5
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Oryantalizm ve Oksidentalizm 3

Oksidentalizm’in Doğuşu

Vatikan Sarayının, büyük Rönesans sanatçısı Rafaello Sanzio’nu bezediği “Stanza della Segnatura-Araştırma Salonu”nda “La Scuola di Atene-Atina Okulu” tasviri”. Geri planda kapıdan girenler Platon ve Aristoteles

Genel bir kabûlle Dünyanın Hristiyan Batı bölümünün yeni çağlardaki Protestanlık hareketi ile ıslahı ve 15. Yüzyılda yüzünü antikiteye dönüp Avrupa “Gréco-Romaine” (Yunan-Roma) uygarlığını özümseme olan Renaissance (yeniden doğuş) aydınlanması ile güçlenip bu andan itibaren kolonyalizme yaygın bir geçilmesi modern Batı’nın tanımını oluşturur. Protestanlıkla birlikte bu akımın etkilediği Katolik Avrupa’nın da karşıtı ilk adımda İslamiyet’in zuhurundan beri çekiştiği “Arabo-Berbère” “Arap-Berberî” unsur olmuştu. İslam Dünyasının Batı Âlemi ile çatışmaya başlamasından itibaren kullandığı “gâvur-kâfir” sözcüğü; domuz eti yenmesinden duyulan tiksintinin ifade edilmesi olumsuz bir “Oksidentalizm” bakışına yapılmış referanstır.

Avrupa’daki Aydınlanma hareketinin ve pozitif bilime dönüşün verdiği güçle bireyin serbest düşünmesinin, dolayısıyla endüstri ve makineleşme devriminin, uzak diyarlara gidip keşifler yapma yolunun açılması sömürgeciliği ve aydınlanmamış halkların köle olarak kullanılmasına varıp Doğunun silahlarını elinden alan ceberut bir güç olunca Batı’ya daha da kötü nazarla bakılır oldu. Geçen bölümde değinildiği üzere geri kalmış ve kolonyalizme müstahak Doğu kavramına bir zamanlar görkemli uygarlıkların kurulduğu Güney ve Uzak Asya ülkeleri de dahil oldu.

Giriş bölümümüzde, “Düşmanlarının Gözünde Batı”nın medlûl’ü olarak yani bu olguyu ifade etmek üzere “Oksidentalizm” sözcüğünün çok yakın bir tarihte Hollandalı Ian Buruma ve İsrailli Avishai Margalit’in ortak yazdıkları bir kitapta kullanarak bu konuyu işlediklerine değinmiştik. Fakat bu anlayışı çağdaş toplumbilim çerçevesinde ilk kez geniş ölçüde irdeleyen 1910-1977 yılları arasında yaşamış Washington D.C.’deki Georgetown Üniversitesi profesörlerinden olup “Uygarlığın Gelişmesi” konusunda dersler veren ABD’li tarihçi Carroll Quigley’dir. Çok yaygın ilgi uyandıran Quigley’in Geogetown’daki Uluslararası İlişkiler Bölümündeki ilk hocalığındaki kurslara ilerde Cumhur Başkanı olacak Bill Clinton da katılmış ve hocasından çok etkilenmişti.

Carroll Quigley

Quigley’in bu dersleri özetleyip 1961’de yayınladığı “The Evolutionf of Civilizations: An Introduction of Historical Analysis-Uygarlıkların Evrimleşmesi: Tarihsel Analiz’e Bir Giriş” adlı eserine göre genel çerçevesi ile Hristiyan Batı uygarlığı, Batı Roma İmparatorluğunun toptan çöküşüne rastlayan MS.500 civarında doğmuştur. Bu çöküşle, Klasik toplumların taze fikirlerin sürekli yeşermesine olanak veren ortamı trajik bir biçimde yok olmuştu. Analitik yöntem kullanan Quigley toplum bilimlerini ilgilendiren bu keskin dönüşümler tarihini, kabaca 1880 ile 1960 başları arası siyasal ve sosyal olaylara özel bir ağırlık vererek, irdelediği “Tragedy and Hope: A History of the World in Our time-Trajedi ve Umut: Zamanımız Dünyasının bir Tarihi” adlı 1966’da yayınlanan eserinde açıklarken: örnek aldığı yazmayı, kent yaşamını ve genişlemenin ekonomik aracını bilen onaltı farklı uygarlığın gelişme evrelerini şu yedi ortak noktalar olarak tanımlamıştı: 1) çeşitli unsurların karışımı, 2) farklı unsurların kaynaşıp asimile olma süresi, 3) yayılma, büyüme, 4) çatışma dönemi, 5) dünya imparatorluğunun kurulma dönemi, 6) çürüme dönemi, 7) yıkım (genellikle dış istilâcılar zoru ile). Yeni düzenler kurulması konusunda, Klasik Yunan düşünürü Platon’un “dualizmi-ikilik” (karşıt kavramların çatışması) anlayışına mukabil Batı Uygarlığının temel değeri olan “içsel çeşitlilik”; egemen zümrelerin kendi gereksinimlerine uygun “farklı kurumlaşmaları ile uygarlıkların yıkılması”; eski düzenleri yıkmaya “uygun araç ve silâhların edinilmesi” faktörleri üzerine vurgu yapmıştı.

Fashod Olayı’nda Fransız Binbaşı Marchand'ın bir çatışmayı yönetirken gösteren bir illüstrasyon

Quigley yakın tarih araştırmalarında, silah üstünlükleri, sağlık ve tıbbî hizmetler sayesinde yaşam düzeyinin, besin ve endüstriyel üretimin artması, ulaşım ve iletişim sorunlarının üstesinden gelinmesi sayesinde 1850 sıralarında Avrupa’da her iki ülkedeki nüfus patlaması sonucu İngiltere ve Fransa arasında, 1898 yılında 12 Fransız subayının yönetiminde 120 sömürge savaşçısının Doğu Afrika'ya dalıp terör olayları çıkardığı “Fashoda Buhranı” na varan sömürge rekabetine; 1900’den sonra Almanya’daki nüfus patlaması yüzünden ilk iki ülkenin ittifak arayışına; 2000’lere gelindiğinde Asya’daki olası uyanış ve nüfus patlamasının Dünyayı bitip tükenmeyecek bir nefret kısır döngüsüne sokacağına dikkati çekerek “materyalist bir açıklama getirmişti.

Quigley’in bu kuramları 1927-2008 tarihleri arasında yaşamış siyaset bilimcisi Samuel Phillips Huntington’a çok ün kazanmış “The Clash of Civilizations and Remarking of World Order-Uygarlıklar Çatışması ve Dünya Düzeninin yeniden Yapılandırılması” eserindeki bazı kavramlar için esin kaynağı olmuştur.

Quigley’in çizdiği bu materyelistik tablodan mücadeleye kitlesel bir dinamizm kazandırmak için bazı toplumsal paradigmalar; ideal edinilecek değerler modelleri türetmenin gerekli olduğunu ve böyle bir enstrümanın tarih boyunca kullanıldığını görebiliyoruz. Bizim tarihimizde Sultan Yavuz Selim’e karşı Safevî hükümdarı Şah İsmail’in Şi’iliği siyasî bir araç olarak kullanması gibi…

Oksidentalizm’i toplumbilim terminolojisine ekleyen iki bilim adamı Avishai Margalit ve Ian Buruma hakkında da özet bilgi verelim.

Avishai Margalit 1939’da henüz Britanya mandası bulunduğu sırada Filistin’de doğdu. Askerlik hizmetini doğduğu Nahla’da yaptı. Kudüs İbranî Üniversitesinde lisans üstü derecesini 1965’de Karl Marx üzerindeki tezi ile verdi. Burs kazanarak İngiltere’ye Oxford Üniversitesindeki Queens Kolejine giderek 1968-1970 arasındaki ikameti sonunda, gene bir Yahudi olan Profesör Yehoshua Bar-Hilel danışmanlığında The Cognitive Status of Metaphors-Mecazların Bilim karşısınaki Hâli“ üzerindeki tezi ile “PhD summa laude-En onurlu bilim doktorası”nı verdi. Uzun bir süre gene ülkesinde İbranî Üniversitesinde hocalık yaptıktan sonra emeritus profesör unvanı ile 2006’da emekli olarak ABD, New Jersey eyaleti Princetonda ABD’li büyük bilim adamı George Kennan adına açılmış Üniversitede lisans üstü dersler vermektedir. Kudüs İbranî Üniversitesinde “Rasyonelite Araştırmaları Merkezi üyesidir. ABD Harvard, Birleşik Krallık Oxford ve Almanya, Çek Cumhuriyeti İtalya’daki bazı üniversitelerde konuk profesörlük; bazı bilim vakıflarının üyeliğini yapmaktadır. Daha önce sözünü ettiğimiz Ian Buruma ile ortak yazdıkları “Oksidentalizm: Düşmanları Gözünde Batı” eseri dışında “Yahudi Devletinde Politika ve Kültüre Bakış” (1998), “The Ethics of Memory-Bellek Ahlâkiyatı” (2002), “Dürüst Toplum” (1996), “On Compromise and Rotten Compromise-Uzlaşma ve Kokuşmuş Uzlaşma” (2009) adlı kitapları vardır.

Margalit Hollanda’da Utrecht Üniversitesinde konuşma yaparken

Öncelikle Buruma ile birlikde yazdıkları eserin özünü yansıtmaya çalışalım. Batı modernizmine karşı çok uzun bir tarih perspektifinde süregelen husumet’in yeniden ABD’ye karşı bir mücahidin (cihadist) patlaması gösterdiğinden yola çıkılır. Batının çirkin bir imajla ve önyargılar demeti ile görüntülenmesi özellikle XVIII. Yüzyıl sonlarında Orta Doğuda, Asyada ve ötesinde yayılma iştihasına karşı tepki “Oksidentalizm” olarak isimlendirilen bu kavramı yaratmıştır. Bu yayılma iştihası ile birlikte Alman romantikleri adı verilen çeşitli dallardaki sanatçılar da, Aydınlanmanın kapitalizm’in yükselişine ve “makine uygarlığı”, kentleşme ve kozmopolitleşme yönleri ile soğuk bir rasyonel Avrupa’nın doğuşuna yol açan bu olguyu vicdanî yönden de reddeden tepkilerini eserlerinde yansıtmışlardı. Günahkâr ve köksüz bir kent yaşamı, materyalist güdülere terkedilen pazar ekonomisi ile insan ruhunun yozlaşması, özveriye dayanan dayanışma toplumunun ortadan kalkışı, bir burjuva yaşamının ürkekliğinin ve benmerkezciliğinin egemenliği Oksidentalizmin bir arada ortaya çıkan sonuçları idi (variations concomitantes) ve Batı liberalizmi, kahramanca ütopyanizmlerinin balonunu söndürdüğü köktendinciler, ruhanî hükümdarlar kadar radikal kollektivistlere karşı da bir tehdit oluşturdu. Neticede ortaya çıkan tablo salt bir “uygarlıklar çatışması” değil, aynı zamanda uygarlıklar içi zümreler arasındaki ekonomik, kültürel ve dinsel bir çatışma oldu. Batının “Oksidentalist” akıma karşı ne yapabileceği ise pek belirgin de değildi. Ondokuzuncu yüzyılda iyice koyulaşan Batı karşıtçılığı sonucu XX. Yüzyıl ilk yarısında kızışan Japon-Batı savaşı sadece bir geçiş süreci oldu ve uzun vadede sosyoekonomik bir ilerleme kaydedilmesine yaradı. Margalit ve Buruma kesin bir vargıya cesaret edemiyorlar ve zamanımızdaki Oksidentalizm İslamî radikallerin sancaktarlığında yürütülüyor ama sonuç gene güç kazanma yarışında moderniteye varacak gibi... Ancak, bu uzun ve çok şiddetli trajedinin tarihi olacak.

Margalit “Uzlaşma ve Kokuşmuş Uzlaşma” adlı eserinde değişik uygarlıkların önyargılarının siyasal uzlaşma ile giderilmesinin, şimdiye kadar etik’in gözden kaçırılmış bir alanına genel olarak düşman bellenmiş ötekine savaş açmayı bir onur sorunu olarak ahlâkî görmenin, onunla uzlaşmanın kokuşmuş bir uzlaşma olduğu anlayışına götürdüğüne dikkati çekerek tam tersine evensel ahlâkın gereği olarak gerçekleştirilmesinin lüzumu üzerinde durmaktadır. Bu bağlamda “uzlaşma”, hele barış uğruna ise siyasal bir erdemdir iddiası ile Türkiye’nin süregiden Kürt sorununu, bir demokratikleşme sorunu olarak, şiddetten arındırarak siyasal ve yasal yöntemlerle “eşitlik ve özgürlük” temelinde çözümü eğilimini takdirle karşılıyor.

Ian Buruma ABD’deki bir toplantıda ABD politikaları hakkında konuşuyor.
 

“Oksidentalizm: Düşmanları Gözünde Batı” eserinin ortak yazarı Ian Buruma Aralık 1951, La Haye doğumlu olup babası Hollandalı, annesi İngilizdir. Leiden Üniversitesinde Çince öğrenimi; Sonra Tokyo Nihon Üniversitesinde “Japon Sineması” üzerinde incelemesi yapmıştır. Avrupa’da saygın bir aydın olup akademik kimliği ve çok sayıda yayınları vardır. “The New York Review of Books” adlı onbeş günlük bir bilim dergisinde çok sayıda makaleler yazmıştır. 2005’den beri New York’da ikamet etmektedir. Avrupa toplum ve kültürüne, toplumbilimine katkıları dolayısıyla 2008’de Erasmus Ödülü kazanmıştır. “Foreign Policy-Dış Politika” dergisinde 2010 yılının Dünyada seçilmiş önde gelen 100 düşünürü arasında yer almıştır. Pek çok sayıdaki eserleri arasında “Japon Dövmesi” (1980), “Maske Gerisinde: Cinsel İblisler, Kutsal Analar, Transvestitler (cinsiyet değiştirenler), Gangsterler, Serseriler ve Diğer Japon Kahramanlar” (1983), ‘Misyoner ve Çapkın: Doğu ve Batıda Aşk ve Savaş’ (2000), ‘Sürgün Yazarların Neoromantisizmi” (2000), “İcad eden Japon: İmparatorluktan Ekonomik Mucizeye” (2003), “İnanç ve Hoşgörüsüzlük” dinimizde de adından ve sünnet edilmiş Somalili kız Ayaan Ali Hirsî’nin yaşamı ile ilgili film yaptığı için fanatik Fas asıllı Mohammed Buyerî tarafından canına kıyıldığından söz ettiğimiz film yönetmeni Theo van Gogh hakkındaki “Amsterdam’daki Cinayet: Theo van Gogh’un Ölümü ve Hoşgörünün Sınırları” (2006), “Son İmparator Dönemi ile ilgili olarak Çin Tarihi üzerine Yorum” (2008), “Tanrıları Yola Getirme: Üç Kıta üzerinde Din ve Demokrasi” (2010), “Özgürlüğe Getirilen Sınırlar” (2010), “Sıfır Yılı: 1945’in Bir Tarihi” (2013); denemelerinden Los AngelesTimes’da yayınlanan “Çin’in Sınıf Tavanı” ve The New York Times”de çıkan “Tiannamen Meydanından Yapılan Hac Seferi” sayılabilir.

Ian Buruma’nın, bağımsız yazdığı eserlerden, Britanya, Hollanda, Fransa, Çin, Japonya ve ABD’deki inanç ve siyaset uygulamalarının kıyaslandığı dikkat çekici bir örneği, “Tanrıları Ehlileştirme (Yola Getirme): Üç Kıtada Din ve Demokrasi”nin çok kısa özetini naklederek verelim:

Amerikalının hararetli dindar görünüşü, Fransız’ın ötekine hoşgörüsüzlüğü ya da Japon’un Allahsızlığı şeklindeki kalıplaşmış kabûlleri deşeleyip bu popüler klişelerin uygarlıklar arasında ne denli tahribat yaptığını keşfeden Buruma ülkesi Hollanda’da ve Birleşik Krallık’da egemen eğilim İmparatorluk karşıtı çok kültürlülüğü, nasıl bir ironi oluşturduğunu da örnek olarak görmekte; bu ülkelerin kolonilerini, kendi alemlerinde yaşayan yerli kültürlerini muhafaza etmelerine izin vererek dolaylı yönetmelerinin çok daha kolay hükmetmeye olanak verdiğini gösteriyor. Cihadist fanatizmin köklerini Orta Doğu yerine Avrupa’ya yerleşmiş genç Müslümanlar arasından aldığını gösteriyor. Zira farklı inançlara tahammülsüzlük egemen unsurun kendi ülkesinde ötekinin daha fazla yüzüne vurulabiliyor. Ülkelerine girmek isteyen Müslümanlara ağır zorluklar çıkarılıyor. Bu arada Amerika ve Avrupa karşıtlığı üzerinde de duruluyor. Amerikan muhafazakârları, şu anda Protestanı ile Katoliği ile seküler yaşamı benimsemiş Avrupa’da geçmişte inşa edilmiş muhteşem kiliselerin boş olmasına alayla bakıyor.

Sonuç olarak Buruma’nın mesajı insanların ötekilerin inançlarına saygı göstermeleri gerektiğidir. Ona göre inanan insan demokrasi oyununun kurallarını ihlâl etmez. Saygı görmemesi onu infiâle sürükler.

Sürecek
 

Yayın Tarihi : 30 Ocak 2014 Perşembe 11:38:10


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?