19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

İnanç Ve Hoşgörüsüzlük -8-


YAHUDİLERİN ROMA EGEMENLİĞİNDEKİ SON İSYANI VE DİASPORASI: Masada savunmasının acı sonu üzerine, Yahudilerle Romalılar arasında, yarım asır kadar bir süre ile huzursuz bir silâh bırakışma yaşanmıştır. Ancak, İ.S. 70 yılında Kudüs’ün tahribata uğratılmasından itibaren, Roma’nın ünlü 10. Lejyonu, harabeler üzerinde kamp kurarak, Yahudilerin kente dönmelerini ve yıkılan tapınağı ziyaret etmelerini engelleme görevini almıştı. Kudüs’de Tapınakları yıkılmasına karşın, Roma dominyonundaki Yahudiler sinagoglarda serbestçe ibadet ediyorlardı. Ne var ki, 117 yılında Roma tahtına çıkan Hadrianus 130 ‘da, Doğu eyaletleri gezisi meyanında Kudüs’ü ziyaret edip, kentte, Roma soylularına özgü ve Yahudilerin girişine yasaklanacak bir koloni inşa etmeyi tasarladığını bildirmesi bu duyarlı dengeyi temelinden sarstı. İmparator’un bu kötü niyeti Yahudiler için çok ağır bir tahrikti. Kent “Aelia Capitolina” kolonisi adını alacaktı. Bu ad, Hadrianusun soylu sınıfını ve Roma’daki, Jupiter, Juno ve Minervaya adanmış büyük tapınağın bulunduğu Capitolium Tepesinin görkem ve ruhunu Kudüs’de yansıtıp onurlandırmak amacı ile verilmişti. Yani inançlar arasında, haddini bilmez bir sidik yarışmasına girişilmişti.

Yahudi Tapınağının harabelerinin tam üzerinde “Jupiter’e adanan bir pagan tapınağı inşasına başlandı. Bunu kutsallığa bir saldırı olarak görerek kendini İsrael Prensi ilân eden Yahudi liderlerinden Simon Bar Kokhba, önde gelen bir haham başı tarafından “Mesih” olarak kutsanıp itibar kazanınca isyana kışkırttığı halkı ile bir Roma lejyonunu yendi ve Kudüs’ü zaptetti. Ancak, 135’de çok güçlü bir Roma ordusu, direnilemeyecek bir baskı ile kenti geri aldı. Aşırı bir hınçla girişilen kıtâlde yarım milyon insanın can verdiği, tüm Filistinin yıkıma uğradığı söylenir. Yahudilerin kesinlikle Kudüs’e adım atmamaları yolunda sert tedbirler alındı. Suriye-Filistin adını alan Yahuda’da (ya da “Yahudiye”de) değil, civarı bölgelerde de saldırgan bir temizlik yapıldı. Yahudiler kendilerini yoğun bir diaspora içinde buldular; darma dağın oldular; kimin nereye sığındığı belli olmadı. Sadece, çok kuzeyde, eski İsraelin Galilee bölgesinde bir ölçüde varlıklarını koruyabildiler*.

Kudüs’ün, ilerde de göreceğimiz çok taraflı dinler arası uyuşmazlıklar odağı olan siyasal önemini şimdiden vurgulamağa başlamak için “Aelia Capitolina” hakkında da bir ölçüde açıklama yapmamız gerekecek. Henüz duvarları olmayan Aelia Capitolina’nın muhafazası, gene 10. Lejyondan ayrılan bir garnizona bırakıldı. İbranî Üniversitesi Arkeoloji Profesörlerinden Michael Avi Yonah’ın 1976’da yazdığı bir kitaba göre, yayınlanan bir emirname ile, “Aelia Capitolina alanına sünnetli kişilerin giremiyeceği ve ikamet edemiyeceği bu yasağı ihlâl edenlerin idam edileceği” duyurulmuş. Kentin doğu girişindeki kapı üzerinde, parça parça kalmış bir yazıtta: “Aelia Capitolina’nın decurionlarının (on kişilik yönetici kurulu) emirnameleri gereğince…” ifadeleri hâlâ okunabiliyormuş. Gene kent’in doğu yakasında “zafer takı” biçimindeki bir kapı dikilimiş. Bunun kalıntıları şimdi “Ecce Homo” tak’ı olarak biliniyor. Yazılı ve görsel bir çok sanat eserinde, İsa’nın çarmıha gerilmesi emrini infaz etmek zorunda kalan Yahuda’nın Romalı valisi Pontius Platus, Yahudilere elinde sazı, başında dikenlerden çelengi olan İsa’yı gösterip, “Ecce Homo - İşte İnsan” derken tasvir edilir. Bu tak’ın da, bağnazlıkları, hırçınlıkları ve kibirleri yüzünden cezalarını bulan Yahudiler için bir ibret simgesi olduğu anlaşılıyor. Kudüsde kayda değer büyüklükte bir Hrıstiyan kolonisi vardı. Bunlar isyana karışmadıkları için Romalıların gazabından masun kalmışlardı. Kurulan “Aelia Capitolina” kentinde ikamete devam ettiler. 2 asır sonra da, zaten Roma din politikasını değiştirecek, özellikle, Filistin’deki Caesarea kenti piskapos’u olan Yunanlı rahip ve tarih yazarı Eusebios’un İmparator Büyük Constatinus’un takdirine mazhar olması ile Hrıstiyanlar itibar kazanacaktır. Belki, barış severliği ile unutulmayan, nihaî saygıyı kazanan İsa Peygamber’in anısına, bu tak’a “Ecce Homo” adını verenler onlardır. Kentte, III. asır ortalarına kadar pagan soylularla birlikte, gerek Ortodoks Hrıstiyanlar gerekse Yahudi aslından gelme Hrıstiyanlar ikamet edebildi.

Kudüs’ün kent planı, Roma’nın tipik, muntazam çapraz biçimli tasarlanmış yol şebekesine uygun olarak düzenlendi. Hadrianus Cardo’su adı verilen ana cadde etrafı sütunlar dükkânlarla sıralıdır. Genişliği 22 metre olup, hemen hemen bugünkü altı şeritli karayolu genişliğindedir ve bugünkü “Davud Caddesi” kavşağında sona erer. Arapların Kudüs’e verdiği “İliya” ismi “Aelia”dan alınmadır. Romalılar kenti yedi bölüme ayırıp her birinin yönetimini birer müdüre verdiler; konutlar, hamamlar, tiyatrolar, tapınaklar gibi daha pek çok yapılar inşa ettiler.

Roma Kudüs’ünün kuzey kapısı II. ve III. yüzyıllar boyunca kullanıma açık kaldı. Bizans ve ilk Arap egemenliğinde bu kapıların duvar bağlantıları yapılıp kent tümüyle çevrildi. Daha sonra kenti zapteden haçlılar, eski kapının üstüne çok daha yüksek ve tahkim edilmiş kapı inşa ettiler. Böylece, orijinal kapı da bunun altında yüz yıllarca korundu. Osmanlıların inşa ettiği Şam Kapısına giden köprü yıkıldıktan sonra Roma kapısı restore edilmiş ve halka açılmıştır.

Osmanlı yönetiminden takdirle söz eden İngiliz dinler tarihçisi Karen Armstrong’a göre, III. yüzyılda, Romalıların katı kurallarını yumuşatması üzerine, Yahudiler Kudüsle temasa başlarlar. İlk ödün olarak, Zeytin Dağına çıkıp, kuruluş yerini uzaktan seyrettikleri tapınakları için ağıt yakarlar. Sonra, Tapınağın başında, yıkışının yıldönümlerinde matem tutma izni sağlarlar.

İ.S. 313’de Büyük Constantinus’un Roma İmparatorluğunu ortaklaşa yönettileri Licinius ile Milano’da din özgürlüğü üzerine vardıkları mutabakat sonucu “Milano Fermanı” adı ile anılan bir duyuru ile, Hrıstiyanlar üzerindeki baskılar tamamen kalkmış, müsadere edilen kilise mallarının iadesine gidilmişti. Bir süre sonra İmparator bizzat Hrıstiyan oluyor; bu din İmparatorluğun da resmî dini haline geliyordu. Bu gelişme ile, tüm Yahudilerin İsa’nın ölümünden sorumlu oldukları efsanesi tezini işleyen ruh hastaları ortaya çıktı. Doğallıkla bu zırvaya karşı, İsa’nın ölümü için belli bir mezhebe mensup bir avuç yobaz Yahudi’nin tahrikinin sorumluluğunun, bir milletin tüm kuşaklarının yüklenmeyeceğini anlatmaya çalışanlar da oldu. Büyük kitlesel fanatiklik hareketi olan “Haçlılar Seferi”ne kadar bu tartışma teoloji kuramı düzeyinde kaldı; pek fazla eyleme geçmedi. Ancak, İslamiyetin zuhuru ile Müslüman-Yahudi karşıtlığı doğacaktır.

*Kenan diyarına, Sinharib’in yaptığı Asur saldırısından önce burada (isimlerini değişik peygamberlerinden alan) kuzeyde “İsrael”, güneyde (Türkçede “Yahuda” ya da “Yahudiye” denilen) “Judea” adlı iki Musevî devleti kurulu olduğuna eski yazılarımızda işaret etmiştik. İlk saldırıda İsrael kabileleri tümüyle dağılmış; “Yahuda-Judea” ülkesi bir ölçüde daha istikrarını muhafaza ettiği için, artık İsraellilerden değil, Judea’dan ve Yahudilerden söz edilmeye başlanmıştır. Çok engin diplomatik deneyimi olan Sayın Emekli Büyük Elçi İlter Türkmen bir makalesinde, çağdaş İsrael Devleti kurulurken, isim konusunda tereddütler geçirildiğini; “Judea” ya da “İsrael” seçiminde tartışmalar yapıldığını hatırlatıyor.

Yayın Tarihi : 10 Mayıs 2008 Cumartesi 19:10:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
K. Mükremin BARUT IP: 85.99.78.xxx Tarih : 12.05.2008 11:23:43

Teoman Törün ÜSTADIM Kaleminize, yüreğinze, fikrinize sağlık. Yazılarınızı büyük bir keyifle okuyorum. İlerde daha detaylı ve bir arada okumak üzere "save" ediyorum. Bu yazıların arkasından sanki Semavi inanç sistemleri ve içlerinde barındırdıkları PAGAN MOTİFLER gelecek gibi düşünüyorum. K. Sevgi ve Saygılarımla. K. Mükremin BARUT