5
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Malezya Kaplanı 28

Gazi Mustafa Kemal Büyük Taarruzu yönetirken

Tüm dünyanın, verdiği kararlarda en isabetli davranan lider olarak tanıdığı ve özellikle şu anda çok özlediğimiz Atatürk, askerî yeteneğini devlet adamlığı karizması ile birleştirerek konjonktürü izlemedeki keskin duyarlığı, zekası, realist ve pragmatik düşünceleri ile çökmüş bir İmparatorluk üzerinde itibarlı yeni bir Devlet kurmuştur.

Sultanı avucuna almış Harbiye Nazırı Enver Paşanın Alman kışkırtmalarına kanarak girdiği savaşta en övünç duyacağımız başarıları kazandıktan sonra, genel savaşın batı cephesini rahatlatmak için Osmanlı üniforması ile ordularımızın Doğu cephesinde telef olmasına sebebiyet veren Alman generallerinden biri ile, savaşın bitişine yakın bir tarihte (Temmuz 1918’de), Sarayda, Sultanın bekleme odasında, perişan durumda bekleyen Enver Paşanın yanında korkunç bir kavga yapmış. Gene Osmanlı Ordularını hep yanlış yönlendirmeye çalışan Alman Bronzar Paşanın, Alman makamlarına sunduğu 13.Aralık.1917 tarihli raporundaki “Türk Ordusunda 300.000 asker kaçağı vardır” mesajından etkilenerek: “Türk Ordusu sürüden başka bir şey değilmiş!” diyen generale: “Asıl sizin ordularınızın korkaklığı ve askerliği bilmeyişi bizim de başımıza bu belaları açtı!” diye avaz avaz bağırmıştır. Daha önce de üstüne yürüdüğü Enver Paşa sapsarı bir yüzle onları dinlemektedir.

Elbette Atatürk, bu yönü ile kendini İmparatorun buyruklarına teslim etmiş Yamaşita ile kıyaslanamaz. Zihni, yeni bir Türk yurdu kurma planları ile dolu olarak Samsuna çıktıktan sonra Havza durağında, gereksiz yere girilen Dünya savaşında yakınlarını kaybeden, yoksulluğuna sefalet eklenip Devlete küsen, güvenini yitiren halkın, çift süren köylünün nabzını tutmuş; bir Devlet temsilcisi sıfatı ile bu küskünlüğü yenemediğini görünce yörenin imamı Sıtkı Hocanın, âyanın, eşrafın yardımına başvurmuş; ülkeyi kurtarma planını halka onlara anlattırmıştır. Çünkü halk artık Devlet temsilcilerini muhatap almıyordur. İlk taktiği halkın gönlüne göre gitmektir. Sonradan konuşacağı Sovyet Büyük Elçisi Aralov’a da bunu ifade edecektir. İngilizlerin İstanbul Meclis-i Mebusanını lağvetmeleri üzerine, bu Meclis üyeleri de dahil her yöreden millet temsilcileri ile kurduğu Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyeti ve millî iradeyi temsil ettiği kuşku götürmez. Meclisin kuruluşu önce, 22.Nisan.1920 tarihi olarak belirlenmişken, bunun ertesi gününün “Cuma” olduğu hatırlanarak açılış töreni 23 Nisan’da dualarla yapılmıştır. Sovyetlerle, İtalyanlarla, Fransızlarla iyi ilişkiler kurulmuş; Büyük Taarruz’da (bir gazi subayın bana anlattıklarına göre) onbeş gün boyunca hiçbir şey yemedikleri için defi hacet yapmayan, pek çoklarına postal tedarik edilemediği için ayaklarına paçavralar dolanıp sicimlerle tutturulan ve yollarda ölülerin postalları alan erlerden oluşan bir ordu ile kazanılan zaferde bunların çeşitli destekleri sağlanmıştır.

Keza sonradan Lozan Konferansına giderken “Halifeliğin” başka bir İslam ülkesine verilmesi isteklerine karşı, bunun kesinlikle olamayacağı, bu kutsal emanetin aynı Payitahtta kalacağı beyan edilmiştir. Ata’nın daha o zamandan hayır gelmeyeceğini hesap ettiği Sovyet dostluğunu sona erdirme pahasına “Boğazlar Statüsü” konusunda, Türklerin egemenliğini öngören Sovyet teklifini değil, en mükemmel şekline 1936’da Montreux’de verilecek olan Batılıların önerisine itibar edilmiştir. Böyle bir strateji ile planlanan reformlara gidilmiştir.

Albay Reşat Çiğiltepe

Epey uzattığımız bu kıyaslamayı, gene onurlu bir asker, Büyük taarruz kahramanlarından Albay Reşat Çiğiltepe’yi anarak bitirelim. Ünlü şair ve devlet adamı Ziya Paşanın oğlu olan ve Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya savaşlarında yararlıklar gösteren Albay Reşat emrindeki 57. Tümen ile kuşattığı Sandıklı civarında düşman güçlerinin elindeki Çiğiltepe’yi, Başkomutana verdiği saatten bir dakika gecikmesi yüzünden intihar etmişti. Buna çok üzülen Gazi, soyadı yasası çıkarıldığında onun ailesinin “Çiğiltepe” soyadını almasını uygun görmüştü.

Mihver Devletlerinin Yenilgisinin Japonya’ya ve Dünya Dengesine Etkisi

II. Dünya Savaşının İtalya için Sonucu

Genel sonucu hızlandırıcı bir etki yarattığı için önce İtalya’nın akıbetinden başlayalım. 1942 yılının sonlarından itibaren Mihver devletleri tüm cephelerde duraklamış; gerileme emareleri başlamıştı. Emperyalizme soyunup Libya ve Habeşistan maceralarına girdikten sonra, “Ben savaştan korkmam!” diye Türkiye’yi de tehdit eden, bu iddiası Atatürk tarafından: “Evet, o adam savaştan korkmaz; çünkü savaşın ne olduğunu bilmiyor. Ben korkarım; zira savaşın ne olduğunu çok yakından biliyorum,” sözleri ile değerlendirilen Mussolini’nin “Mare Nostrum-Lat. Bizim Deniz” sloganı ile tüm Akdeniz’de hak iddia ederek girdiği savaşta zaten yeterli hazırlığı olmadığı için her cephede mağlup olan İtalya Temmuz.1943’de Sicilya’yı da Müttefiklere kaptırınca ikiye bölündü. Faşistlere karşı çıkarak, gücü ele alan başta partizanlar bir grup tarafından 1943 Eylül’ünde Müttefiklerle koşulsuz barış imzalandı. Bu kez İtalya Nazi işgaline uğradı ve bizzat Mussolini Almanların etkisine girdi.

Mussolini ve metresi Clara’nn ayaklarından asılmış hâlleri

Aynı tarihte ABD 5. Ordusu Napoli’ye çıkarma yaptı. Bir yandan Alman ilerleyişi, bir yandan Britanyalıların ABD güçlerine iltihakı sürecinden sonra Monte Casino tepesinde Ocak.1944’den itibaren ardı ardına verilen ve çok ağır telefata mal olan çatışmaların sonunda 25. Mayısta Alman 10. Ordusu bozguna uğradı; Anzio üzerinden yapılan direnmeden sonra Müttefikler 4.Haziran 1944’de Roma’ya girdi. Bundan iki gün sonra da Müttefiklerin Fransa kıyılarında Normandiya çıkarması gerçekleşecektir. Artık Almanya bir yandan Batılı müttefiklerin, Doğudan Sovyetlerin istila kıskacına girmiştir. 28.Nisan.1945 tarihinde, Innsbruck’a çekilmekte olan Alman konvoylarından birinde Alman askeri kılığında kaçarken İtalyan partizanlarca fark edilen Mussolini yanındaki metresi Clara Petacci ile birlikte kurşuna dizilerek ayaklarından asıldı.

Emperyalizme soyunan Mihver ülkeleri Dimyata giderken evdeki bulgurdan olmuşlar; kendi dillerinin hakim olduğu anlaşmazlık konusu toprakları da kaybetmişlerdir. Hatadan erken dönen İtalyan halkına bu konuda daha anlayış gösterildi. Trieste I. Dünya Savaşı sonunda Avusturya İmparatorluğundan alınıp İtalya’ya verilmişti. Bu defa, İngiliz Askerî Hükûmeti yönetiminde özgür bölge yapıldı; kısmen Yugoslavya’ya verildi. Ekim.1954’de tekrar İtalya’ya katıldı.

Müttefiklerin Savaşın Lehlerine Dönmesi Üzerine Savaş Sonucu Hakkındaki Yaptıkları Planlar

Müttefikler 1943 yılının başından itibaren Kazablanka’dan başlayarak, zaferi hızlandırma çarelerini ve savaş sonu dengelerini belirlemek üzere bir dizi konferans düzenlediler. 12-13.Ocak.1943’de ABD Başkanı Roosevelt, Birleşik Krallık Başbakanı Churchill ve her iki tarafın askerî yetkililerin de katıldığı Konferansa SSCB lideri Stalin de davetli olduğu hâlde gelmemişti. 24.Ocak’a kadar süren bu toplantıda iki Batılı müttefik Kuzey Afrika seferinin bitiminden sonra kıtasal Avrupa’ya girmek üzere Sicilya’ya geçme ve Türkiye’de de bir cephe açılması zorunluluğu göz önünde tutularak Cumhur Başkanı İnönü’ye Müttefikler safına katılması talebinde bulunulması, Mihver devletlerinden kayıtsız şartsız teslim olmalarının istenmesi, Almanya’nın parçalanması ve para, mal, zorunlu çalışma şekillerinde tazminata mecbur edilmesi kararı verildi.

Adana Konferansı (Yenice Konferansı)

Türkiye, Atatürk’ün “Savaş çok gerekli olmadıkça bir cinayettir” anlayışı doğrultusunda, büyük devlet adamı İnönü’nün usta politikası sayesinde, bu savaş boyunca, Nazi Almanya’sının müttefiki Bulgaristan, Alman işgâli altındaki Yunanistan, İtalyanlardan sonra Alman işgâline geçmiş Oniki Adalar, hiç de dost görünmeyen Sovyetler Birliği, Özgür Fransa’nın mandası altındaki Suriye, Birleşik Krallığın dominyonu Irak ve müttefik işgâli altındaki İran’la çevrili bir barış vahası olarak kalmıştı.

Yenice konferansında Churchill ve İnönü

Churchill’in iştiyakla iknaa çalıştığı İnönü ile yapılan Türk-Britanya görüşmesi, toplantı yeri tartışmalarından sonra Adana’nın Yenice İstasyonuna yakın bir depo alanındaki vagonlardan birinde, 30-31.Ocak.1943 günleri, Türkiye Başbakanı Şükrü Saracaoğlu, Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu, Mareşal Fevzi Çakmak, Britanya tarafında da Dışişleri Bakanı ve çok kalabalık bir askerî heyetin katılımı ile son derece gizlilikle gerçekleşti. Türk demiryolu hatlarının kullanılması, Britanya uçakları için üsler verilmesi taleplerine karşı, İnönü’nün Türkiye’ye tümüyle yeterli silah ve donanım temini ısrarı görüşmeyi çıkmaza sokmuş, Churchill’in bu önerilerin reddi hâlinde Sovyetlerin Boğazları denetim isteğine karşı gelinemeyeceği tehditlerine İnönü pabuç bırakmamıştı. Zaten bir İngiliz-Türk ittifakı Sovyetler Birliğini daha çok tedirgin ediyordu. Churchill Türkiye’den Müttefiklerle gönül birliği vaadinden başka bir taviz alamadı. İnönü hassasiyetle koruduğu tarafsızlığını terk etmedi.

Kahire konferansı

Çian Kayşek, Roossevelt, Churchill Kahire Konferansında bir arada

22-26.Kasım tarihleri arasında yapılan Kahire Konferansından Roosevelt, Churchill, Çin Cumhuriyetini temsilen Feld Mareşal Çian Kayşek bir araya gelmişlerdi. SSCB lideri Stalin buraya da katılmadı. Zira Japonya ile SSCB arasında 1941’de bir tarafsızlık anlaşması bulunduğundan Japonya ile savaş halindeki Çin temsilcisi ile bir araya gelmeyi sakıncalı bulmuştu. Ayrıca, ilerde değineceğimiz Çin’deki komünist Mao harekatının varlığı karşısında Rusların Milliyetçi Çin lideri Çian Kayşek’e sempati göstermeleri bakmaları pek düşünülemezdi. 27.Kasım.1943 günü son şeklini alıp 1.Aralık’da radyoda yayınlanan Kahire Deklerasyonu: “Japonyanın kayıtsız şartsız teslim’e zorlanmakda devam edilmesi; 1914’deki I. Dünya Savaşından beri fazladan eline geçirdiği Pasifik adalarının, Çinden gaspettiği Mançurya ile Formosa ve Pescadores (P’enghu) adalarının elinden alınıp Çin Cumhuriyetine iadesi; Kore’nin özgür ve bağımsız olması,” kayda bağlamıştı

Stalin, Roosevelt, Churchill Kahire konferansında

Bu konferansın bitiminin hemen ertesi günü Roosevet ve Churchill hemen Tahran’a geçip orada Stalin ile birlikte “Eureka” kod adı ile anılan “Tahran Konferansı”nı düzenlediler. 1.Aralık.1943’e kadar süren görüşmelerde ikinci bir cephenin açılmasında ısrar eden Rusya’nın önerisi ile Türkiye ve İran’la ilişkiler kurulması ve onları Müttefikler safına da geçmeye ikna etme, bu bakımdan SSCB ve Britanya’nım ortak işgalindeki İran’ın bağımsızlığına kavuşturulması kararları alındı. Savaş sonrası düzende Milletler Cemiyeti yerine kurulması öngörülen Birleşmiş Milletler Örgütünde Güvenlik Konseyinin daimî üyelerini oluşturacak dört büyükler (ABD, Sovyetler, Birleşik Krallık ve Fransa) arasına Çin’in de alınmasına Rus Heyeti itiraz etti. Genel değerlendirme amaçlı bu bölümde ayrıntılarına girmeye gerek görmediğimiz ve ihtilaflar yaratan başka konular da görüşüldü.

Sürecek
 

Yayın Tarihi : 25 Aralık 2013 Çarşamba 18:11:15
Güncelleme :28 Aralık 2013 Cumartesi 10:43:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.253.126.xxx Tarih : 22.12.2013 11:33:23

 Sayın Doktorum, içten iltifatlarınıza minnetlerini sunuyorum.


Dr. S. A. IP: 95.15.95.xxx Tarih : 21.12.2013 18:08:17

Muhterem Teoman Törün;
Daha öncelerde yaptıklarınız ile kıyaslanacak kadar mükemmel bu sunumunuz karşısında bahtiyar oldum. Sizleri gençlerimizin de izlemesi temennisiyle, en içten saygılarımı sunarım.