İstanbul’u dinliyorum
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda
Bir kadının suya değiyor ayakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Serin serin Kapalı Çarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında, ter kokuları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başında eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde
Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum
İstanbul'u dinliyorum.
Orhan Veli Kanık
Bu hafta iş tempomun yoğunluğundan ötürü ihmal ettiğim yeni yazıma şiirle,şiirsel bir giriş yapayım,hem özleyenlere biraz İstanbul havası koklatayım, hem de İstanbul’da olup,İstanbul’un tadını çıkaramayanlara çaktırmadan sataşayım istedim.:)
Yukarıdaki şiiri, günün bu saatinde eğri okuma ihtimalinizi göze alarak ,doğru söylemenizi istiyorum. Sevgili Orhan Veli’nin o güzel İstanbul şiirini okurken bir anda çok farklı yerlere gittiniz öyle değil mi? Ben ne zaman bu dizelere denk gelsem adeta içinde kaybolup giderim.
Kulaklarıma dalgalar ile martıların çığlıklarının karıştığı İstanbul portreleri gelir....
Bir yakadan bir yakaya geçen,suyun üstünde kuğu gibi süzülen vapurlar... Kız kulesinin arkalarından yavaş yavaş sulara gömülen gün batımı. Tüm bunları hayal etmek,bir anda şiirden de öte, beni çok farklı yerlere götürebiliyor.
Efendim..............!
Ha anladım,sizde uzun zamandır benim gibi şiir okumadığınızı, sakin, dingin bir şeyler hissetmediğinizi, ruhunuzun yorgunluğunu fark ettiniz öyle mi?
Peki, böyle hissedenlere kısacık bir soru. Hiç yaşamın koşuşturmacasına,kaygılarına,öfkelerine,dargınlıklarına ara verip soluklandığınız oldu mu? Sadece her şeyden uzakta, sadece kendiniz için bir şey yapmak, nefes almak gibi şeyler mesela.
Umarım şimdi bir kısmınız, "Eee zaten nefesimizi kendimiz için alıyoruz" demezsiniz. Somut olarak düşünürseniz; elbette öyle,ama gerçekten yaşamımızı nefes almak gibi düşünecek olursak bunu ne kadar yapıyoruz?
Çoğumuz,günlük hayatımızı genellikle geçmişi sorgulayarak, geleceği korku, endişe duyarak, günümüzü ise rutin işlerde koşturarak geçiriyor, olaya nedense hiç “bütün” olarak bakmıyoruz.
Ya da ne kadar zamanımızın kaldığına dair farkındalıklar yaşamıyoruz. Bu nedenle hem kendimize, hem de çevremizdekilere karşı ya mutsuz, ya stresli, ya asabi, yada endişe içindeyiz.
Hadi şimdi yazımı okumaya kısacık bir ara verin....
Yaşamın zorlu fırtınasından sıyırıp kendinizi,küçücük bir limana sığınmaya ne dersiniz? Bunu hepimiz isteriz,yapabiliriz gibi görünüyor ilk bakışta öyle değil mi? Küçük aralar verip,”bir dur bakalım Ali, Ayşe, ya da isminiz her ne ise..."
Şu an nerede ve kimle olmak isterdiniz?
Gözlerinizi kapayın ve oraya gidin hadi... Her şey parayla olsa bile,en azından henüz hayallerimiz kontürlü değiL:)
Biliyor musunuz?
Bir kısmımız yukarıda sorduğum bu basit sorulara cevap bile veremiyor,hayal kurmakta dahi zorlanıyorlar.
Yaşamın kaynağından o kadar uzaklaşmışız ki, sanırım yakınlaşmayı önce gerçekten kendimizin istemesi gerekiyor.
Kendimizi birçok kişiye sorumlu hissettiğimizden mi ne, bu tür uygulamaları yaparken vicdan azabı çekiyoruz .Bir kaç cümle önce yazdığım gibi yaşam karelerini tümden düşününce, kendimiz için yaptıklarımız genellikle öylesine az ki.
Peki, bize ait kaç kare daha olduğunu bilemiyorken, bu kısır döngülerin,öfkelerin içinde boğulmak neden?
Bir kere olmadı mı? Başka şeyler deneyin,kendinizden asla vazgeçmeyin.
Diplere gömülmüş,pozitif benliğinizi keşfedin.
Eminim bu keşif yolculuğunda ilerlerken çocukluğunuza döneceksiniz...
Hadi bugün içinizdeki o çocuğu bulun ,gün ışığına çıkartın ve ona şiirler okuyun, şarkılar söyleyin.
Yaz mevsiminin içimizi ısıttığı o müthiş renk geçişlerinin içinde ya da bir sahilde,içinizdeki o çocukla uzun yürüyüşler,küçük çılgınlıklar yapın. Olmadı, kendinize ufak hediyeler alın,kendinizi şımartın.
Yaşamın omuzlarımıza yüklediği sosyal rollerin ,sıkıntıların yahut acıların ağırlığından sıyrılabilmek için, ara sıra yaşamın içinde kendi kıyılarımıza vurmak gerekiyor sanırım.
İçimideki ben’i yeniden tanımak, ona yine yeni yeniden fırsat vermek...
Kendini sevmeyenin ,başkalarını sevemeyeceğini, kendini mutlu edemeyenin, bir başkasını asla mutlu edemeyeceğini unutmamanız dileğiyle, madem şiirle başladım, bitişi de şiirsel yapayım ...
Nazım’ın dediği gibi; “En güzel günlerinizin,henüz yaşamadıklarınız , duyabileceğiniz en güzel sözlerin henüz söylenmemiş olması” temennisi ile yazımın son satırına gelen, okunmaya değer gören herkese, süprizlere gebe bir hafta gönderiyorum...
Ne duruyorsunuz, hadi !!!
Yakayın....:)