Yerel seçimler, bazılarınca sürpriz, bazılarınca sonun başlangıcı olarak yorumlanıyor. Şu bir gerçektir ki üç yıldan bu yana, AB ile ilişkilerimiz zayıflamış, sırada bekleyen reformlar ve 12 Eylül yasası yerine kaim olacak demokratik, sivil anayasa girişimi rafa kaldırılmış durumdaydı. Bütün bu ataletin yanında, bizden olsun da isterse çamurdan olsun mantığı ile yapılan atamalar, taraflı ihalelerle yeni yandaş zenginler yaratma girişimleri, ötekileştirme politikaları ve bunların üzerine gelen ekonomik krizi önemsizleştirme gayretleri yaranın üzerine tuz-biber ekti.
Türkiye genel seçimlerinde vatandaşın eğilimine miyar olarak kabul edilen İl Genel Meclisi seçim sonuçlarına göre AKP 38.9, CHP 23.2, MHP 16.1, DTP 5.6, SP 5.2, DP 3.7, DSP 2.8, BBP 2.2, ANAP 0.8 oranlarında oy aldılar. Bir zamanların kuvvetli ve kudretli partisi ANAP silindi gitti. Türkiye haritasına baktığımızda, oyların çoğunlukla Karadeniz ve Orta Anadolu’da AKP’ye, kısmen MHP’ye, Trakya, Ege ve Akdeniz kıyılarında CHP’ye, Güneydoğu’da DTP’ye yönlendiğini görüyoruz. Karadeniz’in hırçın dalgaları ve Orta Anadolu bozkırlarında ekmek kavgası veren sağlam karakterli, muhafazakâr halkım, bu güne kadar verdiği inançlarına ve geleneklerine paralel oylarla yurt genelinde söz sahibi olmuştur. Sağduyusuna saygı duymak gerekir.
Güney Doğu Anadolu, Kürt kimliğine sıkı sıkıya sarılmanın resmini veriyor. GAP sulamasını gerçekleştirin, duble ve otoyollar yapın, batının servetini bölgeye aktarın, TRT Şeş’i kurun, ağzınızla kuş tutup verin, hiçbir yatırım ‘kimlik’lerinin yerini tutmuyor. DTP’nin 5 ildeki belediye başkanlığı, bu kez 8’e yükseldi. AKP, Dimyat’a (Diyarbakır) pirince giderken evdeki bulgurdan (Van ve Siirt) oldu.
Trakya, Ege ve Akdeniz halkı, temelini oluşturan kültür ve sanatı, yıllar yılı dış dünya ve azınlıklarla ilişkisi, batıdan mübadele ile gelenlerle kaynaşması ile Türkiye’nin batıya açılan aydınlık yüzü olmuştur. Bu uygar halk, muhafazakârlara getirilen kısıtlamaları, örneğin üniversitelere başörtüsü ile girilemeyişini kınar, ama kendi yaşam biçimlerinin hoş karşılanmayışına, tutucuların kendileri gibi olmaları için yaptıkları kısıtlama ve baskılara da tahammül edemez. Bizi seçmezseniz bizden hizmet alamazsınız sözlerine pabuç bırakmaz. İşte yıllardır İzmir fethedilemiyor. Antalya’da üniversitenin rektör seçiminde birinci gelen, ancak ‘ötekilerden’ olduğu için YÖK’ün ve Çankaya’nın gazabına uğrayan Prof. Dr. Mustafa Akaydın, seçilmesine garanti gözü ile bakılan Menderes Türel’i ekarte ederek ‘Âlemi kör, bizleri sersem mi sanırsın?’ dizelerini haklı çıkarıyor.
Seçime katılım oranı % 84’ü bulmuş. Halkımızın, birçok batı ülke halklarının aksine seçimlere katılımı her zaman büyük oranlarda olmuştur. Ancak birçok kişi biliyorum ki, oy verilebilecek hiçbir parti bulamamanın karamsarlığı içinde idiler. AKP’ye sempati duymadıkları gibi, gerek CHP’yi, gerekse MHP’yi kafalarına uygun bulmuyorlar, diğer küçük partilerinse toplam oyları etkilemeyeceğini düşünüyorlardı.
Nitekim Türk demokrasisinde görülen şu ki: AKP, muhafazakâr sağ merkeze oturmaya çalışıyor ama yandaş bürokrasinin ve tabandaki insanların, değişik yaşam biçimlerine olan bakış açıları ve ayrımcılıkları dolayısıyla bir türlü merkeze oturamıyor. CHP, parti içi demokrasiye ve yeniliğe kapalılığı ve de lider sultası ile demokratik sol çizgiden çok uzakta. MHP, fanatik milliyetçilik anlayışından sonra geçtiği ılımlı milliyetçilik görüşüne devam edebilecek mi? Etnik politika çukuru içerisine düşmüş, kendini Güneydoğuya hapsetmiş DTP, yurt genelinin, daha doğrusu Türkiye’nin partisi değil. DP ve DSP, birkaç politikacının götürdüğü, ancak tabandaki etkinliğini kaybetmiş partiler. SP, Erbakan’ın ‘Milli Görüş’ ütopyasından kurtulabilecek mi, bilinmez. Peki, bu durumda kararsızlar bu partilerden hangi birine oy versinler? Demek ki, Türkiye’nin ilerici ve liberal bir merkez partisine, bir demokratik sol merkez partisine, bir de sosyalist partiye gereksinimi var. Var ama halkın desteğini sağlayabilecek hiçbir girişim yok.
Lâfı daha fazla uzatmadan biraz da İstanbul seçimlerinden bahsedelim. İstanbul deyince % 4 eski İstanbullu, %16 kentleşmiş İstanbullu, % 80 köylü İstanbullu seçmenden bahsediyoruz. Bu halkın sağduyusu gelişmiş olmakla beraber, çoğunluğun kentlilik bilincinden mahrum olduğunu da kabul etmek zorunluluğundayız. Kırsal kesim kökenli bu çoğunluk, inançlarına ve geleneklerine bağlı, mülkiyet hissi kuvvetli, özetle ‘dünyada mekân, ahrette iman’ diyen, işinde gücünde, kente olabildiğince uyum sağlamaya çalışan, çocuklarını okutup aşama yapmalarını destekleyen ve de seçimde dağıtılan sadakayı kabul eden ama verene ödün vermeyen bilinçli bir halktır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, işte bu seçmenlerden; AKP 44.3, CHP 36.8, MHP 5.2 oranlarında oy alabildi. Kadir Topbaş, ikinci kez başkanımız oldu. İstanbul’un 39 ilçesinde, AKP 26, CHP 12, DSP 1 belediye başkanlığı elde etti.
Fatih, Eyüp, Üsküdar, Ümraniye, Zeytinburnu, Gaziosmanpaşa, Kâğıthane, Güngören, Sultanbeyli, Başakşehir, Küçükçekmece AKP’nin banko ilçeleri olup daha 15 ilçe belediyesi AKP’nin oldu. Bazı önemli ilçelerin belediye başkanlıklarını kaybetti.
Bakırköy, Beşiktaş, Kadıköy de CHP’nin banko ilçeleri idi. Bu kervana Adalar ve Sarıyer de katıldı. Adalar’ın tekrar eski nezahat ve sükûnetini kazanmasını, Sarıyer’in de tekrar eski güzellik ve yeşilliğine kavuşmasını diliyorum. Kartal ve Maltepe’deki sanayi işçisinin CHP’ye yönelişinde ve varoşlardaki oyların artış göstermesinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun önemli katkıları olduğunu düşünüyorum.
Şişli, Mustafa Sarıgül’ün yeni parti mensubiyetine bakmaksızın ona olan sempati ve değerbilirliğini tekrarladı. Hizmetlerinin karşılığını aldı.
İstanbul’un yeni Belediye Meclisi’nin eski meclisten daha bilinçli olacağına inanmak istiyorum. Öyle zannediyorum ki CHP İl Başkanı Gürsel Tekin, AKP’li meclis üyelerine kök söktürecek. İmar Komisyonu’na seçilecek CHP’li üyelerin, azınlık da olsalar imar planları ile elde edilen rant çıkarlarına engel olabileceklerini umuyorum. Keza, eski meclislerde olduğu gibi rant çıkarları söz konusu olunca iktidar + muhalefetin iş birliği içine gireceklerine de inanmak istemiyorum. Kemal Kılıçdaroğlu, verdiği beyanatta ‘’İstanbul’u terk etmem. İstanbullu Kadir Topbaş’a görev verdi; bize de ensesinden ayrılmayın dedi. Yaptığı her iyi işin yanında olacağız ama takip edeceğiz’’ dedi.
Bu yazıda pek çoğunuzun bildiği hususları toparlamış oldum. Eskinin devamı gibi görünse de eski hatalardan dersler çıkaracağını umduğum yeni yönetime İstanbul imarı konusundaki dilek ve beklentilerimizi bundan sonra dile getireceğim.