![]() |
Carl Ebert |
Ankara’da sanat kültürü ve atmosferinin oluşması, Atatürk’ün çabalarıyla gerçekleşmiştir. Osmanlı’nın Muzika-i Humayun’u Ankara’ya nakledilmiş, Riyaset-i Cumhur Flarmoni Orkestrası, daha sonraki adıyla Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserleri başlatılmıştı. 1934 yılına gelindiğinde Atatürk Ankara’da bir Müzik Kurultayı topladı. Ankara Devlet Konservatuarı’nın kurulması için gerekli esaslar bu kurultayda saptandı. Ünlü Alman besteci ve orkestra şefi Paul Hindemith Ankara’ya davet edildi. Hindemith, Ankara’ya geldi, bir rapor hazırladı ve kurulacak konservatuarın ilk sınıfını oluşturacak bazı yetenekli öğrenci adaylarını Cebeci’deki Ankara Musiki Muallim Mektebi içinden belirledi. 1936 yılında Alman tiyatro ve opera yönetmeni Carl Ebert’le konservatuarın tiyatro ve opera bölümlerinin ders programlarını saptamak ve öğretim üyesi olmak üzere sözleşme yapıldı. Carl Ebert’in, ‘’Modern Türk Tiyatrosu ve Operası’’ oluşumunda çok büyük emek ve katkıları vardır. Ankara Devlet Konservatuarı, Carl Ebert’in katkılarıyla ülkemize müzik, opera ve tiyatro alanında yetenekli ve değerli sanatçılar kazandıran bir ocak olmuştur. Tiyatro alanında Cüneyt Gökçer, Mahir Canova, Yıldız Kenter, Ayten Gökçer, Macide Tanır, Asuman Korad, Tekin Akmansoy, Baykal Saran, Yıldırım Önal ve daha pek çok değerli sanatçıyı bu konservatuarla kazandık.
Hükümet, tiyatro bölümü için Carl Ebert’le beraber Muhsin Ertuğrul’un da çalışmasını istiyordu. Muhsin Ertuğrul, Ankara’ya gitti ve bir süre sonra tekrar İstanbul’a döndü. ‘’Ben her işimde lokomotifim, furgon olamam’’ diyerek işbirliğini reddetti. Esasen Darülbedayi geleneğinden gelen İstanbul oyuncuları ile konservatuar çıkışlı Ankara oyuncuları arasında her zaman soğuk rüzgârlar esmiştir. İki taraf da birbirini beğenmez; Ankaralılar onlara alaylı gözü ile bakar, İstanbullular onların oyunlarını aşırı teatral bulurlardı. Şimdi nasıldır bilemem.
![]() |
Ankara Halkevi |
‘’Devlet Konservatuarı Tatbikat Sahnesi’’, oyunlarını Ankara Halkevi salonunda oynardı. Ankara Halkevi, şimdi Resim ve Heykel Müzesi’dir. Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu eseri binanın hâlâ kullanılan çok güzel bir tiyatro salonu vardır. Bina, 1. Ulusal Mimarlık Dönemi’nin ulusal neo-klâsik üslûbunu içerse de Mimar Kemalettin eserlerinde bulunan ve işlevi olmayan kubbe gibi elemanlara iltifat etmemiştir. Beyaz mermer kaplama ve sütunlu portikleriyle hiç de ekonomik endişeler taşımayan, aydınlık yüzlü bir yapıdır. Büyük fedakârlıklar ve dar bütçe olanakları ile gerçekleştirilen bu yapılarla sanatı teşvik eden devlet yönetimini takdirle anmak gerekir.
Atatürk, kurduğu okulun meyvelerini göremedi ama İsmet İnönü konservatuar ve sanat etkinliklerinden hiçbir zaman ilgisini esirgemedi. Maarif Vekili Hasan Âli Yücel’in delâletiyle 1940’ta Devlet Konservatuarı Kuruluş Yasası çıkarıldı. Konservatuar ile Tercüme Bürosu arasında ilişki kuruldu. (Tercüme Bürosu, dünya klâsik eserlerini Türkçemize kazandıran kurumdur).
![]() |
Cüneyt Gökçer heykeli |
Bilir misiniz ki 1929 yılında mimar Ernest Egli tarafından inşa edilen Musiki Muallim Mektebi, sonraki yatılı Devlet Konservatuarı binası, yapının tarihçesini, okulun geleneklerini, içinden yetişenlerin anılarını hiçe sayan son yılların hükümeti tarafından bina boşaltılıp Mamak Belediyesine devredildi.
Mimar Şevki Balmumcu, Ankara, Ulus-Sıhhiye arasında, Atatürk Bulvarı üzerinde yapılacak Sergievi projesinde İtalyan mimar Violi’yi eleyerek birinci oldu. Sergievi 1934 yılında açıldı. Kübizm akımında, ‘’de stijl’’ olarak nitelendiren bir plastiğe sahipti. Türk mimarlık tarihinde yeri olan bir binadır. Ne var ki Halkevi Sahnesi, Ankara elitinin kültür gereksinimine, opera ve tiyatro temsillerine yetersiz gelmeye başlamıştı. Artık 2. Dünya Savaşı yılları da geride kalmıştı. Sene 1946. Cumhurbaşkanı İnönü, Maliye Bakanını aradı. ‘’Nurullah (Esat Sümer), yeni ve büyük bir opera binası inşaatı için bir çözüm, bir ödenek yarat’’ dedi. Bakan, bin dereden su getirdi, ısrar karşısında bir çözüm üretti. ‘’Şu kırk yılda bir, bilemediniz senenin bir ayı kullandığımız Sergievi binasını tâdil edersek hem ucuz, hem güzel bir opera binasına kavuşabiliriz’’. Sahi, neden olmasın? Sergievi projesinde telif hakkı olan Şevki Balmumcu’ya müracaat edildi. Adam nuh dedi, peygamber demedi; projesinin bozulmasına karşı çıktı. Devir tek parti devri, kim takar mimarı. Sergievinin opera binasına dönüşümü kesinleşti. Şevki Bey, çocuğunu kaybetmişçesine kahroldu, rahatsızlandı, mimarlığı bıraktı. Devleti mahkemeye vermesi de her halde düşünülemez, daha sonra başına gelmedik kalmazdı. O zaman mesleğimizi savunan Mimarlar Odası yoktu. Kamuoyu ilgisiz, basın bilgisizdi. Kültür adamı, Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı) Hasan Âli Yücel, o tarihte Bakanlıktan istifa etmiş olmasaydı, belki mimarın telif hakkına saygılı olur, başka bir çözüm bulur, mimari değerin bozulmasına karşı çıkar, İnönü’yü ikna edebilirdi. Tabii bu bir faraziye, bilemeyiz.
![]() |
Ankara Devlet Operası |
O dönem Maarif Vekâletinde çalışan Alman mimarı Prof. Paul Bonatz, Sergievinin tadili ile yeni opera ve tiyatro binası projelerini üstlendi. Prof. Bonatz, bir mimarın eserini kendi üslûbuna göre değiştirmekte meslek etiği açısından hiç beis görmedi. Çünkü kübizme karşı ve neo-klâsik üslûbu benimsemiş bir mimardı ve mevcut binayı değersiz buluyordu. Projeye göre binanın dış duvarları muhafaza edildi. İç mekânda fuaye, salon, balkon, sahne, sofita ve kulis yer aldı. Egzersiz ve makyaj salonları, atölyeler bodrum katta yer aldı. Ön cepheye kolonatlı revak ilâvesiyle izleyici girişi ile sanatçıya verilen önemi gösteren görkemli sanatçı girişi ilâve edilmişti. Modern çizgiler neoklâsik öğelere dönüştü; sonuçta güzel bir eser ortaya çıktı.
![]() |
Ankara Küçük Tiyatro |
Ankara Operası 2 Nisan 1948 günü açıldı. Açılışta Türk sanatçılarının, Cemal Reşit Rey’in ‘’1. Senfoni’’si, Ulvi Cemal Erkin’in ‘’Keman Konçertosu’’ ve Ahmed Adnan Saygun’un ‘’Kerem’’ operası icra edildi. Opera eserleri yanında tiyatro temsilleri de Büyük Tiyatro adıyla bu salonu kullandı. Burada oynanan eserler, Paydos, Bizim Şehir, Küçük Şehir, Nalınlar, Ecinniler, Scapin’in Dolapları, Anna Frank’ın Hatıra Defteri, Faust, Gergedan, … saymakla bitmez. Bu yapı ile beraber eski sahne de etkinliğine devam etti. Mimar Kemalettin eseri Evkaf Apartmanları altında Küçük Tiyatro açıldı. Son yıllarda Operet Sahnesi ve Leyla Gencer Sahnesi devreye girdi. Özel sahneler, örneğin Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) büyük ilgi gördü. MaximGorki’den ‘’Ana’’, Bertolt Brecht’den ‘’1897 Komün Günleri’’ gibi o dönemde zülf-i yâre dokunacak eserleri oynadılar.
![]() |
Muhsin Ertuğrul |
Devlet Tiyatroları, bu güzel sanatı yurt yüzeyine yaymak için olağanüstü gayret gösteriyor. İnternet kayıtlarına göre, bütün oyunlarında doluluk oranı % 90’ın üzerine çıktı; yıllık izleyici sayısı 2 milyonu geçti. 26 ilde, 56 sahnede, ayrıca 300 yerleşim yerinde, her yıl 100 oyun sahneleniyor, 6 bin temsil veriliyor.
Evet, Türk Tiyatrosu bu günleri de gördü. Halkın tiyatroya ilgisi arttı. Yeter ki hükm-i karakûşî kararlarla çanlarına ot tıkanmasın.
(Sürecek)
yerguvenc@gmail.com