18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Türk Tiyatrosu ve Tiyatro Yapıları (IV)

1914 yılı tarihimizde pek de hayırla yâd edilecek bir yıl olmasa gerek. 1912-1922 arasındaki 10 yıllık savaş yıllarımız, Balkan Savaşları ile başlamış, 1. Dünya Savaşı ile devam etmiş, nihayet Mustafa Kemal mucizesi ile gerçekleşen Kurtuluş Savaşı zaferi ile aydınlık günlere kavuşabilmişiz.

Ne var ki bu muhataralı günlerde dahî sanat etkinliklerinden âzâde kalmamışız. Evet, 1. Dünya Savaşının arifesinde, sanat dünyamıza yeni bir güneş doğdu.İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Cemil (Topuzlu) Paşa, modern Türk tiyatrosunun temellerini attı. Bir tiyatro konservatuarı açmak üzere faaliyete geçen Cemil Paşa, Letafet Apartmanını kiraladı.

Letafet Apartmanı

Letafet Apartmanı, Fatih, Şehzadebaşı, Bozdoğan (Valens) Kemerlerine giden 16 Mart Şehitleri Caddesi başındaki büyük bina idi. Serasker Rıza Paşa, binayı 3 katı kâgir, üst katı ahşap olmak üzere 4 katlı olarak inşa ettirmişti. Ne yazıktır ki, 16 Mart şehitlerimizin izlerini taşıyan, bunun yanında Türk tiyatro tarihinde kilometre taşı olarakda muhafaza edilmesi gereken bu bina, 1960 yılı başlarında Başbakan Adnan Menderes yıkımlarına kurban gitti. İşte sizlere Vandalizm derecesine varan değerbilmezliğimizden bir örnek daha.

Cemil Paşa, Belediye bütçesinden 3 bin lira ödenek ayırdı ve Paris Konservatuarından Andre Antoine hocayı getirtti. Yeni okulun ismi Darülbedayi (Estetik veya Güzellikler Evi) oldu.

1934 yılından bir Darülbedayi afişi

Darülbedayi, 13 Ocak 1914 günü Letafet Apartmanında açıldı. Ne var ki Fransız hoca, savaş sırasında ülkesine döndü. Okul bir süre bocalama devresine girdiyse de Raşit Rıza, okulu toparladı. Sonra Reşat Rıdvan, daha sonra Ertuğrul Muhsin başkan oldu. (Ertuğrul Muhsin, soyadı kanunundan sonra Ertuğrul’u soyadı olarak aldı, Muhsin Ertuğrul oldu). Bina, 1917 yılı sonuna kadar ‘’tatbikat sahnesi’’ olarak kullanıldı. Dar’üt’tâlim-i Mûsikî Cemiyeti (Müzik Eğitim Evi Derneği) de konserlerini burada verirdi. Darülbedayi, ilk tiyatro temsilini 20 Ocak 1916’da ve Tepebaşı Dram Tiyatrosunda, ‘’Çürük Temel’’ piyesi ile verdi.

Okul programında kıraat (okuma), telâffuz (söyleyiş), tecvid (tonlama), aruz, edebiyat tarihi, hâile (trajedi), drama, mudhike (komedi), raks (dans), âdâb-ı muaşeret (görgü kuralları), eskrim gibi dersler vardı. Şimdi bir de öğrencilere bakalım: Raşit Rıza (Samato), Ertuğrul Muhsin, Behzat (Butak), Ali Naci (Karacan), Halit Fahri (Ozansoy), Peyami Safa, Emin Beliğ (Belli), Eliza Binemeciyan, Ahmet Muvahhit, İsmail Galip (Arcan), Fikret Şadi, Celâl Sâhir, … Görüyorsunuz, hepsi adam gibi adam. Yine gördüğünüz gibi yaşamlarını aktörlükle devam ettirmeyen değerli şair, edip ve gazetecilerimiz de bu okulun çarkından geçmişler.

Cumhuriyet dönemi, bu köklü eğitim kurumunu, bu tiyatroyu baş tâcı etti, 1934 yılında ismi, İstanbul Belediyesi bünyesi içinde, İstanbul Şehir Tiyatroları oldu. İşte, bizlerden farklı eğitimle yetişmiş kafaların, özelleştirme adı altında köküne kibrit suyu ekmek istedikleri köklü kurum budur.

Sultan Abdülaziz, 1870’de Guatelli Paşa’ya tiyatro inşa etmesi için Tepebaşında bir arsa tahsis etti. Ne var ki arsada çok fazla meyil olduğu gibi üzerinde eski bir mezarlık da bulunuyordu. Galata’dan Beyoğlu’na çıkmak için Yüksekkaldırım merdivenlerini tırmanma zorunluluğundan halkı kurtaran Tünel inşaatı, 1870’lerde başladı ve tünel kazısından çıkan toprak, bu araziye dökülerek düzlük elde edildi. Bu düzlüğe İngiliz peyzaj mimarisinde park ve bahçeler yapıldı, kafeşantanlar açıldı. Sultan Abdülhamit, tiyatro inşa etmek amacıyla Paşa’ya verilen eski arazi ruhsatını iptal etti ve görevi Şehremaneti 6. Daireye, yani İstanbul Belediyesi, Beyoğlu Dairesine verdi. Rıdvan Paşa görevlendirildi ve Tepebaşı Dram Tiyatrosu 1881 yılında bu parkın içinde açıldı.

Tepebaşı Dram Tiyatrosu

Tiyatronun mimarı Hovsep Aznavur’dur. Klâsik at nalı formunda, 450 koltuklu parteri, Korentiyen başlıklı dökme demir sütunların taşıdığı iki katta locaları ve daha üst katta paradisi (galerisi) bulunan, Barok stilinde ve çok şık bir tiyatro idi. 1969’da restore edilmek ve müze yapılmak üzere boşaltıldı. Harbiye’de Lütfi Kırdar Spor ve Sergi Sarayı (bu günün Kongre Merkezi) yanındaki sergievi binası, tiyatroya dönüştürüldü ve Şehir Tiyatrosu 1970’de buraya taşındı. Yeni tiyatro, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu adını aldı. Eski tiyatro, itfaiyenin ‘’yangın tehlikesi var’’ raporuna rağmen hiçbir tedbir alınmadığından, elektrik kontağı ile aynı yıl içinde yandı.

Tepebaşı Komedi Tiyatrosu, aynı arazi içinde ve Dram Tiyatrosunun sağında yer alıyordu. Bu tiyatro da Sultan Abdülhamit döneminde, 1899 yılında açıldı. Evvelâ açıkhava tiyatrosu olarak dairesel amfi formunda inşa edilmiş yapının üstü mimar Capanaki tarafından örtülerek Arnuvo stilinde ve 1200 koltuk kapasiteli büyük bir tiyatro oluşmuş oldu. Bu tiyatroyu da İstanbul Şehir Tiyatrosu kullanır, Molieré’den uyarlanan komediler, şarkılı oyunlar, modern vodviller burada oynanır, toplantılar tertip edilirdi. 1959 Adnan Menderes imarında paldır küldür yıktırıldı.

Sezuan'ın İyi İnsanı oyunundan bir sahne

İstanbul Şehir Tiyatrolarının yönetiminde olan her iki tiyatronun da sadece İstanbul’a değil, ülke kültürüne çok büyük katkıları oldu. Muhsin Ertuğrul, her sezonu bir Shakespeare temsili ile açmayı ilke edinmişti. Hamlet, Othello, Romeo-Jüliet, Kral Lear, Onikinci Gece, Bir Yaz Gecesi Rüyası gibi Shakespeare oyunları sahnelenirdi. Telif eserlerden Reşat Nuri Güntekin’in ‘’Yaprak Dökümü’’1943-44 sezonunda, Cevat Fehmi Başkut’un ‘’Paydos’’u 1948-49 sezonunda, Orhan Kemal’in ‘’İspinozlar’’ı 1964-65 sezonunda büyük ilgi görmüştü. Keza Edmond Rostand’dan Sabri Esat Siyavuşgil’in manzum uyarlaması ‘’Cyrano de Bergerac’’ 105 temsil afişten inmemişti. Bu arada bazı olaylar da yaşanmadı değil. Örneğin Bertolt Brecht’in 1958-59 sezonunda oynanan ‘’Sezuan’ın İyi İnsanı’’, Tanrılarla alay ediliyor gerekçesiyle ‘’Komünizmle Mücadele Derneği’’ tarafından basılmış, oyun kaldırılmıştı. Bu muhteşem eser, ancak 1963 yılında tekrar sahneye konacak, Ayla Algan, oyunu ile büyük başarı sağlayacaktır.

Aslında İstanbul Şehir Tiyatrosuna yapılan devlet müdahalesi yeni bir olay değildir. 1952 yılında, İstanbul Vali ve Belediye Başkanı Dr. Fahrettin Kerim Gökay, çıkan bir anlaşmazlık nedeniyle tiyatrodan ayrılmak durumunda kalan Muhsin Ertuğrul’un yerine, Viyana ‘’Akademie Theater’’, devlet tiyatro ve operası başrejisörü Max Meinecke’yi İstanbul Şehir Tiyatrolarının başına getirdi. Bu anlaşmazlık, tiyatro için ‘’kahır yüzünden lûtuf’’ oldu. Uzman, tiyatronun başında 6 yıl kaldı. Yeni yönetmen, tabuları yıktı; repertuar seçimi ve reji anlayışıyla çağdaş bir tiyatro yarattı. Sanatçılar, Max Meinecke döneminden ‘’Altın Çağ’’ olarak bahsederler. Bizler de Shakespeare’i, İbsen’i, Çehov’u, Molieré’i tanıyorduk ama Federico Garcia Lorca’yı, Bertolt Brecht’i, Jean Anoilh’i yeni yönetmen sâyesinde tanımış olduk.

Berttolt Brecht

Cahide Sonku, Bedia Muvahhit, İ. Galip Arcan, Talât Artemel, H. Kemal Gürman, Avni Dilligil, Behzat Butak, Hâzım Körmükçü, Vasfi Rıza Zobu, Hâlide Pişkin, Necdet Mahfi Ayral, Suavi Tedü gibi demirbaş oyunculara Toron Karacaoğlu, özellikle Ayla Algan ve Nedret Güvenç gibi değerlerin katılmasıyla Max Meinecke’nin oyunları hayat buldu. Nedret Güvenç, Shakespeare’in ‘’Bir Kış Masalı’’ ve ‘’Macbeth’’, Anton Çehov’un ‘’Vişne Bahçesi’’ gibi eski klâsikler yanında Jean Anoilh’in ‘’Beyaz Güvercin (Colombe)’’, Tenesee Williams’ın ‘’İhtiras Tramvayı (A StreetcarNamedDesire)’’ oyunlarıyla yıldızlaştı.

Nedret Güvenç

Yanan ve yıkılan bu tiyatrolarda oynanan bu ve bu gibi oyunlar dışında Cemal Reşit ve Ekrem Reşit Rey kardeşlerin ‘’Lüküs Hayat’’, ‘’Hava-Cıva’’, ‘’Deli-Dolu’’ gibi müzikli oyunları da sergilenmiştir. Çok tutulan Lüküs Hayat, hâlâ ve zaman zaman oynanmaya devam ediyor.

Dram Tiyatrosu, Atatürk Kültür Merkezi’nin inşasından evvel, kuruluş dönemini yaşayan İstanbul Operası’na da mesken olmuştur. İstanbul Operası, Puccini’nin ‘’Tosca’’ operası ile ilk perdesini bu tiyatroda açtı. Mete Uğur, Güher Güney, Attila Manizâde, Seyit Ahmet Yıldız ve daha birçokları, ilk sahne tozunu bu tiyatroda yuttular. Üniversite öğrenciliğimde bu tiyatronun paradisinden Aydın Gün yönetiminde Verdi’nin ‘’La Traviata’’ operasını ve Violetta rolü ile soprano Suna Korad’ı izlediğimi anımsıyorum.

O zamanın devletlileri tiyatro ve opera ile çok ilgili idiler. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes,12 Mart 1960 günü akşamı, yâni 27 Mayıs darbesinden iki buçuk ay önce, Dram Tiyatrosuna, Puccini’nin ‘’Tosca’’ operasını izlemek üzere gelmişler, Soprano Leyla Gencer ve Tenor Guiseppe Savio, Bayar ve Menderes’in tebrik ve takdirlerine mazhar olmuşlardı. Hey gidi dünya hey…

Küçük bir istatistik:

Dram Tiyatrosunda, 1925’den 1969 Mayısına kadar İstanbul Şehir Tiyatrosu tarafından sahneye konulaneser sayısı: 368.

368 eserin sahnede oynanma sayısı: 13.273 kez.

Son oynanan oyun: Mayıs 1969’da, Daphnedu Maurier’nin ‘’Sonbahar Fırtınası’’.


(Sürecek)

yerguvenc@gmail.com
 

Yayın Tarihi : 5 Haziran 2012 Salı 11:56:17
Güncelleme :5 Haziran 2012 Salı 12:11:53


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?