Bugün, Kıbrıs Türk Federe Devletinin ilân edildiği gün.
13 Şubat 1975ten bu yana tam otuz yıl geçmiş.
Uzun uğraşlardan, bir hayat boyu süren kavgalardan sonra
Kıbrıslım yıllarca rahat yüzü görmedi yurdunda.
Ne acı değil mi? İnsan kendi ülkesinde, doğup büyüdüğü topraklarda günyüzü görmüyor. Görmüyor değil, gösterilmiyor. Baskı, esaret, tahrik, gasp, cinayet hepsi onların başında. İnsanlık hakları ellerinden alınmış, görüldükleri yerde öldürülüyorlar.
Öldüren de kim? Kapı komşuları
Hani kısa süre önceye kadar aşlarını, işlerini paylaşan insanlar.
Kıbrısın genç nesilleri tarihlerini öğrenememiş. Söylemlerinde açıkça görüyoruz bunu. Ana, babalarının başlarından geçeni bile kavrayamayanlar var. Tarihi bilenlerse haksız uluslararası tecritten bezmiş. Her iki grubu da suçlamıyorum. Aynı şeyler Türkiyede de yaşandı. Bizler de tecritten nasip alıp ambargolar yaşadık. Bizler de politik yenilgilerimiz öğretilmeden, Türk asla mağlup olmaz sözleriyle büyütüldük.
Kıbrıslıma da belletmemişler hiçbirini.
Bugünü milat yapıp aydınlanırlar inşAllah
Ne demiştim az önce?
Öldüren de kim? Kapı komşuları
Hani kısa süre önceye kadar aşlarını, işlerini paylaşan insanlar.
İşte bu sözler unutulmaz acıları hatırlatıyor bize.
Yaşadığımız acıları, Ermeni Soykırımını...
Sonra Balkanlarda yaşanan ve uygulayıcıları arasında Yunanlıların da olduğu soykırım olaylarını.
Aynı Yunanlıların Anadoluya taşımaya çalıştığı ve bence soykırımın tarifine giren vahşeti.
Bunlarla da kalmıyor, Ege ve diğer Akdeniz adalarında yaşananları da hatırlatıyor bu sözler.
Tarz aynı tarz, vahşet aynı vahşet.
İlkine Ermeni Soykırımı dedik.
Diğerlerini hangi adla anacağız.
Dönelim Kıbrısa
Çünkü, bugünkü konumuz Kıbrıs.
Kıbrıs denince Kıbrıslı Türklere karşı uygulanan soykırımdan söz etmeden geçilir mi?
Rum Soykırımından
İnsana, Ermenilerle boşuna işbirliği yapmamışlar dedirtiyor bu Rumlar. Soykırımı, Osmanlıya yükleme çabalarında da görmediniz mi aşklarını
Kıbrısı anlatırken hangi toplu mezardan söz etmemi isterdiniz?
Gerek var mı buna?
Kaç köyün toptan yok edildiğini kendi EOKA tayfaları anlatmadı mı?
Daha açılmamış kaç toplu mezar var?
Soykırım sözcüğünü okuyan tarihçiler itiraza başlayıp soykırım tarifine girişirler hemen.
Bu kafalar tanıdık, bu düşünceler bildik.
Tarih boyunca uğratıldığımız tüm soykırımlarda sessiz kalmış, derdimizi kimseye anlatamamış ya da anlatmaktan kaçınmış, üstüne bir de suçlu çıkmışız.
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır tabii
Sen derdini anlatamazsan Yörük Ahmetin Askerlik Öyküsüne döner olay.
Dayak atan, bir taraftan İmdat! Bana dayak atıyorlar! Kurtaran yok mu?! diye canhıraş çığlıklar atarken diğer taraftan da karşısındakini dövmeye devam eder.
Herkes koşar gelir bu iç yakan, yürek büken çağrıya.
Yaptıkları hiç değişmez. Kan deryası içinde yerde yatan yarı cesedin ellerini tutup üzerine basar, Sus! Seni gidi seni! derler adama. Bağıransa sopa atmayı sürdürür.
Adaleti bu dünyanın, başka ne beklersin ki?
Güçlü olmak şart.
Bilirsiniz, çölde dermansız kalanların başına akbabalar üşüşür. Onların tökezlediği ilk anda başlamıştır takip. Sonunda canlı canlı yem olurlar kuşlara.
Kurtuluşun tek şartı güçsüzlük belirtisi göstermemek.
Kıbrısta olanlar da böyle başladı.
Kıbrısın gerçek halkı; Türkler, uygulanmak istenen soykırıma başkaldırınca suçlu ilan edildiler. Kıbrıs Rumlarınmış, Türkler işgalciymiş. İnsaf!
Başkalarını tekrarlamayan, kendine ait ekolü olan düzgün tarihçiler bulsak da sorsak. Bu Kıbrıs ne zaman Rum ve Yunanlıların oldu? diye.
İnanın, cevap herkese şaşırtıcı gelir.
Yalnız papağan değil, kendi ekolü olan dedim. Karya Kültürünü Yunanlılara mal eden, Egeye Yunan Denizi diyen, Anadolu Uygarlıklarını Yunanlılara bağlayan düzmece tarihçilerden söz etmedim.
Hem şöyle bir araştırsak. Afrodit, Zeus, Artemisin kökeni acaba Yunanistanda mı, yoksa?..
Bir gün bunlara cevap veren, arkeolojik kazılarda çıkan izleri doğru yorumlayan düzgün insanlar da bulunacak elbet.
Soykırım ve diğer insanlık suçlarını bir yana bırakırsak, Yunanlılara da kızmamak gerek. Ülkeleri açısından en iyisini yapıyorlar.
Tarihi allayıp pullamada, yaygara ettiklerinde dozunu ayarlamakta üstlerine yok. Yunanlı ve Rumların paslaşmaları da ilginç.
İyi polis, kötü polis rollerini harika oynuyorlar.
İşte bunlar, onlardan öğrenmemiz gereken, ama öğrenmemekte direndiğimiz iki basit politik ders.
Yoksa daha çok dayak yiyip söz işiteceğiz dünyadan.
Çok uzun yıllar geçtikten sonra, ilk kez 1974 Barış Harekâtıyla can güvenliğine kavuşan insanımız üzerinde oynanan oyunlar bir türlü son bulmadı. Tüm dünya karşımızda yer aldı. Ezeli hastalığımızı tekrarlayıp derdimizi anlatamadık. Mat hamlesi gelmişken şah demekten bile kaçındık. Bunlar Türkiye ve Kıbrısa çok pahalıya mal oldu. Yine de mucizevi şekilde bir yerlere tutunup direnmeyi becerdik.
Aslında biz mi direndik, ilahi bir güç mü tuttu elimizi?
Bunu anlayamadan geçti yıllar.
Çözüleceğimiz anlarda da Rauf Denktaş adıyla taçlanmış özgürlük anıtı önümüze geçip durdurdu bizi.
Derken iş; bazı haddini bilmez insan güruhunun, Türkçedeki K simgeli harfin Ke okunuşunu Ka yaparak "kaka tece" demeye cüret ettiği devletin il'anına geldi. Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi 15 Kasım 1983 günü oybirliğiyle yeni devletini ilân etti dünyaya. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini
Umarım bu devlet kıyamete dek varlığını sürdürür.
Umarım haklı davalarını uluslararası alanda tescil ettirmeyi başarırlar.
Umarım Ermeni ve Yunanlıların haksız taktiklerinin, bugünkü dünya düzeninde haklı davaların duyurulmasında da gerektiğini anlayıp gereğini yaparlar.
Kıbrıslılar, özgürlüğe giden yolda attığınız bu büyük adım kutlu olsun.
Cumhuriyetiniz Türkiye ile birlikte kardeşçe, kol kola yaşayıp kıyamete kadar payidar olsun.