2
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

Dağlara çağrı





Türkiye’nin Kürt kökenli genç insanları,

2000’li yılların başından bu yana, 21. yüzyılın emperyalizminin kurmayları olan “Küresel Oligarşik Elit”in benimsediği “Ordo Ab chao” (Latince-“Kaos’tan kaynaklanan düzen”) statejisi gereği; ezilen kesimler arasındaki antagonist olmayan ( uzlaştırılabilen) çelişkileri kışkırtarak; dinsel, mezhepsel, etnik, ırkçı kurgular bağlamında yöresel, bölgesel, ulusal ve uluslararası kaos ortamı yaratıp, dünya halkları üzerinde “küresel” ölçekte sözde liberal-demokrat  özde oligarşik nitelikli hegemonik bir yapı oluşturmak amacını güden sinsi bir felsefi/stratejik eylemsel süreç, gemi azıya almış biçimde derinlik kazanmaktadır.

Türkiye’nin Kürt kökenli genç insanları,

Emperyalizmin, “kışkırtma ve çatışma yaratarak halkları bölme ve yönetme”  tuzağına düşmeyin.

Yeryüzü genelindeki siyasal iktidar’ların üzerinde, üstten belirleyici “gerçek iktidar” olmak isteyen Küresel Oligarşik Elit’in ve emperyalizmin tetikçisi olmayın!

Etno-kültürel temelli provokasyon ve kalkışmaların yolu, Küresel Oligarşik Elit’in yazdığı  “Tarihin sonu”  senaryosu gereği, emperyalizmin dolmak bilmeyen kara çanağına su taşımaya varır..

Halklar tarafından lanetlenmiş, ezilen ve sömürülen milyonların ahını almış kara çanağa su taşımak, bu ülkenin genç insanlarına yakışmaz.

Kan emicilerin kara çanağına su taşıyacağınıza; gelin, o iblisin lanetli kabına birlikte zehir koyalım. Geberip sonsuza kadar yok olması için.

Dağlardan inin, kaleş’leri bırakın.
Anadolu insanı’na kalleşlik yapmayın.

Kaleş’in de bir onuru var.

AK-47 (Automat Kalashnikov-1947) Emperyalizme karşı direnen gerçek gerilla’ların ateş gücüdür. Gerillacılık oynayanların değil..

Hayatlarınızı düşünün; doğduğunuz topraklara, ekmeğini paylaştığınız ülkenize ve yazgısına ortak olduğunuz Anadolu insanı’na ihanet etmeyin.

26 Ağustos 1922’nin anti-emperyalist direniş ve başkaldırı ruhunun izinde,
Bu toprakların, bu ülkenin öz evlatları gibi hareket ederek,
Filmin “esas oğlan”ı rolündeki,
Hepimizi bir kaşık suda boğmak isteyen,
Küresel Oligarşik Elit’e ve emperyalizme karşı çıkın.

Anlamlı direnme ve başkaldırı budur..

Hayatınıza derinlik katacak, kişiliğinizi yanılgılardan arındıracak davranış tarzı budur.

Önce dağları, dağlara bırakın..
Ve, çıkmaz yoldan geri dönün.

Varsa bir suçunuz; yasalar önünde mertçe ödeyin diyetinizi öldürdüğünüz insanların anılarına, ana babalarına ve de yakınlarına, halka ve vicdanlarınıza; suç işlememişseniz eğer, bu kirli oyundaki aktörlüğünüzü terkedin; toplum sizi bağışlayacaktır.

Sonra da, yakınlarınızı ve yaşıtlarınızı kışkırtma, yanlış bilgilendirme ve yanıltmalara karşı uyarın.

Dağlarda eşekarıları, yılanlar ve akreplerle bir arada yaşayacağınıza,
Bilinçli ya da bilinçsizce Küresel Oligarşik Elit’e ve emperyalizme tetikçilik yapacağınıza,
Yoksullaştırılan ve geleceği karartılmaya çalışılan insanlarımızın yanında olun.

Türkiye’nin ve Anadolu insanı’nın gücünü bölmeyin;
Bir amaç uğruna ölümü göze aldıysanız, bunun gerçekten bir anlamı olmalı!

Tıpkı 26 Ağustos 1922 şafağında emperyalizmin silahlı saldırısına son verme savaşında şehit düşen dedelerimiz ve dedeleriniz gibi..
Onlar, başları ve alınları dik olarak sonsuzluğa çekildiler,
Yerleri yüreklerimizdedir.
Anıları onurumuzdur.

Türkiye’nin Kürt kökenli genç insanları,

Gençliğinizi sonuç vermeyecek amaçlar uğruna heder etmeyin,
Benliklerinizde “kullanılma”nın ve “ihanet”in silinmez lekesini taşımayın,
Dağlardan inin!

Varsın oraları sadece yaşama içgüdüsüyle birbirlerine pusu kuran mahlukatın diyarı olarak kalsın. Dağlar insanlarına pusu kurmak için dolananlara yar olmaz.
Küresel Oligarşik Elit’e ve Emperyalizme hizmet edenlere diyar olmaz.

Emperyalizmin ve dağların acımasızlığına değil,
Bin yıllık kardeşlik ve birlikteliğin sıcaklığına,
Anadolu insanı’nın bağrına sığının.

Kaleş’leri bırakın.
Pusu kurarak insanlarımıza kalleşlik yapmayın.
Bu topraklar tarihi boyunca nice pusular gördü..
Pusuya karşı şerbetlidir Anadolu ve Anadolu İnsanı.
Bu toprakların gerçek evlatlarıysanız, çıkmaz yoldan geri dönün.
Emperyalizmin benliklerinizi teslim almasına izin vermeyin.

Tarih kendi insanına, toprağına ve ülkesine pusu kuranların mutlak zafer kazandığına tanık olmadı.

Ama, “Lanetliler mezarlığı” insanlığın indinde,
Onursuzluğun ve ihanetin süprüntülerini yutan bir kara delik olarak,
Emperyalizmin tarih boyunca sergilediği oyunların tuzağına düşmüş zavallıların leşleriyle doludur.

Düşünün, bütün bunları..
Özgür iradenizle tarih önündeki nesnel konumunuzu tahlil edin,
Özeleştirinizi cesaretle yapın ve benliklerinizi özgürleştirin.
Kişiliklerinizi teslim almış emperyalist yanılsamalardan kurtulun,
Emperyalizmin yüreklerinize ve beyinlerinize yerleştirmek istediği tutsaklık zincirlerini kırın.


Kaleş’lerin namluları yere bakar şekilde,
Dağlar’dan inin..

Emperyalizmin sözde “gerilla”ları olacağınıza,
Eylemlerinizle toplumun demokratik değişim ve dönüşümünün önünü tıkayacağınıza,
İnsanlığın evrensel barış ve kardeşlik mücadelesine katılın.
Ellerinizle bu toprakların insanlarına karşı mayın döşeyeceğinize,
Yüreklerinizle insanlığın “evrensel barış ve kardeşlik” yoluna baş koyun.

Unutmayın,
Laik Cumhuriyet Yurttaşlığı;
Siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel, yönetimsel vb. tüm sorunlarımızın çözümünde,
ülkemiz sınırları içinde yaşayan her bir insanımızı  ırk, cinsiyet, renk, dil, din, etnik köken ayrımı gözetmeksizin anayasal bağlamda koruyan ve kollayan bir üst kimlik olarak, Türkiye’nin demokratik toplumsal değişim ve dönüşümüne yön verecek  “ulusal bilinç ve toplumsal barış içinde birlikte yaşama”  kavramının taşıyıcı platformudur; Türkiye Cumhuriyeti toprakları da bu platformun kurulduğu ana zemindir.

Bu topraklara Cumhuriyet gökten zembille inmedi.

Cumhuriyet, dünya’da emperyalizme karşı verilen ilk anti-emperyalist kurtuluş savaşıyla, hem emperyalist dış güçlere hem de hainlik yollarında mevzilenmiş iç güçlere karşı verilen amansız mücadeleler sonunda kuruldu. Kan ve ateş çemberinin içinden, Anadolu insanı’nın özverili dayanışma ve direnişiyle geçildi.

Tarihi, tarihin diyalektiğiyle uyum sergileyenler yazar.

Anadolu insanı, “özgürlük ve bağımsızlık” destanını böyle yazdı.
Emperyalizme ülkesini teslim etmedi, emperyalizmin kendisini esir almasına izin vermedi.
Ülkesini böldürmedi ve onurunu ayaklar altına aldırmadı. Cumhuriyet, 19 Mayıs 1919-30 Ağustos 1922 döneminde al kalpaklarıyla “gökyüzüne saldırıya geçenler”in ulusal devrimci başkaldırı ve direniş ruhunun ve emperyalizm ile savaşta “Gazi” olmuş Anadolu insanı’nın yazdığı “özgürlük ve bağımsızlık destanı”nın somutlaşmış özüdür.

Tarihin toplumsal diyalektiğiyle uyumlu olmayan hiç bir hareketinse amacına ulaştığına tarih bugüne kadar tanık olmamıştır. Bundan sonra da olmayacaktır.

Bu bağlamda, etnik kökenli provokatif eylemleriniz ve teorik sorunsaldan yoksun derme çatma ideolojik yaklaşımlarınızın, tarihin yanıltmayan diyoptrisi ve vizörü’nden somut konumu ve görünümü de böyledir.

İşte bu nedenle, tarih ve insanlık önünde, artık bir yol ayrımındasınız.

Türkiye’nin Kürt kökenli genç insanları,

Önünüzde iki yol var:

Emperyalizmin ülke içindeki kışkırtıcı ajanları ve tetikçileri olarak kalmak ve çıkmaz yolda ilerleyerek Türkiye’nin demokratik toplumsal değişim ve dönüşüm sürecine taş koyarken telef olmak,

Y a da,

Gerçekleri görerek silahı bırakmak ve emperyalizmin saflarını terkederek, Küresel Oligarşik Elit’in kara çanağına su taşımayı reddetmek.

Karar sizin..

Türkiye’nin anti-emperyalist yurtsever güçleriyse, şaşmaz sezgi ve tarihsel deneyimlerinden aldıkları güçle; insanlığın  özgürlük, bağımsızlık, ekmek ve barış  için yüzyıllardan bu yana süregelen uzun ve kararlı yürüyüşünde, tarihin diyalektiğiyle uyum içinde ilerlemeye devam edecek. 

                                                                         mcyilmaz@kenthaber.com






Yayın Tarihi : 10 Eylül 2005 Cumartesi 17:47:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Hulki Can IP: 81.215.76.xxx Tarih : 21.09.2005 18:35:01
“Dağlara Çağrı - Türkiye’nin Kürt kökenli genç insanları” başlıklı yazıdaki en büyük trajik yanlışlık başlığın ta kendisi: bu çağrının belli bir etnik kökende olanlara yönelik olması... Kürtçülük olgusunu toplumsal düzeye çıkartmakla, taşımakla, ayrılıkçı hareketin ekmeğine yağ sürülmüş oluyor. Etnik kökenleri sosyal platforma taşıyarak siyaset yapmak, görüş beyan etmek ateşe körükle gitmektir. Neden? Çünkü toplumsal düzeyde bu ülkede sadece ve sadece yurttaşlar/vatandaşlar vardır. Ve Türkiye cumhuriyetinde kimse etnik köken, dil, din ve mezhep vs vs farklılıklarına göre yargılanmaz, işleme tabi tutulmaz. Aksi takdirde yazının başlığını değiştirip “Türkiye’nin laz kökenli genç insanları, çerkeş kökenli genç insanları, abaza kökenli, musevi kökenli, ermeni kökenli,” diye devam edip her etnik grup için ayrı bir mersiye düzebilirsiniz. Bu düzülen mersiyeler, yakılan ağıtlar da sadece sosyal fay kırıklarını derinleştirir. İkincisi yazıda kullanılan “lanetlenmiş, ezilen ve sömürülen milyonların ahını almış kara çanağa su taşımak”, “Kan emicilerin kara çanağına su taşıyacağınıza; gelin, o iblisin lanetli kabına birlikte zehir koyalım. Geberip sonsuza kadar yok olması için” türünden fantastik hezeyanlara gerek var mı?... Bir taraftan “diyalektik” diyeceksiniz diğer taraftan “iblisin lanetli kabından” söz edeceksiniz....Bu bilimsel içerikli bir yazı mı, yoksa esrik bir vahiy mi? “Dağlardan inin, kaleş’leri bırakın. Kaleş’in de bir onuru var” sözleriyle silahın yüceltilmesi, terörist ağızları -bir silahın nasıl bir “onur”u olabilir- ve akabinde bu silahın sosyalistçe(?) bir reklamının yapılması, gerillacılığın övülmesi pek tuhaf , uçuk düşünceler: “AK-47 (Automat Kalashnikov-1947) Emperyalizme karşı direnen gerçek gerilla’ların ateş gücüdür. Gerillacılık oynayanların değil..” Abovvv... Ne oluyor? Yani bu adamlar gerçek gerilla olsalardı ve bu kutsal silahı kullansalardı o zaman haklı mı olacaklardı? Bu çapulcular zaten kendilerinden gerilla diye bahsetmiyorlar mı? Terörizmin “gerilla” kılıfıyla mistik, gizemsel, kutsal, destansı boyutlara iteklenmesi ne kadar doğru bir yöntem? Adi, sıradan çapulcuları, katilleri ve teröristleri gerilla seviyesine yüceltmek kimin ne işine yarayacaktır? Bu yazıyı hiçbir ayrılıkçı unsur veya terörist ciddiye almaz, güler geçer... Sonra hangi terörist “tarih önündeki nesnel konum” teriminin ne anlama geldiğini kavrayabilecektir. Kavramış olsa zaten dağda bayırda işi ne? Bu yazı ve bu yazıyı yazan aydınımızın düşler ülkesindeki psikolojisi bana Ömer Seyfettin’in “Hürriyet Bayrakları” öyküsünü hatırlattı birden... Öyküden anımsadığım kadarıyla: ........ Meşrutiyet ilan edildikten sonra bir balkan köyünde türk bayraklar asılır. Bu aydınlar ve askerler tarafından balkan halklarının osmanlıya olan bağlılığın bir göstergesi olarak yorumlanır. Balkan halkları Osmanlıyı ve Meşrutiyeti desteklemektedir. Bu inançta olan iki genç türk subayı dağların tepesindeki bu minicik kasabaya gururla geldiklerinde uzaktan bayrak zannettikleri şeylerin iplere dizilmiş, tarlalara serilmiş kırmızı biberler olduğunu büyük bir hayal kırıklığı ve acıyla fark ederler... Tüm o kırmızı biberleri yutmuş gibi içleri kavrulur. O köyden bir su bile içemeden, köylülerin düşmanca bakışları altında geri dönerler... Umarım bizim de içimiz bir gün kavrulmaz.

TEKOŞİN TEKİN IP: 212.253.45.xxx Tarih : 25.09.2005 11:36:37
Nekadar da sıradan bir yaklaşım. yıllardır değişmeyen sorunlar ve değişmeyen "dağlardan inin" çağrıları. söylemleriniz yaşadıklarınızdan daha fazladır oysa bizde yaşanılanlar söylenenlerden daha fazladır. işte bu yaşanılanlar görülmediği için sorunlar hep büyüdü ve buna bağlı olarak ta evlerinde oturup çağrı yapanlar da çoğaldı. savaşı, ölümü kimse istemez ama yasaklarla, haksızlıkla, rezillikle, faili meçhüllerle... yaşamayı da kimse istemez. eğer türkiyede insanların kendilerini özgürce ifade edebileceği bir alan olsaydı ve iyi yaşam koşulları oluşturulsaydı insanlar topraklarını bırakıp dağa çıkmazlardı. dağların asil bir duruşu var, doruklarında kar eksik olmaz. dağlar ancak kendileri kadar asil olanları barındırır. asil dağlara bu sıradan çağrı yapanlar gitsin de bakalım dağlar onları kabul edebilecekmi. ben kürdüm ama türkiye cümhüriyetini sizden daha çok seviyorum.umarım geçmişte yapılan hatalar birdaha tekrarlanmaz ve kürt sorunu demokratik ve insan haklarına uygun bir şekilde çözülür.saygılar

erdinç IP: 85.102.74.xxx Tarih : 19.09.2005 20:00:54
zelal, senin gibiler yuzunden bu vatanda cok kardes kanı dokuluyor haberin varmı? Senin tuzun kuru galiba.

zelal IP: 62.234.5.xxx Tarih : 19.09.2005 15:34:37
bastan sona kadar hepsi palavra