3
Mayıs
2024
Cuma
İSTANBUL

Fakir Fukara, Garip Gureba, Vekil Vükela


Türkiye’de parti dendi mi akan sular durur. Parti futbol kulübüyle eşittir seçmen için. Çünkü seçmen de iflah olmaz, salah bulmaz, azılı, fanatik bir taraftardır parti sözü duyunca…
Ben, taraftar seçmen vasfını en çabuk kaybedenlerden biri oldum nedense.
Nedense dedim ama bunun, bu ülkede yaşayanlar için oldukça garip bir olgu olduğunu baştan kabullenerek.
Bir kere soyutlamaya görün kendinizi. Tüm siyasî oyunları tiyatro izler gibi görmeye, anlamaya, olaylardan yaka silkmeye başlıyorsunuz o an.
Acaba siyaset denen o fettan olmasaydı ülkem daha zengin, insanlar dürüst, mutlu ve güler yüzlü olur muydu? Bu soruyu çokça sormuşumdur kendime. Birkaç küçük istisna dışında, gördüğüm uygulamaların neredeyse hepsi “Evet !” cevabını pekiştirmekten başka bir etki yapmadı bende...
Ankara’ya liman yaptıracağını söyleyenden başlayıp bir düşünsek... Ortanın solunu ortanın palyaçosuna çevirenden, hakkın gelip batılın zayi olduğunu söyleyerek hakkı zayi etmeye kalkandan, herkese iki anahtar verip o anahtarlarla halkın cüzdanını delenden, orta direk diyerek ortadaki direkleri birer birer yok edenden, Türkiye’de fakir bırakmayacağını söyleyip fakir sayısına inanılmaz oranda ve hiç durmaksızın zam yapan bu günkü iktidara kadar neler görmedik ki siyaset sahnesinde…

Ne ayyuka çıkan yolsuzluk söylentilerinden, ne yapılan düzenlemelerin belli bir çevreyle yandaşların lehine olduğundan, ne ahlâk çöküntüsü içine itilen toplumdan, ne dış baskılara garipsenecek aşırılıkta boyun eğmekten, ne de yetiştirdiğimiz gaspçıların asgari ücretin üstünde bir maaşla terörist yapıldığından söz edeceğim. Topluma hizmet sunması gereken en ciddi gazete sayfalarında kendi iğrenç seks öykülerini kamuya açan, bedavadan gezdirildiği, yedirilip içirildiği yerleri yüzü kızarmadan çala kalem köşesine taşıyan o ünlü reklam panolarıyla onların patronları da konum değil.
İşsizlik ve adaletsizlik de niyetlerim arasında yok. Tek kişilik yoksulluk sınırının bin kırk Yeni Türk Lirası olmasına rağmen insanların komik ücret ve zulüm saçan asgari ücretlerle sürünmesinden de söz etmeyeceğim.
Durumları çalışanlardan çok farklı olan ve hayatları boyunca “Seni emekli olduğunda rahat yaşatacağız” vaadiyle daha eline almadığı maaşının büyük bir kısmının devletçe tutuklandığına şahit olan; sonra ellerine beş, altı yüz lira tutuşturularak karanlıklar içine salınan emeklilerden de… DİE’nin enflasyon hesabındaki tuhaflıktan, bakımsız bir gecekondu kirasının emekli maaşlarını katladığından da…
Bunlar; ahlâk çöküntüsünün, gaspın, terörün ve toplumsal huzursuzluğun kaynağı olarak herkes tarafından bilinmekte. Çıkış yolu arayan veya durumdan faydalanmak isteyenler tarafından etkin şekilde kullanılmakta.
Ülkenin toparlanabilmesi için tek çözüm olduğu, bu çözümün de ekonomik hak tesliminden geçtiği azıcık aklı olan herkesin bildiği, anladığı bir gerçek.
Aklı olan ve ülkesini seven herkesin…

Günlerdir her şeye yüksek oranda zam yapılacağının haberleriyle yatıp kalkıyor millet. Her şey açıkça ortadayken toplumu biraz daha patlamaya itmenin belli bir nedeni, belli bir amacı vardır mutlaka.
Memurlara yüzde üç zammı bile, “Bu maaşlarla rahat rahat geçinilir” saygısızlığıyla alay eder gibi veren siyasilerden bir dileğim var.
Her zaman olduğu gibi bir iki öneriyle birlikte.
Madem halkıma uygundur, onlara da uygun düşer mutlaka…

O maaşlarla rahat rahat geçinileceğine göre, işlerimizi düzgün yürütmeleri için vekâletle oraya koyduğumuz tüm milletvekillerine asgari ücretin neti de yeter. Onların arasından seçilen bakanlarla başbakana, emekli işçiye verilen maaşın aynı verilse bankada mevduatları bile olur. Ödeneklerin hepsi kaldırılıp sağlık katkısı türünden katkılar da bu maaş içinden karşılanmalı topluma uyum için. Sağlık için gidilecek hastaneler işçi ve memurun gittiği, yol ve seyahat imkânları da vatandaşınkiyle aynı olmalı. Yani vatandaş ne alıyor, önlerine siyasiler tarafından ne konuyorsa siyasiler de kendi önlerine aynı şeyi koymalı. Onlarla aynı hakları paylaşmalı. Nedeni rüzgârda kaybolan armağan, ikram edilen nedensiz indirim gibi katkılar da gelir keselerinden uzak durmalı…

Bunları yazarken cumhuriyetin ilk yıllarında yöneticilik yapan atalarım geldi gözümün önüne. Aldığım maaş fazla diye iade eden atalarım. “Bana vekillik maaşına ne gerek var, gazilik maaşım var ya!” diyen, “Valilik maaşı fazla gelir, bana gazilik maaşı yeter!” diyen, milletin vekili olup da “Benim malî durumum iyidir, maaşa ne gerek var!” diyen atalarım.

Siyaset denince aklıma gelenlerden biri de Cenap Şahabettin’in ilginç sözleri olur.
“Yalnız kendi nefsini düşünerek dost arayan, hizmetçi arıyor demektir. İnsan basamakları tırmandıkça arkasındaki yama daha iyi görünür. Hayat merdivenlerini çıkarken insanlara iyi davranalım. Çünkü inerken gene aynı insanlara rastlayacağız. Zekâsız kuvvet yıkabilir, fakat yapamaz. Gündüz kandilini hazırlamayan, gece karanlığa razı demektir. Karnı açlardan ziyade, kalbi açlara acırım.”
İkinci cümleyi hafifleterek, diğerlerini aynen aldım köşeme…

Aslında ilk aklıma geleni en sona bıraktım. Her şeyden önce aklıma, Rabbim’in kutsal sözleriyle Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin onları aktarışı gelir.
"Üç kişi vardır duaları reddedilmez.
1- Adil imam (Devlet başkanı)
2- İftarını yaptığı zaman oruçlu
3- Zulme uğrayanın duası...
Allah; (Mazlumun) duasını bulutların üstüne çıkarır, onlara sema kapıları açılır ve Allahu Teâla Hazretleri şöyle buyurur:
İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!."
Halk bu sözlerin neresinde yer alır, siyasetçiler neresinde?
Allah hepimizi böyle bir gelecekten korur inşallah!

İnsanların; uzun yıllar boyunca “En iyi müslüman benim, en doğru benim, en adaletli de ben” tavırlarını yansıttıktan sonra vardığı yere bakıp, neler yaptığını kantara taşıması gerekmez mi acaba?
Müslüman ne demek, adaletin anlamı ne?!!!

15 Kasım 2006 tarihli Vatan Gazetesi’nin on dokuzuncu sayfasının sol alt yanında bir haber var. Ülkem Türkiye’nin sayın başbakanı; “Acaba bugün ülkem için ne yaptım, buna gayret gösterelim” demiş. Fakir fukara ile garip gurebadan dem vurmuş. Sözlerine kulak vererek bugün; ülkemdeki fakir fukara, garip gurebanın mutluluğu için bazı kafaları düşünceye itmesi dileğiyle bu yazıyı yazdım. Bu yazı aynı zamanda çok sevdiğim ülkemin bugünüyle geleceğine küçük de olsa bir katkı yapma amacı taşır.
Dilerim siyasiler de fakir fukara, garip gureba üretmeyi bırakıp insanların haklarını teslim eder, normal görevlerini yerine getirip “Ben de bugün ülkem için şunları yaptım” der.











Not: Fakir fukara belli bir şekilde dilimize yerleşmiş. Haberde başbakanın sarfettiği belirtilen garip ve gureba ise birlikte kullanımı olan sözcüklerden değil. Gureba garibin çoğul hali... Buna rağmen bunları, haberdeki orijinal yazılımıyla aktarmak zorunda kaldım. Tabii orada yanlış kullanılan guraba sözcüğünü gureba olarak düzelttikten sonra…
Yayın Tarihi : 18 Kasım 2006 Cumartesi 02:06:09
Güncelleme :18 Kasım 2006 Cumartesi 09:11:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Web Org.Srv.Hz.Pers. adına Ayşe Tacisev ve Alia Nacip Merdoğlu IP: 85.99.40.xxx Tarih : 20.11.2006 18:49:24
Günay Bey Arkadaşlar İle beraber yazınızı okuduk. Öteki yazılarınızıda beğeni ile takib ediyoruz. Hükümeti seçip oraya koyduğumuz vekilleri ve diğer politikacıları uyarıyorsunuz. Onları insanlık+doğruluk+terör+vijdan+din+Atatürkün yakın arkadaşlarının devlete bakış açısı çokgeni içinde uyarmış ve bu anlamda bu vatanın bir ferdi olarak görevinizi yerine getirmişsiniz. Peki anlattıklarınızı halktan başka anlayan varmı. Evet emekliler açısından durum çok vahim. Çünki biz çalışanların bir umudu var. Emeklinin neyi var. Birde bu insanlar hayatları boyunca devlete peşin vergi-emeklilik sigortası falan ödediler. Yani ödemek değil.Paraları vergi-emeklilik falan bahane edilip kendilerine eksik ödendi.Şimdi birde aldıkları (İNSANCA YAŞAMAK İÇİN HİÇ BİR ŞEYE YETMEYEN) mini minicik maaşları ile devlete katkı payı vereceklermiş.Bakanlar-hükümet üyeleri-milletvekilleri ise bunu vermemek için bir düzenleme yapmışlar.Başbakan milyarlarca para maaş-ödenek vs vs alıyor-çocukları burlu okuyor.Kaç evi villası var.Bunları görmezden gelip, milyarlarca maaşı görmezden gelip (bu maaşla geçinemiyorum) dedi.Sayın başbakan millet ne yapsın???