22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Yeni Hükümetten İmar Konusundaki Beklentilerimiz (I)


Türkiye, 22 Temmuz’da yeni bir seçime gidiyor. Seçim sonucunda, bakalım AKP tek başına iktidar olabilecek mi, yoksa Türkiye’yi yeni koalisyonlar mı bekliyor, bilemiyoruz. Çünkü Türkiye’de seçimler her zaman sürprizli sonuçlar doğurmuştur. Seçim sonuçları ne olursa olsun, yeni kurulacak hükümetin imar politikası, yurdumuzun uygarlık yolunda atacağı adımların önemli bir cephesini oluşturacaktır.

1980’lerden bu yana uygulana gelen imar politikasında, yerel yönetimlerin (Belediyelerin) en küçük birimlerine kadar geniş yetkilerle donatılması ve her birimin aldığı imar kararlarında hiçbir merciden onay almadan özgür bırakılması, üzülerek söylüyorum ki memleket hayrına sonuçlar vermemiştir.

Demokrasi, hepimizin bildiği gibi Yunancadaki demos = halk ve kratos = iktidar kelimelerinin bileşimi ile halkın iktidarına, halkın egemenliğine dayanan yönetim şeklidir. Eğer demokratsak, imar konularında da elbette ki halkın oyu muteber olacaktır. Ancak imar politikasının, çoğunlukla bizde olduğu gibi sorumsuzca kişi çıkarlarını gözetmek şeklinde değil, kamu yararına ve kamu hizmetine yönlendirilmesi gerekir.

Yine üzülerek itiraf edelim ki, 60 yıldır emekleyen, düşe kalka bir türlü ayakları üzerinde duramayan demokrasimiz gibi, yerel yönetim organları da bir türlü rüştlerini ispatlayamamışlardır. Demokratik seçimlerde, bilinçli oy kullanabilmenin birinci şartı, halkın bilgi ve kültür düzeyi ile doğru orantılıdır. Aynı şekilde, yerel yönetimlerde de halk adına iş görenlerin bilgi ve kültür düzeyleri yüksek, bilim ve sanata saygılı kişiler olması gerekmektedir.

İmar yetkilerini, mega kentlerden küçük kasabalara kadar aynı statüde tanımlamak, bir çok kentin turizm, ticaret, sanayi bölgelerinde, özellikle de konut yerleşimlerinde kötü uygulamalara neden olmuştur. Bir takım çıkarlar doğrultusunda imar planları yapılması, planların meclis üyelerinin onayı ile oldu bitti şeklinde yürürlüğe girmesi olağan sayılmaya başlanmıştır. Öyle ki, bir kentimizin bilgi ve kültürden yoksun meclis üyeleri, imar planında gösterilen, inşaata yasaklı fay hattı bölgesini, çıkarlarına uymadığı için birkaç kilometre daha ileriye kaydırarak bölgenin imara açılması için karar almışlardır. Özetle, imar kararlarının tümü ile yerel yönetimlere bırakılması, 25 yıllık uygulama içinde hiç de iyi sonuçlar vermemiştir.

Bir de, ‘büyükşehir statüsü’ olmayan bölgelerde, biri birine çok yakın, hatta biri birine bitişik yerleşimlerde ayrı ayrı belediyelerin kurulması, her birinin müstakil kararlar alarak, hatta ayrı çıkarlar doğrultusunda, biri birleri ile rekabet ederek aralarında iletişim kurmamaları, kötü yerleşimlere, gereksiz yatırımlara neden olmaktadır. Bu gibi belediyelerin yaptıkları çalışmalar, ‘Six blind men’ hikâyesindeki 6 kör adamın koskoca fili, kendi elledikleri yere göre tarif etmelerinden farklı değildir. Her bir belediyenin, ayrı imar planı ve imar kararları ile farklı yol malzemesi, farklı yoğunluk ve gabari uygulamaları, bitişik beldeler arasındaki bütünlüğü ve ahengi bozmuştur.

Nitekim Bodrum Yarımadası’nda, merkez belediye dışında, Konacık, Ortakent, Bitez, Turgutreis, Gümüşlük, Yalıkavak, Gündoğan, Göltürkbükü gibi belediyeciklerin her biri kendi başlarına buyruk, sonsuz imar yetkileri ile burunları Kaf dağında, aralarında hiçbir iletişim kurmadan ve de hiçbir şehircilik endişesi duymadan, bakir alanları yerleşime açma yarışı içine girmişler, yarımadayı beton evler mezarlığına çevirmişlerdir. Nihayet, kör kör parmağım gözüne suiistimaller karşısında çok geç kalınmış olsa da, Kültür ve Turizm Bakanlığı, imar yetkilerine el koymuş, bu sefer de basınımızdan ‘Bakanlık son kalan birkaç parça araziyi turizmcilere peşkeş çekecek’ feryatları yükselmiştir.

Belediyelerce mecburen duvara asılan – ki bu askı kanun gereğidir – Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Bodrum Yarımadası için hazırladığı 1/25 bin ölçekli planları inceleme fırsatı buldum. Gereken yerleri yeşil bırakan, gereken yerleri de turizm bölgesi yapan planları, pervasızlıklara DUR diyebilmesi açısından takdirle karşılanması gereken planlar olarak gördüm. Tabii sayın başkanlar hemen feryada başladı. Güzelim Gümüşlük tepelerini zevksiz beton mezarlığına çevirenler, Göltürkbükü koyunu ilkel salaş iskeleler meşheri yapanlar sanki kendileri değilmiş gibi gazetelere plan aleyhinde beyanat vermeye başladılar.

Aslında bu gibi planların, yurt çapında ve 1/100 bin, 1/50 bin, bölge çapında 1/25 bin, 1/10 bin ölçeklerinde, kentlerde 1/5 bin ölçekli olarak hazırlanması gerekir. Yurt çapındaki planlar, nazım planların da ötesinde, DPT’nin 5’er yıllık plan esaslarına uygun olarak yeni tesis ve yerleşimlerin yerlerini saptayarak hazırlanması gereken planlardır. Burada önemli olan, doğru yerde, doğru planı yapabilmektir.

Örneğin, İzmir kenti ve limanı, taa Antik İyon’dan Osmanlı’ya kadar Ege bölgesinin incir, üzüm, zeytinyağı, pamuk, tütün gibi tarım ürünlerinin limana getirilmesi ve ihraç edilmesi ile gelişmiş ve kentleşmiştir. Yurt genelinde, ihraç kapasitesindeki artışla zaman zaman gündeme gelen Ege bölgesine yeni liman inşa etme arayışlarının günümüzde önemini kaybetmiş olması gerekir. Yeni liman, yeni nüfus artışları demektir ki, Ege’nin artacak nüfus yoğunluğuna yetecek su potansiyeli yoktur.

O zaman, ihracat tonajını arttıracak yeni limanın Çukurova bölgesinde kurulması akla uygun olur. Çünkü Çukurova, hem GAP bölgesine yakın, hem de Anadolu yarımadasının ağırlık merkezindedir. Ulaşım problemi yoktur. Petrol transit merkezi buradadır. Hinterlandı ile gelişen sanayi bölgesi durumundadır. Bol su rezervleri ile bu günkü nüfusun iki, hatta üç katını barındırabilecek kapasitededir. Yerleşecek halk için kış aylarının ısıtma masrafları da çok düşüktür. Ekonomik çalışmalar bu yönde gelişirse, geleceğe yönelik iskân problemlerinin daha işin başında planlanması gerekir. Bu planlamalar, ana kentler yanında uydu kentlerin planlanması, hatta yeni oluşacak kentlerin yer seçimleri ve planlamalarının şimdiden yapılması gerekecektir.

Keza, Çanakkale Boğazı’na asma köprü yapılması, Trakya ve Balkanları Ege ve İç Anadolu’ya bağlayacak yeni transit kara ve demir yollarını gündeme getirecektir. Çanakkale gibi, Boğaz’ı olan, dünya kültüründe önemli yere sahip Assos, Troya, Bergama gibi antik kentlerle ve de Gökçeada, Bozcaada, Ayvalık gibi turizm bölgeleri ile çevrelenmiş, Çanakkale Savaşları’nın cereyan ettiği millî park bölgesi ile özdeşleşmiş değerleri barındıran cazip bir kent, yakınına yapılacak liman tesisleri ve yol ağları ile ve de verilecek teşviklerle kentte oluşacak ithalat, ihracat, ticaret ve finans merkezlerinin İstanbul’a alternatif olacağı, İstanbul’un daha fazla ve anormalce büyümesini önleyebileceği dikkate alındığı takdirde, bu bölgenin de şimdiden uluslar arası şehircilik yarışması açılarak geleceğe hazırlanması düşünülmelidir.

Bunlar gibi daha bir çok bölgenin iskân problemleri, yerel çapta organize olmuş belediyelerin başarabileceği işler değildir. Bu işler hükümet programlarında yer alacak, devlet planlama ve yatırımları ile gerçekleşebilecek işlerdir. Nazım planlara uygun olarak düzenlenecek 1/2 bin ve 1/ bin ölçekli yerel imar planları yapma yetkileri belediyelerde kalmak üzere, yurt çapında iskân ve planlama işlerini başarabilecek ve imar planlarına mesnet olacak kent nazım planlarını yapacak kuruluşun, Bayındırlık Bakanlığından ayrı olarak yeniden kurulacak İmar ve İskân Bakanlığı bünyesinde toplanması ülke yararına olacak, önemli imar kararlarında süregelen çok başlılık ve koordinasyon aksamaları önlenebilecektir.

Anakentlerin problemlerine ve göç olgusuna bundan sonraki yazımda değineceğim.
Yayın Tarihi : 6 Temmuz 2007 Cuma 10:38:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
K. Mükremin BARUT IP: 85.99.3.xxx Tarih : 10.07.2007 15:29:19
SAYIN YILMAZ ERGÜVENÇ ÜSTADIM. KENTLERİN TARİHİ ÇOK ESKİLERE DAYANMAKLA BERABER BELEDİYELERİN DÜNYA ÜZERİNDEKİ GEÇMİŞİ, NEREDEYSE 200 YIL GİBİ KISA BİR SÜRECE DAYANIR. MÖ 6. yüzyılda Babil’’in 350 bin iki yüzyıl sonra da Syracuse’’ün 400 bin nüfuslu olduğu bilinmektedir. Perikles zamanında Atina daha büyük bir kentti. Kuşkusuz, antik çağın en büyük kenti bir buçuk milyon nüfuslu Roma’’ydı. (ALINTI) PEKİ YUKARIDA ADI GEÇEN KENTLER NASIL YÖNETİLMİŞLERDİR ? TARİH BİZE KENT YÖNETİMİNİN LONCALAR ARACILIĞI YAPLDIĞINI ANLATIYOR. BELEDİYE MECLİSLERİNİ LONCA ÜYELERİ OLUŞTURUYOR. ÖYLE Kİ BELEDİYE MECLİSİNDE OLMASINDA YARAR GÖRÜLEN KİŞİLER VARSA, ANCAK LONCA ÜYESİ YAPILDIKTAN SONRA BELEDİYE MECLİSNE ALINIYORLAR. BAŞTA ABD OLMAK ÜZERE PEK ÇOK ÜLKEDE ENDÜSTRİ DEVRİMİYLE HIZLI KENTLEŞME BAŞLIYOR. BU DURUMDA BELEDİYE MECLİSLERİ KENTLERİN BOZULMAMASI İÇİN, VAROŞLARIN KENTE HAKİM OLMAMASI İÇİN YASALAR ÇIKARIYORLAR. BİZDE İSE SİYASİ PARTİLER, ÖNÜNE GELENİ, ŞIRACI, BOZACI VE LEBLEBİCİYİ BELEDİYE MECLİSLERİNE ADAY GÖSTERİYORLAR. BUNLARIN ÇOĞU BELEDİYE NEDİR ? KENT NEDİR ? BUNU ÖĞRENEMEDEN DÖNEMLERİ SONA ERİYOR. SEVGİLİ ÜSTADIM. BİZ YEREL YÖNETİM MODELİNİ 1930'LARDA FRANSA'DAN ALMIŞIZ VE UYGULUYORUZ. FRANSIZLAR KENDİ MODELLERİNİ 1980'Lİ YILLARDA İKİ KEZ GÜNCELLEŞTİRDİKLERİ HALDE BİZ HALA 1930'LARDAYIZ. BİLİYORSUNUZ FRANSIZ MODELİ YEREL YÖNETİMLERDE MERKEZİN YEREL ÜZERİNDEKİ DENETİMİ ÖN PLANDADIR. KENT ÜRETİM MODELİMİZ ESKİ, BELEDİYE MECLİSERİ İSE VAROŞ KÜLTÜRÜNE TESLİM EDİLMİŞ DURUMDADIR. OYSA LÜTFEN AŞAĞIDAKİ ALINTIYA BAKINIZ. Sanayi devriminin başlangıcında, kentlerin ekonomik yapısında başlıca rol oynayan öğeler kent soylular (burjuvalar), tüccar ve bankacılardı. BİZİM SİYAEST ADAMLARIMIZ TEKNİK İNSANLARDAN ÇOK İHTİYAÇ SAHİPLERİNİ, YA DA BİLİNÇ ALTINDA KENDİ YANDAŞLARI İÇİN, BÜFECİ YERİ, SİMİTÇİ TEZGAHI AYARLAMAK İSTEYEN YARI LÜMPENLERİ MECLİS ADAYI YAPARLAR. BİZ DE YAŞADIĞIMIZ SORUNLARA NEDENSİZ YERE İSYAN EDER DURURUZ. K. Mükremin BARUT 10 Temmuz 2007