Konu tarih olunca hepimiz konuşuruz.
Geçmişin gizemi içine gömülmüş olayları aydınlatamasak da ortak bir tartışma konumuz var artık. Tarih!
Buna tartışma yerine buluşma desek belki daha doğru olacak.
Yorumlardaki hitap şekillerine bakarak; farklı da olsa, hararetle savunulan fikirlere alıştık.
İşte tartışmanın güzelliği de burada. Fikirleri sonuna kadar savunmak
Doğaldır ki onların doğru olmadığını anladığımız yere kadar.
Kısaca bağnazlık yok.
Hepimizin aynı görüş, inanış ve bilgide olması beklenemez. İnsan doğasına aykırı bu.
Yalnız; görüş, inanç ve bilgilerimizi de saklamadan, ortaya çıkarıp paylaşmak zorundayız. Hepimiz birbirimizden yepyeni bilgiler alıyor, doğruluğunu araştırıyor, deniyor, kabul ya da reddediyoruz.
Bağnazlık ne kadar yanlışsa, her öne koyulanı hemen kabul etmek de bir o kadar yanlış.
"Bak Şu Bizim Cengiz'e" yazısından sonra çok sayıda elektronik mektup aldım. Tamamı olumlu yöndeydi. Yalnız, şu anda okuduğunuz yazının prototipini bir başka sitede yayınlayınca, nedenini anlayamadığım bir şekilde Cengiz Türk'tür, değildir diye bir tartışma başladı. Bu iki yazıda da, Cengiz'in Türk ya da Moğol olduğu hakkında araştırmacıların veremediği hükmü vermediğime göre, bu tartışma neydi? Sonunda anlaşıldı. Yorumculardan bir ikisi düşüncelerine ters düştüğü için yazıyla, diğerleriyse birbiriyle tartışıyordu. Bana karşı çıkan iki kişiden biri, "Bağnaz olma yalnız herşeyi de hemen kabul etme; şüphelen, araştır, dene, sonra kabul ya da reddet" şeklinde özetleyebileceğim yukarıdaki düşüncelere itiraz ediyordu. Yani bilimselliğin öz yapısına. Diğeriyse Cengiz zalimdir. Zalim adamın uygarlığı, kültürü ve yasası olmaz diye veryansın ediyordu. Oysa tüm çevremiz; zalim milletlerin bıraktığı uygarlık abideleri, kültürlerini anlatan belge ve yazılı hukuklarıyla çevrilmiş. Çevrilmiş de bunu aklının bir köşesine not eden kim? Bir de okuduğumuza dikkat etmeyi öğrenebilsek!
Evet, doğru. Hoşgörü tanımayan zalim Cengiz Yasaları, çok sayıda kavmi tutkal gibi bir arada tutmuş ve bazı atılımların temel taşını oluşturmuştur.
Her toplumun kendine has bir uygarlığı var.
Yani, uygarlık dediğimiz şey yalnız yüksek toplumların eseri değil.
En yabanî, en ilkel bir klanın da kendine has uygarlığı, kendine has kültürü olduğu gibi
Bugün kullandığımız " Kültürlü insan, uygar insan " kavramıyla hiç ilgisi olmayan bir olgudur bu.
Yaşadığımız günlerin göçebe toplulukları bile; sert, korkusuz, her türlü kaba kuvvete başvuracak yapıda. Onların da kendilerine özgü ahlâk anlayışı var. Bu anlayış bize tuhaf, yabansıl gelse de gerçek bu.
Tarihte de bu günden farklı olmadığını gördük.
Her göçebe toplum, sert tabiatıyla yerleşik toplumları sarstı. Bazen onlara hakim oldu.
Önce yeni bir şeyler öğrendi.Sonra o yere bağlanmaya başladı. Kök salmanın nimetlerini elde edince göçebelikten yerleşik topluma geçti. Sonunda yeni bir göçebe dalgası onları da silkeleyip, derinden sarstı. Tıpkı kendilerinin de diğerlerine yaptığı gibi.
Eden bulur misali, kısır bir döngü sanki
Cengiz İmparatorluğu da saldırdı, yıktı, ezdi geçti ama öğrendi. O bilgilerden sonra, her şeyin aynı kaldığı söylenemez. İnsan doğasına, eşyanın doğasına aykırı olur bu.
Çünkü, Cengizin ölümünden sonra da devam eden fetihler, bambaşka uygarlıkların tanınmasına yol açtı. Her tanışmanın ardından, yeni bilgiler kullanım alanına aktarıldı.
Zaten bunun tersini beklemek de olanaksız.
Bazen kötü işlerin iyi sonuçları da oluyor.
Hiç hoşlanmasak da
Konumuza dönersek; Cengiz CNNli kardeşimizin dediği gibi basit bir lider değil, bir devi ortaya çıkaran imparatordur.
Asıl konumuz bu.
Böyle biline...