1
Mayıs
2024
Çarşamba
İSTANBUL

Gerçek Katiller Köşede Sırıtıyor



Hrant Dink’i uğurladık.
Öldürme yetkilerinin olduğuna inanan, tanrısal güçlerle donatıldığını sananlar tarafından işlenen bir cinayetten sonra... İğrenç, aşağılık, insana yakışmayan bir davranıştan sonra... Şimdiden insanlık tarihinin utanç sayfalarında yer alan, baktıkça kahrolunacak ahlâksız bir eylem, semavi hiçbir dinin damgalamadan bırakmayacağı rezil bir günahtan sonra...

Ölümünden Sonra 301. Maddeyi Kullananlar
Çirkin, aşağılık, lanetlenecek bir eylem birini öldürmek. Yaşama hakkına yapılan saldırıları kabullenmenin imkânı yok. Fikirlerden dolayı suçlanmayı hazmetmenin imkânsızlığı gibi. Yalnız, her şeyi 301. maddeye bağlamak da saçmalığın daniskası.
O maddede yazılı suçu işlemeye azimli kişilerin, dünyanın en önemli sorunuymuş gibi gösterdiği 301. maddeyi de söylendiği kadar etkin görmüyorum. Söz konusu maddeyi kullananlardan biri uyanıklıkla katili işaretliyor.
Allah Allah, katil Hrant Dink’i eleştirenlermiş. Katil 301. maddeymiş.
Yani şimdi birbirini eleştiren herkes katil ya da azmettirici mi oluyor? Bu ne sürprizlerle dolu bir kafa ki akıl dışı sözler sarf edebiliyor. Ya da bu sözler “Ben istediğimi söyleyeyim ama beni kimse eleştiremesin” demeye mi geliyor? Birileri istediği gibi at oynatmak istiyor da eyerciye siparişini önceden mi veriyor yoksa?

Bu iş bu kadar basit değil diyenler çıkacak mutlaka. Oysa, olay gerçekten basit. Orada yazılı suçu işlemeye kalkanın Türkiye’yle ilgili bir takım dertleri olmalı. Hakarete kalkmazsın, suç unsuru oluşmaz. Eleştirin varsa yap. Yoksa, ne işin var Türklük’e hakaretle. Yasa zaten suçla eleştirinin ayrımını yapmış. Neymiş efendim, katil 301. maddeymiş. Suçla eleştiriyi aynı kefeye sokan bir savcı, bir hakim çıkarsa; yasaları zedelediği için onun cezasını da Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurulu’na biçtirirsin. Hayır gaye başka…

Yıldırım Hızında Bir Saptama
Birileri de tutmuş derin devletten bahsediyor. Alçakça cinayetin işlendiği gün, neredeyse hazır bekleyen bir takım güçlerin bağırttığı kalabalık gibi. Hani “Katil Devlet!” diye…
Birileri de çıkmış milliyetçilik, Mosad, CIA diyor. Amerika destekli Iraklı Kürtler’in yaptığını söyleyen de… Ya sabır! Bekleyin, araştırın, dinleyin biraz.
Olayın iç yüzünü müneccimlere mi sordunuz?

Gerçek Suçlulara Bitmek Bilmez Sorular
Gerçek suçluları işaret eden hiç kimse yok. Suçlular karşımızda duruyor. Dalgalarını geçiyor bizle. 1850’den itibaren dini misyoner görüntüsüne bürünerek Osmanlı Toprakları’nı karıştıran Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkeleri ne çabuk unuttuk. Bunların misyonu neydi? Ermeniler’i kışkırtıp, acı bir sözcük ama “kullanan” bu ülkeleri görmezden mi geleceğiz? Sırf Türk Ermeniler’i üzülmesin, evet evet üzülmesin diye ders kitaplarımızda doğru dürüst yer almayan, tozlu arşivlere terk edilmiş tarihi gerçekleri su yüzüne çıkartan kim? Ermenistan, diaspora, Fransa.
Bu konuda tarihi gerçekler arşivlerinde saklı olduğu hâlde susan ya da yalana başvurup üzerimize çamur atan kim? Şimdiler de bunlara eklenen, kendini dev aynasında gören bir dolu bücür devletle birlikte Fransa, Rusya, Almanya, Amerika, Ermenistan ve diaspora. Soykırımı kim ticaret hâline getirip yalan enstitüleri, tarihe çalım atan hokkabazlık kitapları yazdırdı? Ders kitaplarında Türkler hakkında en ağır yalan ve kışkırtmayı yapan hangi ülke? Hangi ülkenin anayasası Türkler’i düşmanlıkla anıyor? Asala hangi sapık düşüncenin ürünüydü? Bir sürü masum devlet adamımızı, diplomatımızı kimler öldürdü? Hangi devletler o insanları korumakla yükümlüydü? O ülkelerin emanetine tevdi edilmiş bu insanlar korunmadıkları gibi, öldürülmelerinden dolayı suçlandılar nerdeyse. Hatta bazıları açıkça yazdı hak ettiler diye. Nerede, hangi ülkelerde? Cevabı üstteki satırlarda…
Görüyorsunuz değil mi? Türk Halkı da sonunda araştırıp öğrenmeye başladı soykırımı. Karıştırmaya başladı arşivleri…Bu konudaki her melanetin nedeni olan bu yalancı, müfteri, gerçekleri tahrif edici ve kışkırtıcı ülkeler Türkiye’de aşırı milliyetçiliğin yeşermesinde de aslan payını kapıverdiler hemen. Şimdi kalkmış Türkiye’yi lanetliyorlar.
Bizimkiler sussa da yaptıklarınızı biliyor, ben de sizi lanetliyorum.
Başkaları söyleyemese de ben söylüyorum.
Hrant Dink’i sizler öldürdünüz! Hrant Dink’in katili sizsiniz!

Verdikleri Değere Bakın
Tüm bunları yapanların televizyon kanallarına bakıyorum. Hrant Dink’in cenazesini şöylesine gösterip geçiyorlar. Belki gece kimsenin izlemeyeceği bir saatte daha geniş verirler. Hrant Dink umurlarında sanki. Bir ülkedeki sokak kavgasını yayınlıyorlar uzun uzun. Oscar adayları her haber bülteninin baş aktörü. Arkadan da spor ve para sohbetleri…
Alıştık ya, yazmayı unuttum. Tabii bir de “Katil Türkiye, Katil Türkler, Soykırımcı Türkler, Türkler gebersin” diye bağıran sekiz on yaşındaki çocukların ön sırada olduğu küçük kalabalıklar var haberlerde…
Görüntüler öyle veriliyor ki sanki müthiş bir kalabalık toplanmış meydanlara.

Hayaletler Ekranlarda Görülmez
Pardon, o ülkedeki Türkler nerede? O ülkelerdeki Kürtler nerede?
Soykırıma uğrayan ataları değilmiş, lekelenen kendileri değilmiş, gelecekleri zehirlenen çocukları değilmiş, damgalanan doğmamış torunları değilmiş gibi ilgilenmiyorlar bile. Sanki Ermeniler’in yaptığı soykırım sırasında yok olan iki buçuk milyon Türk’ün içinde dedeleri, nineleri, amcaları yokmuş gibi…
Daha dün Karabağ’da, Hocalı’da soykırımcı Ermenistanlılar tarafından kafatasları patlatılan, karınlarından bebeleri çıkarılan, ayakları kalça hizasından kesildikten sonra çöp gibi bir yana atılan onların soyundan değilmiş gibi. Dikkat edin bu insanlar anında öldürülmüyor. Acılar içinde can çekişsin diye büyük bir zevkle doğrandıktan sonra bir yana atılıyor.
Anadolu Soykırımı’ndan bu yana hiç değişmemişler. Ruhsal durum aynı, sapkınlık aynı, zulüm aynı, metot aynı. 20 Ocak günü Ermeniler’in yaptığı, bilinen son soykırımın yıldönümüydü.
Cana değer vermemenin, kardeşe düşmanlığın, ataya saygısızlığın, vatanı boşlamışlığın, vurdumduymazlığın bu kadarı olur ancak. Yazık yazık, çok yazık! Yerlerinden kalkıp ölmüşleriniz ilgilenseydi değil mi? Ne çare ki bilim o seviyeye varmadı henüz. Hayaletlerin rüyalar dışında görünmez olduğunu unuttunuz sanırım.

İstenen Sonuca Hızlı Ulaşım
Bu arada bir telefon görüşmesi yapıyorum. Karşımda Ahmet Güngör…
Söylediği aynen şu, “Sarıkamış, marıkamış derken öldürttük adamcağızı”.
Hayda! En korktuğum şeylerden biri gelmiş bile başımıza...
“Bu olay inşallah, Ermeniler’in yaptığı soykırımın yazılıp çizilmesine engel olmaz. İnşallah asıl mağdur ve mazlumun Türkler olduğunu bilen insanların bir kenara çekilip, suskun kalmasıyla sonuçlanmaz.” diyordum. Cevabı hızla geliverdi bir dosttan.
Sonuçlanmış bile…

Ermenistan’a Büyük Görevler Düşmekte
Şu an cenaze törenini izliyorum. Çeşitli kanallarda konuşmacılar var. Çoğu saçmalayıp duruyor. Tam sonlarında yakaladığım bir konuşma var. En aklı başında olanı bu. Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu’dan geliyor o sözler. Özetlersek, Basının büyük kısmının saçmaladığını, işin yine değişik yönlerde abartıldığını, televizyonlara konuşmacı diye çıkarılan bir ünlünün fırsattan istifade yasa ve mahkemelerimize lanet okuduğunu anlatıyor. Ne Hrant Dink’in bizim, ne de bizim Hrant Dink’in her düşüncesini kabul diye bir zorunluluğumuz olmadığını, bu farklılıklara saygı gösterip birlik içinde yaşamamız gerektiğini söylüyor. Benim düşüncelerimi özetliyor bir çırpıda.
Ardından yine, saçmalamayı adet edinmişlerin safsataları başlıyor.
Derken kilisedeki törene yöneliyor kameralar. Patrik hazretleri de kendi dilinde başlıyor konuşmasına... Tüm dünyaya öz dilini rahatça konuşabildiğini gösteriyor. Daha sonra Türkçe özetliyor söylediklerini. Tabii, en beğenmediğim sözlerden biri de çıkıyor ağzından. Etnik kök! Azınlık tabirini çağrıştırır anlamlar yüklenerek söylenen bu sözlere her zamanki gibi takılıp kalıyorum. Bu ülkede yaşayan herkes, etnik metnik değil öz be öz Türk Vatandaşı. Cumhurbaşkanının, başbakanın, “Ben en koyu milliyetçiyim” diyen herkes kadar da bu ülkenin gerçek sahibi. Efendiler; Türk, Arap, Ermeni, Gürcü, Levanten, Asuri, Keldani, Kürt, Rum daha aklınıza hangi kökler geliyorsa hepsi bu vatanın öz be öz evlâdıdır. Hepimizin diline pelesenk ettirilen mozaik, çeşni falan değil.
Patriğin dikkat çektiği bir konuyaysa onunla aynı safta yer alarak yürekten katılıyorum. Ders kitaplarından düşmanlığın çıkarılması. Tabii bu konuda Ermenistan’a büyük işler düştüğüne inanarak…

Şiddetle Karşı Çıktığım, Fikirlerini Paylaştığım İnsan
“Son Şahitler” denen soykırım tanıklarıyla yıllarca yüz yüze konuşmuş biri olarak, Hrant Bey’in atalarının soykırıma uğratıldığını belirten ya da ima eden sözlerine hiçbir zaman katılmadım. O tür sözlere bundan sonra da katılmayacağım. Yalnız şunu açıkça görelim ki bizler nasıl kendi gerçeklerimizi savunuyorsak o da kendi öğretisini savunuyordu. Bu fikirlerin, küçük yaşlarda kaldığı yetimhanenin eğitmenleri tarafından kendi doğruları haline getirilmiş olması ya da o sonuca kendiliğinden varması hiçbir şeyi değiştirmez. Onun yerinde olsaydık belki bizler de aynı kanıya varırdık. Bunun için kimseyi suçlamamak gerek.

Türkiye’nin vatanı olduğu, bu vatanın öz evladı olduğu, diğer devletlerin bu işlerden el etek çekmesi gerektiği, konuyu kendi içimizde hâlletmemizin şart olduğu gibi fikirleriniyse daha ilk duyduğum an paylaştım.

Onun elinde silah yoktu. Kalemini bir yana bırakıp kimseye karşı kaba kuvvet kullanmadı.
En zor işlerden birini yaptı. Her yerde açıkça kendi doğrularını anlattı, bu uğurda mücadele etti. Böyle insanlara; tanımadığım biri de olsa, dostum ya da fikirdaşım olmasa da hep saygı duydum. Hem de öyle bir yerde yaptı ki bunu. Her şeye evet anlamında kafa sallamaya alışmış bizlerin arasında. Sakın kimse bu söze hayır demesin. Milletvekili seçim yalanı söyler, hesap soramaz yutar gideriz. Başbakan haşlar, derdest edilir üstüne bir de özür dileriz. Çıkarımızın olduğu biri abuklaşınca “Hakkı âliniz var efendim” deriz. Patron saçmalar, “Aman efendim ne güzel buyurdunuz” deriz. Yönetici bağırır; boyun eğer, göz süzer, susarız. Evde ebeveyn, okulda öğretmen, yolda serseriler sataşır ses çıkarmaz, kafa sallar gideriz. Hrant Dink, kaypak olsaydı el üstündeydi şimdi. O, başına gelebilecek her türlü belayı göze alıp, gerçek bir yiğit gibi kendi doğrularının mücadelesini yaptı.
Bu devirde çok zor işmiş yiğitlik.

İmkânsız Bir Dilek
Dileğim şu…
Gerçek suçlular unutulmasın. Tüm kışkırtılmışlar, tüm maşalar ortaya çıksın.
Bugün yaşayan Türk ve Ermenistanlılar’ın hepsi tarihlerini doğru öğrensin.
Akıllar başa toplansın, kimse kendini kullandırmasın artık.

Bu dileğin gerçekleşmesi çok zor görünüyor. İmkânsız gibi nerdeyse…
Minicik çocukları ön saflara almış, incecik sesleriyle kin kusturduklarını gördüm.
Bu görüntü içimdeki son ümidi de yok etti.
Bu gece dış basını izledikten sonra bir tek şeye inandım.
Türkiye ve Ermenistan bir karadeliğin çekim alanına girmiş, karanlıklara doğru sürükleniyor.
İlâhi bir mucize olmazsa düzelmeyecek gibi...
Yayın Tarihi : 24 Ocak 2007 Çarşamba 00:31:49
Güncelleme :24 Ocak 2007 Çarşamba 19:01:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
gürdoğan malatyalı IP: 88.240.6.xxx Tarih : 2.02.2007 11:06:03
Sayın hocam yazınızdaki bölümlerden(Ölümünden Sonra 301. Maddeyi Kullananlar) ve (İstenen Sonuca Hızlı Ulaşım) bölümlerinin gerçek olduğunu, bir komplo teorisi olmadığını dün geceki (OBJEKTİF) programında gördük.Av Kemal Kerinçsizi Ahmet Hakanla beraber makasa aldılar.Orada Ahmet Hakanla Kadir Çelikin eleştiriyi ve adli bir davayı cinayet sebebi olarak suçlamaya kalkmasını anlamadık.Programa çağırdığı adamı yok etmeye kalktı.Çok acayip bir şey.Konuşturmak istemiyor isen proğrama çağırma.Adamda kızınca onlar gibi yaptı.Erenol hanımda tam biz dinleyicilerin düşüncelerine çevirmen oldu.Amma işin özü şu üste yazdığım yazınızla ilgili iki bölümünde dün gece gerçek olduğunu gördük.Bundan böyle yanlış iş yapanları eleştirmek yasak.Amma insanların mukaddesatına laf etmek moderncilik,AB cilik.Öngörünüz nedeni ile kutluyorum efendim.Saygılar