18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Altın Boynuz'daki Kum Saati

Kentlerin tarihlerinde, o kentte yaşayan kuşaklarla bütünleşmiş, toplumsal belleğe kazınan olaylara kucak açmış, bireysel anıların mutluluğunu ya da mutsuzluğunu paylaşmış; umutların, hayallerin, kırgınlık ya da kızgınlıkların sessiz şahitliğini üstlenmiş mekanlar vardır.


İstanbullu olup da Galata Köprüsü’nden geçmeyen, kente gelen yabancı olup da köprüyü merak etmeyen var mıdır?


Köprü, hiç durmayan bir kum saati gibidir.

 
Haliç girişinin en merkezi iki noktasını (Eminönü ve Karaköy) birbirine bağlayan, zamanın akışı içinde zaman yokmuş gibi duran; üzerinde taşıdığı araç ve yayalara müşvik bir ana, koruyucu bir baba gibi sevgiyle kol kanat geren bir ruh zenginliği taşıyan mekandır O!..


Hayatın küçük mutluluklarınından tad almak isteyen insanlar için tılsımlı bir sığınma limanı gibidir köprü.

İşşizliğin iç karartan derin bunalımlarından bir nebze kurtulmak, emeklilik günlerinin sıradan görünümüne renk getirmek, boğazdan esen rüzgarı sevgilisiyle birlikte ciğerlerine çekmek için yaşlı ya da genç İstanbullular olta takımlarıyla soluğu köprüde alırlar.


Ellerinde oltalarıyla hangi mevsim olursa olsun, yan yana saf tutan yüzlerce insan, ruhlarına huzur veren dinginlik ortamını paylaşmak için bir araya gelerek, köprünün sihirli havasıyla transa geçmişcesine, benliklerini özgürleştiren bir boyutta yaşamanın keyfini çıkarırlar.


Köprünün altında bulunan nice kahvehane ya da lokanta geçmiş zaman kesitlerinde aydınların buluşma ve tartışma mekanları arasında yer almıştır. Güneş batarken içilen nargilenin dumanı ya da buzlu bir rakının mest edici tadı nice şair, yazar, ressam ya da heykeltraşa entelektüel bağlamda esinlendirici imgeler uyandıran bir işlev görmüştür.


Üniversiteli gençlik ise, sınav sonrası gerginliğini, oynanan tavla ve içilen demli çayın verdiği rahatlatıcı etkiyle bitirmenin tanımlanamayan hazzını yaşamıştır.


Ayrı kalınan sevgilinin özlemini ya da terkedilmişliğin buruk acısını dindirmek isteyenler de “Köprüaltı Cemaati”nin sakinlerindendir.


Köprüaltı; balık avlamak isteyen insanlar tarafından denize savrulan yüzlerce oltanın oluşturduğu misina şelalesini izleyerek Kızkulesi’ne bakan gözlerin sahiplerini, o efsunlu kulede sevgiliyle beraber olma özleminin tatlı hayaline de yöneltmiştir kuşaklar boyunca.

Altın Boynuz girişini kapatan Köprü; hayatın keşmekeşi içinde boyut değiştirmek isteyen, kısa bir süre de olsa, zamanın durduğunu hissetmek isteyen herkese kucak açan gizemli bir atmosfere sahiptir.


Meraklı kent gezginleri, Tarihi Yarımada ile Galata-Pera eksenlerini birleştiren şimdiki Galata Köprüsü yanında; emeklilik yaşamını  Balat önlerinde konuşlandırılmış olarak sürdüren tarihi koprüyü  ziyaret etmeyi unutmamalıdırlar.


Anılarımızda yer etmiş toplumsal ve bireysel “yaşam kesitleri”ni bizim kuşak o köprüyle birlikte paylaştı.


Bizler için, gerçek “anı deposu”, hakiki Galata Köprüsü , O’dur.



                                                                        mcyilmaz@kenthaber.com





Meraklısına:

GALATA’NIN ve GALATA KÖPRÜSÜ’nün KISA TARİHİ

İdari olarak Beyoğlu'nun bir parçası olan Galata; Tophane, Azapkapı ve Galata Kuleleri arasında kalan yerleşim yerinin adıdır .Osmanlı, Haliç'e "Haliç-i Dersaadet", Boğaz'a "Haliç-i Bahri Siyah" (Karadeniz Boğazı) derdi. Galata Haliç'le Boğaz'ın kesiştiği noktadır.


Antik çağdaki adı Sykai ya da Sykaena (incirlik) olan Galata, kimi kaynaklarda Sykudis olarak geçer. "Gala" sözcüğü Rumca "süt" anlamına gelir; Galata'nın adının semtteki süt hanelere gönderme yaparak türetildiği söylenirse de bu görüşü destekleyen tarihsel destekler bulunamamıştır.

Galata'nın İtalyanca "denize inen yol" anlamına gelen galata kelimesinden de türemiş olması muhtemeldir.

Ortodokslar'ın, Katolikler'i Galus olarak adlandırması, Galata'nın bir katolik kasabası olması ve Anadolu'da Katoliklerin yaşadığı yerlere Galatea denilmesi, semtin adının kökenine ilişkin diğer bir görüştür.


I.Jüstinianus, I. Constantinus'un IV.yüzyılda yaptırdığı Galata surlarını tamir ettirmiş, semt bu nedenle kısa süre için Justiniana ya da Justiniapolis olarak anılmıştır.


Galata'nın parlak dönemi 12. yüzyılda buraya bazı ayrıcalıklarla yerleşen Cenovalılar ile başlar. Bölge bir ara Venediklilerin eline geçer. 13.yüzyıldan sonra bölge Cenovalıların egemenliğinde bir Latin Kolonisidir.


Galata çeşitli mezheplere, tekkelere, dinsel ayrımlara bağlı Müslüman, Rum Ortodoks, Ermeni (Gregoryen, Katolik, Protestan), Süryani, Keldani, Yuahudi (Romanyot, Karay, Seferad, Aşkenaz), Arap, Çingene, Sırp, Arnavut, Ulah, Cenovalı, Venedikli, Fransız, Levanten topluluklarıyla zengin bir dinler, diller mozaiği oluşturur. 19. yüzyılda nüfus artınca yerleşim yukarı doğru kayar, konsolusluklar orada kurulur; zaman içinde bugünkü Beyoğlu kurulur. Galata'yı çevreleyen ve Galata Kulesi'nde uç noktaya ulaşan surlar Osmanlılarla birlikte yıkılır ve zaman içinde geriye çok az bir kalıntı kalır.


Gemicilerin semti olması nedeniyle aynı zamanda bir eğlence merkezi haline gelen Galata sık yangınlarıyla sürekli yenilenir. Yabancı devlet temsilcilerinin, reformcu sultanların Beyoğlu'na ağırlık vermesiyle büyük kamu binalarına sahip olamaz. Yine de Galata her köşesinde tarihsel bir gizemi barındırmaya devam eder.

Tarih boyunca Haliç'in iki yakasını Galata köprüleri birleştirmiştir.Bizans tarihçileri, Haliç üzerindeki ilk köprünün I.Jüstinianus (6.yüzyıl) devrinde yapıldığını, adının Aghios Khalinikos Köprüsü olduğunu yazarlar. Yeri tam olarak bilinmemekle birlikte, 12 kemerden oluşan bu taş köprünün Eyüp-Sütlüce arasında olması ihtimali yüksektir.Fatih Sultan Mehmet de İstanbul kuşatması sırasında Haliç'e bir köprü yaptırmıştır. Demir halkalarla birbirine bağlanmış ve üzerine kalın kalaslar çakılmış dev fıçılardan oluşan bu köprü Ayvansaray- Kasımpaşa arasındaymış.Nişancı Mehmet Paşa bu köprünün fıçılardan değil, yan yana demirlenmiş ve kirişlerle birbirine bağlanmış gemilerden oluştuğunu söyler.


Galata Köprüsü için ilk girişim II.Beyazıt Dönemi'nde yapıldı; Leonardo da Vinci, Padişahla temasa geçerek bir Haliç Köprüsü tasarımı sundu. Gerçekleştirilmesi teknik olarak imkansız görülen bu tasarımın üzerinden 350 yıl geçtikten sonra ilk Galata Köprüsü 1845 yılında, Sultan Abdülmecid zamanında Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırıldı.Köprüye Cisr-i Cedid, Valide Köprüsü, Yeni Köprü, Büyük Köprü, Yeni Cami Köprüsü, Güvercinli Köprü adları takılmıştı; günümüzde yalnızca Galata Köprüsü olarak bilinmektedir.


1863, 1875 yıllarında yenilenen Galata Köprüsü, son olarak 27 Nisan 1912'de açıldı ve 16 Mayıs 1992'de yandı. Yanan köprü onarıldıktan sonra Balat- Hasköy arasına yerleştirildi ve Karaköy- Eminönü arasındaki eski köprü yerine yeni bir köprü yapıldı.


Kaynak: Jak Deleon, “Boğaziçi Gezi Rehberi”, Remzi Kitabevi

Yayın Tarihi : 11 Ağustos 2005 Perşembe 11:16:34
Güncelleme :11 Ağustos 2005 Perşembe 14:00:07


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?