif olarak değerlendirilip, sonuçlar çıkarmak içindir. Yani beyni çalıştıran bir nevi felsefedir. Ama bizdeki gibi sübjektif ve ezberci bir tarih eğitimi ise beyni köreltir.
Tarihten gerçek anlamda fayda sağlayabilmek için onun bir bilim olarak ele alınması gerekir. Oysa bizdeki tarih anlayışı, başarılardan hamasi kahramanlıklar çıkarmak, başarısızlıklara ise kılıf hazırlamak içindir. Örneğin bir savaşta on bin asker pusuya düşürülüp öldürüldü. Bakın tarihçilerimiz bunu nasıl yazar. Öldüren biz isek:
“Paşalarımız akıllı davrandı, düşmanı pusuya düşürdü, ordularımız kahramanca saldırdı, on bin kafiri kılıçtan geçirdi.”
Biz yaptığımız için övünme vesilesi olan aynı şeyi, karşı taraf yapmışsa tarih kitaplarında şöyle yer alır.
“Kafirler kahpece tuzak kurdu, insafsızca saldırdı, hain bir pusuda on bin askerimizi alçakça ve acımasızca katletti.”
Bakış açısı bu olduğu sürece tarih hiçbir işe yaramaz. Belkide bu yüzden toplumumuzda tarih bilgisi tam da tespit ettiğiniz gibi on üzerinden ikiyi zor bulmaktadır. Ama kulaktan dolma bilgilerle, hamasi tarih bilinci oldukça yüksektir.
Can alıcı bir konuda her şeyi yerli yerinde ve çok güzel tespit etmişsiniz. Kutlarım.

 


Yılmaz Ergüvenç IP: 88.234.105.xxx Tarih : 14.03.2011 15:33:29

Yazımı yayınlandıktan sonra tekrar okudum ve üzüldüm. Tarih öğretmenimizin şivesini taklit etmişim. Öğretmenimiz düzgün konuşur, sinirlenince böyle bir dil kullanırdı. Bunu belirtmem gerekirdi. Bizler, öğrenciliğimizde acımasız olur ve öğretmenle dalga geçeriz ama aklımız başımıza gelince bize bir kelime öğretenin kulu kölesi oluruz. Yine de bozuk şivesini sanki dalga geçer gibi yazıya dökmek haddim olmamalıydı. Sizlere özür, öğretmenime Tanrıdan rahmet diliyorum.


erdem yücel IP: 217.131.115.xxx Tarih : 10.03.2011 16:50:30

Beğendimiz bir yazıdan sonra çoğumuz şöyle deriz; altına imza atılacak yazı... Yılmaz Ergüvenç'in yazısı onlardan birisi...Yıllar yılı bizlere ve bizden sonraki kuşaklara yalan yanlış anlatılan tarihimizin gerçeklerini bir tokat gibi eğitimcilerin yüzüne vurmuş..Tek kelime ile kutlarım...Bizim öğrencilik yıllarımızda tarih derslerinde anlatılan şöyle kestik, böyle biçtik, küffarın  memleketini nasıl da işgal ettik...Karılarını kızlarını alıp getirdik...Elde ettiğimiz ganimetlerle nasıl refaha kavuştuk gibi...

Ancak işler tersine dönüp batı  güçlenip, bizler yerimizde saydığımızda başımıza gelenleri yine hikaye ile geçiştirdik. Biz müslümanız da ondan bize saldırıyorlar diye kendi kendimizi avuttuk. Oysa aydın insanlarımız yetişip gerçeği görünce de biraz korkudan sessiz kaldılar...

Ergüvenç başından geçen bir okul anısını dile getirmiş...Bende üstadıma bir katkıda bulunayım.  Başımdan geçen bir olayla tamamlıyayım. Ailem tarihe meraklıydı, eve tarih dergileri alır, bende onları okurdum. O zamanlar kolej olmasa da aynı nitelikte  özel bir okulda okumuş tum. Lise btirme sınavlarına MEB'dan mümeyyizler gelmişti. Sözlü sınavda üç soru çektim ve bunlardan birisi Abdülaziz ile ilgiliydi. Abdülaziz dönemini, olayları anlattım ardından kısa bir süre önce okuduğum İmparator Napoleon'un eşi Öjeni'ye sözü getirdim.Onu da  anlattım. Mümeyyizler şaşırdılar.Ders kitabında Öjeni-Abdülaziz aşkı yoktu. Birbirlerine aaa! Öjeni 'yi biliyor dediler. Bana başka soru sormadan çıkardılar ve 10 verdiler. Oysa ben okuduğum tarih ile ilgili makaleden söz etmiştim.

Aynı konuya dönersek, kuru, sıkıcı tarih yazarın da dedği gibi bize tarihten soğutuyor. Bir de gerçek dışı olaylar icat edilip, nalıncı keseri hep bizden yana çalışırsa bu iş hiç olmyor. Yeri gelmişken kısa bir süre tarih hocam olan ve basına kendi eliyle götüren ve  beni göstererek bu burda yazacak diyen Reşat Ekrem Koçu'yu bir kez daha rahmetle anırım