31
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

İnanç Ve Hoşgörüsüzlük -10-


YAHUDİLER MEDİNEDE DE RAHAT DURMUYOR: Muhammed’in Medine’deki toplumları toparlayıcı çabalarındaki başarıları Yemenden gelen Arap müşriklerin (Evs ve Hazrec kabileleri mensuplarının) takdirini çekti, İslamiyet ilkelerini anlamada olgunluğa eriştiler. Esasen, Muhammed, henüz Medine’ye gelmeden önce, Kâbe ziyaretin Mekke’ye gelenler arsında dolaşıp doktrinini tanıtmaya çalışırdı. 620 tarihinde Akabede Hazrec kabilesinden Esad bin Zürare, Rafî bin Malik, Avf bin Haris, Kutbe bin Âmir, Ukbe bin Âmir, Haris bin Abdullah isimli 6 kişi kendisinden son derece etkilenmiş, müşrikliği terk edip İslâm misyonerliğine soyunmuşlardı. Ün’ü duyulduktan sonra Hazrec kabilesinden 10, Evs’den 2 kişilik Müslüman olmuş bir delegasyon onu gene Akabe’de karşılayıp biat ettiklerini bildirmişler; böylece Medine’ye hicreti kolaylaşmıştı. Medine’deki Zürare’nin de teşviki ile çok arttı. Medine’ye geldikten sonra gücünü iyice toplayan Muhammed, Muhacirinin Mekke’de kalmış mallarının kendi aşiretinden Kureyşliler tarafından yağmalandığı için Mekke kervanlarını vurmaya başlayıp, 13.Mart.624 tarihinde cereyan eden Bedir Savaşında Mekkeli müşriklere karşı nihaî zaferini kazanacaktır. Ancak, Medine Site-Devleti içinde eşit haklar tanımasına karşın, onun kazandığı egemenliği hazmedemeyen Yahudiler, müşrik iken Müslüman olan Araplara saldırgan tavırlar sergilemeye başlamışlardı. Özellikle, Medinede toprakları olmadığı için ticaret ve kuyumculukla geçinen ve ekonomik drumları çok iyi olduğu için kendilerine güvenen Kaynukalılar, Kur’an’ın Hac suresinde de nakledildiği üzere Muhammed’in vahiylerini alaya alıyor, ittifak içinde oldukları Arap Hazrec kabilesini onun aleyhine kışkırtmaya çalışıyor; Kureyşlilerin cehaleti olmasa idi Bedir Savaşında başarı gösteremeyeceğini ve hiç de iyi bir stratejist olmadığını, usta savaşçılar olan Kaynukalılara diş geçiremiyeceğini söyleyerek meydan okuyorlardı. Genel olarak Medineli Yahudilerin, atalarından kalma, kendilerini her kavimden üstün gören faşist duyguları depreşmişti. Beni Nâdir kablesinin başı Naab bi Eşref: “Muhammed, şayet Kureyş’in eşrafını öldürmüşse, bizim için yerin altı yerin üstünden hayırlıdır” diyerek ona karşı savaş açabileceğini açıkca deklare etti. Edepsizliği iyice ele alarak, Müslüman kadın ve kızlara hitaben hâyâsızca şiireler yazmaya başladı. Muhammed bir fedaisi aracılığı ile onu öldürttü.

Kaynuka Yahudileri de azıtmıştı. O devirlerde Arap kadınları iç çamaşır giymezlermiş (zamanımızda bazı ünlü film starlarının sağlık mülâhazaları ileri sürerek adet edindikleri gibi). Yahudilerin bulunduğu bir mahallede, bir genç Arap kızı sokakdan geçerken bir muzip Yahudi genci elindeki değnek ile kızın eteklerini kaldırıp edep yerini ortaya çıkarmış. Çılgına dönen bir Arap grubu ile Yahudilerin kavgasında her iki taraftan birer kişi canını yitirmiş. Muhammedin nasihatlarına karşı, küstahca: “Biz zavallı Kureyşlilere benzemeyiz” diye çatışmaya hazır olduklarını ifade eden Kaynukalıların artık derslerinin verilmesi vacip olmuştu. Dindaşları Nadir oğullarının bir zamanlar kendilerine yaptıkları haksızlığı ortadan kaldıran Muhammed, site düzenini bozmada iyice hâdlerini aşan bu namkör topluluğu kentin güneyindeki gettolarında kuşatıp 15 gün sonunda teslim aldı. Kendilerine istedikleri yere gitme izni verildi. Onlar da Suriyedeki Ezriat’a göç ettiler.

625 yılı sonlarına doğru, Muhammed’in, Bedir Savaşında hasım komutan olan Ebu Süfyan’ın da bulunduğu bir Mekke kervanını vurması, Yahudi Nadir oğullarına öfkeli Kureyşlilerin yanına gidip onları Müslümanlarla yeni bir savaş için destek olacaklarını iletmeleri fırsatını verdi. 626 sonlarında, Ebu Süfyan’ın 3000 kişilik ordusu ile Mekke yönüne yürümesi açılan “Uhud” savaşında, Yahudilerin “Sebt-Cumartesi” gününü öne sürerek ittifak sözleşmesini yerine getirmemesi, 700 erlik bir savunma birliğinden ibaret Müslüman gücünün yenilmesine sebebiyet verdi. Muhammed’in yiğit amcası Hazret-i Hamza dahil 70 şehit verilmiş; kendisi de dişlerinden ve yanağından yaralar almıştı. Bu yenilgi, savaş yükümlülüğünden yakalarını sıyıran Yahudileri ve Medine’ye hasım bazı kabileleri sevindirmiş; yenilgi zaafından yararlanarak Müslümanlara karşı yapılan suikastlerde çok kişi ölmüştü. Doğrudan Muhammede yaptıkları başarısız bir suikast girişimi üzerine Nadir Yahudilerinin Mahallesi de kuşatıldı; kısa süren bir çatışma sonunda teslim oldular; silahlarını bırakıp Hayber ve Filistin’e göç ettiler.

Hayber’e sürülen Nadir oğulları öclerini almak için, Kureyşliler, Gatafanlılar,Fezareliler, Süleyman oğulları Kissaneliler, Mustalik oğulları Sakifliler gibi bazı Arap kabileleri ile 627’de ittifak anlaşması yaptılar. Hasım kabileler tarafından kuşatılmış olduğunun istihbaratını alan Muhammed, seri bir hareketle Müstaliklerin üzerine yürüyerek onları tedip etti. Tehlikede olan Müslüman kervanlarını korumak üzere Dümet-ül-Cendel bölgesine yönelmişken, aleyhine ittifak etmiş kuvvetlerin Medine’ye saldırma girişiminde bulunduklarını öğrenerek kente döndü; kent etrafına, mimarı Selman-ı Farisî olan ünlü hendeği kazdırdı. Kuşatmacıların kent yanında bir kaledeki Kurayza Yahudilerini de ittifaka dahil etmiş olmaları tehlikeyi arttırıyordu. Fakat Hendeği aşmayı başaramayan düşman kabileler geri dönmek zorunda kalınca; kabak Kurayzalıların başına patladı. Kale’yi kuşattıran Muhammedin: “Teslim olun!” çağırısına galiz küfürlerle karşılık veren Kurayzalılar ne kadar sert bir direnme gösterdilerse; aynı şekilde onları ele geçirmeye azmetmiş Müslüman güçleri karşısıda yapabilecekleri bir şey kalmamıştı. İçlerinden Nabbaş bin Kays’ı barış anlaşması için gönderdiler (Yahudiler Arabistana geldiklerinde de Arapça konuşmak ve Arap isimleri almak durumunda kalmışlardı). Nabbaş, Peygamber’e, mal ve silahları karşılığında tüm Yahudilerin Medine dışına çıkmak üzere serbest bırakılmaları önerisini sundu. Çok öfkeli olan Muhammed, Yahudilerin, artık, sadece kendi hükümlerine tâbi olacaklarını bildirdi. Din kardeşlerinin yanına dönen direnmede Peygamberliğini kabûl edip ona biat etmek; böylece canları, malları ve çoluk çocukları kurtulacaktı. Bu öneri şiddetle reddedildi. İkinci öneri; kadın ve çocuklarını öldürerek, Müslümanlarla intihar savaşı yapmak. Bir ihtimâl galip gelirlerse yeni nesiller yetiştirebilirlerdi. Bitkin Yahudilerin gözleri bu teklifi de yemedi. K’âb’ın büçüncü önerisi, zorunluluk hâli nazara alınarak, o günün Cumartesi olduğuna bakılmadan Müslümanlara ani bir baskın vermeleri. Böylece, Yahudilerin “Sebt” günü fanatizmin iyi bilen Müslümanlar böyle bir harekâtı hiç beklemeyecekleri için gafil avlanacaklardı. Sebt gününe saygısızlığın insanları maymuna ya da domuza çevirdiğine inanan Kurayzalar bu teklifi de aynı şiddetle reddettiler. Sadece Sa’lebe ve Esid bin Sâye adındaki iki genç kardeşle amcaoğulları Esed bin Ubeyd Peygambere inandıklarını ikrar edip, kaleyi terk ettiler ve Müslüman oldular. Diğerleri de, çaresiz Muhammedin hükümlerine uymayı tek çare gördüler. Kaleden, haklarında yapılacak işlemi belirlemek üzere tarafsız bir hakem atanırsa teslim olacaklarını söylediler. Peygamberin: ashab’ımdan (sahabeler, kendisi ile direkt görüşerek Müslüman olmuş yakın dostları) dilediğinizi hakem seçin” demesi üzerine sadık müttefikleri Arap Evs kabilesinden Sa’d bin Muaz’ı güvendikleri hakem olarak gösterdiler. Peygamberin iradesi dışında bir hüküm vermekden Sa’d korkuyordu; fakat Muhammed ısrarla hakemliği ona bıraktı ve dinlerine saygı göstererek, Yahudilerin bağlı bulundukları “Tevrat”a göre hüküm vermesini istedi. Bunun üzerine kaleden inen Kurayzalılar silahlarını teslim ettiler. Sa’d, “Tevrat”ın: “Bir kent’e savaş için yaklaştığında teslim önerilen halk sana kapısını açarsa, haraç ve hizmet karşılığı canını bağışlarsın. Ama barış önerisini reddeden halkı ele geçirdiğinde, erkekleri tümüyle kılıçdan geçirir; kadın ile çocuklarına, hayvanlarına, mallarına sahip çıkarsın” emrine göre hüküm koydu. Bu hükme göre, büluğ çağına ermiş tüm erkeklerin boynu vuruldu. Sahabe’den birini kaleden taş atarak şehit eden “Nübâte” adında bir kadın da, “kısas” hükümlerine göre aynı şekilde öldürüldü. İsyana karşı olduklarına, direnmede rôl almadıklarına tanıklık edilen birkaç erkeğin canı da bağışlandı. Ganimet’in beşde biri Devlet Hazinesine (Beytü’ü-Mâl’e) ayrıldı; gerisi savaşçılara dağıtıldı.

Artık Medine’de Yahudi sorunu kalmamış; yeni din’e geçenlerin hızla artması İslamiyete prestij kazandırmış; Muhammed’i, Bizans İmparatoru Herakleionas, İran Şah’ı Kisra, Habeşistan Kralı Necaşî, İskenderiye Valisi Muvakıs, Şam sınırındaki Hrıstiyan Arap Hükümdarı Harisbin Ebi Şimr, Yemame Hükümdarı Salit bin Amr gibi yakın coğrafyadaki monarklara İslâma çağrı mektupları yazacak kadar cesaretlendirmişdi. Bu davetler reddedildi ise de, Herakleionas’ın hediye göndermesi gibi Muhammedi yatıştırıcı önlemler de alındı.

Yayın Tarihi : 21 Mayıs 2008 Çarşamba 00:00:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?