30
Mayıs
2024
Perşembe
İSTANBUL

Okunmaması Gereken Sıkıcı Bir Soykırım Yazısı

 
 
Bugün 8 Mart 2005.
İnanasım gelmiyor, Ermeniler konusunda Millet Meclisi’nde kıpırtılar var.
Ana muhalefetin önderi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşecekmiş.
Görüşmenin konusu, “Ermeniler’in Yaptığı Soykırım” ve İngilizler’in ünlü beşinci kol faaliyetlerinden “Mavi Kitap”.
O kadar mutlu oldum ki anlatamam.
Sonunda uyanıp silkelenmeye mi başladık dersiniz?
 
Önce şu ünlü “Mavi Kitap” neymiş bir bakalım.
Hani iğrenç siyasi taktikler vardır. Rakibi yıkmak için aleyhinde yalanlar uydurur, ona iftira atarsın. Nedenleri ne olursa olsun bu alçakça komplonun bir tek amacı vardır. Bu amaç daima rakibin üstünde yer almaktan, onu yenilgiye uğratmaktan başka bir şey değildir.
Bunun için yapılacaklarsa çok basit.
Bir yalan, bir iftira senaryosu yazarsın, tutmasa da izi kalır.
Bu iz, bir gün mutlaka rakibinin karşısına çıkar. Onu baskı altına alır, savunmaya iter, sinirlerini bozar, sürekli hata yapmasına neden olur. Sonunda da moralman çökertir ve zayıflatır.
İşte, “Beşinci kol faaliyeti” için yapılabilecek basit tanımlardan biri de budur.
Çok iğrenç, çok ahlaksız, ama etkili olduğu için de oldukça tutulup sıkça kullanılan bir taktiktir.
Her zaman uygulanabilir. Soğuk savaş, sıcak savaş, ılık savaş, siyaset sahnesi, hiç fark etmez.
Cuk oturup karşı tarafı perişan eder.
Beşinci kol faaliyetleri içinde en komik, en etkili, ama bizi en çok kahredeni, Rus İstihbarat Elemanları'nın Doğu Cephesi’nde Osmanlı Ordu Birlikleri arasında yaydığı “Bit yiğitte, pire itte bulunur” sloganıdır.
Bu slogan, binlerce askerimizin kırılmasında oldukça etkili olmuştur.
“Akan su mikrop tutmaz” ve “Mikrop senin kadar oluncaya dek sen dağ kadar olursun” sloganları bugün çok komik gelse de o devir için oldukça etkin yıkıcı faaliyetlerdendir.
Bunlar sağlık zafiyetine götüren türden. Akla gelen her konuda beşinci kol faaliyeti başlatılabilir.
 
İşte “Mavi Kitap” bu tür bir amaç için İngilizler’in ürettiği bir yalanlar manzumesidir.
Bir propaganda kitabıdır.
Aynı, Amerikalılar’ın Büyükelçi Henry Morgenthau’a yazdırdığı ve 1918’de yayınlanan kitap gibi.
Bu kitabın ne mal olduğu 1990’da araştırmacı tarihçi Prof. Heath Lowary'nin yayınladığı “The Story Behind The Ambassador Morgenthau's Story” adlı kitapla ortaya çıktı. Morgenthau’ın kitabı; kendisinin talebi, Amerikan Dışişleri’nin kontrolü ve Başkan Wilson’un izniyle yazılmıştı. Hatırata dayandığı iddiasına rağmen, içeriğini büyükelçiliğin anlaşmalı düzmece raporları teşkil etmişti. Morgenthau; kitabın yazım işini tercüman ve danışman-kâtibinin üzerine yıkmış, ama kapağına kendi adını yazdırırken hiçbir utanma belirtisi göstermemiştir. Bu ahlaksız çabanın amacı da bellidir. Amerika’da o günlerde mevcut olan savaş aleyhtarlığını kırarak Amerika'nın savaşa katılmasını sağlamak.
 
Morgenthau'ın asıl hatıratı ve gerçek büyükelçilik raporlarıysa tümüyle farklıdır. 26 Eylül 1915 tarihli günlüğünde tehcir hareketine tabi tutulan Ermeniler’in güneydeki yeni yerlerine salimen götürüldükleri, kendilerine barınacak yer ve iş verildiği, çalışarak hayatlarını kazanmaya başladıkları yazılıdır. Yerlerine yerleştirildiği söylenen Ermeni sayısının beş yüz bin civarında olduğu da anılarında yer almaktadır.
İlginç bir saptamaya da izin verin.
Tehcir sırasındaki doğumlar göç edenlerin nüfusunun çoğalmasına neden olmuş.
Bu hesaba göre, onları koruyup tehciri yöneten Osmanlı Askerleri Ermeni Çeteciler tarafından öldürülürken tehcire uğrayanların neredeyse kıllarına bile zarar gelmemiştir.
Üstelik görevini tam anlamıyla yapamayanları Osmanlı, kendi divan-ı harbinde yargılama tarafsızlığı ve yüce gönüllülüğünü de göstererek.
İşte bu “Alçaklık Anıtı”, aleyhimizde bir delilmiş gibi hâlâ utanmazca kullanılmaktadır.
Wilson, Amerikan Dışişleri’nin bu işe bulaşmış yöneticileri, Düzenbaz Morgenthau, masalcı tercümanla kâtip, cehennemin beysbol takımına as olmuşlardır herhalde.
Unutmadan söyleyeyim bu adamlardan birinin adı Agop, diğerininse Arşak'tır.
Bu isimler size çok şey anlatmıştır mutlaka.
 
Mavi Kitap gibi bir başka ahlaksızlık abidesi de “Naim Bey’in Anıları” kitabıdır.
Efendim; bir tek kişinin, Aram Andonian’ın iddiasına göre bu Naim Bey, “Tehcir Dairesi’nin” Halep Bürosu’nda görevli bir Osmanlı memurudur. Talât Paşa’nın, Ermeniler’in katli konusunda verdiği sözde emirleri içeren telgraflarını saklamış ve kitabın yazarı Aram Andonian’a vermiştir. Basit bir memur ünvanı taşırken her nasılsa bütün şifreli telgrafları elinde tutabilen bu Naim Bey; hiçbir çıkar gözetmeden, Ermeni katiller uğruna kellesini koltuğuna alarak hepsini Aramcık’ına hediye etmiştir. Andonian, Naim Bey’i bu ulvi davranışından dolayı öve öve yere göğe koyamaz.
Hikâyesindeki çürük nokta ortaya çıktığında da aynı adama söylemedik söz bırakmaz. Naim Bey artık ahlaksız, şerefsiz, para için her şeyi yapan sarhoş bir pisliktir. Bu belgeleri çok para vererek almıştır Aramcık.
Aslında ne Halep Tehcir Bürosu’nda Naim Bey diye birisi vardır, ne de şifreli telgrafları ordu düzeni içinde çalacak cesarette bir Osmanlı memuru. Çünkü bu masal, sonu idamla noktalanacak bir casusluk faaliyetinin tarifidir. Ayrıca, şifre ve telgraf defterlerinde böyle kayıtlar yoktur. Durun bitmedi. Kullanıldığı söylenen şifreleme düzeni de Osmanlı’da hiçbir zaman kullanılmamıştır.
1920 yılında yayınlanan bu kitap da hâlâ Ermeni tezgâhının bir parçası olarak kullanılmaktadır. Bana öyle geliyor ki; bu Aram Andonian, bizim Naim Bey’in hayali hayaletiyle öte tarafta hayali telgraf koleksiyonu yapmaktadır.

Nihayet geldik “Mavi Kitap” denen soytarılığa. Masterman Bürosu’nun tümüyle uyduruk belge ve şahitlerden faydalanarak yaptığı bir kitap. Yani şu İngilizler ne büyük millet. Hayaletleri şahit yapacak kadar büyük hem de…
Neyse, İngiliz “Yabancılar Ofisi” bu kitabın içeriğine karışmayacağını, doğruluğuna inanmadığını daha o zaman yetkililere bildirmiş.
Bildirmiş ama, konu önemli ve emir büyük yerden. Bir mavi kitap serisi icat edip propaganda kitabı faslından basıvermişler.
Kitaba; Amerika’daki Ermeni Komiteleri, Tiflis’de yayınlanan Horizon, Londra’da yayınlanan Ararat, New York’da yayınlanan Gocnak ve Marsilya’da yayınlanan Armania Gazeteleri kaynak olmuş. Hepsi Ermeni asıllı, hepsi uydurulmuş haber.
İşin en acı yanıysa "Arnold Toynbee" gibi birinin bu faaliyette görev alması. Toynbee daha sonraları "Türk Düşmanı Vikont James Byrce`in büyük desteğini gördüğünü, ´Dr. J. Lepsius`un Gizli Raporu` kitabının sahibi Alman papazı Dr. Johannes Lepsius gibi kendisinin de Düzenbaz Morgenthau`dan çok yararlandığını" açıklamış ve "Centilmenlik dışı bir görevdi", "Hükümet bilgim dışında propaganda amacıyla kullandı" itiraflarını yapmıştır.
Toynbee bu çirkin görev nedeniyle kendi vatandaşları tarafından da aşağılanmış, kendisine "Propagandacı" sıfatı yakıştırılmıştır. James Reid Morgan "Atrocity Propaganda 1914-19" adlı eserinde onu yerden yere vuran sözler sarfetmekte ve bu çirkin kitabın tümüyle düzmece rapor ve bilgilere dayandığını anlatmaktadır.
"İngiltere`nin Vahşet Propagandası" adıyla bilinen bu tür ahlak dışı eserlerin baş yapıtı, 1916 yılında yayınlanan ve adına "Mavi Kitap" denen bu şerefsizlik anıtından başka bir şey değildir.
Millet harıl harıl iftira makaleleri, iftira kitapları yazarken, katiller sürüsü dışında kalan Osmanlı Ermenileri, Ermeni Milletvekilleri, Ermeni Paşaları ayaklarını uzatmış keyif çatıyor, nargilelerini tüttürüyorlardı huzurla.
Vizontele’nin Deli Emin’i bütün bu olanları duysaydı; “Ihhı” der güler, "Bak şu işe" der, yine gülerdi herhalde...
 
İyi güzel de hep başkaları mı suçlu?. Aylar önce Türkiye hakkında bölücü sözler yayınlayan  Los Angeles Türkleri’nin sitesine gönderdiğim bir yazımdan alıntı yaptığım bir iki cümleyle cevap vereyim buna.
“.........Eğer birbirimizle bu kadar uğraşmasaydık, birbirimizin gözünü çıkarmaktan bu kadar hoşlanmasaydık bunlar gelir miydi başımıza. Biz; vekili, hükümeti, bilim adamı velhasıl tüm insanıyla umursamaz bir gaflet içindeydik. Pekiyi ya sizler. Sizin gibi ülke dışında yaşayan Türk Vatandaşları, ya sizler!
Bir avuç Ermeni kadar olamadınız. Onlar sizlere örnek olacak hareketler sergiler, örgütlenip birlikte güç oluştururken, sizler bölünüp birbiriniz ve ülkeniz aleyhinde klikler oluşturdunuz.
Bu, AB içinde yaşayan insanlarımız için de geçerli.
Bizimkiler sayıca fazla olsa da Ermeniler örgüt kurmakta, birleşip birlikte hareket etmekte ne kadar yetenekli olduklarını gösterdiler her yerde..
Yazık, onların yüzde biri kadar olup ülkemizin problemlerine sahip çıkmadınız. Bundan kaçtınız hep...
Türkiye`de basınımız ve yöneticilerimiz yüzünden bu tür haberleri öğrenmekte ya geç kaldık ya da hiç duymadık bile.
Sizlerse olayların yaşandığı yerlerde, olayların nereye uzanacağını görecek kulelerdeydiniz.......”
 
Bu olaylar neden oldu?
O günkü dünya düzenine göre Ermeniler; Rus, Fransız ve İngilizler’in müttefikiydi. Sarıkamış olayından sonra çekilmeye çalışan Osmanlı Ordusu’na ihanetleriyle büyük zayiat verdirmişlerdi. Tehcir hareketi yapılırsa bu müttefik kozu ortadan kalkacak, İngiliz ve Fransızlar’ın daha çok öz evladı savaşa gidecekti. Bu nedenle tehcirin yaptırılmaması şarttı.
Osmanlı ise bilindiği gibi Almanlar’la müttefikti. Amerikan Halkı o sıralarda Almanlar’a karşı büyük bir sempati besliyor, dolaylı yoldan bu sempati Osmanlı’ya kadar ulaşıyordu. Amerikan’ın Almanya’ya desteğini engellemek ve İngilizler’le Fransızlar’ın bulunduğu safda yer alması için gereken neydi? Tehcir hareketi nasıl engellenecek, Ermeniler aynı safda nasıl tutulacaktı?
Hindistan ve çevresindeki müslümanlar Osmanlı’nın yanında savaşmak istiyordu. Onları engellemek için de bir yol bulunmalıydı.
Tehcire lâf edemiyorlardı. Çünkü kendileri bu metodu sıkça uygulamıştı.
Bir senaryo yazmak şart olmuştu artık.
İşte bu senaryoyu, İngiliz ve Fransızlar birlikte yazdılar.
“Osmanlılar tehcir hareketi adı altında katliam yapacak, Ermeniler’i öldürecekti”. Soykırım yapma becerilerini ispatlamış bu devletler, Osmanlı’dan bunun hesabını soracaklarını, katliamı yapanları suçlu olarak yargılayacaklarını duyurdular dünyaya...
 
Bir de nüfus masalı var.
Ermeniler`in 1914 yılında Venedik`te bastırdıkları harita ve tablonun içeriğinde Osmanlı Asyası`nda yaşayan Ermeni Nüfusu 1.200.000 olarak gösterilmiştir. Bastıran kim, kendileri...
Bu rakam soykırım iftirasının yaratıcılarından Fransızlar`a göre 1.015.800, ortakları İngilizler`e göreyse 1.300.000`dir. Morgenthau düzenbazıysa Ermeni kâtip ve tercümana yazdırdığı kitabında, altı yüz bin Ermeni`nin öldürüldüğü masalını yazarak Ermeni Nüfusu`nun bir dağ gibi görülmesini amaçlamıştır.
2005 yılındaysa bu kez Orhan Pamuk adında bir kitap yazıcısı ortaya çıkmış ve Morgenthau`ı da geçen bir skora imza atarak adından söz ettirmiştir. Pamuk; nerden geldiği belli olmayan bir ilhama dayanarak, Türkler`in 1.000.000 Ermeni`yi öldürdüğünü postulat haline getirip dünyaya duyurmuştur. Böylece, tarihte arzuladığı yere hiç kimsenin yardımı olmadan, yalnız kendi çabaları sayesinde oturma imkânına kavuşan Pamuk, espri olduğuna inandığım bir habere göre, bundan sonraki tüm kitaplarını Ermenice yazmayı düşünmektedir.
 
Tehcir hareketi herkese uygulanmamıştır. Eli soykırıma değmemiş bir çok Ermeni yerli yerinde kalmış, mesleklerini ve yaşamlarını rahatça devam ettirebilmişlerdir.
Türk Tarih Kurumu`nun saptamalarına göre göçe zorlanan Ermeni sayısı 438.758`dir. Ermeni Bogos Nubar`ın Başkanlığı`ndaki Ermeni Delegasyonu`nun Fransa Dışişleri Bakanlığı Özel Yetkilisi Gout`ya 1918 yılında verdiği raporda belirtilen sayıysa 400.000 civarındadır.
Amerikan Büyükelçisi Düzenbaz Morgenthau`ın anılarında, yani gerçekleri ifade ettiği bir yerde verdiği rakam da, biraz abartıyla yuvarlanmış olsa da bunlara yakındır.
 
Gelelim öldürüldüğü söylenen Ermeni sayısına.
Dediler ki üç milyon Ermeni...
Sonra vazgeçtiler, iki buçuk milyondu canım dediler.
Baktılar yine olmuyor. İki milyon demiştik canım, siz yanlış anladınız çarkedişi.
Sonunda bir buçuk milyonda karar kıldılar.
Beyler müjde!
Ermeniler`in yaptığı bu hesaba göre; o devirde dünya üzerinde yaşayan tüm Ermeniler`den daha fazlası öldürüldüğünden bugün dünyada bir tek Ermeni bile yaşamamakta ve Ermeni iftirası diye bir derdimiz bulunmamaktadır.
Müjdemiz; öldüğü söylenenler için değil, üstümüze iftira atacak kimsenin kalmamasından.
Osmanlı bu işi nasıl becermiş acaba?
Bence; mutlaka mezarlıkları sulayıp ölü Ermeni tarımı yapmış, dünyada ilk kez "meftadan mefta" üretimini gerçekleştiren bu dahice fikrin sahibi olmuşlardır.
İster misiniz şimdi bir takım Ermeni kuruluşları, bir takım devletler ortaya çıkıp "Osmanlı mefta tarımı yapmış, meftadan mefta üretmiş" diye haykırsalar. Kitaplar yazıp, fotoğraf yayınlasalar.
Olacağına bakın.
Ya olursa!...
 
İşte bütün hikâye bu.
İşte bugünlerde her şeye komplo teorisi diyenlere tarihten bir komplo dersi.
Önce soykırımı hayal ettiler, sonra da ilân.
İşte başımızdaki pislik bu.
Toplu mezarlar, doğru anılar, doğru belgeler, kısaca tarih bizden yana.
Masallar, yalanlar, düzmece belgeler, kısaca hayaletlerin hayalleriyse  onlardan.
Bu konuya bir daha değinmem gerekirse, Ermeniler`i destekleyen devletlere ait resmi ve özel temsilcilerin gerçek fikir ve sözlerinden pasajlar vermek isterim size...
 
Bakalım, meclis dışa dönük hangi taktiği benimseyecek.
Yalnız onlardan bir ricam var. Hemen her soykırım yazısında yazdığım gibi.
Lütfen, her il ve ilçeyle soykırımın yaşandığı her yere birer “Soykırım Anıtı” dikelim. Özellikle turistik bölgelerden başlayarak. Bugün yararı az gibi görünse de yarın getirisi çok olacaktır bu anıtların.
Örnek mi istiyorsunuz? İşte Kıbrıs Halkı.
1974 öncesini hatırlayan kaç kişi kaldı aralarında…
Gelecek kuşakların ilgisi anıt kitabelerinde yoğunlaşırsa onların bir daha Ermeni Masalları`ndan etkileneceğini beklemesin kimse…
 
Yayın Tarihi : 8 Mart 2005 Salı 04:45:22
Güncelleme :10 Mart 2005 Perşembe 05:11:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?