18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Yine Taksim Meydanı

Bir süredir dilime doladığım Taksim Meydanı ve Topçu Kışlası konusuna yeniden dönüyorum. Fikirlerine çok değer verdiğim Ayasofya eski müdürü, arkeolog ve yazar Erdem Yücel, geçen hafta yazdığım ‘’Taksim Topçu Kışlası Müze Olmalıdır’’ yazıma değerli katkılar yapan bir yorum atmış. Yorumu burada tekrarlamak istemiyorum. Geçen haftaki yazıyı tıklarsanız yorumdan sizlerin de yararlanacağınızı düşünüyorum. Bu yazı yoruma cevap niteliğinde değil, eksik kalmış bazı fikirlerimi tamamlama anlamını taşıyor.

Taksim Cumhuriyet Anıtı, İstanbul’un kurtuluşundan sonra Taksim’e ‘’kent meydanı’’ kimliğini kazandıran ve İstanbul’a Cumhuriyet’in damgasını vuran ilk tesistir. Bu anıt bizler için çok önemlidir. Çünkü Millî Mücadele ve Kurtuluş Savaşımız sırasında Osmanlı Padişahı ve Osmanlı Hükümetleri, Ankara’daki TBMM Hükümetine karşı cephe aldığı gibi, ‘’mütareke basını’’ olarak nitelediğimiz bazı basın organlarından da çirkin ve çatlak sesler çıkıyordu. Bu da genç Cumhuriyet’imiz üzerinde ister istemez bir ‘’İstanbul alerjisi’’ yaratmıştı. Nitekim Atatürk, 1923’te Cumhurbaşkanı olduktan sonra 4 yıl İstanbul’u ziyaret etmedi. Ancak 1927 Temmuzunda geldi ve İstanbullu Ata’yı büyük bir coşkuyla karşıladı. İstanbul halkı, yeni Cumhuriyete olan bağlılığını, ziyaretin hemen akabinde yaptığı bağışlarla katkıda bulunduğu bu anıtı, o dönemin ‘’kozmopolit Beyoğlu’’sunun göbeğine dikerek göstermiş oldu. Hemen herkesin bildiği gibi, dört cepheli anıtın kuzey yüzünde Kurtuluş Savaşı, güney yüzünde yeni Cumhuriyet Türkiye’si canlandırılmıştır. İki yan cephede sancağımızı dalgalandıran Türk Askeri vardır. Sevgili Erdem, endişe etme, hiç kimse bu anıtı yerinden oynatmaya cesaret edemez.

Taksim Meydanının genişletilmesi 1940’lı yıllarda, Vali ve Belediye Başkanı olan Dr. Lütfi Kırdar dönemine rastlar. O dönemde İstanbul imar planlarını mimar Henri Prost hazırlıyordu.

Henri Prost kimdir? Adam prof mrof falan değildir. Paris Belediyesinde çevre düzenlemesi yapan, ulaşım planlarını düzenleyen bir şehirci mimardır. İstanbul imar planları için bu zatı Atatürk’e kim tavsiye etmiş, bilmiyoruz. Prost’un İstanbul’daki çalışmalarının hem iyi, hem de kötü yönleri vardır. İstanbul Yarımadasında 40 râkım üzerindeki yapılarda 4 kattan fazla yükseklikteki yapıları yasaklaması, İstanbul’un o eşsiz siluetini kurtarmıştır. Ne var ki İstanbul’u İstanbul yapan ‘’Tarihî Yarımada’’nın tarihî ve mimarî dokusunu, trafik yolları açmak bahanesiyle tahrip etmiş, yangın yerlerine kötü yerleşimler getirmiştir. Haliç’i sanayi bölgesi yapan da odur.

Prost, Taksim Meydanında, hem tarihî hem de mimarî değeri olan Topçu Kışlasını gözünü kırpmadan yıktırmıştır. Kışlanın geçmişi III. Selim’e kadar dayanır. I. Mahmud, ana bünyeyi inşa ettirmiş, kışla Sultan Abdülaziz döneminde oryantal bir üslûpla ve soğan kubbeleriyle Türk mimarîsine yabancı, Hint mimarîsini çağrıştıran bir görünüm almıştır. Yine de yıkılması bir cinayettir.

Şu var ki bizde eski eserleri muhafaza etme kültürü çok yakın zamanda gelişmiştir. Osmanlı döneminde yabancı arkeologlar, Antik Yunan eserlerini soymuş götürmüşler, hatta bu konuda padişah iradesi bile almışlardır. Sultan Abdülaziz, Sirkeci’ye ulaşan Avrupa tren hattının Topkapı sahil saraylarını yıkarak geçmesini bizzat emretmiştir. Yüksek kültüründen şüphe etmediğimiz Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Hasan Âli Yücel bile, Teknik Öğretim Genel Müdürlüğünde çalışan Alman Prof. Mimar Paul Bonatz’ı makamına çağırmış, ‘’İstanbul’daki şu pislik Taşkışla’yı yık da oraya güzel bir mühendis mektebi yap’’ demiş, Bonatz Hoca, binayı yıkmamak için direnmiş, bakanı güçlükle ikna edebilmişti. Topçu Kışlası da yıkılırken hiçbir sanat tarihçisi, mimar, arkeolog ve profesör kıllarını kıpırdatmamışlardır.

Yıkılan kışlanın yerine yapılan Taksim (İnönü) Gezisine gelince. Prost, burada Fransız park-bahçe mimarisini uygulamıştır. (Bilirsiniz, Fransız parkları geometrik çizgiler içerir; İngiliz parkları daha doğal bırakılır). Buraya niçin park denmemiştir de gezi denmiştir? Fransızca ‘’promenade’’ sözcüğünün Türkçe karşılığı olarak ‘’Gezi’’ sözcüğü bulunmuş ve konmuştur. Prost, Geziyi geometrik çizgilerle düzenlerken Paris’teki ‘’Jardins du Trocadéro’’ ve ‘’Tuilieries Jardin’’i örnek almış, meydana bakan cepheye onlar gibi bir anıt, İnönü’nün at üzerinde heykeli için kaide yaptırmıştı. Ne var ki Cumhuriyet Anıtını bastıracak cesamette bir heykelin aynı meydana dikilmesi yanlış bir karardı. Mimarî açıdan iki dominant heykelin bir meydanda bulunması dualite yaratacaktı. Demokrat Parti hükümeti buna müsaade etmedi, kaide yıkıldı, heykel Maçka Parkına taşındı. Kanımca isabet oldu.

Şimdi tarihî kışlanın yeniden inşa edilmesi konusuna gelelim. Yok edilmiş bulunan bir eserin yeni baştan kopyasının yapılıp yapılamayacağı, gerek akademisyenler, gerekse mimarlar arasında müspet veya menfi, kesin yargıya varılamamış bir konudur. 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın büyük şehirleri, özellikle Berlin ve Dresden uçak bombardımanları ile yerle bir edilmiş, tamamen harabe, bir hayalet şehir durumuna gelmişti. Hâlbuki bu şehirler, savaştan evvel Avrupa’nın tarihî ve mimarî değeri olan klâsik eserlerle bezeli en mamur şehirleri idi. Savaştan sonra klâsik yapılar, kilise ve katedraller, tiyatro ve opera binaları, eskisi gibi, aynı proje ve aynı malzeme ile inşa edilmişlerdir. Yüksek Alman kültürü, bu işi birkaç sene içinde, rahatlıkla başarabilmiştir.

Peki, bizim kültür birikimimiz ve eldeki dokümanlar yıkılan kışlayı tekrar ayağa kaldırmaya yetecek midir? Belediye bu gibi konularda ne hikmettir bilinmez, ser verir sır vermez. Daha doğru bir deyişle halkı önemsemez, doğru düzgün bilgi vermez. Meydanın maket fotoğraflarından gördüğümüz ve anladığımız kadarı ile ellerinde ‘’Pervititch haritaları*’’ ve birkaç cephe fotoğrafı dışında fazla doküman yok. Demek ki kışlanın restitüsyon projeleri ne kadar dikkatli yapılırsa yapılsın, yeni binanın eski efesini aksettireceğini beklememek gerekecektir.

Taksim Kışlasının yeniden yapılması konusunda Sayın Erdem Yücel’in ‘’Sanmıyorum eski mimarî geleneği yaşatma sevgisi olduğuna !..’’ sözüne hak vermemek elde değildir.


HÂMİŞ

Taksim Platformu’nun gazetelere verdiği ilânlarda ‘’TAKSİM’DE KIŞLAYA 50.000 KERE HAYIR! AĞAÇLARA, NEFES ALMAYA, GÜNEŞE, YAŞAMA EVET!’’ kampanyasını okuyoruz. Ne var ki bu sloganın yaptırım gücü yok. Kışlanın yapılması için bütün resmî prosedür tamamlanmış durumda. Realist olalım; eninde sonunda bu kışla yapılacak. Bu saatten sonra önemli olan kışlanın hangi amaçla kullanılacağı, kimlere hizmet edeceğidir. Amacımız, AVM veya otel gibi bir rant tesisine dönüştürülmemesi olmalıdır. Bu nedenledir ki, geçen haftaki yazımda yeni yapının Resim ve Heykel Müzesi olarak değerlendirilmesi gereğini savundum.

 

*Pervititch Haritaları: 1922-1945 yılları arasında harita mühendisi Jacques Pervititch tarafından bir sigorta şirketi adına yapılan kadastral haritalar. İyi ki varlar.
 


yerguvenc@gmail.com  
 

Yayın Tarihi : 25 Aralık 2012 Salı 15:07:06


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?