1
Mayıs
2024
Çarşamba
İSTANBUL

Pamuk, Cumhur ve Nâzım



Mucid-ül soykırım Bay Pamuk, 8 Ocak tarihli Vatan Gazetesi’ne tepe üstü haber oldu.
Ön sayfada; gazete logosunun da üstünde yer alacak kadar önemsenmiş, zirveye kondurulmuş bir haberdi bu...
Başlık şu; “Cumhuriyet’ten intikamını aldı”.
Bu çift kişilikli, bol işlevli haberi görür görmez, “Bu kez hangi intikam, hangi atraksiyondu” ilk tepkim.
Ne yalan söyleyeyim; bir sıkıntı sardı içimi.
Hep söyler, kendi kendime yazar dururum.
Hani geçmiş, gelecek ve bugünümüze iftira atıp, tüm ulusu tarih bilmezlerin oyuncak sepetine atmıştı ya!
Hani doğmamış bebelerimizi, o bebelerin bebelerini, bebelerin torunlarını soykırımcı diye damgalatmıştı ya!
İşte o an aklıma ilk gelen; “Yine bir iftira bulutunun üstümüze çöreklenip, yine pis bir balçığın paçamıza bulaşacağı” oldu.
İnanın ürktüm. Şimdi bir dolu şakşakçı çıkacak, bir sürü yandaş bulacak, belki de bu kez yeni bir icadın öncüsü olacaktı Bay Pamuk… Meğer bu kez hedef çoğaltmış. Cumhuriyetle birlikte Cumhuriyet Gazetesi’ne yöneltmiş salvoyu…
Şu Bay Pamuk’un, içinde yeşerttiği savaş cephelerini uzun süreli yaşatmakta çok mahir olduğu anlaşılıyor hemen.
Kendisini dokunulmuş hissettiğinde hiçbir şeyi unutmuyor. Fırsatı bulduğu an hızla başlıyor infaza…
En ufak bir affı yok. Kendisinin affı yok ama, affedilmek için senaryolar yazıyor.

Duygu Aklı Geçince 
Radikal Gazetesi; sayın beyefendinin pop star olduğuna inanmış olmalı ki tiraj arttırıcı unsur olarak kullanmış kendisini.
Bir günlüğüne genel yayın yönetmeni yapmışlar Bay Pamuk’u...
Huylu huyundan vazgeçer mi? İmkânı yakalayıp şartları da yanında görünce, kendisini görmezden gelen Cumhuriyet Gazetesi’ni kündeye getirip puanları cebe atmaya kalkmış bizimki.
Hani Türkiye’ye de aynı numarayı yapmış, bir sürü densizin desteğiyle amacına ulaşmıştı ya!
Hani Türkiye’yi aşağılayıp ödüle sıçramış ve desteklediği Ermeniler’le birlikte aynı türküyü ırlamıştı ya!
Bu kez Cumhuriyet Gazetesi’ni halletmekmiş hesabı.
Ama tarih bilgisi açısından o kadar yetersiz ki!...
Aklı birazcık başında olan, eli tarih kitabının kenarına değmiş hiç kimse, bu saygısız kışkırtmaya ortak olmaz.

Es geçtiğim sanılmasın.
Bir kısmı gerçeklere dayansa da öz itibariyle Türkiye karşıtı olan, Bay Pamuk’lu Radikal bombalarını sizler gibi ben de gördüm.

Seni Gidi Nobel Bilmez Cumhuriyet Seni 
Neymiş efendim, Cumhuriyet Gazetesi Bay Pamuk’un Nobel’ini görmezden gelmiş.
Gelir a! Keyif onun, gazete o, değerlendirme onun.
Yok yok olmazmış. Aman efendim, beyefendi Türkçe’ye öyle büyük hizmetler yapmış ki…

Be hey, bu sözleri iki de bir kullanan cahiller! Geçmişini, geleceğini, bugününü ipotek altına aldıran adam, Türkçe’ye hizmet etse n’olur, etmese ne? Üstelik Türkçe’yi doğru konuştuğunu, doğru yazdığını söyleyen kim?
Bir de kendini başkalarıyla kıyaslamaz mı? Doğduğu, beslendiği, isim yaptığı ülkenin insanına yaptıklarını ters yüz edip kendisine yapılmış haksızlık havasına sokmaz mı? Bunun için; Nâzım Hikmet, Ahmet Kaya, Sabahattin Ali ve Yaşar Kemal’i öne sürüp, onları kullanmaya kalkmaz mı? Kalkışır elbet. Onun adı Bay Pamuk. O mucid-ül soykırım.
O; Taner, Halil, Elif, Etyen, Murat beşlisinin Nobel’li virtüözü… 19 Ocak günü ahlâksızca öldürülen Hrant Dink’in de zaman zaman dahil olduğu bu grubun en cesur, en mertleri inançları uğruna mücadele veren Hrant’la Etyen Beyler’dir bence. Çünkü onlar kendi öğretilerinin peşindeydiler. Ya diğerleri? Onlar hangi kategoride yer ala ki!...

Hrant Dink Cinayetine Gelince
Hiçbir fikir kurşunla yok edilemedi bugüne kadar. Edilmesi de mümkün değil. Cinayetin işleniş tarzı da hayli ilginç. Ermeniler’in Talât Paşa’dan bu yana öldürdükleri tüm vatandaş ve diplomatlarımızın katliyle aynı yöntem kullanılmış. Soykırım şebekesinin yöntemlerini hatırlatınca "Vay, gördünüz mü ne demek istedi" diye ortalığı velveleye verenler çıkacak elbet. Hemen şunu bilsinler. Bu ahlâk dışı eylemi, aklı başında hiçbir Türk’ün, aklı başında hiçbir semavi din mensubunun işlemeyeceğine, bırakın işlemeyi tasvip etmeyeceğine adım gibi eminim. Malum; dinimize göre bir mazlum öldüren, tüm insanları öldürmüş demektir. Yalnız artık kimin aklı başında, kimin aklının satın alınmış olduğunu belirlemek o kadar zor ki! 
Şimdi; Diaspora denen kara ticarethane, Ermenistan, Fransa, Yunanistan, Kıbrıslı Rumlar, Almanya, Rusya, İngiltere ve Amerika başta olmak üzere Ermeni soykırımına destek veren ya da bölge üzerinde bir takım oyunlar oynayan tüm ülkeler bayram yapsın. İstediklerine kavuştular. Bu saydıklarımdan başka; neyi savunduklarını bilmeden soykırım çamurunu üzerimize bulayan ülkeler ve bir kısmı içimizde olan iftiracılar grubu da azmettiriciler arasındadır. Ortada azmettiricilerin oluşu tetikçinin, tetiği başkasına çektirtmenin de azmettiricilere hiçbir faydası yok. İkisi de gaddar, ikisi de sinsi, ikisi de katil... Gün olur yaptıkları hesaplar başlarında patlar. Hemen çıkmasa da acısı zamanla çıkacak mutlaka. "Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste" sözünü unutmayalım. İnanıyorum ki bugüne dek kimsenin yanında kâr kalmadı. Kimi aynı akıbete uğradı, kimi şerefsizliği tescillendikten sonra öldü, kimi de öldükten sonra lanetle anıldı her yerde…. 
Malum devletlerin yönetici ve halkı Hrant Dink cinayetini duyar duymaz, “Oh be! Nihayet!” demişlerdir mutlaka...

Hizmet Madalyası
Sayın baylar! Literatür karıştırmadan, Türkçe’ye hizmet etmiş kaç kişi sayabildiniz ki Bay Pamuk’un Türkçe’ye hizmet ettiğine vehmettiniz? Üstelik daha dün; onun için “Ne güzel İngilizce konuşuyor” derken, benzer toplantılarda Türkçe konuşanları çok ağır sıfatlarla itham edip yerden yere vuruyordunuz. Örnek mi istediniz? Derhal! Akla gelen ilk isim, Başbakan…
Bu yolun ortası yok mu sizce? Anlaşıldığına göre, sizlerle saf tutmanın da imkânı yok. Bir an öyle, bir an böylesiniz.
Kalite kontrolsuz yazar, standart ne bilmezsiniz.

Aranızda bilen varsa cevaplasın lütfen. Bay Pamuk Türk Ulusu’na, Türkçe’ye hangi hizmeti yapmış? Tescil ettirdiği soykırımcı unvanı mı hizmet? Biraz uzun bir adlama olacak ama; Ali Şir Nevaî’nin, Kaşgarlı Mahmut’un, Atatürk’ün, Bahire Orbay’ın, Dedem Korkut’un, İbrahim Işık’ın, Nurullah Ataç’ın, Sedat Günay’ın, Melih Cevdet’in, Bekir Sıtkı Erdoğan ve konumuz Nâzım Hikmet’le daha saya saya bitiremeyeceğim on binlerce değerli Türkçeci’nin üstünde neye imza atmış?
Geçin bunları. Levent Yüksel’in dediği gibi, anam babam geçin bunları…

Bir Yıldız Çıkarılmış Meydane
Bay Pamuk’un geçmişin küllerinden çıkarıp panzehirsiz zehre çevirdiği olay şu!
Cumhuriyet Gazetesi; bundan tam elli altı yıl önce, “Doya doya yüzüne tükürsünler” başlığı ve kaçtığı Moskova’da çekilmiş fotoğrafıyla bir Nâzım Hikmet haberi yapmış. Aynı gazete bugün, Nâzım Hikmet’e övgüler düzüyormuş.
Bay Pamuk’un Cumhuriyet’e kızgınlığını ve bir günlük Genel Yayın Yönetmenliği oyununu bir yana bırakıp gerçeklere dönelim. 

Nâzım Hikmet; Türkiye’den toprak talep eden, o dönemde Türkler’i can düşmanı olarak işaret eden Rusya’ya kaçmıştı. Bırakın Türkiye'yi, kaçtığı Sovyet Rusya’daki Türkler dahi kendisini vatan haini olarak görüyor, yaptığı hareketten tiksiniyordu.
O dönemin insanlarının hafızası bugünün insanları gibi “Nisyanla malul” olmamıştı henüz. Ne Ruslar’ın doğu bölgelerimizde Ermeniler’le kurduğu soykırım şirketi, ne de batıda İstanbul’un Yeşilköy’üne kadar gelip her yeri yağmalayarak insanlarımızı katletmeleri unutulmamıştı daha... Bu nedenle Nâzım Hikmet’in Rusya’ya kaçması Türk Milleti’ni derinden yaraladı.
Evet, dönemin iktidarları ona çok büyük haksızlık yapmış, uyguladığı işkencelerle insanlık onurunu ayaklar altına almıştı. Kendisine bir yaşama alanı bulmak için bir yerlere kaçmaya da yerden göğe kadar hakkı vardı. Ama Rusya’ya değil. Kaçtığı yer Sovyet Rusya olmamalıydı. Bu yüzden tüm Türkiye ve inancım odur ki Bay Pamuk’un babasıyla dedeleri de aynı kanıyı paylaştı. Çünkü Rusya; Türk topraklarında gözü olan, doymak bilmez ihtirasıyla sürekli tehditler savuran kötü komşu, kadim düşmandı. O Rusya yüzünden Türkiye Nato’ya sığınmış, kötü politikacılarının da yardımıyla bugün olması gerektiği yerin yüz yıl gerisinde kalmıştı. Önce Nato, sonra sırasıyla ABD, IMF ve AB’ye muhtaç bir ülke durumuna düşmüştü.
O dönemde, Nâzım Hikmet’in yanlış yaptığını seslendirme cesareti gösteremeyenler yalnız ve yalnız Demir Perde’li dilsizlerdi.
Yani milletin tamamı, o gün yaptığı bu yanlış yüzünden Nâzım Hikmet’in resmine tükürmese de tükürebilecek kadar kızgındı.
Bugünse aynı millet; af yasası çıkarmış, affetme çabasına girmiş Nâzım’ı. Millet affettikten sonra kime ne, ona ne?
Cumhuriyet’e vuracağım derken, bu konuyu da eşeleyip kişisel intikam kavgasına alet etmenin gereği var mı şimdi?

Tüm bunlara rağmen hâlâ hata var diyebiliyorsanız, gerçeği sorgulamanız gerek.
Bugünün etkileşimleri o döneminkinden, bugünün Cumhuriyeti de o günün Cumhuriyeti’nden çok farklı. O kadroda yer alan hiçbir yazar ve yönetici bugünün Cumhuriyet’inde yer almıyor. Sahibi bile… Yine de bazı özellikleri aynı kaldı. En zor dönemlerde bile hizmete koşarken gördük onları. Defalarca kapatıldılar. Sahip ve yazarları mahkemelerin, cezaevlerinin parasız yatılı üyeleri oldu. Yine de inandıklar yoldan dönmediler. Bu kutlanacak haslet değil de ne? Bu dönemde bir öyle, bir böyle olmayan kaç yazar, kaç kurum sayardınız? Onlar bu hizmeti yaparken dönem dönem kişi ve kuruluşlara ters gelecek işler yapmadılar mı? Yaptılar! Dönem dönem yanlışa düşmediler mi? Her kul yapısı nesnede olduğu gibi, düştüler!
Az önce saydınız. Onların karşılıksız, çıkarsız dürüstlüğünü sorgulayabilecek kalitede kaç kişi buldunuz?

Basit mantık. Nâzım da yok artık. Sovyetler de… Rusya değişip küçülmüş hâlde.
Elli altı yıl önceki mezarından çıkartılan haberi yapan Cumhuriyet’te öyle…
İyi de “Türkler bir milyon Ermeni’yle otuz bin Kürt’ü soykırıma uğrattı” dedikten sonra Bay Pamuk’ta değişen n’oldu?
Hâller böyle arz edilmişken yazarlığını Nâzım Hikmet’le kıyaslamaya kalksak, nerden başlamamızı tavsiye ederdi bize?
Bay Pamuk, Nâzım’ın arkasına sığınıp bir takım akıl karıcı senaryolar üretmesin boşuna.

Bugün O Gün Değil Ama, O Gün Bugün Oluvermiş
Bay Pamuk, iştigal konunuz gereği bilmeniz gerek. Her devrin şartları, düşünce ve yasaları başkadır. Aşkları bile başka.
Bugün Leyla’yla Mecnun’un çağdaş versiyonları bile yok ortada. O günler romantizm hakimmiş sevgiye, bugün sürrealizm.
O gün Nâzım kaçıyordu korkuyla. Sizse rahatınız yerinde, yediğiniz önde yemediğiniz arkada, istediğiniz yere girip çıkıyordunuz. Baskı nedir bilmediniz, tatmadınız. Aniden ortaya çıkıp, aldığınız türü meçhul bir ilhamla küfrettiniz ülkenize.
Lütfen üstü kapalı da olsa kıyaslamayın kendinizi Nâzım’la. Aranızda o kadar çok fark var ki!
O kaçaktı, siz küfürden Nobel’e uzanmış bir ödül avcısı.
O "Memleketim" iniltileriyle pişman gitti dünyadan. Sizse ülkenizi isteyerek yem ettiniz yabana…

Düşünceler Özgürce İfade Bulmalı
Düşünceler korkusuzca yazılmalı. Endişe duymadan karikatürize edilmeli. Özgürce anlatılmalı.
Tersi insanlık ayıbı… Yalnız bunun çizgisi; yalanın, iftiranın, özelin sınırlarından içeri girerse bu da insanlık suçu…
Bir atasözü vardı. Hangi ulusa aitti hatırlamadım. “İftiranın kuvveti, yılanın zehrinden iki kat güçlüdür.”
Şu güzel söz de Seneca’nın. “İstediğini söyleyen, istemediğini işitir.”

Son Söz
Şu Bay Pamuk’tan hoşlanmıyorum. Aldığı Nobel zerre kadar umurum değil.
Türkiye’nin soykırımla birlikte anılmasından fayda umdukları için Bay Pamuk’u alkışlayan tilkilere duyurulur!
Yarın; Platin, Altın, Gümüş portakal da verseler, fahri hemşerilik, fahri doktorluk da verseler vaziyet bu.

Yayın Tarihi : 24 Ocak 2007 Çarşamba 00:00:00
Güncelleme :24 Ocak 2007 Çarşamba 19:05:06


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?