“Aşk, olsun!..
Olsun ki, odanın pencerelerinden bir başka güneş doğsun.
Bırak olsun
İçine yaşama sevinci dolsun, kirpiklerin, gözlerinin ışıltısını gizleyemez olsun.
Yüzüne dünyanın en eski ortaklığının hissesi; aşkın gülümsemesi yayılsın.
Bırak ok yaydan fırlasın!
Kalbin durduğun yerde tüm dünyayı turlasın.
Bir insanda evrenin güzelliklerini sınasın, sırların farkına varsın...
Uzat elin dünyanın merkezine uzansın; yüreğin ısınsın, ruhun yalnız kalmasın…
Aşk olsun ki; insan olduğunu unutmayasın....
Yolunu, izini şaşırmayasın.
Ve eğer, aşka dair verdiğin sözü tutmaz, taş üstüne taş koymazsan;
İşte o zaman sana aşk olsun…”
Hadi sevgililer günü denen ticari ve kofti gün yaklaşırken bu hafta konumuz Aşk olsun..
Gıyabında analım da gerçeği birilerimizi; ama en çok da hak edenlerimizi bulsun…. :)
İlk sevgiyi, annemle babamın yıllara meydan okuyan aşkıyla tanıdım...
Aradan bana göre çooooookkkk uzun yıllar geçti. Büyüdüm ve tam 5 yaşıma geldim. Eş dost akraba çocukları benden büyüktü genelde . 13-18 arasıydı çoğunun yaşları. O günlere ait anımsadığım en belirgin şey, sürekli fotoroman okur ve "aşk aşk aşk!" diye debelenip dururlardı...
Ahhh,ben de aşıktım o zamanlar... Necdet ağbi'ye .:)) Çok güzeldi onu görmek, sonradan anladım ki kandırılmışım .:)Benden büyük olan komşu çocukları ,sadece benim sırlarını tutmam için yalan atmışlar meğer Necdet ağbi de sana sırılsıklam aşık diye... İşte ilk kırılışım bu oldu aşka...
Sonra ilk okula başladım; daha birinci sınıfta, sarışın yakışıklı bir çocukla tanıştım adı Erol.”Ohh be!" dedim "nihayet yaşıma uygun aşkı buldum sonunda". Çok uzun sürmedi ,ondan da ailem ayırdı beni. :)Şişli’den taşınınca okulumu değişti .
Neyse ki çok takmadım bu büyük aşk! acısını kafama.Yeni başladığım okulda Cengiz diye bir çocuk vardı sınıfımda.Çok çalışkandı,üstelik her teneffüs zil çalar çalmaz ,elinde bir "Dido" çikolata ile yanımdaydı.
Bu arada Necdet ağbi'yi unutalı çok olmuştu ama Erol’u asla unutmayacaktım. Kalbim çok büyüktü benim, Cengiz’e de ona da bol bol yerim vardı nasılsa ...
Ardından liseye geçtim,Cengiz karma lisede kalmış,ben meslek lisesine adım atmıştım...
Aşkım kalbimde kaldı yine... Zaten kimseciklerde bilmiyordu benim aşık olduğumu .:)
Neyse bir yıl kadar aşk’sız!!! yaşadıktan sonra Lise 2'de okula yeni mezun,stajyer bir Tarih öğretmeni geldi, "Aman Tanrım bunu da mı sen yarattın" oldum bir anda :) kalbim yine uyanmıştı, pır pır çarpmaktaydı, ama onun zaten kendisi yaşında bir aşkı vardı...
Allahım, Allahım yaaa, şu aşk olayı ne karışıktı... :)
Yaz tatilimi geçirdiğim yazlığımızda denize girerken Murat’la tanıştım.
Cancağızım, başımda ilk kavak yelleri estiren aşkımdı o benim. :)) Bu biraz sanki ötekilerinden farklıydı. Duygular, belki biraz da hormonlar vardı işin içinde sanırım... Kalbim küt küt çarpıyor, heyecanlanıyordum onu görünce, görmeyince de özlüyordum... Ne yazık ki, ben üniversiteyi kazanınca,babasının korkusuyla, ya kendisi ya da okulum arasında tercih yapmamı istedi ve dört cevapsız mektup, sorunlu bi aşk'ı ifade ile Murat da yalan olup bitti, ben üniversiteye başlayınca da kahredip askere gitti...:)
E, tabii ki yanıtsız kalan mektuplar, sabrı gibi kocaman! aşkımı da tüketti...:)
Derken Özer girdi hayatıma,ilk kez Allah'a o zaman mektup yazdım .
"Allah'ım" dedim, biliyorum 'yalnızlık' bir sana mahsus, ama n'olur bana da öğret. Şu an sevgilimleyim ama acayip acılar içindeyim..
"Allah'ım bana yardım et!" dedim, sonra emir olmasın diye "lütfen eder misin?" diye mektubumu düzelttim..:) Özer'e en son "seni seviyorum" derken gelen ondan cevap şuydu: "Ben, şu an beni sevmiyorum ki, senin kadar güzelliğe uyan birini sevebileyim"...
Şimdi anlıyorum ki, rahmeti bol olsun (ayrıldığım gün ölmüştü o dönemde benim için) Özer bana önce kendini sevmenin önemini anlatmıştı ve ben birini nasıl sevebilirim dersinde duygusallıkta yine tavan yapmıştım :)))
Sonra bir gün hayatımın anlamını bulduğumu sandım. Eş ruhum, onu hep gelip de gitmeyenim, gelmesini 40 yıl beklediğim diye tanımladım.
Gel gör ki; sonuç gene değişmedi, bencillik, menfaat , yalan ve ego aşka galip geldi. O da , sürekli iddia ettiği sevdasının büyüklüğüne yakışmayacak bir tavırla son verdi kalbimdeki sultanlığına.
Neyse, aşk'ı ararken bundan sonrası gerçekten bir eziyet. :):)
İşte o gün kendime dedim ki; "Aynı şeyleri yapıp, farklı sonuçlar ümit edenler cidden 'DELİ' ... Ben henüz akıllıyken( o zamanlar azıcık vardı :) farklı bir şey denemeliyim.” Aşk'ı” dışarıda bulamıyorsam, bir de içime göz gezdirmeliyim.
Ne olduysa o zaman oldu!
Bugüne kadar bir şekilde hayatıma giren herkesin, neden girdiğini nihayet anladım; Onlar beni bana yansıtırlarken, beni de aslında bir'den bin'e bölmekte ve sivri yanlarımı törpülemektelermiş ... Aydım, vallahi bu sefer aydım... :)
"Ben sen’im ve ben senin içinde gerçekleşiyorum...
Beni dışında görüyorsun, oysa ki senin içindeyim.
Böceklerden galaksilere dek, gördüğün ve dokunduğun her şey senin içindedir, yoksa onları ne görebilir, ne de onlara dokunabilirdin." diyen bir cümleyle silkelenip kendime geldim...
Ben de tam bunu çözmeye çalışıyordum zaten: "İÇİNDE OLMAYAN BİR ŞEYİ DIŞINDA NASIL GÖRMEYİ BEKLEYEBİLİRSİN Kİ?"
Geçenlerde kendimle sohbet ettik ve bir tesbit yaptık beraber. Yüzyılın buluşuydu bu bizce.:)
Örneğin siz, birini seviyorsunuz ve sonra anlaşamıyor ayrılıyorsunuz ya; Ayrılmak isteyen kim olursa olsun ortada bir üzüntü oluyor değil mi? Neden?
Çünkü o ayrılışta kendinizi yarım kalmış hissediyorsunuz da ondan.
O gidince zihninizi meşgul eden yarı da gidecek ya, geriye bilmediğiniz kocaman (yada küçük :) bir boşluk kalacağından işte hep o kaygılar.
Hayat yolunda yürürken karşılaştığım kişiler, toplumsal yönlendirmeler, okul, din, dil, politika, geleneksel kültürlerin etkileşimi ile iyice ayrışan zihnimin oyunları beni yoldan çıkarmış,neredeyse " Aşk "diye bir şeyin her tarafta ve her insanda var olduğuna inandırmıştı...
Şimdi YOL'a girme zamanı dedim ve hepsini birleştirdim.
Sağlıklı olmak demek, beden-zihin- ruh mekanizmasını anlamak demek.
Kadın veya erkek bedeninde, her kim ve ne isen önce kendi içinde TAM olmayı becerebilmek demek...
Böyle bir bilişle sevdiğin zaman bir yarını tamamlamayı bırakıyorsun arkadaşım, BÜTÜNÜ yaşıyorsun ...
Oysa ki dışarıda hiç bir şey yok! TAM bir bilinç ile aşk'ın ve aşkının gözünü kör edene kadar oymadan sevebiliyor musun?
İşte o zaman AŞK'tasın, bana göre...
14 Şubat zımbırtısı denen,ısmarlama ve fabrikasyon sevgi günü yaklaşırken bu gerçeği keşfetmemi sağlayan, “Beni BİR'den alıp BİN'e bölen ve sonra BİR'leştiren,yaşamıma ceee. deyip, kendi renk paletinden bir renk alıp ruhuma bir fırça darbesi ile iz bırakıp giden ve benim şimdiki ben olmamı sağlayan tüm oyun arkadaşlarıma bu vesile ile binlerce teşekkürler…”
Herşeyi hızla tükettiğimiz bir süreçte hepiniz ,en güzel yanınızı sömürmeyen , sevdiğini incitmeyen AŞK'ta; Ve hep AŞK'la kalın!