2
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

YENİ BİR ANAYASA

YENİ BİR ANAYASA



Beden ölçüleri değişen insanlar ne yapar?
Giysilerini değişen ölçülerine uygun olarak yeniler.

Belinizi sıkan bir pantalonunuz varsa, bir müddet sonra hareketlerinizde bir sıkıntı baş gösterir. Yürürken, koşarken, zıplarken, eğilirken rahatsız olursunuz.

Genişleyen omuzlarınızı sıkan bir ceketiniz varsa, kollarınızı sağa ya da sola ancak kısıtlı şekilde oynatabilir, ön düğmenizi kapatmakta zorluk çekersiniz. Hele bir de araba kullanıyorsanız, direksiyona tam anlamıyla hakim olmanız imkansız gibidir. Sola ya da sağa dönüş yaparken sürücü koltuğunda oturduğunuza pişman olursunuz. Hatta kaza bile yapmanız mümkündür.

Sıkıntıyı, rahatsızlığı, kaza olasılığını sona erdirmek için ne yapmanız gerekir?

Bedeninize küçük gelen giysilerinizi değiştirmeniz gerekir. Bunu yapmazsanız kısıtlı ve sıkıntılı bir konumda kalarak hayatınıza devam edersiniz. Aleme karşı biçare durumda kalmak da cabası..

Bilgisayar programları da böyle değil midir? Geliştikçe, yeni kullanım yetenekleri, biçimler, işlevler ilave edildikçe programın yeni versiyonları ortaya çıkarılır.

Peki, bir toplumun yönetim esaslarını belirleyen, yürürlükteki yasaların “anası” olan anayasa söz konusuysa ne yapılmalıdır?

Bu konuda hiç şüphesiz farklı görüşler vardır.

Türkiye bağlamında bu soruya verilecek yanıtsa çok açıktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni bir anayasaya gereksinimi vardır.

Her şeyden önce bu bir etik sorundur.

Yürürlükteki anayasa 1982’de olağanüstü koşullar altında topluma dayatılan ve baskı altında oylanarak adeta zorla onaylattırılmış bir belgedir. 12 Eylül 1980 tarihinde iktidarı alan askeri cuntanın hazırlattığı anayasa; gerek hazırlanış biçimi gerekse onaylanma sürecinde yaşananlar dikkate alındığında sosyal DNA’sı bozuk olarak hayata gelmiştir.

Doğum normal koşullarda olmamış, faşist bir toplum vizyonuyla hareket edenlerin “cerrah”lığı aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.

1982’den itibaren farklı zamanlarda yapılan değişiklikler, anayasa’nın yapısındaki anti-demokratik niteliğin ortadan kaldırılmasını sağlamaya yetmemiştir. Toplum bu anayasayı zorla benimsemeyi hiçbir zaman unutmamıştır. Bu nedenle yurttaşların 1982 Anayasası ile gönül bağı bir türlü kurulamamıştır.


AB sürecinde “uzun ince bir yol”da ilerleyen Türkiye, yeni anayasa’sını tüm toplumsal katmanların katılımcı bir yapıda bir araya gelerek, geniş bir tartışma platformu altında yeniden yapılandırmak zorundadır.

Ama bakıyoruz, “YENİ BİR ANAYASA” kavram olarak ne iktidarın ne de muhalefet partilerinin gündeminde..

Yamalı bohçaya dönmüş 1982 anayasası mı yoksa Yeni bir anayasa mı?

Yeni bir anayasa, ülkede yurttaşlık bilincinin geliştirilmesine manevi açıdan büyük bir katkı sağlayacaktır. Hemşehrilik’ten yurttaşlığa ulaşması gereken toplumsal bilincin geniş kitlelere yayılması, “Cumhuriyet Yurttaşlığı” bilincinin diğer bütün sosyolojik kimliklerin önüne geçmesinin yolunu açacaktır.

Türkiye, bugünlerde yeniden bir yangın yerine dönme tehlikesi altındadır.

Türkiye’ye her şeyiyle yeni; yurttaşlar tarafından tam anlamıyla benimsenmiş, yeni bir vizyon getiren; içeriğinde ülkenin toplumsal dokusuyla uyumlu yeni yaklaşımlar bulunan bir anayasa, hem toplumun hem de ülkenin geleceğini güvence altına alacaktır.

Gerekeni yapmak zorundayız.

Bu halka biçilen don dar geliyor.

1982 anayasası, “toplumsal gelişme ekonomik gelişmeyi aştı, bunu önlemek gerekiyor” denilerek yapıldı. Baskıcı yöntemlerle halka onaylattırıldı.
Şimdi, aynı halka, gönül bağıyla onaylayacağı “sıfır” bir anayasa gerekiyor.

Yeni anayasa, öncelikle “Kamuoyu”nda oluşturulmalı;
Farklı toplumsal katmanlar, ülke genelinde demokratik katılım ilkeleri ışığında görüşlerini olgunlaştırmalı; anayasa  çağdaş "toplumsal sözleşme"miz olarak, özgür ve demokratik bir süreç sonunda yurttaşların önüne getirilerek sandıkta onaylanmalıdır.

Ak”, kara’nın tersidir;

Türkiye’nin en kara döneminde hazırlanan 1982 anayasası ile artık yola devam etmemeliyiz.

Türkiye’nin yurttaşları; yaklaşımlarıyla, kavramlarıyla, içerik zenginliğiyle, yalın bir dille özenerek yazılmış Türkçe’siyle YENİ BİR ANAYASA istiyor.

Halk ve Devlet, ancak böylesine bir toplumsal demokratik süreç sonunda, etle tırnak gibi bütünleşebilir. Toplumsal barış, ekonomik gelişme ve geleceğe güven ancak böyle sağlanabilir.


                                              mcyilmaz@kenthaber.com





Yayın Tarihi : 23 Kasım 2005 Çarşamba 17:00:37
Güncelleme :23 Kasım 2005 Çarşamba 18:47:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Hulki Can IP: 81.215.89.xxx Tarih : 25.11.2005 21:30:37
Yeni Anayasa konusunda sanırım toplumun tüm katmanları aynı görüşte. Genel hatlarıyla yazarın görüşlerine katılıyorum. Ancak, bu Yeni Anayasa problematiği Sn Yılmaz’ın belirttiği gibi “etik bir sorun” değil. “Etik” yani “ahlaki” veya “aktöresel” bir sorun söz konusu değildir. Ahlaki bir sorun varsa, bundan Anayasaya ne? Ne oluyor? Yoksa 10 emir falan mı geliyor? Ahlaki sorun anayasa çerçevesinde işlenemez. Hayır bu aktöresel değil, toplumsal bir sorundur. Nitekim yazar, bir sonraki paragrafta, eski anayasanın “sosyal DNAsının bozuk olduğundan” dem vuruyor, “etik DNA”dan söz etmiyor. O halde, yazar da –çelişkiye düşse de- bunun toplumsal bir sorun olduğunu kabullenmiş oluyor. Ve bu eski anayasayı topluma zorla yutturanlar da “faşist bir toplum vizyonuyla hareket edenler” değildi. Daha o devirlerde zaten öyle “misyon” “vizyon” gibi bir terminolojide dilimize girmemişti. Üstelik “vizyon” özenilecek, imrenilecek olumlu bir düzleme işaret eder: “faşist bir toplum vizyonu” diye bir söylem söz konusu olamaz. Bu eski anayasa bizzat “faşistler”in, cuntacıların eseri idi. Bunu telaffuz etmekten çekinmeyelim. Ve yine yazarımızın belirttiği gibi “Toplum bu anayasayı zorla benimsemeyi hiçbir zaman unutmamıştır.” Evet. Doğru bir gözlem de tümcenin beli kırılmış. Daha düzgün bir türkçeyle: “Toplum bu anayasanın kendisine zorla benimsetildiğini hiçbir zaman unutmamıştır.” diyebiliriz. Ve yine “AB sürecinde “uzun ince bir yol”da ilerleyen Türkiye, yeni anayasa’sını tüm toplumsal katmanların katılımcı bir yapıda bir araya gelerek, geniş bir tartışma platformu altında yeniden yapılandırmak zorundadır.” Tümcesi de yine orta yerdeki gereksiz eklentiler yüzünden göçmüş. Bunu daha düzgün olarak şöyle diyelim: “AB sürecinde “uzun ince bir yol”da ilerleyen Türkiye, yeni anayasa’sını, tüm toplumsal katmanların bir araya geleceği, geniş bir tartışma platformunda yeniden yapılandırmak zorundadır.” Makalenin ortalarına doğru yazar -herhalde espri yapmış olmak için- “Bu halka biçilen don dar geliyor.” demiş. Hoppala. Yazının başında “giysi” derken şimdi nerden çıktı bu “don”? Sorun bir tek “don” sorunu değil. Sadece iç çamaşırlar değil, giysiler de dar geliyor... Sn Yılmaz yazısının başında “giysi” benzetmesini verdikten sonra bunu “don”a tevil etmesi gereksiz bir çelişkinin doğmasına yol açmaktan başka hiçbir işe yaramamış. H. Can