16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Kadınlar Neden Hep Kendilerini Anlatırlar?




     “Eline kalemi alan ,yanyana gelen yahut tek başına kalan kadınlar neden hep kendilerini anlatıyorlar?” 

      Bu durum genellikle “erkek” veyahut “erkekçilik” fanatiği olan erkeklerin sorguladığı ve dahası çok da zekice buldukları bir sorudur. 

      “Ah bu kadınlar yok mu kadınlar, kendilerini anlatmaktan başka bir şey yapmıyorlar! “ diye söze başlarlar.:)

       Suya sabuna dokunmadan evvel, oldukça karmaşık olan bu tespitin zekâ katsayısını önce bir takdir etmek gerekir.

      “Ben” kelimesiyle başlayan ve yine “ben” kelimesiyle biten bir metinde yazarın kendinden bahsettiğini anlamak cidden zor zanaat bir iş olsa gerek.:))) 

       Karşı cinsteki komşularımızın bu yaklaşımlarına, “kendini anlatmayan kadınlarımızda mevcut ” diyesim inanın ki hiç yok, çünkü kadınsal sorunumuz o değil. 

        Problem, hakikaten herhangi bir yargı sahibi olmadan söz konusu kadınların neden kendilerini anlattıklarıyla, neden başka hikâyelerden, konulardan bahsetmeyi tercih etmedikleriyle ilgilenmek olmalı aslında . 

      İşte tam bunu merak etmeniz gereken noktada, işte tam bunu sorgulamanız gerektiğinde tesadüfe bakınız ki siz erkekler............! 


      Geçenlerde bir kitap geçti elime...”Yaşamın Ucuna Yolculuk “ adını taşıyan kitabın arka yüzünde,bahsettiğim bu kadınlardan biri olan Tezer Özlü için “Edebiyatımızın gamlı prensesi” dendiğini gördüm.

      Tezer Özlü, vakti zamanında kendisi için böyle dendiğini gördüyse o dönemlerde neler hissetmiştir kimbilir... Şahsım adına sinir oluyorum bu tarz etiketlendirmelere.
Zorlayıcı bir kabul var o arka kapaktaki tanımlamada, bir kesinlik, bir tür “Biz seni böyle kabullenir böyle severiz,gerisini koyveririz” cümlesi saklı.

        Adeta köyün delisi olmak gibi değişmez bir durum bu.
        Bir yerlerde çizgi dışı giden bir kadın (yahut bir erkek) varsa; O, içinde bulunduğu şehrin ,çevrenin,köyün delisi oluverir ve ne yaparsa yapsın tanımı hiç değişmez... 
       Nedense böylelerine, hiç kimse iyileşsin diye bir şey yapmaz, çevresinde bulunanların kimi sever, kimi için için nefret eder, lakin ne düşünürlerse düşünsünler o köyün delisi O’dur işte.

        Deliliği ile ilgili bir sürü hikâyeler uydurulur, ama hiç kimsenin gerçek nedenin ne olduğunu aramak gibi bir uğraşı yoktur.
        Adı üstünde o delidir, köyün delisi.
        Kadın olmakla ilgisi var mıdır acaba bunun? Hoş Oğuz Atay’a da edebiyatımızın gamlı prensi denmediğine göre vardır herhalde. :)

       Altında fitne fücur yahut ayrımcılık aramak için değil, ama kadın olmanın böyle dokunulmaz ilan edilmiş aslında hiç de öyle olmayan garip bir yanı var galiba.

        Her ne kadar “kadınlar sadece kendilerini yazar yahut anlatırlar” deseler de, kadınların içsel acıları, bir kadının acı çekişi galiba erkekler için hâlâ biraz seyirlik,biraz da keyifli bir malzeme.

       Bir annenin doğum anını merak ettikleri gibi merak ediyorlar bunu da, adeta parçalara ayırarak kendi yarattıkları büyüyü bozmaya çalışıyorlar...

      Bir yandan prenseslik,kraliçelik payeleri veriyorlar, diğer taraftan bazılarımızı da Nilgün Marmara’yı ifade ettikleri gibi “ilginç ve mahvedici kadınlık” madalyalarıyla adeta kutsuyorlar! 

      Erkeklerin girmeye debelendikleri iç benlerimizde, kadının içindeki eğreti ama tedavi edilemeyen klinik yürek acıları, erkek-çi düşünen ket kafalar için her zaman bir şiirsel bir “malzeme” oluyor ...

        Peki ya prenseslerin,kraliçelerin hali?
       Hiç istemediği özel iç acılarına verilen sahte payeler ve tutulan sahte alkışlar... Tüm bunlar daha da beter etmez mi sizce o kişileri? 

      “Kadınlar neden sürekli kendilerini anlatır yahut yazar ?” 

      Söyleyin Allahaşkına,bu kadar övülen ve bu kadar yerilen bir yeriniz yahut özelliğiniz olsa, siz de dönüp dönüp ona bakmaz mısınız? 
    
     Quasimodo’nun kamburu.. 

      Cyrano de Bergerac’ın burnu... 

      Siz olsanız , can acıtan yerinizi, bütün dünyanın saçma sapan hikâyelerini bastıran,sürekli kanayan yaranızı değil de neyi yazardınız?
Yayın Tarihi : 9 Mart 2007 Cuma 00:06:40
Güncelleme :9 Mart 2007 Cuma 23:27:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
erdal geyikçi(köçek) IP: 81.213.163.xxx Tarih : 11.03.2007 13:54:09
köşenizi okuduktan sonra nilgün abla,aklıma sinemalarda ve televizyonlarda oynamış olan fiilimler geldi."KADINLAR NE İSTER"VE"TANRI KADINI YARATTI"BU FİLİMLERİN YÖNETMENLERİNE SORMAKLAZIM KADINLARI NİLGÜN ABLA........!BİZİM BURALARDA"ANADOLUDA"SIKCA KULLANILAN BİR SÖZ VAR.ANNEMDEN VEDE MAHALLEMİZDEKİ BAZI KADINLARDAN SIK SIK DUYUYORUM"KADININ İPİYLEN KUYUYA İNİLMEZ"DİYORLAR.BANA SORACAK OLURSANIZ NİLGÜN ABLA. BEN BEKAR OLDUĞUM İÇİN HERKESLE ANLAŞA BİLİYORUM VEDE DİNLİYORUM.ANTALYADA ÇALIŞTIĞIM DÖNEMLERDE"PLAJLARDA"ANİMASYON YAPIYORDUM.İŞİM İCABI HERKESLE İYİ ANLAŞIYORDUM.KADINLAR VE KIZLARLA NE YALAN SÖYLEYİM ERKEKLERDEN DAHA İYİ ANLAŞIYORDUM.ŞİMDİ GEÇMİŞİ DÜŞÜNÜYORUMDA NİLGÜN ABLA.SİZE BİRAZCIKTA HAK VERİYORUM.HANİ BİR SÖZ VARDIR."AKILLI OLUP"DÜNYANIN KAHRINI ÇEKECEĞİNE"DELİ"OL DÜNYA SENİN KAHRINI ÇEKSİN DERLER."ERKEK"KADINSIZ OLAMAZ."KADINDA"ERKEKSİZ OLAMAZ.SAYGILARIMLA.ERDAL GEYİKÇİ......!

İSMAİL KOÇ IP: 81.213.132.xxx Tarih : 10.03.2007 00:12:59
Tanrı erkeği yaratırken maddenin en sağlamını kullandı. Kadını yaratırken, ayın yuvarlaklığını,ateşi, buzu, gülü, bülbül sesini, keklik sekişini, aslan pençesini, tavşan ürkekliğini, deve kenini, balı, güneşin rengini,karıştırarak yaptı! Elbette anlatacakları çok şeyleri olur..!

GÜL IP: 88.233.8.xxx Tarih : 16.03.2007 12:17:37
KESİNLİKLE SİZE KATILIYORUM ÇOK GÜZEL Bİ YAZI OLMUŞ BU YAZIYI TİTANİC FİLMİNDEKİ BİR CÜMLEYLE ÖZETLEMEK İSTİYORUM.KADINLARIN KALBİ OKYANUS GİBİDİR.DERİNLERDE NE OLDUGUNU KİMSE BİLEMEZ.YANİ ÇOK DOGRU HİÇ BİR ERKEK BİR KADININ KALBİNİN DERİNLİKLERİNDE NELER OLDUGUNU BİLEMEZ.BİZ KADINLAR HERŞEYİ EN KÜÇÜK AYRINTISINA KADAR DÜŞÜNÜYORUZ.BELKİDE BU YÜZDEN ÇOK YIPRANIYORUZ AMA HERŞEYE RAGMEN KADIN OLMAK ÇOK GÜZEL Bİ DUYGU SAYGILAR:)